Doğanın Türkiye'ye dersi: Avlan Gölü 30 Aralık 2009 Çarşamba, 19:50 DOĞA-GEZİ-TATİL Tuba KARANFİL Avlan Gölü, Antalya ilinin 75 km güneybatısında Toros Dağ kuşağı içerisinde, Susuz Dağı eteklerinde karstik kökenli( kaya tuzu, jips, kalker gibi çözünebilen tabakaların bulunduğu sahalar), yaklaşık 10 km karelik bir alana yayılan, deniz seviyesinden 1043 metre yükseklikte, Elmalı polyesinde ( karbonatlı kayalardan meydana gelmiş yüksek dağlar arasında bulunan geniş düzlük ya da ovalar) bir göl. Doç. Dr. F. Sancar Ozaner’in belirttiği üzere, Elmalı ovası ve çevresi M.Ö V. bin yıldan bu yana iskan edilmektedir (Bilinen tarihinin M.Ö 5. ve 4. yüzyıllarda Likyalılarla başladığı düşünülürse tarihin karanlıklarında kalmış uzun bir süreç). Bu uzun dönemli yerleşimi sağlayan en önemli doğal kaynak Karagöl ve Avlan gölleridir. Antik dönemde bu sulak alanlar, bir uygarlığın gelişmesi için gerekli olan kaynakların birçoğunu sağlayan ekosistemleri oluşturdu. Balıkçılık, avcılık, hayvancılık, nem durumuna göre farklı ürünlerin yetiştirilmesine olanak sağlayan toprağa bağlı olarak tarım, geçim kaynakları oldu. Yılın 6-7 ayında 850 hektarlık sahayı işgal eden Avlan Gölü, yaz aylarında göl tabanında yer alan düdenler (kalkerli arazide erime ile oluşan daire biçimli kapalı çukurluklar, yeraltı sularını birbirine bağlayan kanallar) ve göl yüzeyinden olan buharlaşma yoluyla daralmakta, diğer yandan göl sınırlarındaki bu yıllık değişimlerin yanı sıra, 10 ve 20 yıllık periyotlarla taşan, Göğü Çayı ve Akçay‘ın etkisiyle, göllerin alanı daha da genişlemekte ve göllerin çevresindeki alanlar mineralce zengin alüvyonla yenilenmekteydi. Polye ovasının taşkına uğrayan bu kesimleri yüksek taban suyu nedeniyle antik dönemde mera olarak kullanılıyor, yer yer de nohut, mısır ekiliyordu. Anlaşılacağı üzere, suları bir dönem çekilse de göllerin oluşturduğu ekosistem, kendini yenileyici ve doğal döngüyü koruyucu özelliğini, bir müdahale olmadığı takdirde sürdürebilmekteydi. Ve nasıl oldu da binlerce yıl sahip çıkılan, varlığının, geçiminin yegane dayanağı olan bu ekosistemin, bir mirasın yok olmasına izin verildi? DSİ tarafından yaban sulak yaşam alanları, bataklıklar, tarım arazisi yapılmak, tarıma su temin etmek amacıyla ya kurutuldu, ya da baraj yapıldı. Bu dönemde, Osmanlı döneminden kalma tapularda, gölün ve çevre dağların sahibi görünen, kuruyan göle sahip çıkmak için gölün kurutulmasını talep eden, ağa aileleri ile çevre köyler arasında toprak anlaşmazlığı baş gösterdi, köylüler de topraktan pay isteyince dönemin siyasi tarihinde yer alacak bir mücadele başlamış oldu. Ağalar ve köylüler arasındaki toprak mücadelesi 1974 yılında Ecevit hükümeti zamanına kadar sürdü ve gölün mülkiyetinin devlete geçmesiyle son buldu. Köylülerin Avlan Gölü’nün kurutulup tarım arazisine dönüştürülmesi talebi üzerine, 1978 yılında gölün suyunu Finike yönüne akıtacak olan 5.5 km'lik tünelin yapımına başlandı. (DSİ Karagöl ve Avlan Projesi Taşkın Tesisleri Planlama Raporunun ardından başlatılan proje uygulaması ile ) 2 yılda tamamlanan