Herkese selamlar.Geçtiğimiz haftalarda uygun ve doğru bot seçimi başlıklı bir sayfa açmış,önerilerinizden çokça bilgilenmiştim.1970 ve 1990 yılları arasında yazları İstanbul Heybeliada'da kullandığımız 5,5 metrelik ayna kıç ahşap bir teknemiz ve 20 hp.Amerikan Mercury motorumuz vardı.Siz deniz sevdalısı dostlara da sıkılmazsanız o günlerden biraz bahsetmek istedim.Abilerim daha iyi bilirler.O yıllarda Marmara da Akdeniz ve Ege gibi pırıl pırıldı.20 metre derinliğe atılan 25 kuruş çok net görünürdü.Bu gün inanın aynı suda (çoğu zaman)deniz gözlüğümle,bulanıklıktan kendi bacaklarımı bile seçemiyorum.Biz hafta sonları sabah 04.de evden çıkar,04.30 da kayıkhanede olur,karanlıkta yarım saat motorumuzla yol alarak bereketli meralara ulaşırdık.Gündüz top oynamaktan,yüzmekten,misket oynamaktan ne kadar yorgun olursam olayım yine de babamın seslenmesiyle fişek gibi yataktan fırlar ve heyecanla hazırlanırdım.Beyaz tüylü çaparilerimizle istavrit,siyah tüylü çaparilerimizle de uskumru ve kolyoz tutardık.Rahmetli babacığım anlatırdı.Onlar da kendi çocukluklarında Heybeli ada mendireğine demirleyen balıkçı gemilerini seyretmeye giderlermiş.Ağları temizleyip,mekikle onaran gemi mürettebatı çocuklara para verip,çarşıdan kendilerine sigara aldırtırlarmış.Çocuklar koşa koşa bu görevi yerine getirirlermiş.Çünkü bu hizmet karşılığında kendilerine çoğu kez taşımakta bile zorlanacakları 7-8 kiloluk bir torik,orkinos veya kılıç balığı hediye edilirmiş.Sene 1945.Ve yine o yıllarda annesi ile adadan İstanbul'a misafirliğe geldikçe Haliç'de babacığım denize girdiğini anlatırdı.Babamla balığa çıkarken 8-9 yaşlarımda gücüm 20 hp.Mercury'i ipini çekerek çalıştırmaya yetmezdi.10 lu yaşlarımın başında kendi gücümle motoru çalıştırmaya başlayınca,otomobili ilk hareket ettirdiğim günlerden daha çok sevinmiştim.Babam dümeni bana bırakır,sigara altlığı hazırladığı peynir ,zeytin ekmeğini yer,peşinden keyifle bir sigara tüttürürdü.Büyükadanın ilerisindeki Yandıros adasına giderdik çokça.İnsan yaşamayan,martıların yuvalandığı bir adadır.Denizin dibinin gözüktüğü yerlerde suyu izler,motorumuzun sesinden ürküp sürüler halinde sağa sola kaçışan balık sürülerini izlerdim.Ve yine o yıllarda hafta arası babam çalıştığından mendirekten balık tutardık bazen.Fırından hamur alır ve tabak kadar karagözler,ispariler yakalardık.Bazen de geceleri vapur iskelesindeki ışıkların önünde sazdan kamışlarımıza bağlı oltalarımıza istavritin kuyruk altını bağlar,kamışı sağa sola titreterek hareket ettirir ve istavritler yakalardık.Babamla çıktığımız balıklarda dip balığı olan mezgitler gelirdi bazen.Zaten suyun üstüne ölü gibi gelirdi mezgitler.Nedense babam mezgiti pek sevmez ve biz mezgitleri tekrar suya bırakırdık.Kendine gelenler dibe yüzer,gelemeyenleri de teknelerin yanında nasiplerini bekleyen martılar yakalardı.Pek çok kez de dipten irili ufaklı kırlangıç yakalardık.Bir defasında 60 cm.