Sarı Kayalar!

Konu, 'Makaleler' kısmında Talip Girgin tarafından paylaşıldı.

  1. Talip Girgin

    Talip Girgin Talip Girgin

    Yaş:
    62
    Mesajlar:
    465
    Şehir:
    İstanbul
    Favori Kamış:
    Olta takımı
    Favori Makine:
    Önemsiz birşey
    En İyi Avı:
    Kalkan 14 kg
    Asker arkadaşım Mistan, delikanlı çocuktur, merttir sözünün eridir; bende ona yakışır bir arkadaş olmalı, verdiğim sözü tutmalıydım!” Ana yoldan ayrıldıktan sonra hiç durmadan bana tarif edilen köy yönüne doğru yürüdüm… Bazen bir keçi patikasını andıran daracık dik yamaçlara tırmanıyor, bazen düz bir ovanın kıraç topraklarında ayak sürüyordum… Küçük taşların ayakkabımın içine girmesini fırsat bilip, taşları çıkartmak için her durduğumda benim için ufacık bir dinlenme molası oluyordu.

    Yanımda taşıdığım su şişesinden birkaç yudum içip gözlerimi kapıyor ve dağlardaki sessizliğin içinde kayboluyordum. Bir ara sırtımı yasladığım kocaman bir kayanın gölgesinde dinlenirken, gözlerim kendiliğinden kapanmış ve tatlı bir rüyaya dalmıştım. Şu an ziyaretine gittiğim asker arkadaşım Mistan, rüyamda bana daha önce söylediklerini tekrarlıyordu;

    —Sevgili dostum biz insanların pek uğramadığı dağların üzerinde, küçük bir köyde yaşıyoruz. Benim babam, babamın babası, onun babası; biz kendimizi bildiğimizden beri hep buralıyız! Sülalemizden çok göç verdik dışarıya ama her zaman bu köyü bekleyenlerimiz olmuştur… Bundan sonra çocuklarım ne yapar onu bilemem.

    Köyümüz, Kıraç topraklar üzerinde kurulmuş, bizler, kayısıcılık ve hayvancılık yaparak geçimimizi sağlıyoruz. Kasabamız bize otuz kilometre, İlimiz ise yaklaşık iki yüz kilometre uzakta; arada bir göç eden insanlarımız ile yolunu şaşırmış âşık ozanlar gelir ziyaretimize… Onun dışında çoğu zaman yabancı bir insan yüzüne hasret kalırız biz buralarda… Aşağıya vadiye indiğimizde bizi azgın Fırat’ın suları karşılar, işte o Fırat üzerinde bir köpük gibi kayar gideriz, hayal dünyamızın içinden, Basra körfezine kadar” Yukarı çıktığımızda ise “Sarıkayalar” karşılar bizi ve çoğu zaman onlar belirler kaderimizi!

    &&&&

    Aniden bir çığlık sesi ile uyanıp kendime geldim “tuii-u”… Sesin, dibini göremediğim bir vadinin içinden yankısı geliyordu kulaklarıma…
    Tuuiiiii- u
    [​IMG]
    Gövdesi siyaha yakın kahverengi, kanat içleri beyaz, Kocaman heybeti ile tepemde dolaşan bir kaya kartalı belirdi; az ileride hisar duvarları gibi aşılmaz bir kayanın üzerindeki bir setin üzerine kondu. Başını ve boynunu ileriye doğru uzatıp tekrar bana bakarak “Tuuiii-u” diye seslendi.

    Doğal olarak yaban hayatın içinde savunmasız olduğum için hayvanın bana saldırmasından korktum! Saatte 320 kilometre hızla avına pike yapan bir kartala karşı kendimi nasıl koruyabilirdim ki?

    Ellerimdeki ve sırtımdaki dolu çantalarla hareket kabiliyetim oldukça kısıtlıydı. Sonradan öğrendiğime göre; Orta Asya da birçok ülkede avcılar, kaya kartallarını eğitip kurt ve tilki avlarında kullanıyorlarmış!

    Birçok yaratılanlarda görüldüğü gibi kaya kartalları da yaşamları boyunca, tek eşliliği seçen onurlu ve asaletli hayvanlar kategorisinde yer alırlar. Genellikle her yıl aynı yuvalarını tercih eder ve orada ürerler. Anlaşılan o ki, farkında olmadan yuvasına yaklaşmış olmalıydım… Kim bilir, belki yavrularını çalmaya gelen kaçak avcılardan biri sanmış olabilirdi beni!

    Ne yalan söyleyeyim, korkudan tüylerim diken diken olmuştu. Dağların hakimine selam verip “Benden sana zarar gelmez” diye seslendim… Kartal yine bana doğru “Tuuiiii-u” diye yanıt verdi! Usulce yerimden doğrulup eşyalarımı sırtlanıp tekrar yola koyuldum.

