B’alık... Geçenlerde Ankara’dayım. Arkadaşlarla restorandayız. Balık yiyorum. * (Diyeceksiniz ki, denizi olmayan şehirde balık mı yenir? Kardeşim, ben size soruyor muyum, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı niye Ankara’da? Sahil Güvenlik bile orda.) * Neyse... Yan masada bıyıklı bir Bakanımız var. 4-5 kişiyle oturuyor. Barbun yiyor. Kulak kabartmıyoruz ama, yüksek perdeden konuştuğu için duyuyoruz. Mevzuları, ekonomi... Zırt pırt dile getirilen o klişeden bahsediyor, "Vatandaşa balık vermek yerine, balık tutmayı öğretmeliyiz" filan diyor. * Halbuki... O yediği barbun Senegal’den! * Çin’den geleni de var. Bakan’ınki Senegalli. Garson söyledi. * Kalamar yiyor bir yandan... Hindistan’dan. Üstüne "deniz levreği" getirdiler. Çiftlik aslında. * (Soracaksınız tabii, ne malum, onu da mı dedikoducu garson söyledi? Hayır... Bir sürü teknik ipucu vardır ama, uzun uzun yormayayım... Özetle, sen birine baktığında, Avrupalı mı, Ortadoğulu mu, anlamaz mısın? Onun gibi... Sahil çocuğuysan, levreğin tipine bakman yeterli.) * Ahtapot, İspanya’dan geliyor. Ama, ahtapot değil o; dev kalamarın bacakları... Karides, Çin’den İran’dan. Kalkan, Romanya’dan Gürcistan’dan. Lagos, Senegal’den Mısır’dan. * Ahali "yerli" diye "ithal" yerken; bazen de, "ithal" diye "yerli" yiyor... Çünkü, Norveç somonu diye servis edilen arkadaş, aslında, Karadeniz’de çiftlikte yetiştirilen deniz alası! * Norveç’ten gelen seyit balığını da, mezgit diye kakalıyorlar... Biz İzmirlilerin yakından tanıdığı ’bakalyaro’ya benzer... Ama, bu işportası, çok daha ucuz. * Mercanımsı var bir de... Mısır’dan Senegal’den getirip, bize, bizim mercan diye sokuşturuyorlar. Fangri olanı fena değil aslında... Trançayı andırır. Tabii, yaşı 30’dan küçük olanlar "Trança ne?" diyecek şimdi... 10 yıldır filan yok çünkü... Kökünü kuruttuk maalesef. * Bakın, mercan dedim, aklıma geldi... Çipuradan, levrekten voliyi vurdular ya, bu mercanı da çiftlikte yapmaya kalktı bizimkiler... Oldu sana, sinarit-kayabalığı karışımı acayip bir yaratık... Genetiği şaştı, boynunda halka var. Ne yaptılar? "Çizgili mercan" diye isim uydurdular, sosyeteye öyle pazarlıyorlar. Balıkçıların arasındaki lakabı, piç mercan. * (Çiftliklere karşı değilim... Ama, üç tarafımız denizlerle çevriliyken, "Türk havuzu" denilen sadece bize ait denizimiz varken, ithalata başvurulması, üstüne, denizde yer kalmamış gibi "karaya çiftlik" kurulması, sonra da "yerli deniz balığı" diye vatandaşa keriz muamelesi yapılması, hakikaten "Oha be arkadaş" dedirtiyor insana.) * Bu arada... Bakan tatlıya geçti. * Anlatmaya devam ediyor hálá, "Olta vermeliyiz" falan. www daykosice; Biri kofanamı dedi, uzun yıllar oldu, çinekopa "sarıkanat" lüfere ise "kofana" denilmeye. kraçaya talim, hayallerimiz ise kafdağının ardındaki kofana. absürt bir değişle.
Maalesf öyle, Sivrice'ye gidenler yada Bodruma gidenler çok iyi biliyorlar ki bizde balık bitti gibi ama karşına ise avlarlar balık dolu ve hala koruma altında... Çokmu doymazıs yoksa bir ceza mı bu hala anlamış değilim. Bitiyoruz ve anlamıyoruz...
göçebe toplum olmamızla ilişkilenmişti bir ara... (ki Asya da , batıdan çok daha önce yerleşik medeniete, hatta onların şimdilerde yapmaya başladığı şekilde medeniyete geçtiğimiz artık tarihi bir gerçek, merak edenler için çöl ortasına kadar kazılan KARIZ tünellerini ve ilgli konuyu tavsiye ederim) Sonradan toplama bir medeniyet olmadığımız halde, ve bir çok tarihi olayda anlatılan, anadolu insanının üretkenliği ve doğaya saygısı bilinirken bu bozulmanın sebebi ne ola ki? Nedense hep üniversitedeyken öğretilen ekonomideki bir terim gelir aklıma bu durumlarda: "Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler" di yanlış hatırlamıyorsam... Buraya nereden geldik derseniz, sosyal evrim süreci mi dersiniz, (ama bizdeki tersine evrim, ya da geri dönüş) ya da gelişmemişlik mi bilemiyorum. Avrupa ve benzeri sistemlere öykünüp, muhassır medeniyet lafını utanmadan "batı medeniyeti" olarak algılayıp, bir de arap saçına dönen eğitim sistemiyle harmanladığınızda, yönetenlerin "işini bilenleri" sevdiği ve işlerini bildikleri ortamda daha çoook çizgili mercan yeriz... Uzatmamam lazım sanırım... Nerden baksam tutarsız... Belki birkaç cilt araştırma konusu çıkar bu trança hasretinden...
Pazarlarda da yazılı orkinosu palamut diye millete kakalıyorlar.Çok defa tartıştım.En son resmen abi bilmeyene kakalıyoruz tezgahı bozma dedi.Ne dersiniz şimdi?
Sevgili Barış, Ticaretin pek çok şekli mübahtır ama "yalan" olmuyacak, Yalan işe girdimi çığ gibi büyür... Allah ıslah etsin, "Armut ağacının altında elma bitmez"