Cemse’nin Sırrı!

Konu, 'Makaleler' kısmında Talip Girgin tarafından paylaşıldı.

  1. Talip Girgin

    Talip Girgin Talip Girgin

    Yaş:
    63
    Mesajlar:
    465
    Şehir:
    İstanbul
    Favori Kamış:
    Olta takımı
    Favori Makine:
    Önemsiz birşey
    En İyi Avı:
    Kalkan 14 kg
    [​IMG]
    Günlerdir yağmakta olan kar, köyün üzerini bembeyaz bir örtü ile kaplamış ve inatla yağmaya devam ediyordu. Küçük iki odalı köy evimizin sürgülü penceresinden dışarıda ki kar’ın yağışını izliyorduk sırayla. "Sarı öküz" ve eşi "sürmeli" yavrularıyla mutlu bir hayat sürüyorlardı ahırda. Kınalı kuzularımız da anne ve babalarının yanında daha bir keyifli melemeleri duyuluyordu. Tavuklarımız kümeslerinde kapalı kaldıkları için horoz tuttuğunu bağırttırıyordu he he he.

    Çilli horozun kıştan yana pek tabi şikâyeti yoktu, o küçücük ve sıcacık hareminde çok mutluydu!

    Ama “uzun kuyruğun” en yakın çalı dibinden bilediği dişlerinin gıcırtısı duyuluyordu. Hele kümeste bir açık delik bulsun, sen seyret o zaman gümbürtüyü. Çilli horoz, bütün köyü ayağa dikiyordu vakitli vakitsiz.

    Rahmetli dedemin tepelediği tilki derilerini satsaydık köşe olmuştuk vallahi:) En son rahmetli Hasan dayı vurmuştu bir tilki ve onu bir tenekenin içine koymuş kapı kapı dolaştırıp yumurta toplamıştı. Hey gidi günler hey; tokat kapısından bağırıyordu; “Nurteeen, Nurteeen hazırla hediyemi bak ne vurdum” demişti de rahmetli anacığım beş tane yumurta hediye etmişti Hasan dayıya! Hayret etmiştim seksen yaşında adam nasıl vurmuştu güpegündüz köy içinde bu tilkiyi… Efendim birde anlatması vardı mübareğin sanırsın balkan harbinde düşmana karşı pusuya yatmış…

    &&&

    Kar yağışı devam ediyordu, köyde balta sesleri ve köpek seslerinden başka, yakındaki askeriyeye gelen cemse’lerin kar’ı yara yara ilerledikleri anda çıkardıkları motor seslerinin homurdanması duyuluyordu. Şimdi ki gibi yollar hemen açılmazdı o zamanlar, bazen köylere bir ay iki ay ulaşılmazdı bizim oralarda.

    Yollar açıldığında bir eşek veya katır yükü mal ile buralarda ki dağ ve orman köylerine satışa gelen, Dimitri adında bir satıcı vardı! Köylü kadınları, hemen etrafını sarardı eski terlikleri yenileri ile değiştirirler, fistan, entari için kumaş alanlar, çeyiz örmek için ip alanlar, kap kacak yenileyenler, kolonya veya esans, sabun alanlar vs. En çok ben beklerdim o satıcıların gelmesini; keçiboynuzu ve sütlü şeker aldırırdım dedeme. Satıcı para yerine sepet sepet yumurta alırdı sattığı mallara karşılık.

    Bazılarına, yazın, harman sonuna ödemeli açık hesap açarlardı. İnek ve öküzle sürülen bağ bahçeden arttırılıp, borç, nasıl ödeniyorsa, işte öyle ödüyorlardı borçlarını. Yakın zamana kadar koruyabildiğim küçük “borç” defterleri vardı dayımın. 150 ye yakın harman sonuna ödenecek çay borcu yazılıydı için de :) Şimdiki gibi senet sepet kredi kartı havacıva; söz senetti insanlarımızda. Hayvancılık, ziraat ve makta işleri ile uğraşırlardı köylüler. Her türlü zor şartlarda onurunla yaşamasını biliyorlardı memleketin efendileri!

    Yine kar’ı yara yara sessizliği bozarak büyük bir homurtu ile gelen cemse’nin sesini duymuş ve sesin geldiği yönde ki pencereye koşuşmuştuk.

    Ne ulaşılmaz bir mutluluktu benim için o cemse’nin gelişini seyretmek. Egzozundan kocaman simsiyah duman çıkarıyordu kesik kesik. Sanki Kızılderililerin işaret dumanları gibi posta posta; bembeyaz gökyüzüne doğru havalanan kara isli duman kümeleri…

    İnsanlar evlerinden bir yere gideceklerse bu cemse’lerin izlerinden gidiyorlardı. Başka türlü yağan kar’ı yarmak mümkün değildi. Zaten, ya ahırlara mekânlara, ya da en fazla kahvelere kadar gidebiliyorlardı.

    &&&

    Köpeğimiz Duman havlayarak fırladı dut ağacının dibinde ki kulübesinden. Bir asker, cemse’nin izinden gelmiş ve sonra dedemin bahçesine kar’ı yara yara girmişti. Köpeğin havlamasından korkan asker uzaktan sesleniyordu; “Tevfik amca, Tevfik amcaaa.” Duman bir yandan “hav hav hav!”