üzerinde bir kırlangıç yakalamıştım.Bu kırlangıçın ağlarcasına çıkarttığı sesler hala aklımda.Onu denize geri bırakmadığıma hala üzülürüm.Ama çorbası harikaydı.Bir kez de Büyükada ile Heybeliada arasında 1 metre civarı bir camgöz yavrusu yakalamıştık çaparimizle.1 saate yakın teknenin içinde canlı kaldığını hatırlıyorum.Ve sabah saat 9 olunca,güneş ısıtmaya başlar açıkta o sularda teknenin etrafında yüzerdik.Bu olaydan bir kaç gün sonra o yüzdüğümüz yerlerde balıkçıların ağına 6 metrelik bir camgöz takıldı.Ve bu haber gazetelerde yer aldı.Ben de oralarda yüzmeyi bıraktım.Motorumuzu tek başıma kullanıp balığa çıktığım zamanlarda kıyıdan 150 metre açığa demirler,daha önce çıkarttığımız midyelerden yem yapar ve izmarit tutardık.Bir gün akşam üzeri 5 den 8 e dek iki arkadaş 900 den fazla izmarit yakaladık.İzmaritlerin bazılarının kuyrukları masmavi olurdu.Bazılarının da üzerinde kene gibi yapışmış küçük böcekler olurdu.Ve zorla bu böcekleri izmaritlerin üzerinden çıkartırdık.İstavrit ve uskumru o kadar çoktu ki 20 li çaparimize 15 tane balık gelince burada balık azaldı der,motoru çalıştırıp 200 metre ileri giderdik.Suyun derinliğini oltanızla ölçmek imkansızdı.Çünkü oltayı denize saldığınızda 2-3 kulaçta bütün iğneler balıkla dolardı.Bazen balıklar yandan veya gözünden yakalanırlar,bu kez olta çok ağırlaşır,farklı ve büyük bir balık yakaladık zannına kapılırdık.O kadar çok balık yakalardık ki teknenin taban tahtalarının altı balıkla dolar,kürek çekerken ayaklarımızı dayayıp güç aldığımız basarna dediğimiz tahtaya kadar dolardı.Sanırım 100 kilonun üzerindedir.Balıktan dönüp iskeleye yanaşınca tanımadığımız meraklı insanlara bile göz hakkı diye torba torba balık verirdik.Mahallemizdeki bütün komşularımıza her hafta sonu kilolarca uskumru,kolyoz,istavrit dağıtırdık.Şimdi o denize geri attığımız mezgitin tazesini bulursak balıkçıdan paramızla satın alıyoruz.Bir de bilirsiniz kaşıklar vardı o yıllarda.Onu da tekne yavaşça giderken salardık.Şİmdi sırtı çekmek denilen şey o sanırım.Ama ben kaşıkla hiç balık yakalayamadım.Bu da içime uktedir.Belki bundan sonra.Yine bir gün ada açıklarında denize girerken öğlen sıcağında arkadaşımla denize olta attık.Ve o güne dek hiç görmediğim bir balık yakaladım.Balık yerde dururken eğilip incelemeye başladım.O esnada balık bir sıçradı ve benim sağ elimin baş parmağıma dikenini batırdı.Canımın çok yandığını ve bir refleksle kolumu havaya kaldırdığımda kanımın siyaha yakın bir renkte dirseklerimden akmaya başladığını gördüm.Büyük bir acı ve uyuşukluk vücuduma dağılıyordu.Hemen motoru çalıştırıp kayıkhaneye döndük.Kayıkhane sahibinin arkadaşım olan oğluna balığı gösterince eyvah trakonya bu dediğini duydum.Hemen hastaneye ölürsün dediler.