Van Minut, Fota Van Yuro – 2

Konu, 'Makaleler' kısmında Talip Girgin tarafından paylaşıldı.

  1. Talip Girgin

    Talip Girgin Talip Girgin

    Yaş:
    62
    Mesajlar:
    465
    Şehir:
    İstanbul
    Favori Kamış:
    Olta takımı
    Favori Makine:
    Önemsiz birşey
    En İyi Avı:
    Kalkan 14 kg
    Trenden indikten hemen sonra, köprü altındaki İstasyon börekçisinden biraz börek ve yandaki büfeden de içeceklerimizi alıp istikametimizi denize doğru çevirdik. Lalezarların arasından usulce, usulünce yürüdük!

    Sanırım “Lale devri”nden sonra ilk defa İstanbul, İstanbul olalı bu kadar “lale” ile haşır neşir oluyor!
    [​IMG]
    Birader ile kendimizi bu lalelerin içinde görünce, hangi renk lale ile resim çekileceğimizi şaşırdık! Hemen hemen hepsinle gücenmesinler diye bol bol resim çekildik!

    Eskiden Türk filmlerinde zürt âşıklar sevgilisine çiçek götüreceği zaman genellikle çiçekleri, ya mezarlıklardan, ya da mahalledeki komşuların bahçesinden koparırlardı. Şimdi tevekkeli değil her sevgilinin elinde bir demet lale!
    Bunun anneler günü var, babalar günü var, sevgililer günü var, doğum günü var, evlilik yıl dönümü var, var oğlu var. Eee ne kaa “GÜN” varsa, o kaa bol “LALE” var. Hem de renk renk! Olan çiçekçilere oluyor:)

    Ne yalan söyleyeyim ben bile, her renkten birer lale koparıp eve hanıma götürme isteğim geldi! Sonra acıdım bu lalelere; çünkü onlar yerinde daha güzel duruyorlardı. Kıyamazdım... Hem buna hakkım da yoktu! Tüyü bitmedik yetimlerin hakkı var bu lalelerde... Bunlar kamu malı, yani devletin malı! Her biri zimmetlidir muhtemelen:)

    İnsanların ekmeğe işe ihtiyacı varken (!) onca para sırf İstanbul’un güzel olması için toprağa gömülmemiş miydi?

    Bir kaç tane uyanık aşığı ve kokoş hanımı da lale koparırken yakaladım ve onlara işaret parmağımla hıııı sizi gidi sizi yaptım.:( Sonra “kamera var” diye bağırdım. Kokoşlar elleri ağzında kala kaldılar:)

    Yenikapı limanın giriş kapısına yaklaşırken çocukluğumdan beri dost olamadığım kaz sürüsünden kendimizi zor kurtardık.
    [​IMG]
    Adamın biri “siz iyi kurtardınız, bunlar geçen gün beni tekneye kadar kovaladı” deyince gülüştük geçtik.

    Bir zamanlar hırsızlık, uğursuzluk, yolsuzluk, deyyusluk gibi işler için elini kolunu sallayarak içeri giren ve limanı mesken edenler yüzünden, olta balıkçıları veya olta balıkçılığına meraklılar için burası oldukça tehlikeliydi!
    Şimdilerde ise demir sürgülü kapısı, polis kulübesi ve içinde görevli memurlar var. Yani olta balıkçıları için oldukça güven verici bir yer oldu. Bu yüzden olmalı ki balıklar da bu mıntıkayı terk etti!:(

    Ayrıca o berbat yolu asfaltlanmış ve ışıklandırılmıştı. Daha önceden birçok kez arabaların lastikleri içi su dolu olan çukurlardaki görünmeyen nesneler tarafından patlıyordu.

    Şimdi bu hizmeti yapandan da yaptırandan da Allah razı olsun demeden geçmiyoruz!

    Nihayet...
    Memur kardeşlerimize selam verip içeri girdik.

