İnsanoğlunun büyük bir zaafı vardır. Sık gördüğü ve alışageldiği durumları çoğunluklar irdelemez, nedenini niçinini, daha iyi nasıl olabilirini araştırmaz. Sadece alışageldiği usullerde mevcut durumu sürdürmeye bakar. Ta ki alışageldiği usuller artık sonuç vermeyinceye kadar. Son günlerde yaşanan deniz bitti, kurudu kampanyaları bunun kanıtıdır. Bu kampanyaları bende canı gönülden destekliyorum ancak konumuz bu vakayla sınırlı değil. Bu platformda olup ta İstanbulda yaşayanlar balık halini hiç görmüşlermidir acaba. Giriş serbesttir, lütfen gidip görünüz, en fazla, arabayla gittiğiniz takdirde otopark ücreti ödersiniz. Ama size tavsiyem kullanmayı bir daha düşünmediğiniz veya yıkanabilen türde bir çift ayakkabıyı yanınızda götürmeniz. Sanırım yazının ne minvalde ilerleyeceği anlaşılmıştır.. Deniz canlılarının pis ve hatta kirletici bir unsur olarak kabul edilmesi bizim toplumumuzda sık görülen bir yanılsamadır. Zira bu hal ziyareti sonrasında pis olanın balık mı, yoksa insaoğlu mu olduğu daha net ortaya çıkacaktır. Balık gibi çok hızlı bozulan bir karkasın teknelerde gün boyunca sıcak havada beklemesinden mi bahsedelim (sadece son birkaç yıldır ve yanlızca büyük teknelerde buz var) , yoksa hale indikten sonraki sefaletini mi? İstanbul balık halinin sefaleti, pisliği ve kokusu, ne ayakkabılarınızdan, ne arabanızın tekerleklerinden ne de burnunuzdan gidecektir. En kötüsü de zihninizde yer edecektir. * Hadi bırakalım bunu, umursamayalım, belediye düşünsün diyelim. Balıkçı dükkanlarına ne demeli? Açık havada, soğutmasız bir şekilde saatlerce bekleyen, kendinden geçen, ezik büzük balıkları mı konuşsak. Yoksa en son ne zaman temizlendiği belli olmayan, bakteri ve pislik yuvası olmuş ayıklama tezgahlarını mı? Önce kendimizden başlayalım, bu muhteşem yaratıklardan en iyi nasıl faydalanırız onu konuşalım. Tutma konusunda sayfalarca yazı var, tutulma aşamasından sonrasını konuşalım: Kaçımız buz kovası veya termos içinde saklıyoruz tutuğumuz balıkları. Elin Japonu bırakın termosu buzu, balık bozulmasın diye canlı tutmaya çalışıyor. Kaçımız livardaki balığı öldürmeyerek, evimize kadar suyun içinde canlı olarak nakletmeye çaba sarfediyoruz. Oysa aradaki farkı bir tatsanız... Sık gördüğüm ve şahsen yanlış bulduğum bir husus da balığın karnın yarılmasına anüsten başlanmasıdır. Hatta bıçak anüse takılarak başa doğru sert bir hareketle çekiliyor. Bu hareket, anüsün ve barsakların parçalanmasına, balığın dışkısının, bakterilerin ve sindirim enzimlerinin tüm yüzeylere yayılmasına sebep olacaktır. Bu da balığın bozulmasını hızlandıracaktır. Ayrıca kötü kokunun ve acımsı tatların ortaya çıkmasına sebep olur. Bu nedenle binbir zahmetle tutulan balığımızın en iyi şekilde işlenebilmesi için bazı önerilerim olacak. Temiz bir kesme tahtası üzerinde,veya elimizde sıkı tutarak, bir cerrah titizliğiyle önce göğüs yüzgecinin arkasından gırtlağa** doğru bir bıçak darbesi ile göğüs yüzgeci arasındaki kemik kesilir ve böylece asıl uzun kesi için ön hazırlık yapılır ( asıl kesi gırtlaktan kuyruğa doğru olacaktır) .Sonra tam tersi istikamete doğru, yani gırtlaktan kuyruğa doğru bıçak sürülür, bıçak derine inmemeli, iç organları kesmemelidir. Tam anüse geldiğimizde bıçağın ucuyla anüs çevresi ufak bir daire şeklinde kesilir.Anüs ve anüsün bağlı bulunduğu barsak boşa düşer. Böylece barsakların parçalanma riski kalmaz. Yarılan karından artık iç organları dikkatlice alabilirsiniz. Galsamadan solungaçları tutup, kuyruk yönüne çektiğinizde, balığın içi toptan çıkacaktır. Bu usülde hem daha lezzetli hem de daha sağlıklı balık yemenin keyfine varacaksınız. Profesyonellerin çalışma usulleri elbette farklıdır. Onlar için zaman ve hareket ekonomisi balığın lezzet nüanslarında daha önemlidir. Dolayısıyla kocaman bıçaklarıyla hayvanı parçalayıp, kocaman parmaklarıyla karnına dalmaktadırlar. Su ürünleri işleyen tesisler müstesnadır, zira onlar bizim ulaşamayacağımız türlü dezenfeksiyon solüsyonları ve muhtelif hijyen önlemleri kullanmaktadırlar ki ürün zayi olmasın. Bizim yapabileceğimiz sadece biraz dikkat, titizlik ve asgari ekipmanları ( temiz bir kesme tahtası, keskin bir bıçak, pul kazımak için küçük sert bir bıçak ve temiz bir bez) el altında bulundurmaktır. Pişirme konusu ise bir derya, belki başka bir yazıya. Binbir zahmetle tutulan, denizlerimizde pek az kalmış ve büyümesi yıllar alan bu nadide canlıların daha titiz bir şekilde işlenmesi gerektiği kanaatindeyim.Zira sonuçta ortaya çıkacak koku ve lezzet farkını siz de hissedeceksiniz. Unutmayalım ki elimizde tutuğumuz balık yüzbinlerde kardeşi arasında varolma mücadelesini kazanabilmiş nadide bir bireydir ve saygıyı haketmektedir. * Bir de İzmir halini görmüştüm, İstanbul haline nispetle oldukça temizdi. ** Galsama denince yan yüzeyler anlaşılabilir, o nedenle gırtlak sanırım tam bölgeyi ifade eden kelimedir.
