AB'nin öbür yüzü

Konu, 'Genel Konular' kısmında cousteau tarafından paylaşıldı.

  1. cousteau

    cousteau Hüseyin MISIR

    Mesajlar:
    341
    Şehir:
    Istanbul
    Favori Kamış:
    Yabomax SURF 4.20
    Favori Makine:
    Shimano ActiveSURF 採用
    En İyi Avı:
    Torik, 2.5 kg.
    Avrupa'nın Gözü Başka Sularda
    Sonarın girmediği balık deliği kalmadı

    Avrupa Birliği'nin son 30 yıldır uyguladığı Ortak Balıkçılık Politikası bir çevre felaketine damgasını vuruyor.

    YAZI: ATİLLA URAS*

    Hamsi Karadeniz ekonomisinde önemli bir yer tutuyor. Ancak sonarla avcılık, dibi tarayarak canlılara zarar veren algarna çekme yöntemi bölge balıkçılığını tehdit ediyor.


    Balıkçılıkta yaşanan krizin en büyük sorumluları arasında dünyanın en büyük filolarından Avrupa Birliği (AB) balıkçıları geliyor. Ortak Balıkçılık Politikası'nı (OBP) 1971'de oluşturan AB, ciddi bir düşüş gösteren balık stoklarını sürdürülebilir bir hale getirmeyi umuyordu. Yasa balık stoklarının korunması, sanayi altyapısı ve AB dışındaki ülkelerle ilişkiler gibi tüm üye ülkeleri bağlayıcı yasal düzenlemelerden oluşuyor. Kâğıt üzerinde oldukça `masum' görünen bu hedefleri ile OBP, son 20 yıldaki uygulamalarıyla bir çevre felaketine varan sürece damgasını vurdu. Balık stokları son 30 yıldır düşüyor ve bazı türler yok olma sınırında.

    OBP'nin ilk yirmi yılında 1970 -ile 1991 arasında- AB'ye üye ülkelerin balıkçılık filosu, Avrupa sularında mevcut stokları avlamak için gerekli kapasitenin yüzde 40 üzerine çıktı. Sonar balık bulucular, uydu iletişim sistemleri ile donanmış tekneler denizlerde gezen en küçük sürüleri bile rahatça bulup avladı. `Orange roughy' gibi üreyebilmesi için 30 yıl gereken türler bile tezgâhlarda yer almaya başladı. Avrupa Birliği balık stoklarının yüzde 67'sinin tükendiği ve her geçen yıl bir öncekinden daha fazla yavru balık yakalandığı biliniyor.


    Batı Afrika'da balık stokları azaldığı için artık ticari değeri olmayan derin su trol balıkları `Sebastes mentella' da avlanıyor.


    Avrupa filosu kendi sularındaki kaynaklar tükendikçe gözünü Afrika, Latin Amerika ve Asya'ya çevirdi. AB, 1993-1997 yılları arasında bu bölgelerdeki fakir ülkelerin sularında balıkçılık hakları anlaşmalarına bir milyar eurodan fazla para harcadı. Bu alışveriş sırasında ekonomik ve protein ihtiyacı açısından denize bağımlı yerel küçük balıkçılar göz ardı edildi. Bugün özellikle Batı Afrika kıyılarındaki kıyı balıkçılığı en son teknolojiye sahip AB balıkçı tekneleri tarafından yok edilmek üzere. Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku'na göre balıkçılık haklarının başka bir ülkeye devredilmesi ancak yerel avlanma miktarından fazla balık stoku olması durumunda mümkün. Namibya hükümeti, karasularındaki balık miktarındaki düşüşün ardından AB tarafından yapılan balıkçılığa sınırlama getirmeye çalıştı. Kendi balıkçıları tarafından avlanan miktarın dışında kalan 9 bin tonluk barlam (bir tür mezgit) kotası önerisine karşı AB'nin önerdiği miktar 120 bin ton oldu. Ancak anlaşma sağlanamadı ve eski avlanma miktarları ile AB hakları aynen yürürlükte kaldı.