    Tepelere doğru yükseldikçe yollar biraz daha bozuluyordu… Dağların ardı arkası kesilmiyor, peşi sıra uzuyordu sıradağlar… Bazen yol öyle daralıyor ki Allah muhafaza korkuluğu olmayan bu daracık yerlerde insan olsun hayvan olsun düşmeye görsün, parçasını bulmak imkânsız olurdu!

    Düşünemiyordum insanoğlu bu zor şartlar altında buralarda yaşamaya neden ısrar eder ki? Toprağına âşık olmak bu olmalı.
    “Bülbülü koymuşlar altın kafese,
    Vatan vatan demiş nefes nefese”

    &&&&&&

    Öğlen olmuştu. Uzaklardan bir çobanın kavalından çıkan nağmeler, Karacaoğlan’ın sazından çıkan yanık türküler gibi, beni kendine doğru çekmeye başlamıştı. Sürüsünün başındaki çoban, hayvanlarını öğle sıcağında, buralarda pek nadir bulunan ulu bir ağacın gölgesine yatırmış, onlara, Anadolu’nun bağrından çıkan ezgilerden küçük bir konser veriyordu. Nice ölü Ozanların söylediği yanık parçalardı bunlar kim bilir?

    Bir süre olduğum yerden bu güzel konserin büyülü havasını bozmamak için çobanın resitalini izledim; çoban güttüğü hayvanları tam karşıdan gören ve üzerine gölge düşen düz bir kayanın üzerini sahne gibi kullanıyordu! Duygusal ezgilerden sonra, kıvrak vücut hareketleri ile oynak parçalar çalmaya başlamıştı. Bazen tek ayak üzerinde sek sek gidiyor, sonra aniden geri dönüyor, sol ayağını ileri atınca sağ ayağını yanlamasına havaya kaldırıyordu. Sonra sağ ayağını ileriye atıyor bu kez sol ayağını yukarı kaldırırken yanlıyordu.
    Sürekli aynı minvalde komik hareketler yapıyor ve her biten parçanın sonunda davarları seyirci topluluğuymuş gibi eğilip selamlıyordu.

    Koyun ve kuzular küçük çobanın şovunu izliyor, onlarda küçük çobanın şarkı, türkü şovu bittiğinde, kendilerine eğilen çobanı meee mee mee diye onaylıyorlardı! Başlarındaki çoban köpekleri ise asayişi sağlamak, taşkınlığı ve izdihamı önlemek için tutulan badigartlara benziyorlardı.

    Bu küçük çobanı izlerken kendi memleketimdeki çoban arkadaşlarım geldi aklıma. Kâh Dilaver’i gördüm kucağında bir kuzu ile gelirken, kâh Niyazi’yi gördüm hayvanlarını güderken. Kâh Naci’yi gördüm kaval çalarken, kâh Remzi’yi gördüm yanık yanık türkü söylerken!

    Kısa bir süre içinde mükemmel bir mini şov izledim. Çoban kavalını dudaklarının arasından çektiğinde onu dinlediğim kayanın üzerinden alkışlamaya başladım…
    Benim alkış sesime koyunların arasından irkilen birkaç seyirci çoban köpeği, havlayarak üzerime gelmeye başladı. Çoban şaşkın; Allahtan çabuk toparladı ve köpeklere bağırarak onları hem susturdu, hem durdurdu!

    Yanıma gelen on üç, on dört yaşlarındaki delikanlı, biraz mahcup biraz şaşkın; bana “Hoş geldiniz” dedi. Güneşten rengi iyice kararmış bu yağız delikanlının mahcubiyetten kulaklarına kadar kızardığını görünce, ona kavalını ne kadar güzel kullandığını ve bunun çok hoşuma gittiğini söyledim.

    Gözleri ışıl ışıl… “Gerçek mi söylüyorsun ağabey” diyebildi.

    “Gerçek söylüyorum, hakikatten çok iyisin” diye cevap verdim.

    Delikanlıya adını ve köyünü sordum bana adının Seyit olduğunu ama herkesin kendisine “Seydo” dediğini söyledi. Köyü ise vadinin karşısındaki yukarı dağ köylerinden “Karahasan köyünden” olduğunu ve yakınlardaki bir çiftliğin hayvanlarına çobanlık yaptığını söyledi. Sonra da Küçük Seydo bana, nereden gelip nereye gittiğimi sordu. Ben’de ona, İstanbul’dan buraya “Sarıkayalar” köyüne Mistan Fırat isminde asker arkadaşımı ziyarete geldiğimi söyledim.