tünelle, göl tamamen kurutuldu. Avlan Gölü ‘ne akıtılan Karagöl kurutularak 20 yıl taksitle 813 çiftçiye satıldı, Avlan‘da da 10 bin dönümlük göl arazisinde köylüler devlete ödedikleri düşük bir kira bedeli karşılığında ekim yapmaya başladılar. Ve sonra n'oldu da, gölün kurutulması talebinde bulunan köylüler de dahil olmak üzere, 01.08.2003 tarihinde Elmalı ilçesine bağlı 37 köyün muhtarları ve bir belediye başkanını 3000'e yakın imzayla Çevre Bakanlığı'na, Avlan’daki eski gölün yeniden oluşturulması için talepte bulunur hale getirdi ? Doğa binlerce yıldır süregelen döngüye müdahele eden insanoğlunu asla affetmedi! Elmalı ilçesi Meteoroloji İstasyonu‘nun gölün kurutulduğu dönemde elde ettiği verilere göre, yıllık ortalama sıcaklık 0.6 derece arttı, yıllık toplam yağışta 1976 sonrasında 41.7 kg azalma oldu ve değerlendirmede anlaşıldığı üzere, Akdeniz iklimi ile karasal iklim arasında geçiş gösteren iklim özelliği daha karasal bir hal aldı. Elmalı Ovasında göllerin kurutulmasından sonra, taban suyu seviyesinde de büyük düşüşler oldu. 5-18 metreler arasında çıkan yer altı suyu, 60-90 metrelere indi ve bu düşüş toprakta tuzlanmaya neden oldu. Sulak alanların kurutulmasından sonra iklim değişikliğine bağlı olarak, elma ağacının çiçeklenme mevsiminde don olaylarının daha sık olması, elma rekoltesinin ve kalitesinin düşmesine neden oldu. Sulama maliyetlerinin yükselmesi, büyük oranlarda bahçe sahiplerinin elma ağaçlarını kesmesine, üretimden vazgeçmesine yol açtı. Diğer yandan göllerin kurutulması, dolaylı bir şekilde yöredeki değerli sedir ağaçlarının da kurumasına neden oldu, gölde yaşayan kuşların yaşam alanının ortadan kalkmasıyla birlikte, su kuşlarının besin kaynağı olan sedir zararlısının populasyonu belli bir seviyede tutulurken, bir anda hızlı bir artış gösterdi ve yılda ortalama 2000 metre küp sedir ağacı kurumaya bırakılmış oldu. Bölgedeki sedir ormanlarının ve ovadaki elma üretiminin iklim değişikliğinden olumsuz yönde etkilendiğini söyleyen çevreci kuruluşlar ki özellikle Avlan Gölü’yle adı bütünleşen TTKD Antalya Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Hediye Gündüz, 2 Şubat 1997‘de bizim de imzaladığımız Ramsar Sözleşmesi sonrasında Türkiye‘nin uluslararası öneme sahip sulak alanları arasında yer alan Avlan Gölü’nün yeniden su tutması ve ekolojik dengenin tekrar sağlanması yönünde ciddi adımlar attı, durumu hem kamuoyuna, hem devletin zirvesine taşımakta tereddüt etmedi, Elmalı Belediyesi ile ortak hareket ederek Avlan Şenliği geleneğini de başlattı. Avlan Gölü, kendisini yok eden ellerde tekrar can bulan, ilk sulak alan olma özelliğini korumaktadır. Ne yazık ki bu dönüşümün tamamlanması önünde birçok engel ortaya çıktı. Karayolları gölün kurutulduğu yıllarda Finike - Elmalı Karayolu’nu, yolu kısaltmak adına göl alanının ortasından geçirdi. 1997 yılından itibaren gölde su tutulmasına karar verildiğinde bu durum birçok problemi su yüzüne çıkardı. Bir gölün yaşayabilmesi için gölün içerisinde su hareketi olması gerekiyor ve aynı zamanda bu tür sulak alanlarda içerisindeki canlıların yaşayabilmesi için suyun temiz olması ve oksijen içermesi gerekiyor. Gölün su tutmasıyla birlikte 2002-2005 yıllarında, göldeki biyolojik çeşitliliği arttırmak adına, göle 15 bin balık bırakıldı. 