Çok Haklısın Dostum .. Katı Kural Koyulmadıkça Ne Dersen de Boş Olur .. İllaki Uyarı,Kural Yoksa İşlemez. İnsanda Biraz Düşünmeli Ama ..
Bulent Abi zahmet edip boyle bir konuyu paylastigin icin tesekkurler. Ben kendimden ornek vermem gerekirse su sekilde yapiyorum: Livarim oksijen motorlu livar. Baligin pullarini kazimak icin paslanmaz tel firca kullaniyorum.Bicaklarim keskin ve mumkun oldugunca ince bicak kullaniyorum.Kesim tahtam zaten tertipli. Ayrica saygi konusuda benim icin sadece balikla sinirli degil.Bence avci gerek kara avlarina,gerek tatli yada tuzlusu avlarina gereksede dogaya saygili olmali.Dusunulmelidirki etrafimizdaki en kucuk bir bitkinin dahi cani vardir.Bu kural benim icin boyledir.Hele son 1 sene icinde daha da titiz davranmaya calisiyorum bu konularla ilgili. Rastgele... Balik halleri buradada ayni bu arada.
Göz ardı edilmiş çok güzel bir konu. Gerçekten anlattığınız ortamlar, pek içaçıcı değil. Eskiden ben de balık haline giderdim. şimdi daha kalabalık olmuştur herhalde. Ben satınaldığım balığı kesinlikle ayıklatmam. eve gelir ben veya eşim, özene bezene ayıklarız. Zira bıçak ve diğer aletler konusunda epey çeşide sahibim.
Rica ederim dostlar. Yardımcı olabilmek adına fotoğraflarla izah etmeye çalışacağım, inşallah bayram tatilinde vakit bulabilirim. Erdinç Bey size katılıyorum, inanın ilk bakışta zaman kaybı gibi geliyor, balıkçıdan hazırlanmış getirmek varken. Ama evde uğraşınızın karşılığını alıyorsunuz. Benimle aynı düşünen bir eşim olduğu için şanslıyım sanırım.
Hava motoru Emrah, Yaşadığın yeri fotoğraflardan gördüm, bir bakıma şanslı olduğunu düşünüyorum.Bütün kültürümüzü özümseyip, başka diyarların güzelliklerini bunun üzerine katman çok hoş bir şey olmalı. Orada imkanlar nasıl bilemiyorum ama şahsen akvaryum hobisi ile de haşır neşir olduğumdan dolayı elimde bulunan bir pilli hava motorunu bu iş için kullanıyorum. Kapaklı bir kovanın içine hava vermemi sağlıyor. Akvaryumcularda 15-20 TL ücretle satılan basit bir motor bu. Kovanın üzerine koli bantı ile tuturmak ve bir çift yeni pil takmak suretiyle gayet yeterli olduğunu söyleyebilirim. Yanlız bildiğim kadarıyla sirkülerde canlı olarak nakil etme konusunda bazı sınırlandırmalar var, buna dikkat etmek lazım. Bir de ağırlıktan dolayı, kaldırırken belimize dikkat etmeliyiz
http://www.balikavi.net/forum/showthread.php?t=34828 Benim bahsettigim livarimi bu linkteki konumun icinden gorebilirsin. Sanada tavsiye ederim Yanliz benimkinin motoru olu. Ondan dolayi erken bitti ve bende motorsuz cektim livari.Ama resimde bahsettigim livarin mantigini gorebilirsin Rastgele Abi