sevgili arkadaşlar sizlerle paylaşmak istediğim bir olayı anlatmak istiyorum biraz traji komik olmasındaki sebeb ise bir su kaplumbağasıyla vermiş olduğum mücadele her zamanki gibi hem gözlem hemse avlanmak için gittiğim barajda oltamı salladım havanın sıcaklığı beynime geçmişti oltayı sabitledikten sonra bir ağaç gölgesinde bekleme ye başladım çok geçmeden oltada takılı olan zil inanılmaz bir şekilde sallanmaya başladı oltanın ucu bir sağa bir sola hızlı bir şekilde hareket etmeye başladı ilk şaşkınlığımı üzerimden atar atmaz oltaya sarıldım aman allahım ne büyük bir balık bu böyle oltayı zabdedemiyordum makara öylesine zor dönüyorduki şaşkınlığım ve heyecanım artmış bir vaziyette kıyıya çekmeye çalışıyordum okadar kuvetliydiki kamışı ortadan kırdı elime misinayı dolayıp o şekilde yedek oltaya bağlamaya çalıştım olacak gibi deyildi en sonunda var gücümle misinayı çekmeye başladım biryandan çekerken biryandanda aklımdan bu balıkla vereceğim ziyafeti düşünüyordum o esnada suyun içne doğru gitmeye başladım ilk önce genişliği 30 cm yakın bir karartı gördüm heralde sazan yan yattı bana geliyor diye hesab ediyom çektim çektim çektim ayaklarımın dibine geldi gelecek anam dedim bu ne birde ne göreyim bir su kaplumbağası ilk gördüğümde tırstım ve olagan gücümle sudan kaçtım sonra ağzına takılan iğneyi nasıl çıkaracağımın hesabını yapmaya başladım yanına yaklaşamadım nihayetinde misinayı kesmek zorunda kaldım yani arkadaşlar balık sudan çıkmadan ben pişirmenin telaşına düştüm böylelikle buda bana bir ders oldu
hep düşünmüşümdür, acaba takılı kalan iğneler, bu hayvanlara bir zarar veriyor mu ??? (balık, kaplumbağa vs)
Balık sudan çıkmadan pişirme telaşı başlığını görünce aklıma Çin'de yediğim bir yemek geldi. Aslen japonlar yapıyorlar bu yemeği. Balığı canlı olarak kepçeyle yakalıyorlar. Solungacından tutuyorlar, sırtının iki yanına neşterle çizik atıyorlar. Sonra solungacından bir kanca geçirip kafası dışarıda kalacak şekilde çok kızgın yağa batırıyor 3-4 saniye kadar bekletiyorlar ve hemen tabağa koyup size veriyorlar.. Çok ürkütücü. Siz balığı çatalınız ile yerken, balık gözlerini oynatıp solungaçlarını kıpırdatıyor İstanbulda'da bu yemeğin sunulduğu birkaç restaurant var
Balıkçılık kanallarında izlediğim kadarıyla suda eriyen iğneler var. İğneler suya girdikten 48 saat sonra tamamen yokoluyor. İzlediğim programda kılıçbalığı avı yapıyorlardı. Tekne kıyısına kadar çektikleri balıkları misinayı keserek serbest bırakıyorlardı. Yani sportif balıkçılık. Balığın ağzında kalan iğne 2 gün sonra yok, çok güzel bir düşünce.
Bende unkapanında martı çektim Oluyor bazen. Fakat bende bir hesap yoktu. Hayvana zarar gelmesin diye bi köprünün bi ucundan bi ucuna yürüdüm resmen .
Son derece Atraksiyon ve Gerilim dolu bir konu olmuş. Yakalanan kaplumbağa, martı ve canlı pişirilip yenilen balık Özellikle Uzakdoğuluların bu yemek alışkanlıkları yüzünden, kendilerine sempati duyamıyorum bir türlü
Balığa saplanan iğnenin bir süre sonra balık vücudu tarafından atıldığını okumuştum yine buralardan.İnanmak istiyorum.
İğneyi çıkarmamış olmak yanlış tabii ama en azından elinden geleni yapmış arkadaş...Korkup öylece bırakadabilirdi. Kaplumbağa aslında birşey yapmaz çok kolay bir şekilde çıkarabilirdi. Türkiyedeki türler tehlikeli değil yani... Diğer Japonlara gelirsek; ben bu milletten resmen iğrendim son duyduğum ve gördüğüm şeylerden sonra... Canlı canlı ahtapot yemek, çekirgeleri canlı canlı kızgın yağda pişirmek, canlı balık yemek, canlıyken maymunun beynini yemek gibi.... Anlatırken bile kusucam neredeyse... Suşi bile inanılmaz zararlı bir yiyecek, resmen bakteri yuvası... Japonların zaten neden tiplerinin kayık olduğu belli bence... Ayrıca teknoloji devi olabilen bir ülkenin bu insalarının hiç de zeki olduğuna inanmıyorum. Sadece bilgisayar ve teknoloji üzerine çok bilgili ve tecrübeli olduklarından dünya tarafından hep zeki insanlar olarak adlandırılıyorlar ki, bence çok yanlış. Ben Japonların ve Çinlerin orta zekaya sahip bir millet olduklarına inanıyorum. Dikkat edin, dünyaya yön veren kaç tane Japon bilimadamı var. Yok!!!
Her tehlikeli olan yemez tabii. Ama ısırır ve çok tehlikelidir. Dünyada birçok tehlikeli tür var. Bazıları var ki; dünyada çene basıncında ilk 5 arasında olanlar var. Aslanı, kaplanı, kurtu, sırtlanı geride bırakan bir ısırma gücü var. Dişi olmayan kaplumbağa 452 kg.lık bir basınç uyguluyor. Ondan daha fazla basınç uygulayabilen tek hayvan timsah...
Sanırım bir şeyleri karıştırıyorsunuz. Japonlara canlı balık, ahtapot filan yemez pek. Onu daha zaiyade, Tayland, Vietnam gibi yerlerde görürsünüz. Çinliler ne bulsa yer. Ama Japonlar yemek kültürü açısından abes şeyler yesede, denizanası veya bilmemne şeysi gibi, yemek kültürleri pişmiş, daha süslü püslü, zengin yemeklerden yanadır. Birde bir husus karıştırılıyor sanırım. Canlı ahtapot yemek, bir yemek değil, bir tür ritüeldir. Yani bir gösteridir, normal yemek olarak kabul edilemez.
Birde suşi hakkında biraz daha konuşmak gerekiyor sanırım. Bugün marketlerde, çiğ hamsi var ve satılıyor, afiyetle yeniyor. Lakerda da aynen, çiğ torik mesela. Suşi ise, temel olarak aynı şekilde çiğ değil, marine edilmiş balık. Pirinç sirkesidir burada balığı pişiren. Bu husus nedense atlanıyor. Hakiki suşinin, pirinci atılır, sadece balığı yenir zaten. Onu pişiren, pirinç sirkesi, tıpkı lakerda veya akdeniz usulü hamsi gibi. Normal koşullarda, hakiki pirinç sirkesi, balıktaki parazitleri ve bakterileri öldürür zaten. Kısaca, suşiyi çiğ balık olarak niteleyip kötülemek pek gerçeğe uymuyor.