    Az gittik uz gittik yaklaşık iki yüz metre ilerde... Küçük bir tekne kıyıya yaklaştı ve içinden kç küçük, göğsü ve kafası büyük iri bir boxer cinsi köpek azmanı kıyıya atladı. Yolumuzun üzerinde deli gibi sağa sola koşturuyordu.
    Sahibine seslendik “arkadaş şu canavarı tut’ta geçelim.” Cevap: “korkmayın, gelin bir şey yapmaz” oldu.

    İyi ama korkuyoruz!

    Av sahamıza gelmeden kayaların üzerine çıktık. Denizin o güzel muhteşem görüntüsünü seyrettikten sonra daha ileri gitmenin gereksiz olduğunu düşünüp, sırtımızdaki eşyaları indirdik.

    İstasyon çıkışından aldığımız sıcacık böreği ve gazozu taşların üzerinde kurduğumuz yer sofrasında afiyetle yedik.
    Bütün çöplerimizi de her zaman olduğu gibi yanımızda getirdiğimiz yedek naylon poşetin içine dolduruyoruz.

    Yem olarak midye ve istavrit kullanıyorduk. Çapari de dahil, mantarlı mantarsız her türlü olta icadımızı denedik!
    [​IMG]
    Sonunda biraderimin oltasına sürüden ayrılmış bir tane mezgit geldi! Onunla hoş sohbet, güzel bir muhabbet sonrası (!) anladık ki mıntıkada bir bk yok!
    Hava mükemmel derecede güzel, güneş insanı mayıştırıyor.
    Daha fazla geç kalmadan şansımızı başka yerde denemeliyiz diye düşündük ve Cankurtarana doğru gitmeye karar verdik.

    Yine aynı yoldan geri dönüp bu kez kazlardan, köpeklerden uzak geçerek Kumkapı’ya geldik. Balıkçılara uğradığımızda bu balıkların buraya nerden geldiği üzerine tartışma açtık. Saatlerdir olta atıyoruz tık yok, bu tezgâhlardaki balıkların hepsi Norveç’ten gelmedi ya? :)

    —Kumkapı balıkçılarını geçince hemen orada halı saha var. Onun önünde ise küçük bir duvar, duvarın arka tarafında kömür karası iri kıyım bir zenci, üzerinde asker parkesi ve başında aynı tip şapkası ile parkın gündüz feneri gibi dimdik duruyor! Elindeki kutu birası ile insanlara ne iyi, ne de kötü, işte öylesine, bomboş gözlerle bakıyor. Yanında ise on yedi on sekiz yaşlarında bir genç, ağzı ve burnu poşetin içinde muhtemelen bali çekiyor!

    Bizim önümüzde ise elindeki fotoğraf makinesi ile her türlü nesneyi yani otu bk çeken, tabiri caizse iki buçuk karış boyunda yirmi beş, otuz yaşlarında uzak doğulu bir turist vatandaş var.

    Sahildeki beton üzerinden deniz kenarındaki kayaların üzerine ipliğe dizdiği balonlara, havalı tüfek ile saçma attıran bir yurdum insanı, oturup, sırtını yasladığı ağacın dibinde, balıkçıların oradan aldığı nestcafeyi karıştırıyor.
    Bizim Ceki ceyn, tüfekçinin tüfeğinin üç boyutlu resmini çekmeye çalışırken, tüfekçi oradan bağırıyor “ Şşşşt len ne oluyor? Hadi gazla, çek arabanı, hey sana söylüyom! Salak mısın sen? Neye duymuyon len? Şşşt bana bak, kaldırma beni!”

    [​IMG]

    Zavallı Ceki ne olduğunu anlayamadı şokta tabi; burası film seti değil, karate marete sökmez bizim yurdum insanına, kodumu oturtturur alimallah!