Üzerimde sadece mayo olduğu bir halde beni bir faytona bindirerek 1999 depreminden sonra hasar görüp kapatılan Heybeliada sanatoryumuna getirdiler.Orada panzehir iğnesi yapılarak ve daha yiyecek ekmeğimiz,içecek suyumuz olduğundan Allah'a şükürler olsun hayatta kaldım.Ama kolum omzuma dek bir davul dibi şişti.İki ay kolum askıda ve şiş olarak gezdim.Olaydan 5 ay sonra bile elimin üzeri ve 5 parmağım hala şişti.Aklımdayken bazen de askeri bir ada olan yassı ada civarına balık tutmaya giderdik.Adaya 300 metre bile yaklaşsanız megafonlarla uzaklaşmamız için uyarırlardı.O sularda da hani balığı ve mürekkep balığı gelirdi oltalara hatırlıyorum.Bazen oltam koptu derdim babama.Babam gelir,oltamı ağır ağır çeker,denizin üstü cam göbeğine çalar bir renk alır,20 li 30 lu uskumruları tekneye alırdık.Uskumru yakalanınca sürü olarak kendini yukarı vururmuş,ben de boşa çekince oltam koptu sanırmışım meğer.Bu anlattığım manzaralar bizim gibi denize çıkan her teknede yaşanırdı.Balık çok fazla olunca cüruma uğradık denirdi .Şimdik biz de kızımız temiz denize girsin diye 1 hafta ,10 gün için Ege'ye Akdeniz'e taşınıyoruz.Onun da 2 günü yolda geçiyor.Allah bana da bu sene şişme bir botla bir motor nasip etti çok şükür.İnşallah 20 sene ara verdiğim denizin üzerinde olma özgürlüğüme tekrar kavuşacağım hayırlısıyla.Dün de olta bakmak için (İst.)Karaköy'e uğramıştım.Kaşıkların yerini rapala denilen,gerçeğinden ayırt edilmeyen balıklar almış,plastik karidesler,albenili fırdöndüler.20 yılda neler değişmiş.Bunu gördüm ve bu yazıyı yazmak istedim.Üşenmeyip okuyanlara,ilavesi olacaklara teşekkürler.Hafta sonu için fuar davetiyesi verdi Karaköy deki balıkçılık mağazası.Sizden şöyle bir ricam olabilir.Marmara ve Ege için çapari dışında,sırtı için tavsiye edeceğiniz rapala marka ve boyutu(levrek,lüfer vb.),misina marka ve kalınlığı varsa yazarmısınız.Kendimi kaybedip gereksiz alışveriş yapmak istemiyorum.Herkese selam ve sevgiler.Rast gele.
Muhittin Bey, yazınıza "sıkılmazsanız" diyerek başlamışsınız, keşke "okuyabilirseniz diye başlasaydınız. Yazınız eminim çok güzel ve anlamlıdır ama malesef yazınızı paragraflara ayırmadığınız için okuyamıyorum..
Gözlerimi yormak pahasına okuyabildim, bu güzel ve nostaljik yazınızı... Muhittin bey, malesef artık o günler hiç bir zaman geri gelmeyecek ve bu yüzden bugünkü balıkların kıymetini bilmemiz ve sürdürülebilir amatör balıkçılığa herkesin daha çok destek vermesi gerekir. Geçmiş zaman olur ki hayali ömre değer...
Faruk bey bir heyecanla yazdım ama çok haklısınız.Yazılar çok bitişik olmuş. Ben de okurken farkettim.