    —Tanır mısın kendisini?
    —Yok, ağabey ben de buralarda yeniyim… Siz, gerçekten bir dostunuzu görmek için mi buralara kadar geldiniz ağabey?
    —Evet, tam beş yıl oldu. Asker arkadaşıma söz verdim, gelip seni köyünde ziyaret edeceğim dedim. Niye bu kadar şaşırdın?
    —Yapma ağabey bizim için İstanbul Avrupa sayılır, İstanbul nere, bura nere? Bizim insanımız buralarda kasabaya bile ayda bir kere iner. Ben daha vilayetimizin nerede olduğunu bilmem… İstanbul’un adını da orada askerlik yapan büyüklerimizden duymuşum!

    Bizim köyümüzde de var askerliğini İstanbul’da yapan. Mesela muhtar Ferhat emminin büyük çocuğu Behram ağabey, Reşko emminin en küçük oğlu Binyamîn ağabey. İstanbul’un güzelliğini anlata anlata bitiremezler. Babaları izin verse hemen göç edecekler…

    “İnşallah bende askerliğimi İstanbul’da yaparım” dedi ve sustu…
    Seydo’nun öğle yemeği davetini kıramadım. Koyun peyniri, domates, biber ve taze soğandan oluşan güzel bir menüydü.
    Yemek yerken kullandığım çok fonksiyonel çakımı küçük dostuma hediye ettiğimde onun sevinci beni çok mutlu etmişti.
    Devamı altta...
     
  2. Talip Girgin

    Talip Girgin Talip Girgin

    Yaş:
    62
    Mesajlar:
    465
    Şehir:
    İstanbul
    Favori Kamış:
    Olta takımı
    Favori Makine:
    Önemsiz birşey
    En İyi Avı:
    Kalkan 14 kg
    Küçük dostumdan ayrılıp bir saat kadar daha yürüdüm. Tepeden aşağıya doğru inerken nihayet Sarıkayalar Köyü’nü karşı tepenin yamacında gördüm. Fakat önce Fırat nehrine kadar inip tekrar yokuşu çıkmam gerekiyordu. Nehrin kenarına indiğimde içimi birden bir korku kapladı.

    Nehir büyük bir gürültü çıkararak akıyordu. Suyun hızla ve delice akışı insanı ürkütüyordu. Üzerine attığım bir ağaç parçasının süratle kaybolduğunu gördüğümde burada ki akıntının gücünden korktum.

    Nehir’in yüz metre gerisinde, bir kaya parçasının üzerine oturmuş, kudurmuşçasına akan suyu seyrediyordum. Nehir’e yakın bir evden bana doğru koşan çocukların sesiyle irkildim. Altı ile on yaşlarında ki çocuklar, biri önde diğerleri arkada, sırayla yanıma geldiler. En başta gelen on yaşlarında ki çocuk “bu babam değilmiş yaa” diyerek olduğu yere çökmüştü.

    Çocukların hepsi yanıma geldi. Sanki kendi elimle dizmişim gibi küçükten büyüğe doğru düz bir çizgide dizildiler ve sessizce beni izliyorlardı. Bir süre sonra iyice yanıma sokulup sen kimsin? Niye geldin, kime geldin? Demeye başladılar. Çocuklardan biri elimden bıraktığım çantalarımın içinden ucu görünen bir oyuncak arabayı eline aldı ve “Bakın ne buldum” deyip, herkesi başına topladı. Eli yüzü kara çocuklar, saçları başları dağınık kızçeler… Bir an için dönüp bana baktılar ve sonra hep birden çantalara saldırıp Asker arkadaşımın çocukları için getirdiğim oyuncakları süratle paylaştılar!

    Bırakın onlar sizin değil deyip ellerinden oyuncakları almaya kalktıysam da bunu başaramadım. Çantanın dibinde bir tane uzaktan kumandalı cip kalmıştı.
    Yanıma ilk gelen ve “babam değilmiş yaa” diye yere çömelen çocuk; kaşları çatık vaziyette yanıma geldi ve elindeki küçük bir sopayla elime vurdu!

    —Neden yaptın bunu? Dedim.
    —Siz, büyükşehirlerde yaşıyor ve istediğiniz her şey elinizin altında var. Sizin çocuklarınız bunlarla oynarken, bizim böyle oyuncaklarımız hiç olmadı! Biz insan değilmiyiz?
    —Senin adın ne?
    —Serdar
    Bu çocuklar senin kardeşin mi?
    —Hayır, onlar benim amcamın çocukları! Babam; kasabaya, bize oyuncak almaya gitti!!
    —Beni baban mı sanmıştın sen?
    —Evet
    — Bak Serdar ben şaka yaptım, bu oyuncak senin. Bunun nasıl çalıştığını gel sana öğreteyim… Çantamdan pilleri çıkararak oyuncak cipin içine yerleştirdim. Ve kumandası ile cipi hareket ettirdiğimde Serdarın sevinci görülmeye değerdi. Barıştık onunla…
    — Sonra, Mirzanın sürütmeli taksisinin nasıl çalıştığını gösterdim, Memo’nun pilli trenini, Dilberin, Dilcan’ın ağlayan bebeğini, Dilşah’ın barbi bebeğini… Çocukların sevincini paylaştım ve onlarla birlikte oynadım saatlerce!