    Aşırı avlanmadan sadece insanlar değil deniz doğal yaşamı da etkileniyor. Kuzey Denizi'nde hayatta kalabilmek için yılda 600 bin ton balık tüketmek zorunda olan deniz kuşları artık yiyecek bulamıyor. Yüksek miktarda avcıbalıkların ve diğer türlerin devreden çıkması besin zincirini parçalıyor ve deniz ekosistemleri doğal dengelerini yitiriyor. Hedeflenmeyen pek çok deniz canlısı, hatta deniz kuşu ağlara takılarak ölüyor. Sadece Akdeniz'de 60 bin denizkaplumbağası ağ ve oltalara takılıyor. Bunların yüzde 10 ila yüzde 50 arasındaki miktarı `canlı olarak' denize geri dönemiyor. Kuzey Atlantik'te 10 bin yunus da kaplumbağalarla aynı kaderi paylaşıyor. Tüm bunların yanı sıra yılda 1.4 milyar euroluk desteğe rağmen, son 10 yılda aşırı avlanma ve doğal deniz alanlarının tahribi sektöre büyük darbe vurdu ve büyük çoğunluğu küçük kıyı balıkçısı olan 60 bin balıkçı işsiz kaldı. Sonuçta OBP, fazla kapasite ile başa çıkamadı, denizler ve okyanuslara yapılan tahribatı azaltmaya yarayacak önlemleri alamadı, haksız ve sürdürülebilirlikten uzak balıkçılık hakları ile kendi sularının dışında da tahribata neden oldu.

    Türkiye 8 bin 333 kilometre kıyı uzunluğuyla 25 milyon hektar kullanılabilir deniz alanına sahip. Ancak bu büyük su potansiyeline rağmen ülkemizde yalnızca kıyı balıkçılığı yapılıyor. Gerekli altyapı tamamlanamadığından açık deniz balıkçılığına geçilemiyor. Denizlerden elde edilen üretim kirlilik, ekolojik değişimler ve aşırı avlanma nedeniyle giderek azalıyor. Balık stoklarının da belirlenmemiş olması nedeniyle kota uygulanamıyor. Avlanma yasakları ve sınırlamalarıyla su ürünleri stokları korunmaya çalışılıyor.

    2002 yılında bu yanlışlıklarla dolu politikanın değiştirilmesi için büyük bir fırsat doğdu ve AB, OBP'nin revizyonu çalışmalarına başladı. Yıl sonuna kadar tamamlanacak olan revizyonda yer alması hayati önem taşıyan hususlar, WWF'in (Dünya Doğayı Koruma Vakfı) diğer büyük çevre kuruluşları ile yürüteceği yoğun kampanyalar ve lobi faaliyetleri ile AB'ye kabul ettirilmeye çalışılacak. Bu kampanyada önümüzdeki 10 yılda AB filosunun fazla kapasitesinin ortadan kaldırılması, filoda yüzde 40 indirime gidilmesi, üçüncü ülke karasularında avlanma haklarının uluslararası anlaşmalara uygun olması, balıkçılık faaliyetlerinin doğaya zararlı etkisini en aza indirgeyen ve ekosistem tabanlı balıkçılık yönetimlerinin benimsenmesi gibi öneriler yer alacak.

    Bu çabalara destek toplamak amacıyla düzenlenen `Aşırı balıkçılığı durdurun yoksa balıkçılık duracak' imza kampanyası WWF'in www.panda.org/stopoverfishing/petition sitesinde yer alıyor

    not: alıntıdır: www.kesvetmekicinbak.com
     
  2. duyar

    duyar İsa

    Mesajlar:
    147
    Şehir:
    İstanbul
    Favori Kamış:
    65lik okuma makine+lineaeefe Turnafresh 3.90 kamış
    En İyi Avı:
    600 gr.Kefal
    Malesef biz her yönden talan edilen taraf oluyoruz.Yeraltı kaynaklarımızı da aynı bu gibi oyunlarla ve aç gözlü işbirlikçiler ile elimizden alınmaya çalışılıyor.Afrika ve Asya ülkelerinin bir çoğu sömürge düzene teslim olduğu için kimse dur diyemiyor.Bir ülkede çok zenginler ve çok fakirler varsa orada çok işbirlikçi ve vatan hainleri var demektir.Bu tipler var oldukça ve barındırıldıkça halk da sömürülmeye direnemezler.
    Kimse işin ekolojik boyutunu zaten düşünmüyor.Türlerin korunması AB için önemli değil.Önemli olan üyelerinin israfını, fakir ülkeleri sömürerek karşılayabilmek.
    Kendimizi yırtsakta hiçbirşey yapamayız.Ta ki yumurta kapıya dayandığı zaman kurtulmaya çalışırız.Ülkemizde bu konuda son noktayı bekliyor gibi görünüyor.
     
  3. alpargun35

    alpargun35 c.alp argun

    Mesajlar:
    388
    Şehir:
    İZMİR
    Evet AB bir yandan koruyor gibi gözükürken,bir yandanda sömürüp,yok etmeye devam ediyor üçüncü dünya ülkelerinde.
    Yandaşı ve tetikçiside ne yazıkki biziz.Her türlü donanıma sahip 60 m gemilerimiz var ve açık denizlerdede av yapılabiliyor.Hatta korumak isteyenlerede saldırıyoruz.!!!