70 li yıllara nostaljik atıf(Düzenlenmiş hali) Herkese selamlar. Geçtiğimiz haftalarda uygun ve doğru bot seçimi başlıklı bir sayfa açmış,önerilerinizden çokça bilgilenmiştim. 1970 ve 1990 yılları arasında yazları İstanbul Heybeliada'da kullandığımız 5,5 metrelik ayna kıç ahşap bir teknemiz ve 20 hp. Amerikan Mercury motorumuz vardı.Siz deniz sevdalısı dostlara da sıkılmazsanız o günlerden biraz bahsetmek istedim. Abilerim daha iyi bilirler.O yıllarda Marmara da Akdeniz ve Ege gibi pırıl pırıldı.20 metre derinliğe atılan 25 kuruş çok net görünürdü.Bu gün inanın aynı suda ( çoğu zaman ) deniz gözlüğümle, bulanıklıktan kendi bacaklarımı bile seçemiyorum.Biz hafta sonları sabah 04.de evden çıkar, 04.30 da kayıkhanede olur, karanlıkta yarım saat motorumuzla yol alarak bereketli meralara ulaşırdık. Gündüz top oynamaktan, yüzmekten, misket oynamaktan ne kadar yorgun olursam olayım yine de babamın seslenmesiyle fişek gibi yataktan fırlar ve heyecanla hazırlanırdım.Beyaz tüylü çaparilerimizle istavrit, siyah tüylü çaparilerimizle de uskumru ve kolyoz tutardık. Rahmetli babacığım anlatırdı ; Onlar da kendi çocukluklarında Heybeliada mendireğine demirleyen balıkçı gemilerini seyretmeye giderlermiş.Ağları temizleyip, mekikle onaran gemi mürettebatı çocuklara para verip, çarşıdan kendilerine sigara aldırtırlarmış.Çocuklar koşa koşa bu görevi yerine getirirlermiş.Çünkü bu hizmet karşılığında kendilerine çoğu kez taşımakta bile zorlanacakları 7-8 kiloluk bir torik, orkinos veya kılıç balığı hediye edilirmiş.Sene 1945. Ve yine o yıllarda annesi ile adadan İstanbul'a misafirliğe geldikçe Haliç'de babacığım denize girdiğini anlatırdı.Babamla balığa çıkarken 8-9 yaşlarımda gücüm 20 hp. Mercury'i ipini çekerek çalıştırmaya yetmezdi.10 lu yaşlarımın başında kendi gücümle motoru çalıştırmaya başlayınca, otomobili ilk hareket ettirdiğim günlerden daha çok sevinmiştim.Babam dümeni bana bırakır, sigara altlığı hazırladığı peynir, zeytin ekmeğini yer, peşinden keyifle bir sigara tüttürürdü. Büyükada'nın ilerisindeki Yandıros adasına giderdik çokça.İnsan yaşamayan, martıların yuvalandığı bir adadır.Denizin dibinin gözüktüğü yerlerde suyu izler, motorumuzun sesinden ürküp sürüler halinde sağa sola kaçışan balık sürülerini izlerdim.Ve yine o yıllarda hafta arası babam çalıştığından mendirekten balık tutardık bazen.Fırından hamur alır ve tabak kadar karagözler, ispariler yakalardık.Bazen de geceleri vapur iskelesindeki ışıkların önünde sazdan kamışlarımıza bağlı oltalarımıza istavritin kuyruk altını bağlar, kamışı sağa sola titreterek hareket ettirir ve istavritler yakalardık.Babamla çıktığımız balıklarda dip balığı olan mezgitler gelirdi bazen.Zaten suyun üstüne ölü gibi gelirdi mezgitler.Nedense babam mezgiti pek sevmez ve biz mezgitleri tekrar suya bırakırdık.Kendine gelenler dibe yüzer, gelemeyenleri de teknelerin yanında nasiplerini bekleyen martılar yakalardı. Pek çok kez de dipten irili ufaklı kırlangıç yakalardık.Bir defasında 60 cm. üzerinde bir kırlangıç yakalamıştım.Bu kırlangıçın ağlarcasına çıkarttığı sesler hala aklımda.Onu denize geri bırakmadığıma hala