    &&&&&

    Asker arkadaşıma ve çocuklarına verecek hiçbir hediyem kalmamıştı, içimde tuhaf bir duygu vardı. Hediyelerim bu çocukları mutlu ettiği için çok sevinçliydim. Asker arkadaşımı ziyarete geldiğimi bir tek çoban Seydo biliyordu ve şimdi ona gidip buraya daha çok oyuncak ile geleceğim güne kadar kimseye benden bahsetmemesini söylemeliydim.

    Çocuklar hediyeler için öyle sevindiler ki; bu oyuncakları esasen onlara getirdiğimi sanıyorlardı. Bir süre dönüş yoluma benimle birlikte geldiler, sonra peşimden el salladılar; “güle güle hediyeci amca, yine gel.”
    Serdar arkamdan bağırıyordu; “Babama selam söyle amca… Oyuncak istemiyorum artık ne olur dönsün onu çok özledim”!

    Keşke babasının kim olduğunu sorsaydım diye geçirdim içimden, sonra nasılsa tekrar geleceğim o zaman öğrenirim diye düşündüm…

    Bu kez ellerimde yüküm yoktu. Sırt çantamın içinde ise bir bölümünde giyecek bir bölümünde yiyecek ve içecek vardı. Hızla geldiğim yöne doğru gerisin geriye yürüyordum. Yine sağımda solumda sarı kayalar vardı. Dikkatlice baktığımda her bir sarı kayada isim, isimler yazıyordu. Bunları daha önce yorgunluktan olsa gerek fark edememiştim. Çobanların ağaçlara kazıdıkları isimler geldi aklıma.
    Hani bazen kalp içine aldıkları isimleri veya isimlerin baş harfleri; Fakat burada garip bir şey vardı. İsimler çok uzun ve künye gibi yazılmıştı. Hiç çobanların tarzı değildi. “Hasan ağanın oğlu kara Musa ve kızı meralin kayası” veya “sarı İbramın kızı melek ve Satenay’ın kayası” gibi!

    &&&&&

    Nihayet Seydo’ya dönüş yolunda yetiştim ve kendisine olup bitenleri anlattım ve olur ya, Sarıkayalar köyünden biri ile karşılaşırsa benim geldiğimi söylememesini tembihledim. Asker arkadaşımın kulağına giderse çok üzülür diye düşünmüştüm.
    “Tamam, ağabey merak etme kimseye bir şey demem” dedi.
    Tam ayrılmak üzereydim ki aklıma geldi;
    —Bir şey soracağım Seydo kardeş?
    —Sor ağabey
    — Bu sarı kayalar da neyin nesi? Bunların üzerine bu yazıları kim yazıyor? Bu kayaların rengi neden sarı? Neden bu kayaları sahiplenmişler?
    — Ah be ağabey, bunlardan senin haberin yok değil mi? Bunlar, kışın kasabaya giderken yolda ölen hastaların kayalarıdır! Kimisi diş ağrısı yüzünden kasabaya giderken soğuktan donmuş, kimisi zatürree olmuş, hastaneye giderken yolda ölmüş. Senin anlayacağın ya soğuktan donarak ölmüşler ya hastalıktan. İçlerinde hastaneye yetişmek için kızaklar ile giderken uçurumdan aşağı yuvarlanıp ölen aileler bile var.

    Bu yüzden her sarı kayanın bir ismi, ayrı bir hikâyesi vardır ve yakınları bu yerlerin kaybolmaması için kayısı yaprağını kaynatarak elde ettikleri sarı boya ile bu kayaları boyarlar.
    Bu kayalardaki isimleri kullanarak köylüler yol, mekân, tarla, bağ, bahçe, çiftlik tarif ederler!
    Ayrıca buraların ne kadar tehlikeli olduğunu belirtmek ve diğer insanları uyarmaktır gaye.
    Buralarda hayatlarını kaybedenlerin isimlerini bu kayalara yazarlar. Örneğin kayadaki isimler soğuktan ölmüşler ise kışa girmeden kaya sahipleri yakınları o kayanın kenarına yakacak odun ve naylona sarılmış kibrit bırakır!
    Uçuruma yuvarlananların yuvarlandığı yere set yapılır. Yani başa geldikçe, bir daha olmaması için insanlar kendince çareler arıyorlar.
    Buraları kışın olduğu gibi yazın da geceleri soğuk, ayazlı olur ağabey.