    Dedem; rahmetli dışarı çıktı ve önce köpeğimiz Duman’ı susturdu. “Hüüü be, çüü be, sus otur yerine!” ve askerin yanına gitti. Bir süre konuştular ve sonra dedem eve geldi. Dedem annemle diğer odada yüksek sesle konuşuyorlardı. Bir süre sonra…

    Annem, rahmetli:
    Ilıştırılmış su ile elimi yüzümü yıkadı, burnumu sildi. Kulaklarımı temizledi. Tütün kolonyası ile ellerini ıslayarak saçlarımı geriye doğru taradı.
    Sonra, sandıktan bana bordo ve krem renkli iplerden ördüğü bayramlık kazak ve pantolonu çıkardı. Bir şal ile kafamı gözümü sarıp sarmaladı. Başıma da şapkamı giydirdi. Kış ortasında komşulara el öpmeye giden bayram çocuğu gibi olmuştum. :)

    “Ülfet” dedi. “Sakın bırakma kardeşinin elini ve asker abinizin peşinden ayrılmayın. Çoban köpekleri size saldırmasın. ” Ülfet ablam “tamam teyze kardeşimin elini hiç bırakmayacağım” dedi.

    Ülfet ablam, aslında teyzemin kızıydı, Teyzemler kalabalık bir nüfusa sahip oldukları için dedem, ninemle kendisine el ayak olsun diye Ülfet ablamı yanlarına alıp, torunlarını kendi kızları gibi büyütmek istiyorlardı.

    Asker önde biz Ülfet ablamla peşinden gidiyoruz. Satıcı Dimitriden aldığımız lastik çizmeleri giymiştim. Cemse’nin kar’ı yardığı kocaman tekerlek izlerinden Ülfet ablamın elinden tutarak yürüyordum.

    10 yaşında bir kız çocuğu, dört yaşında bir erkek çocuğunun elinden tutmuş, cemse’lerin yanına gidiyorlardı!

    Asker abi geride kaldığımız için beni sırtına aldı Ülfet ablamın da elinden tutup bize o kaygan karlı, tipili yolda, askeriye’ye kadar gidebilmemiz için bize yardımcı oldu.

    Göz gözü görmeyen tipi şeklinde yağan kar ve soğuk bir hava vardı. Tüm yabani hayvanların yem için köyün içlerine kadar yaklaştığı, köylülerin evlerindeki küçük mavi boyalı sürgülü pencerelerden ateş ederek, bahçelerinde geyik, karaca, domuz, kaz, tilki, kurt vurduğu kışlardandı bu kış.

    Yakacakları bitenlerin avlularını yaktığı, ambarlarını yeterince dolduramayanların aç kaldığı bir kıştı bu kış! Yardımlaşma olmasa, dayanışma; asker ve köylü el ele vermese, dayanılır mı böyle kara kışa?
    Evinde yakacak odunu, yiyecek aşı olanlar delimidir ki, çıksınlar yollara?

    Kışlanın içine girmiştik bizi kapıda başka bir asker karşıladı. Üzerimizdeki karları elleri ile silkeleyip hemen bizi içeri aldı. Yağ varilinden yapma gürül gürül yanan bir sobanın bulunduğu odaya girdik.

    Tahta bir masa iki ağaç iskemle vardı içerde. Ve o iskemlelerin birinde hayal meyal tanıdığım biri vardı. Adam yerinden kalktı ve benim yanıma gelip yere çömeldi ve bana sıkı sıkı sarıldı “oğlum” dedi. “Oğluuum canım oğlum.” Sonra ayaklarımın yerden kesildiğini ve yerden yukarı doğru yükseldiğimi hissettim.

    Ben, cemse dedim vuuu…

    Yabani hayvanların ölüm pahasına düşmanlarından medet umarak onların bahçesine kendi ayakları ile ecele gitmesi gibi; evlat hasreti de, kara kışta donup ölme pahasına da olsa, babamı buraya kadar getirmişti. Yolda soğuktan donmak üzereyken cemse de ki askerler onu bulmuş ve arabaya alarak askeriye’ye, kışlaya getirmişler.

    Kendine geldikten sonra buraya beni görmeye ve bizi almaya geldiğini anlatmış…

    Bazen ben, oğlum Gökmen’e sarıldığımda… Ensesinden içine doğru girerek içime dolu dolu onun kokusunu çektiğimde, babamın beni içine çekerek kokladığı o soğuk kış gününü hatırlarım. Bir de rahmetlinin…

    “Sizi çok özledim Oğluuum…” dediğini.

    Ben de baba!
     
  2. avciibo1985

    avciibo1985 ibrahim

    Yaş:
    40
    Mesajlar:
    374
    Şehir:
    istanbul/beylikdüzü
    Favori Kamış:
    LINEeAFLE surf
    Favori Makine:
    okuma traventine65 surf okumacompressa cp 65 surf okuma compressa cp 80
    En İyi Avı:
    hangisini yazayım
    emeğine sğlık abicim çok güzel olmuş gözlerim dolmadı değil...
     
  3. Talip Girgin

    Talip Girgin Talip Girgin

    Yaş:
    63
    Mesajlar:
    465
    Şehir:
    İstanbul
    Favori Kamış:
    Olta takımı
    Favori Makine:
    Önemsiz birşey
    En İyi Avı:
    Kalkan 14 kg
    Teşekkür ederim İbrahim kardeşim sağ ol. Selamlar...:p