2004-2005 döneminde, her gece gölden yola çıkan yavru su kuşlarının birer birer yoldan geçen araçların altında kaldığı, doğal ortamdan uzak, su hareketinin az, kirliliğin fazla olduğu sığ sularda avlanmanın da kolaylaşması sonucunda hepsi kaybedildi. Temelde gölün kurutulması talebinde bulunan köylülerin müdahelesi son buldu: önceleri sulama amaçlı olarak, deşarj kanallarının denetimsiz açılması söz konusuyken, sonradan bu durum da kontrol altına alındı. Fakat gölün varlığını sürdürmesi yönünde iki büyük tehdit varlığını hala korumaktadır; birincisi 2004 yılında yeniden çalışma izni verilen Avlan‘ın Elmalı girişindeki taş ocağı ki gölün tabanında oluşan çatlakların dinamitleme sonucunda olduğu tezi oldukça geçerli, aynı zamanda çevre kirliliği yönünden, su hareketi az olan bir göl için, tozuyla yarattığı tehdit küçümsenecek gibi değil. Aynı zamanda ileriye dönük olarak taş ocağının çalışmaları devam ederse, doğal seddenin ortadan kalkması gündeme gelecek ve yakındaki tarla sahipleri “gölün suları tarlalarımıza zarar veriyor “ diyerek yeniden kurutma taleplerini gündeme getirecekler. Diğer bir tehdit ise, gölün ortasından geçen yol; bilimsel verilerin ışığında Çevre Bakanlığı Ulusal Sulak Alan Komisyonunca karar altına alınmış olmasına rağmen, maliyeti yüksek olduğu için hâlâ kaldırılmış değil. Kış aylarında yağışlar nedeniyle sular altında kalan yol, gölün suyunun tünele aktarılmasını gerekli kılmakta; yazın kurak dönemlerinde gerekecek bir damla suyun önemi ortadayken, gölün bu suyu tutması engellenmiş olmakta. Aynı şekilde, gölün suları açılan tünelle vadiye akıtılınca, güçlü su toprağın aşınmasına ve Finike Körfezininve sahilinin çamurlaşması sonucunu ortaya koymaktadır. Sonuç olarak; 135 sulak alandan biri olan ve son 60 yılda sulak alanlarının yarısını kaybeden Türkiye‘deki Amik, Ketsel, Gavur, Yarma Gölleri ve Aynaz, Hotamış ve Eşmekaya Sazlıkları ile aynı kaderi paylaşan Avlan, yaşamını sürdürmek için direnmekte. Göl içinde ve yakın çevresinde varlığını sürdürmeye çalışan kızılbacak, deredüdükçünü, küçükbatağan, tepeli batağan ve Avlan‘ın yarattığı nem ve kuş çeşitliliğine muhtaç, 1967’de tabiat ormanı ilan edilen, yanıbaşındaki, aslan ardıç, koca katran, koç sedirlerin yuvası, 200-400 yıllık anıt ağaçların diyarı Çığlıkara her şeye rağmen direnmekte. Avlan Gölü bir ziyaretçisinin gözlemlediği üzere “ortasından dümdüz yol geçen, içinde (kenarında da değil) koyun otlatılan, ziyaretçilerini 'Avlan gölünde avlanmak yasaktır' tabelasıyla karşılayan muhteşem ama sürrealist göl” olmamalı artık . Alınan kararların uygulanmasını sessizce “ son ağacın kesildiği, son nehrin aktığı, son balığın tutulduğu” o güne kadar beklememeliyiz. (www.dunyalilar.org)
Gerçekten içim sızlayarak okudum. Paylaştığınız için teşekkürler. Doğa, sunduğu nimete ihanet edenleri affetmiyor, ama bazıları anlamıyor.
