Bu yaz abimle birlikte gittiğimiz beş günlük tatilde uzun süren çalışmalar sonunda bu balıkları aldık.İlk gece Küçükkuyu'daki avımızda bol bol yılan balığı tutuk;fakat hepsini iade ettik.İkinci gecemizde küçükkuyu merkezdeki kayalıklardan yaptığımız çalışmalarda bol zil sesi vardı;ancak balık namına bir şey yoktu.Yem olarak mamun ve kalamar kullandık.Klasik ikili dip oltası takımlarımızdı. Son gecemizde abime, balık tutmak istiyorsak biraz uzağa gidelim,dedim.O da,oğlum balık olsun her türlü olsun, dedi.Ben kendimin bir balık hastası olduğunu düşünüyordum ama abim benden de beter bir durumda.Balık dedin mi 24 saat hazırıdır.Balıklarla denizin içinde yatacak kadar hastasır kendisi. Neyse uzağa gideli demiştik.Tatilini uzun yıllar Asos'ta geçiren bir arkadaşım Asos liman içinde hatırı sayılır irilikte çupra ve sargozlar olduğunu;ama balıkçıların karizmayı çizdirmemek için olta atmadığını söylemişti.Bu hikayeyi abime anlatınca o da hemen gidelim,dedi. Takımlar arabanın arkasında hazır olduğundan küçükkuyu merkezden yemlerimizi - sadece kalamar vardı- alarak saat 23.30 gibi yola düzüldük.Sohbet muhabbet derken mekanımıza vardık.saat 00.30 gibi oltalarımız sudaydı.İlk balığı abim aldı.Resimdeki iri sargoz.Diğer sargozlar bana ait.Abim ilk sargozu aldıktan sonra ben de kendi oltalarımı suya indirdim,zillerini taktım.Abim bu arada sargozu aldığı kerterizden çok sağlam vuruşlar alıyordu.Sanırım sargozdu,çok iri bir balığı da iskelenin altına kaçırdı.Tabii ki sonuç belli.Ayaklara takılan balık ve takım denizde kaldı. Abim bu mücadeleleri verirken benim oltalardan ses gelmeyince ben de en başarılı olduğum el oltasıyla çalışmaya başladım.Kalamarları ince ince dilimleyip önümü iyice yemledim.Sargozlar geldikçe abim ,tut oğlum sen tuttukça ben de zevk alıyorum ,diyerek beni motive ediyordu.Sargozlar irileşmeye başlamıştı;rüzgar da delirmeye.Rüzgar çok kuvvetli esmeye başlamıştı.Benim çalışmamam için elinden geleni yapıyordu.Misinam çok ince olduğu için sürekli sağa sola dolaşıyor,karışıyordu.Ben bunlarla uğraşırken abim çupraların en irisini aldı.Bu çuprayı sepete koymak için ipinden tutmamla sepetin yanında kuvvetli bir anafor ve foşurtu oluştu.Abime,abi çabuk feneri getir burda bir şey var,diye bağırdım.O da osırada yeni bir takım sarıyordu.Ne oluyo lan bi dur,sakin ol diye bağırdı.Feneri aşağıya tutunca ,emre bu neee lan,dedi.Ben de abi bilmiyorum ama ben hayatımda böylesini görmedim,dedim.Şu an bile tüylerim diken diken oluyor.Sepetin başına 3 metre boyunda en az yirmi kiloluk bir mığrı gelmişti.İkimiz de heyecandan ne yapacağımızı bilemedik.Abim,oğlum bu yenir mi,dedi.Ben de hem nasıl dedim.O da tut o zaman dedi.Fakat tutmaktan ziyade balığı yukarı alınca nasıl zaptederiz diye düşünüyorduk.İnanılmaz bir yaratıktı.İnsan denizde bununla karşılaşsa kaçacak bir delik bulmaktan başka bir şey düşünebilir mi?Bun kadar büyüğünü tutma düşüncesi ürkütücüydü.Sanki kutsal bir hayvan hissini duyuyor insan.Biri 35 lik diğeri 47 lik iki misinayla gerçekleşen balığı yukarı alma denemelerimiz başarısızlıkla sonuclandı.Son hazırladığımız takım çelik teldendi ;yalnız bu sefer mığrı gelmedi.Tutsaydık nasıl yapardık diye hala düşünüyorum.Ness gölü canavarı gibi.Abim ,sen orasını düşünme,yukarı çıkar ben odunla girişirim,diyordu.Bu gibi canavarlarla denizde karşılaşmamanız dileğiyle... Diğer çupraları da abim ve ben sabaha karşı tuttuk.Saat 08.30 gibi avımız sona erdi.Muzaffer askerler gibi sevinçliydik.Çünkü abim Zonguldakta Lüferi bile çapariyle tutmaktan çok sıkılmış,ben de İstanbul'da tutamadığım iri balıkları tutabilmiştim. Takımlarımız : İğne : Mustad 3 numara çelik çapraz Misina : O,35 krokodil Takım : Klasik ikili dip oltası Yem : Klamar Sonuç :3,5 kg çupra ve sargoz. hepinize bol ve büyük balıklı avlar dileğiyle
Abi ne güzel anlatmışsın... Olayda kendimi bi an mığrı gibi hissettim... (hani balıklar şahane ya...) mükemmel av olmuşş.. Daha irilerine ve bollarına inşallah...