    —Vah vah, tevekkelli değil dağ bayır her taraf Sarıkaya!
    —Sahi ağabey senin asker arkadaşının adı neydi?
    —Mistan
    —Hımm
    -!!!
    —Seydo senin rengin sararmış hasta mısın yoksa?
    —Yok, ağabey yorgunluktan olmalı…
    —Hoşça kal Seydo…
    —Güle güle ağabey…

    &&&&&

    Çok yorulmuştum. Sabahtan beri yol yürüyordum asker arkadaşıma çok yaklaşmışken, nehir kıyısında çocukların hediyelerimi elimden alması yüzünden geri dönmek zorunda kalmıştım. Olsun, pişman değildim. En yakın kasabaya gidip bu kez daha çok hediyeler ile dönecektim buraya…
    Kışın soğuktan kara kışta yolda mahsur kalan hayatlarını kaybedenler geldi aklıma üzüldüm…

    Sarı kayaların yanından geçerken mahcubiyetten kayalara bakamaz oldum. Orada ismi yazılı insanların kaderimiydi bu? Çok yorulmuştum akşam olmak üzere, daha fazla yürüyemeyecektim. Ana yola daha çok var biraz dinlenmek için alaca karanlıkta bir kayanın dibine çömeldim. Çantamdaki yiyeceklerle karnımı doyurdum. Yaslandığım kaya sıcacıktı. Bütün bir gece uyuya kalmışım…

    Rüyamda Asker arkadaşım yanıma geldi ve bana; “seni gördüm asker arkadaşı, sözünde durdun, hediyelerini gördüm, hepsi çok güzeldi. Serdar’ı oyuncak cip ile sevindirdin, Serkan’ı, Pilli Tren ile Elmas ve Elvan’ı ağlayan bebek ile Ezo’yu barbi bebek ile çocuklarımızı çok sevindirdin asker arkadaşı, Allah senden razı olsun. Sen sözünü tuttun, sen sözünü tuttun. Sende benim bir emanetim var; Aleyküm selam, Aleyküm selam!”

    &&&&&

    Koca bir gece ölü gibi hiç kıpırdamadan uyumuş, sabahın nasıl olduğunu anlamamıştım. Çok ilginç; geceleri soğuk ve ayaz olduğunu söylemişti Seydo ama ben hiç üşümemiştim.
    Hemen yanımda yakılmış bir ateşin külleri vardı. Elimi küllerin üzerine uzattığımda halen içinde sönmemiş korların sıcaklığını hissettim.
    Acaba dedim Seydo beni bulup üşümeyeyim diye ateşi o mu yaktı? Gözüm birden kayanın üzerindeki yazılara ilişti.
    Olduğum yerde dondum kaldım!!!

    [​IMG]

     
    Son düzenleme: 10 Aralık 2010
  3. alparslan07

    alparslan07 izzet

    Yaş:
    54
    Mesajlar:
    509
    Şehir:
    antalya-manavgat
    Favori Kamış:
    (Okuma Salina SeaSpin 10-40g)(albastar hera 2811 2.70cm.30-60 gr)(ceboastur pantorga 100g 200g 4.20)
    Favori Makine:
    shimano sahara 3000 fd-spro passion fd 720 & 740-d.a.m 1137 840 quick slr spin 840 fd
    En İyi Avı:
    1430 gr levrek
    selam talip abi:
    valla mükemmel tebrik ederim soluk soluğa okudum.
    maşallahınız var.
    ben yazılarınızı ilk defa okudum.
    bu hikayelerinizi kitap olarak bastırma şansınız oldumu acaba??
    tekrardan selamlar hoşçakalın...
     
  4. Talip Girgin

    Talip Girgin Talip Girgin

    Yaş:
    62
    Mesajlar:
    465
    Şehir:
    İstanbul
    Favori Kamış:
    Olta takımı
    Favori Makine:
    Önemsiz birşey
    En İyi Avı:
    Kalkan 14 kg
    Teşekkür ederim İzzet kardeşim sağ olun. Beğendiğinize sevindim. Bunlar benim deneme yazılarım. Şimdiye kadar sadece bir hikâyemi "Anadoludan Öyküler" Adlı bir kitaba verdim. Kitabın içinde hikâyem benim adımla yayınlanıyor. Onun dışında yazılarımı kitaba dönüştürmek için sponsor olmak isteyenler oldu ama şu an için düşünmüyorum. Ama daha sonra kaçınılmaz, çünkü hakikatten kendime sakladığım olağan üstü güzel 20 yıllık sayfası açılmamış birikimlerim var.
    Kısmet diyelim...:p Selamlar...
     