    Ceki kendisine gülüp samimi davrandığımızı görünce tüfekçinin hışmından kendini korumak için bizim yanımıza geldi. Boştaki elinle denize olta atma hareketi yaparak “Fishing “ dedi. Bende “Yes Fishing ama No Fishing” Deyince bizim Ceki’nin makarası çözüldü. Anla anlayabilirsen... (>^+%()/&%*=%)

    Tam bu sırada Zenci vatandaş birayı kafaya dikti, gırtlaktan gelen gluk gluk sesi üzerine benim birader torbadan birayı çıkarıp o da kafaya dikti ve sonra dönüp “elin adamı gelmiş ulu orta yerde kafayı çekiyor, benim içim yandı, biramı içmek için bir saattir uygun yer arıyorum yetti beee!” :)

    Neyse az ileride daha önceden “batık” olan yere yakın bir bank’a oturduk. Torbadan çekirdek poşetini çıkarıp çitletmeye başladık. Tabi ki kabukları yine çöp poşetimize atıyoruz!

    Birader birasını içiyor bende gazozumu; derken etrafımızı kuzey komşularımızdan muhtemelen öğrenci bir grup turist kafilesi sarıyordu!
    Kimisi ayaklarımızın yanına oturup bacaklarını denize sallıyor kimisi hemen yandaki beton duvar üzerine oturmuş, kimisi ayakta. Bir muhabbet kadınlı erkekli, gülüş cümbüş bir dakikada ortalığı kadınlar hamamına çevirdiler. Bazılarınla göz göze geliyoruz gülümsemeler filan...

    Yirmi yaşlarındaki bir genç ayaklarını denize sallarken, bize dönüp gülümseyerek “hello” diyor. Bu arada birader birayı kafasına diktiği için turist arkadaşımızın hello’suna ancak ben hello diyerek cevap veriyorum.
    Sonra bu Alex kılıklı turist arkadaş uzun bir cümle kurduktan sonra sonunu soruyla bitiriyor!

    Birader aramızda olduğu için bir Alex’e bir bana baktı. Ben sadece “Merhaba” deyince. Alex “okey yy MER-HA-BA” diyerek heceleyince bende kocaman bir YES çekiverdim.

    Birader bana bakıp “vallahi ağabey mükemmel İngilizce konuşuyorsun bana kalsa ben yine hello diyecektim“ deyince, bende ona “ben onun dilini değil, beynini okuyorum birader” deyince başladık gülüşmeye.

    Bu arada arkamızda bir yurdum insanı “boyayalım ağbiler boyayalım” diyerek yanımızdaki turist kafilesinin içine daldı.

    Erkek kısmısının no nosuna, bayanların da no nosu girince, yakın doğulu yurdum insanı genç kardeşimiz “ne no nosu ver ver” sesine dönüp bir kez daha baktığımda, yabancılardan birine yapışmış zorla sigara istiyordu.

    Adam kurtulmak için boyacıya bir sigara verdi. Boyacı sigarayı kulak arkası yaptı ve sigarayı aldığı için, sigarayı veren kişinin ayakkabısını boyamak için yere çömeldi ve boyaya başladı!

    Boyacı, sigarayı veren şahısın ayakkabısını boyarken gruptan bir bayan kocaman dijital fotoğraf makinesini boyacıya doğru tuttu.

    Boyacı birden; “Van Minut, Van Minut, FOTO Van Yuro” deyince Bayan makineyi birden indirdi ve itiraz etti.
    Biz birader ile bastık kahkahayı hemen cep telefonu ile bu boyacının resmini çektim.

    Bana da “çekme ağabey yaa” dediyse de “biz Türk’üz oğlum bize bedava” diyerek makaraya sardık.
    [​IMG]
    Az sonra boyacı, boyadığı ayakkabının parasını turistten istemeye kalkınca, onun sigaraya karşılık jest yaptığını sandığımız için yanıldığımızı anladık. Tabi bu kez turist ona para vermedi ve boyacı gruba kötü bakışlar atıp on numara küfürler ile uzadı! Az ileride başka birinin ayakları altına sandığını bırakıverdi ve yine isteksiz insanlarla pazarlığa başladı!