üzülürüm.Ama çorbası harikaydı.Bir kez de Büyükada ile Heybeliada arasında 1 metre civarı bir camgöz yavrusu yakalamıştık çaparimizle.1 saate yakın teknenin içinde canlı kaldığını hatırlıyorum.Ve sabah saat 9 olunca, güneş ısıtmaya başlar açıkta o sularda teknenin etrafında yüzerdik.Bu olaydan bir kaç gün sonra o yüzdüğümüz yerlerde balıkçıların ağına 6 metrelik bir camgöz takıldı.Ve bu haber gazetelerde yer aldı.Ben de oralarda yüzmeyi bıraktım. Motorumuzu tek başıma kullanıp balığa çıktığım zamanlarda kıyıdan 150 metre açığa demirler, daha önce çıkarttığımız midyelerden yem yapar ve izmarit tutardık.Bir gün akşam üzeri 5 den 8 e dek iki arkadaş 900 den fazla izmarit yakaladık.İzmaritlerin bazılarının kuyrukları masmavi olurdu.Bazılarının da üzerinde kene gibi yapışmış küçük böcekler olurdu.Ve zorla bu böcekleri izmaritlerin üzerinden çıkartırdık.İstavrit ve uskumru o kadar çoktu ki 20 li çaparimize 15 tane balık gelince burada balık azaldı der, motoru çalıştırıp 200 metre ileri giderdik.Suyun derinliğini oltanızla ölçmek imkansızdı.Çünkü oltayı denize saldığınızda 2-3 kulaçta bütün iğneler balıkla dolardı.Bazen balıklar yandan veya gözünden yakalanırlar, bu kez olta çok ağırlaşır, farklı ve büyük bir balık yakaladık zannına kapılırdık.O kadar çok balık yakalardık ki teknenin taban tahtalarının altı balıkla dolar, kürek çekerken ayaklarımızı dayayıp güç aldığımız basarna dediğimiz tahtaya kadar dolardı.Sanırım 100 kilonun üzerindedir. Balıktan dönüp iskeleye yanaşınca tanımadığımız meraklı insanlara bile göz hakkı diye torba torba balık verirdik.Mahallemizdeki bütün komşularımıza her hafta sonu kilolarca uskumru, kolyoz, istavrit dağıtırdık.Şimdi o denize geri attığımız mezgitin tazesini bulursak balıkçıdan paramızla satın alıyoruz.Bir de bilirsiniz kaşıklar vardı o yıllarda.Onu da tekne yavaşça giderken salardık.Şimdi sırtı çekmek denilen şey o sanırım.Ama ben kaşıkla hiç balık yakalayamadım.Bu da içime uktedir.Belki bundan sonra. Yine bir gün ada açıklarında denize girerken öğlen sıcağında arkadaşımla denize olta attık.Ve o güne dek hiç görmediğim bir balık yakaladım.Balık yerde dururken eğilip incelemeye başladım.O esnada balık bir sıçradı ve benim sağ elimin baş parmağıma dikenini batırdı.Canımın çok yandığını ve bir refleksle kolumu havaya kaldırdığımda kanımın siyaha yakın bir renkte dirseklerimden akmaya başladığını gördüm.Büyük bir acı ve uyuşukluk vücuduma dağılıyordu.Hemen motoru çalıştırıp kayıkhaneye döndük.Kayıkhane sahibinin arkadaşım olan oğluna balığı gösterince eyvah trakonya bu dediğini duydum.Hemen hastaneye ölürsün dediler. Üzerimde sadece mayo olduğu bir halde beni bir faytona bindirerek 1999 depreminden sonra hasar görüp kapatılan Heybeliada sanatoryumuna getirdiler.Orada panzehir iğnesi yapılarak ve daha yiyecek ekmeğimiz, içecek suyumuz olduğundan Allah'a şükürler olsun hayatta kaldım.Ama kolum omzuma dek bir davul dibi şişti.