Herkese merhabalar, İlk levrek avım, ilk kamış-makine deneyimim ve ilk av raporum olduğunu belirterek hepinizi selamlıyorum. Geçtiğimiz Ekim ayında gerek bu siteyi, gerek diğer başka kaynakları okuyup didik didik ederek, balık avı merakımın üstüne eğilmeye karar verdim. Kendime hem orta mesafede dip atabileceğim, hem de at çek yapabileceğim bir olta takımı listesi çıkararak av mağazasına gittim. Mağazada yardımcı olan abimizin önerileriyle olay çok değişti ve at çek için fazla uzun olduğunu tahmin ettiğim 3.30'luk bir kamış, makara ve gerekli diğer tüm malzemeleri alarak dükkandan ayrıldım. Buna bir adet sahtenin de dahil olduğunu belirtmeliyim. Geçtiğimiz Şubat ayının ortalarında havaların güzelliğinden de yararlanıp kendime bir haftalık bir boşluk yarattım ve Ayvalık'a gittim. Hala takımı kullanma fırsatım olmamıştı ve kanım kaynıyordu. Hatırlayanlar olacaktır, ayın üçüncü haftası civarı ülke genelinde epey sıcak bir hava dalgası hakimdi. Şans işte, ben de tam o döneme denk gelmiştim. Havalar güzeldi fakat rüzgar da yoktu. Bana hafif de olsa çalkantılı bir deniz lazımdı. Tüm planlarımı bunun üstüne kurmuştum. Ayvalık'ın deli poyrazını bilenler bilir. Yaz kış rüzgar eksik olmaz. Her nasılsa balığa çıktığım saatlerde dal bile kıpırdamıyordu. Olsun diyordum, moral bozmak yok. Yıllar sonra sadece olta atabilmek bile yeter çünkü. Gayet mutluydum ben. Bir hafta bu şekilde sabah git öğlen dön, akşam git gece dön şeklinde geçti. Ağırlıklı olarak Sarımsaklı civarları olmak kaydıyla çeşitli yerler denedim. Hem dip atıyordum hem vuruş alamayınca sahteyi deniyordum. Beklediğimin aksine kamış çok hafifti ve aksiyonu da gayet güzeldi. At çek giderek daha da ilgimi çekmeye başlamıştı. Birkaç gün sonra acaba sadece sahteyle mi gitsem diye düşünmeye başlamıştım bile. Fakat ne mera biliyordum ne de elim boş dönmek istiyordum. O yüzden hep yanıma dip atmak için bir miktar yem de aldım. Hiçbir şey tutamıyordum ve çoğunlukla vuruş bile almıyordum ama keyfim gayet yerindeydi. En son gün, önceki akşam biraz geç yattığımdan sabah geç kalkmıştım ama umurumda değildi. Her ne olursa olsun olta atacaktım. O gün deniz kıyısına ulaştığımda saat 11'di. Kamışı hazırladım. Yem çantamı açtım fakat yemler yoktu. Evde unutmuştum. Yanımda sadece sahte vardı. Hiç moral bozmadım. Sanki amacım buymuş gibi sahteyi takıp at çek yapmaya başladım. Şubat ayında tişört giydirecek kadar sıcak bir havada, güneşin altında, çarşaf gibi hareketsiz denizde, sudaki kahverengi yosunlarla aynı renk sırtlı bir sahteyle, elimde 3.30'luk kamışla, o güne kadar denk geldiğim herkesin "burada olmaz," "o kamışla olmaz," "o sahteyle olmaz," dediği ekipmanla, koskoca sahilde tek başıma at çek yapıyordum ki, saat 12:15 civarı makaramdan zzzzzzzz diye bir ses geldi İki gün önce naylon poşet yakaladığım için, misinaya asılmayan ağırlıkla asılıp çeken ağırlığın arasındaki farkı beynim kavramışsa da aklım pek almıyordu. Hemen teorik bilgiler aklıma geldi ve kalama verdim. Ne çok ne az şekilde, oltanın ucundaki her ne ise mücadele ediyordu