  5. melanqoliq

    melanqoliq FATİH KOÇ

    Yaş:
    48
    Mesajlar:
    802
    Şehir:
    Fethiye/Muğla-Konya
    Favori Kamış:
    Okuma Salina SeaSpin, Lineaeffe master jig
    Favori Makine:
    Shimano Hyperlop, Ryobi Ecusima 3000vi, Okuma Salina SA 2 16000
    En İyi Avı:
    Sülemem nazar değer :D
    Talip Abi tek kelimeyle harika.
    Eline, yüreğine, kalemine sağlık..
    Teşekkür ederim paylaştığın için.
     
  6. Talip Girgin

    Talip Girgin Talip Girgin

    Yaş:
    62
    Mesajlar:
    465
    Şehir:
    İstanbul
    Favori Kamış:
    Olta takımı
    Favori Makine:
    Önemsiz birşey
    En İyi Avı:
    Kalkan 14 kg
    Sevgili Fatih kardeşim; okuyup yorumlamaya değer bulduğun için ben teşekkür ederim. Çok sağ ol :p
     
  7. alparslan07

    alparslan07 izzet

    Yaş:
    54
    Mesajlar:
    509
    Şehir:
    antalya-manavgat
    Favori Kamış:
    (Okuma Salina SeaSpin 10-40g)(albastar hera 2811 2.70cm.30-60 gr)(ceboastur pantorga 100g 200g 4.20)
    Favori Makine:
    shimano sahara 3000 fd-spro passion fd 720 & 740-d.a.m 1137 840 quick slr spin 840 fd
    En İyi Avı:
    1430 gr levrek
    aman abi elinde böyle eser var değerlendir derim sakın yanlış anlama maddi açıdan demiyorum öyle bir kültür değeri mutlaka topluma kazandırılmalı yazarı türk olan bir kitabı ben şahsen daha iyi anlayarak ve severek okuyorum onun için bence yastık altında bekletme derim abi selamlar allah zihin açıklığı versin vede başarılarınızın devamı dilekleriyle hoşçakalın...
     
  8. 56561

    56561 Yücel

    Yaş:
    48
    Mesajlar:
    2.535
    Şehir:
    İstanbul
    Favori Kamış:
    Daiwa Sensor Red Surf 4.00, Daiwa Procaster Samfish 2.10
    Favori Makine:
    Shimano Catana 4000FA, Ryobi Ecuisma 8000vi
    En İyi Avı:
    10.5 kg rus kefali, 5.250 Levrek, 1573gr kofana
    Talip Ağabey, bu okuduğum hikaye gerçek değildir umarım. Çok etkilendim.
     
  9. Talip Girgin

    Talip Girgin Talip Girgin

    Yaş:
    62
    Mesajlar:
    465
    Şehir:
    İstanbul
    Favori Kamış:
    Olta takımı
    Favori Makine:
    Önemsiz birşey
    En İyi Avı:
    Kalkan 14 kg
    Sadece şu kadarını söyleyeyim Yücelusta; Serdarın sopayla elime vurması ve söyledikleri doğru, hediyeler onların oldu. Fırat nehir-ini yeterince anlatamadım çok daha fazla korkmuştum! Bu yazdığım ve yazarken en fazla etkilendiğim ikinci yazım. Hemen her yorumda yazımı tekrar okurum ve bazı paragraflarda tüylerim diken diken oluyor...ve hatta daha fazlası! Oyuncak biriktiriyorum... Selamlar...:p
     
  10. İzmirli51

    İzmirli51 Fikret ALAYLIOĞLU

    Yaş:
    72
    Mesajlar:
    195
    Şehir:
    (İzmir) Adana
    Favori Kamış:
    2,59 cm Shakespeare UglyStik Lite, 2,40cm Dam EMotion 25 IM6X ,
    Favori Makine:
    Sahara 3000FD ve Sonora 2500FB - 4000FB
    En İyi Avı:
    Levrek 1,950 kg
    Hüzün ve duygu dolu bir öykü. Ayrıca düşündürücü mesajlar da içeriyor. Paylaşımınız için teşekkürler..
     