İki ay kolum askıda ve şiş olarak gezdim. Olaydan 5 ay sonra bile elimin üzeri ve 5 parmağım hala şişti.Aklımdayken bazen de askeri bir ada olan yassı ada civarına balık tutmaya giderdik.Adaya 300 metre bile yaklaşsanız megafonlarla uzaklaşmamız için uyarırlardı.O sularda da hani balığı ve mürekkep balığı gelirdi oltalara hatırlıyorum. Bazen oltam koptu derdim babama.Babam gelir, oltamı ağır ağır çeker, denizin üstü cam göbeğine çalar bir renk alır, 20 li 30 lu uskumruları tekneye alırdık.Uskumru yakalanınca sürü olarak kendini yukarı vururmuş, ben de boşa çekince oltam koptu sanırmışım meğer. Bu anlattığım manzaralar bizim gibi denize çıkan her teknede yaşanırdı.Balık çok fazla olunca cüruma uğradık denirdi .Şimdik biz de kızımız temiz denize girsin diye 1 hafta ,10 gün için Ege'ye Akdeniz'e taşınıyoruz.Onun da 2 günü yolda geçiyor.Allah bana da bu sene şişme bir botla bir motor nasip etti çok şükür.İnşallah 20 sene ara verdiğim denizin üzerinde olma özgürlüğüme tekrar kavuşacağım hayırlısıyla. Dün de olta bakmak için ( İst. ) Karaköy'e uğramıştım.Kaşıkların yerini rapala denilen, gerçeğinden ayırt edilmeyen balıklar almış, plastik karidesler, albenili fırdöndüler.20 yılda neler değişmiş.Bunu gördüm ve bu yazıyı yazmak istedim.Üşenmeyip okuyanlara, ilavesi olacaklara teşekkürler. Hafta sonu için fuar davetiyesi verdi Karaköy deki balıkçılık mağazası.Sizden şöyle bir ricam olabilir.Marmara ve Ege için çapari dışında, sırtı için tavsiye edeceğiniz rapala marka ve boyutu ( levrek,lüfer vb. ), misina marka ve kalınlığı varsa yazarmısınız ? Kendimi kaybedip gereksiz alışveriş yapmak istemiyorum. Herkese selam ve sevgiler. Rast gele.
reef1905.Sevgili Akın kardeşim. Sana bu çok değerli emeğin için çok teşekkür ederim. Vakit ayırmışsın. Beni çok mutlu ettin. Bilgisayar bilgim çok sınırlı olduğundan paragraf açmayı becerememişim. Bereket ofisteki bir arkadaşımın yardımı ile 70 li yıllara nostaljik bir atıf(Düzenlenmiş hali)diyerek yeni bir mesaj oluşturduk . Okumak isteyenler gözlerini yormadan okuyabilirler.Yazıyı yazarken duyduğum sevincime sen de ortak oldun.Hakkını helal et.Rast gele.
Ne demek abicim, ufacık bir katkımız olduysa ne mutlu bana.Bizi yaşamışcasına bu anıların yaşandığı günlere götürdüğü için asıl ben teşekkür ederim size. Saygılarımla.
Sevgili Muhittin Bey, Elinize sağlık, keyifle okudum. Teşekkür ederim. Sorunuza, levrek sırtısı için benim tavsiyem; Sahte ; River2sea - Targetminnow mavi yeşil tonlu 9,5cm Maria - Chase siyah beyaz veya mavi - yeşil tonlu 11cm Misina; 10m'de bir renk değiştiren 20-30LB'lik ip ve uç 1,5m'lik kısım için kaliteli %100 florokarbon misina. Rastgele...
Bahadır kardeşim.Önerilerini hemen kayıt ettim.Çok teşekkür ederim.Yarın fuarda özellikle arayacağım.Henüz siteye üye olmadan bot ve motor kombinasyonu için araştırma yaparken kapsamlı bilgilerinizden çokça faydalandım.Bu vesile ile şimdi size de bilahare teşekkür etme fırsatım oldu.Aktardığınız bilgiler yolu bu mecraya akanların baş ucu kitabı niteliğinde.Ayrıca şahsi sorusu olanlara da üşenmeden yazdığınız açıklayıcı cevaplar gerçek bir deniz adamının dostluğunu yansıtmakta.Bu arada İzmir de olduğunuzu biliyorum.MEDEX fuarında öğrenmek istediğiniz bir bilgi,fiyat,ürün olursa yazarsanız sizin için araştırırım.Emeklerinize sağlık.Rast gele.