ama benim de kaçırmaya niyetim yoktu. Çok serinkanlı davrandım ve kaçacaksa da bana bir şeyler öğretip öyle kaçacak diye düşünerek hiç acele etmedim. Yavaş yavaş, yora yora çekmeye başladım. Arada biraz durup uzaklaşmasına müsaade ederek ağır ağır çektim onu. Suyun içinde karnının gümüş renkli parlaklığını ilk gördüğümde aklım başımdan gidecek gibi oldu. Acaba olabilir mi diyordum kendi kendime. Mümkün mü bu saatte, bu suda, burada, bu takımla bu balık? Mümkün mü? Suda gördüğüm balığı ayırt edemeyecek kadar da bilgisizdim. Tek istediğim de limit altı bir balık tutmamış olmaktı. Kafamda bu düşüncelerle makarayı sararken kıyıya kadar gelmişti. Ne kepçem vardı ne de karaya çıkarmaya yarayacak başka bir ekipmanım. Sadece oltaya asılarak çekmemek gerektiğini hatırlıyordum teorik bilgilerden. Çekersem misina kopabilirdi. Yanına gittim. Çok yorulmuştu artık. Şu halde elimle bile tutsam direnmeyeceği belliydi. Misinanın sahteye yakın kısmından tutup yavaşça sudan uzaklaştırdım. Kuyruğuna baktım, yüzgeçlerinin şekline, sırtındaki desene. Levrekti bu Emin olamadım, Google'da arattım. Evet kesin levrekti. Limitlere de uyuyordu. Hemen fotoğrafını çektim ve ava son verdim. Yeterdi artık bu kadar. Deniz Ana onca uğraşımı ödüllendirmişti. Daha fazlasına gerek yoktu. Toparlanıp evin yolunu tuttum. Özetle, sahteyle at çek çok zevkli bir uğraş gerçekten. En olmayacak saat ve şartlarda, pek uymayacak bir takımla bu denk geldi. Kamışla ilk tecrübem. Avladığım ilk levrek. Şimdilik ekipmanımdan gayet memnunum ama en kısa zamanda at çek için daha uygun bir takım yapıp daha avcı sahtelere yöneleceğim. Sabırla her şey oluyor. Gerçi kafası ve yüzgeçleri fotoğrafta biraz parlamış ama normalde daha karaydı. Rapor bu kadar geciktiği için kusura bakmayın. Herkese rast gelsin. Kamış: Shimano Alivio Slim TE GT 330 XH Makine: Shimano AX 4000 FB BB Sahte: Bando Marka. 10 cm. Model numarasını bilmiyorum. (Kahverengi sırt, gümüş karın, fotoğrafta görülen sahte)
İlk avın heyecanı bambaşka. Sizde çok güzel yazmışsınız, keyifle ve oradaymışım hissiyle okudum. Balık levrek tabi de bu boylara genelde ispendek denir. Genç bir balık. Tebrik eder, daha irileriyle karşılaşmanızı dilerim.
Çok teşekkür ederim. Haklısınız bu boy ispendek oluyor. Daha irileriyle hepimizin karşılaşması ümidiyle.
Tebrikler Murat, inşallah daha da büyükleri denk gelir. İlk levrek konusunda Volkan'a katılıyorum. İlkler hiç unutulmuyor Yalnız, hevesini kırmak istemem ama o kamış+sahteyle rüzgarlı havalarda atış mesafen pek uzak olmaz Şimdi tutup sana kamışını değiştir demeyeceğim, pire için yorgan yakılmaz. Ama bundan sonraki alacağın sahteler en azından 20 gr falan olsun ki, atış konusunda sıkıntı yaşama. Tekrar tebrikler...
Teşekkürler Ayhan Bey. Kesinlikle haklısınız. Zaten atarı da 40-80. 15 gramlık sahte atmaya çalışmak şaka gibi oluyor. Rüzgarlı havada hiç denemedim ama muhtemelen önüme attığım arkama düşecektir İlk fırsatta uygun atarlı bir spin kamışı ve uygun sahteler almayı düşünüyorum. Tekrar teşekkürler, daha iyileri sizlerin olsun.