  11. Talip Girgin

    Talip Girgin Talip Girgin

    Yaş:
    62
    Mesajlar:
    465
    Şehir:
    İstanbul
    Favori Kamış:
    Olta takımı
    Favori Makine:
    Önemsiz birşey
    En İyi Avı:
    Kalkan 14 kg
    Tekrar teşekkür ederim İzzet kardeşim sağ ol.:p
     
  12. Talip Girgin

    Talip Girgin Talip Girgin

    Yaş:
    62
    Mesajlar:
    465
    Şehir:
    İstanbul
    Favori Kamış:
    Olta takımı
    Favori Makine:
    Önemsiz birşey
    En İyi Avı:
    Kalkan 14 kg
    Ben teşekkür ederim Fikret Bey sağ olun :p
     
  13. Talip Girgin

    Talip Girgin Talip Girgin

    Yaş:
    62
    Mesajlar:
    465
    Şehir:
    İstanbul
    Favori Kamış:
    Olta takımı
    Favori Makine:
    Önemsiz birşey
    En İyi Avı:
    Kalkan 14 kg
    Geçen hafta içinde Sarıkayalar köyünden geçtim. Tüylerim diken diken oldu!
    Pek yakında tekrar gideceğim... Hakikatten oyuncak topluyorum! Bütün çocuklar masumdur ve onlara Oyuncak gönderecek arkadaşlar bana özelden yazabilir...
     
  14. volex21

    volex21 Volkan

    Mesajlar:
    6.735
    Şehir:
    İzmir
    Favori Kamış:
    Okuma V System 2.40 Lineaeffe Spirit Surf 3.90 (fiyat performans 9/10)
    Favori Makine:
    Spro Red Arc 20'lik (Fiyat/Performans : 8/10)
    En İyi Avı:
    Levrek (57 cm - 2.100 gr ) Sargoz (700 GR kadar) Palamut (40 cm üzeri), Lüfer 40 cm, Çipura 950 gr
    Tebrikler çok güzel bir hikaye, akıcı ve sürükleyici bir anlatım. Başlayınca insan bitirmeden bırakamıyor. Hikayelerinizi kendinize saklamanız biraz bencillik :)

    Çalışmalarınızın devamını ve yayınlanmalarını dilerim, başarılar...
     
  15. Talip Girgin

    Talip Girgin Talip Girgin

    Yaş:
    62
    Mesajlar:
    465
    Şehir:
    İstanbul
    Favori Kamış:
    Olta takımı
    Favori Makine:
    Önemsiz birşey
    En İyi Avı:
    Kalkan 14 kg
    Teşekkür ederim sevgili Volkan, beğendiğine sevindim. Umarım daha güzel öyküler de buluşuruz :) Selamlar...
     
  16. zarganacı34

    zarganacı34 önder

    Yaş:
    45
    Mesajlar:
    518
    Şehir:
    istanbul
    Favori Kamış:
    lineaeffe s-curve kamış+Okuma synex 660 makina, Lineaeffe fire spin trabucco makina
    En İyi Avı:
    Levrek
    Talip ağabey. Ben böyle bir fırsat çıkması için can atıyorum ne zaman olsa çekinmeden beni arayabilirsin. Her türlü maddi ve manevi yardımı yapmaya hazırız eşim ve ben elimizden geldiği kadar. Yeter ki kişinin/kişilerin gerçekten ihtiyacı olduğunu bilelim. İstersen bir gün ortak bir nokta bulup buluşalım ben de bakayım ne yapabileceğime.
     
  17. Talip Girgin

    Talip Girgin Talip Girgin

    Yaş:
    62
    Mesajlar:
    465
    Şehir:
    İstanbul
    Favori Kamış:
    Olta takımı
    Favori Makine:
    Önemsiz birşey
    En İyi Avı:
    Kalkan 14 kg
    [​IMG]

    Sevgili Önder, bu duyarlılığın için sana ve sevgili kardeşim eşine teşekkür ederim.
    Bu güzel projede birçok arkadaşımızın da katkı sağlayacağına eminim. Ancak bunu daha da genişletmeyi düşünüyorum. Konuyla ilgili yazımı bir süre sonra tüm sitelerde yazmayı düşünüyorum. Gezdiğim kuzeydoğu bölgesinde, ülkemiz sularında yaşayan tatlı su balıklarının nasıl katledildiği konusunda, yörede yaşayan insanların anlattıklarına bizzat şahit oldum.

    Neler yapabiliriz konusuna gelince; yaklaşık bir milyon amatör olta balıkçısının ve sponsor firmalarının bir çatı altında neler yapabileceğini göreceğiz inşallah. Bizim hareketimiz küçük bir kıvılcım olsa bile, gelecekte birçok kişilere veya kurumlara örnek olacaktır. Umarım bu kıvılcım hepimizin gurur duyacağı bir olay olup, bunun ardından çok daha sesimizi duyuracağımız platformlarda görüneceğiz.

    Amatör olta balıkçılarına ayrıca nitelik kazandıracak örnek çalışmalara hep birlikte imza atacak projeler üreteceğiz. Tatlı sularda bombacılığı ve ağcılığı kaldırıp balık popülâsyonunun da yok olmasını engelleyecek girişimlerde bulunacağız!

