yine anlatacağım anekdot yıllar öncesinden, 10-11 yaşlarımdan. silivri'deki yazlığımızda misafir ağırlarken, sevdiğimiz aile dostlarına bir hediyemiz olurdu; tabi ki balığa çıkardık avlanırdık ve akşam denizin tüm bu güzelliklerini tavaya yatırırdık. ama benim az ve öz uyguladığım bir yöntemim ve ilginç bir mekanım vardı. gün batışına yakın koyun kenar kısımlarında, kayalık burunun kumluk plajla birleştiği bel hizasına gelen suda yürüyerek pisibalığı yakalardım ve gelmiş olan misafirimize ikram ederdim. o sene de çok sevdiğim bir ilkokul arkadaşım misafirdi, gel dedim sana bir yöntem göstereyim akşam hiç yemediğin bir balık ye. gittik mekanımıza, maskeyi takıp dibi gözlüyorum, biraz yürüyünce, pisibalığı varsa hafif havalanıp 10-20 metre öteye yatıyor, yavaşça yürüyüp yaklaşıyorum, son 3-4 metre kala çok ağır adımlarla gidip ayağımı kaldırıp üzerinde bekletiyorum, hafif oynaşırken basıp üstüne galsamaya da elimi geçirip alıyorum balığı. pisi fert olarak denizde az olduğu için lezzetli etine rağmen çok nadir bu işi yapıyorum. 1 balık aldım, ikinciyi de alıp çıkacağım, arkadaşım heyecanla izliyor öteden, kumda şnorkelle bir hareketlenme görüyorum, pisi değil ama iri bir balık, vay be diyorum kum balığının irisi. belki üzerine basıp alabilirim diyorum, kuma gömülen her türlü balığın üzerine basıp alma yeteneğim var, tabi burada bu yetenek biraz pahalıya patlıyor. yaklaşıp basıveriyorum balığın üzerine, ahh! diyorum balık uzaklaşıyor kumları kaldıra kaldıra, galiba balığın yanında cam vardı o girdi ayağıma diyorum, başlıyor bir zonklama, o anda bir kitapta okuduğum trakonya geliyor aklıma, biraz geç oluyor, eve topallaya topallaya koşuyorum, babam ayak tabanımı kesip epey kanatıyor, git üzerine işe diyor, işiyorum ama ayak morarmaya başladı, hemen gidiyoruz bir hastaneye, 1-2 iğne yapıyorlar sanırım antihistaminik falan, serum takıyorlar, terleyip duruyorum... bir hafta kadar kocaman bir ayakla dolanıyorum, tüm hafta "zehir" oluyor, ava giderken avlanıyorum. artık trakonyayı iyi tanıyorum... evet ben de trakonya ile "çelikleniyorum"
Bağışıklığı aldım diyorsun yani Kaan. geçmiş olsun bu arada geçmiştir gerçi bu zaman kadar fiziksel bir şey kalmıştır ama travma sı kalmış sanırım:
Geçmiş olsun.Başparmağımı sokmuştu küçük bi tanesi.İki saat adar ağrı çektim.Hastanelik etmedi.Ama sanırım benim bağışıklığım var artık
Şaka şakaAma bilemem tabi bağışıklığı oluyomu bu işin.Her soktuğunda ağrı daha az sürüyo.Hatta sokar artık hiç ağrıtmıyo Belkide acısına alışıyodur insan
Kumluk sahillerde özellikle kayalara yakın yerlerde olurlar.Daha doğrusu kaya tepe ot sığlık.Düzlükten başka ne varsa yakınında gezerler.Vatosun en sevdiği balıktır trakonya palazı
eski kaynaklarda trakonyanın yunus katili olduğundan bahsedilir eğer çiğnemeden lüpletirse ya da trakonya olduğunu anlamayıp kafayı da yemeye çalışırsa boğazına diken batması suretiyle hakkın rahmetine seyahat ediyormuş cici yunus kardeşler.
Daha önce köpeğim yemişti.3 gün salak salak dolandı durdu. Bu kedi tuhaf bi mahlukat.Ne bulsa yiyo Tek pire tozu yalayınca afallıyo