    Van Minut, Van Minut! Boya Van Yuro!
    NO, NO!
    Ne no nosu?
    Ver ver!

    Not: Okuma zahmetine katlanan herkese peşinen teşekkür ederim. Saygılarımla:)

    Devamı: “Balıkçı ve blokçular!”
     
  2. DrHG

    DrHG

    Yaş:
    58
    Mesajlar:
    232
    Şehir:
    Aydın
    Favori Kamış:
    Olta
    En İyi Avı:
    Sinarit, 9 kg
    TV en önemli bilgi hazinemiz olursa daha çok van munit'ler duyarız. Tıpkı eğitim şart sloganı gibi. Eğitim şart ile lise diplomasına hak kazanan halkım van munit ile doktorasını yaptı anlaşılan. Neyse bunları bırakalım. Nefis bir anlatımla bir av günü, avcı gözü ile İstanbul. Daha güzel anlatılamazdı. Ağzınıza sağlık. Laleler, kazlar, boyacı çocuk, havalı tüfek deniz sabır her şey var bu minik öykü de ama balık yok. Olsun başka sefere. Sabah sabah uykumu açtınız ama başka hülyalara daldırdınız neyse bu gün de böyle geçecek anlaşılan. :D
     
  3. smyrna

    smyrna Sevil Kurtoğlu

    Yaş:
    57
    Mesajlar:
    7.772
    Şehir:
    İstanbul
    Favori Kamış:
    olta
    En İyi Avı:
    olacak inşallah
    Her zamanki gibi yine zevkle okudum... Teşekkür ediyorum:) Balıkçı-blokçu ilişkisini nasıl anlatacaksınız merak ile bekliyorum ;):)
     
  4. Talip Girgin

    Talip Girgin Talip Girgin

    Yaş:
    62
    Mesajlar:
    465
    Şehir:
    İstanbul
    Favori Kamış:
    Olta takımı
    Favori Makine:
    Önemsiz birşey
    En İyi Avı:
    Kalkan 14 kg
    Teşekkür ederim Hakan Bey, aslında bazı detayları es geçtim:rolleyes: Saygılarımla...:)

    Burası çok önemli o yüzden biraz geç gelebilir;) Saygılarımla...:)
     
  5. gtatas

    gtatas Gürcan Tataş

    Yaş:
    48
    Mesajlar:
    980
    Şehir:
    İzmir Özdere
    Favori Kamış:
    en ucuzu
    Favori Makine:
    en ucuzu
    En İyi Avı:
    Levrek 2.200 gr
    Nedemek okuma zahmetine katlanan adeta arıyorum Talip abinin yazılarını gözümden kaçan var mı diye buluyorum ve zevkle okuyorum.Teşekkürler abi eline yüreğine sağlık.Ama şöyle bol balıklı hikayelerden yok mu hiç??????
     
  6. Talip Girgin

    Talip Girgin Talip Girgin

    Yaş:
    62
    Mesajlar:
    465
    Şehir:
    İstanbul
    Favori Kamış:
    Olta takımı
    Favori Makine:
    Önemsiz birşey
    En İyi Avı:
    Kalkan 14 kg
    Sevgili Gürcan kardeşim görüyorumki ben, sadık bir okuyucuya sahip oldum! Umarım kıymetli zamanınızı boşa çıkarmıyorumdur. Balık konusuna gelince; çok istiyorum bugünlerde ama işlerimden dolayı fırsat bulamıyorum. Zira, şimdi tam zamanı. Dükkanımı başka bir şehre taşımakla meşgulüm. Yerleşince beklenen raporları da yazacağım inşallah. Sevgilerimle selamlar :p ...