Muhittin bey harika bir yazı, düzelttiğiniz için teşekkür ederim. Okurken adeta bende sizinle teknede balık tutmuş gibi oldum
Nazik sözleriniz için ben teşekkür ederim. Botlar konusunda bir üst sınıf(segment) olan fiber tabanlı, direksiyonlu, remote kontrollü botları merak ediyorum. Şu sıralar araştırmasındayım. Fiyatlar konusunda da bilgilenmeye çalışıyorum. Yazınızda yarın(yani bugün gitmiş olmalısınız) gideceğim demişsiniz. Eğer bahsettiğim botlara dikkat ettiyseniz, fiyatlar ne civarda idi? Cevabınız için şimdiden teşekkür eder, sizlere avlarınızda rastgelmesini dilerim. Sevgi ve selamlar...
ÇOk güzel bir yazı olmulş ellerinize sağlık. Biz o günleri göremedik inşallah insanlardaki bu hırs biraz azalırda çocuklarımız görebilir. Zira böyle giderse bırakın tutmayı yiyecek balık bile labaratuarda üretilir olacak.
Tüm okuyanlara ve Bahadır kardeşime selamlar.MEDEX fuarı ağırlıklı olarak dalış malzemeleri ve donanımlarının,dalış elbisesi,tüp,zıpkın,palet,gözlük vb.sunumunu yapıldığı bir fuardı.2 yada 3 tane olta avcılığı standı vardı.Önerdiğiniz ürünlerin sadece 13,5 cm.lik Avustralya menşeili bir türüne rastladım.Fuara tüm çeşitleri getiremediklerini öğrendim.Bu hafta dükkanlarına gidip malzemeleri tedarik etmeye çalışacağım.Bunun dışında sadece Kolibri botları tüm çeşitleriyle fuardaydı,ancak düşündüğünüz segmentte botları yoktu.Seastar bir kaç botla fuardaydı,bir de prosea marka bir kaç bot vardı.O markanın üst segment botları vardı.Ama ilgilenmediğim için fiyat sormadım. Benim bot konusunda bilgim forumlardan okuduklarımla sınırlı.Ama ülkemizde yaygın bulunan Joker,Quicksilver,Zodiac'ın diğer markalardan daha iyi olduğunu duyuyorum,her ne kadar tekrar tamiri yapılabilse de ucuz botların yapıştırma yerlerinden kolayca açılabildiğini okudum çokça.İfade ettiğiniz üzere bir üst segment sayılan,fiber tabanlı,güçlü motorlu ve remote kontrollu botları üreten firma sayısı da azalmaya başlıyor.Genelde kendini kanıtlamış firmalar bu sınıf botları üretiyor. Şubat ayındaki bot fuarından Joker ve Orca bot kataloglarını almıştım.Joker zaten kalitesiyle kanıtlanmış bir marka ancak kendi üretimi olan Orca botlarında bu segmentte çok güzel görünümlü botları var.Fuardan aklımda kaldığı kadarı ile 3.50 metre civarı böyle botlar markasına göre 5000-6000 TL den başlayıp çok yukarılara doğru çıkıyor. Fakat kataloglarda fiyat bilgisi yok.Joker ve Orca İzmir'de olduğundan bu bilgiye daha kolay ulaşabilirsiniz. Benim de taşıma problemi olmasa tercihim 3.80-4.0 metre civarı üst segment bir bot ile 25- 40 hp civarı bir Yamaha motor olurdu.Ofisim İstanbul Karaköy'e yakın olduğundan buralarda ulaşmak istediğiniz bir markanın fiyat bilgisine olursa yazrsanız sizin için araştırabilirim. Allah gönlünüze göre versin.Rast gele.