hüseyin bey yazınız çok güzel bilimsel ve istatistik bir çalışma olmuş biraz tarihede siyasetteki byüklerimizede deyinmiş halkın sorununu rahmetli ecevit nasıl çözmüş güzel anlatmış ama bu sorunun temli benim anladığım kadarıyla burada başlıyor (Ve nasıl oldu da binlerce yıl sahip çıkılan, varlığının, geçiminin yegane dayanağı olan bu ekosistemin, bir mirasın yok olmasına izin verildi? DSİ tarafından yaban sulak yaşam alanları, bataklıklar, tarım arazisi yapılmak, tarıma su temin etmek amacıyla ya kurutuldu, ya da baraj yapıldı. ) parantez içine aldığım yerde yazan DSİ tarafından yaban sulak yaşam alanları,bataklıklar,tarım arazisi yapmak ile ilgili yasaların çıkartılması ve bu günkü durumumuza gelmemizin nedeni dönemin devlet büyüğü sayın demirel tarafından anayasaya gettirdiği değişiklik ile kanun çıkartmıştır kimse bunu bana tersini idda edemez bilen bilmeyene anlatsın anlatan yoksa google amcadan araştırsın enson unutmayın inegöl ve manyas kuş cennetinin halini ulubatlıyı buralar kuş cennetleridir burlarda öyle bir denge vardır ki her yaşıyan canlı her yaşıyan organizna bir diğer canlıyı yaşatmak ve var oluş için yaşıyor hassas dengelrle oynandımı buyrun bakın haberlerde istanbulun belgratında geyiklere çevre ve orman bakanlığına bağlı personel yem taşıyor saman veriyor kerkenezlere darı ve mısır veriyor kurtlara ve yaban köpeklere et veriyor nerde görülmüş birşey ya bu yok böyle birşey bakanlıklar biz bu işi yapamadık doğal hayatın içine ettik yaşatamadık demiyorda yardıma muhtaç hayvanlara bakıyoruz diyorlar yuhhh diyorum başka birşey demiyorum o geyiklerin alayıda doğya salıverilen çiflik hayvanıdır o yüzden aç kalıyor kimsede bunu bilmez istanbulda geyikmi kalmışta bakıyorlar fenerbahçe orman içinde kendine yeni spor tesisi yapmak için kolları sıvamaya başladı bile artık orman baknlığının personelrrri futbolculara bakar bence bu tip yazılar yazılıyorsa yazıldıktan sonra okunup belge niteliğinde olmasını sağlanmalıki halk bilsin zaten bizim insanımız unutmaya ve eylenceli olana elverişli bir yapısı var oyüzden isimleri mutlaka verelim birde devletimizin cevreyle ilgili doğa politikasına bakarsanız seneler önce ayrı ayrı bakanlık olan çevre bakanlığı, orman bakanlığı, devlet su işleri sebebini tam kestiremediğimsebeplerden dolayı sebepleri döner sermayeleri yetersiz geldide mi birleştiler yada devletin doğa dedinmi aklına gelen çevre düzenleme peyzaj orman korular çamlık araziler tarıma açılan orman arazileri göller bataklıklar ve yeraltı tabi kaynaklar vs gibi şeylerin çok basitmiş gibi algılayıp 3 ü 1 arada yapıp çevre ve orman bakanlığına DSİde ekliyerek böyle güzel oldu demesi yada bu sebeplerin hepsi) doğaya verilen önemi ortaya koyar
verdiginiz bilgiler için teşekür ederim. göl için emegi geçenlerin ellerine saglık.çok güzel görünüyor.