    Balık sevdası uğruna harcadığımız yüzlerce, binlerce liranın içinden bizim ülkemizin çocuklarına da ayıracağımız küçük bir bütçe olacaktır diye düşünüyorum. Çocuklara vereceğimiz oyuncaklar kitaplar ve birçok hediyeler bizim en azından bu uğurda neler yapabileceğimizin bir göstergesi olacaktır.
    Bu yazımı okuyan tüm arkadaşlar böyle olası bir projeye nasıl katkıda bulunabileceklerini bir düşünsünler...

    Yöredeki resmi yerlerle görüşmeler yaptıktan sonra, konuyu çok daha geniş açacağım... Fırsat düştüğünde bunu nimet bilelim ve elimizden gelen desteği esirgemeyelim. Çocuklar geleceğimiz ise onları bu gün ihtiyaçlarından mahrum bırakmayalım. Bırakmayalım ki gelecekte yaşanılası bir dünya da rahat edelim!
    “Damlaya damlaya göl olur”
     
  18. hunter24

    hunter24 Vedat

    Yaş:
    61
    Mesajlar:
    18
    Şehir:
    Istanbul
    En İyi Avı:
    2kgkofana,60cm barakuda
    Sevgili Talip kardeşim sarıkayalar hikayenizi dün heyecenla okudum,okadar etkilenmişimki,bu sabah kahvaltı yaparken eşime anlattım hikayenin final bölümünü anlatırken nasıl ağladığımı size anlatmam çok zor kaleminize,yüreyinize sağlık.kendimi size teşekkür etme mecburiyetinde hissettim.sizinle tanışmakta isterim,yakın sayılırız bende kayabaşında oturuyorum.iş yeriniz k.çekmecenin neresinde?mahsuru yoksa bi çayınızı içmeye gelirim.saygılar.Vedat ÖZLÜ
     
  19. Talip Girgin

    Talip Girgin Talip Girgin

    Yaş:
    62
    Mesajlar:
    465
    Şehir:
    İstanbul
    Favori Kamış:
    Olta takımı
    Favori Makine:
    Önemsiz birşey
    En İyi Avı:
    Kalkan 14 kg
    Beklerim Vedat Bey. :p Hikâyemi beğendiğinize sevindim. İtiraf edeyimki bu güne kadar yazdığım yazılar içinde en çok duygulandığım ve sizin gibi gözyaşlarıma engel olamadığım iki yazıdan biridir "Sarıkayalar." Diğeri "İçime Ukde Kaldı!" yazımdır.
    "Sarıkayalar" hikâyemin üzerinde biraz daha durmam gerekiyordu ama bunu biran önce yayınlamak geldi içimden! Tılsımın kaçmasını istemedim, çok doğal ve düz bir yazıyla aktarmaktaki maksadım. Biraz daha üzerinde durursam bu yazıyı hemen yayınlamamak gibi bir duyguya kapılabilirdim.
    Kendime sakladığım anılar içinde yerini alır ve ileride yayınlamayı düşündüğüm kitap'ta yayınlanmayı bekleyebilirdi! Bu yüzden bekletmek istemedim.

    İki hafta önce kuzeydoğuya yaptığım yolculuğun sonlarına doğru gecenin bir vakti "Sarıkayalar" tabelasını görünce; yemin ediyorum tüylerim diken diken oldu ve gözlerimin sulanmasına engel olamadım. Hayal dünyanızın içinden çıkıp, gerçekle yüzleşmek ne demektir bilemezsiniz! Bu benim yarattığım Sarıkayalar olmasa bile başımı pencereden uzatıp Sarı kaya aramadım dersem yalan olur!
    Ben yazdığım her anı yaşadım ve onu duygu seli içinde yazdım. Ben ne kadar gerçeksem elime sopayla vuran Serdar çocukta o kadar gerçek! Elimin üzerine inen odunun acısını yüreğimde hissettim!

    Bir proje üzerinde çalışmalarım var, umarım herşey istediğim gibi olur. Amatör olta balıkçılığının bir güzel yanı da bu olsa gerek. Sosyal aktivitelere açık olması, ilişkileri canlı tutması.

    Sizinle ve birçok arkadaşımızla tabi ki tanışmak ve sohbet etmek isterim. Ancak bu sıra şehir dışında işlerim var ve her zaman burada olamayabilirim.

    İsteyen dileyen her arkadaşımızla müsait olduğum zamanlarda tanışır sohbet eder, balığa gidebiliriz.

    Genellikle buluşma yerim Sefaköy - Küçükçekmece belediyesi yanı avcılar kulübüdür.

    Telefon numaram:
    0532 312 30 39

    Selam ve saygılar...
     
  20. kengin

    kengin kengin

    Mesajlar:
    37
    Şehir:
    samsun
    muhteşem !!!!
    başka söze gerek yok.