Sonbahar tüm zenginliği ve bazılarının göremediği güzellikleri ile geldi. İstanbul'da, hele Boğaz'da bir başka güzeldir sonbahar. Hüzün veya umutsuzluk yoktur sonbaharda, bütün bir yıl boyunca olgunlaştırdığını hazinelerini kucağımıza dökmektedir doğa... İncirler, cevizler ve tabii güneye göç eden balıklar... Eylül ayı gelince, zaten çok evdiğim doğanın bir parçası olurum adeta. Balıklardan ve bahçemden başka hiçbir şey yoktur gözümde. İşte 4 günlük bayram tatili... Hava yağmurlu olacakmış ama olsun, yağmur olmazsa zaten hiç bir şey olmaz... Arife günü bahçedeki cevizleri toplamakla geçti. Yağmurların bol olması sayesinde bu yılki rekolte oldukça iyiydi Bayramın ilk günü ise soluğu sahilde aldık. Gündüz izmarit, akşam da yemli lüfere bakacaktık. Hava çok esintili olduğu için her zamanki yerimize gitmedik, daha sakin bir yere sokulduk. Burada balık azdı ama biz de çok fazlasının peşinde değildik, bir öğünlük izmarit ve akşam için yemlik balık tutmak yeterli olacaktı. İzmaritleri birer birer almaya başladık. Fazla açığa atınca sardalya ve mezgit geliyordu. Çok hafif kurşunla açığa atıp yüzeyden çok miktarda sardalya alacaktık belli ki ama hedefimiz bu değildi. Yeterli izmariti yakalayınca lüfere yem yapmak için istavrit aramaya başladık. Ama şeytan oltası, çapari vs. ne denediysek anca 2 tane yakalayabildik. Artık eldekilerle şansımızı deneyecektik. Hava kararınca Emirgan'a geçtik. Sahil fazla kalabaık değildi, oldkça şiddetli rüzgar vardı. Geçen yıl çinakopun az olduğu zamanlarda buradan Ekim ortalarına kadar iyi lüfer almıştım. İstavrit'in birini şakşak keserek mantarlı oltaya taktım ve 130'luk kurşunla dibe yatırıp beklemeye başladım. 10-15 dakika sonra gergin duran kamışın ucu birden gevşedi. Hemen asıldım. Ancak beklediğim ağırlık yoktu. Yemi kontrol etmek için çekmeye başladım. Normal şekilde gelen oltaya birden büyük bir ağırlık bindi ve o anda takım koptu. O sırada etrafta halen çapari yapan, sıyırtma çeken insanlar vardı, onlardan birine mi takıldım acaba diye sağa sola baktım ama kimseyi göremedim. Takım fırdöndü de dahil olmak üzere gitmişti. Lüferin dişlerinin neler yapabileceğini çok iyi bilirim ama yine de bu olan bana çok garip geldi. Acaba balık mıydı yoksa başka bir şey yüzünden mi koptu diye düşünürken bir yandan yeni takımı bağladım, ikinci ve son istavriti de şakşak olarak komple takıp gönderdim. Artık rüzgar hafiflemiş, etrafta rahatsızlık verenler de iyice azalmıştı. Sadece yemli bekleyen müdavimler kalmıştı. O sırada sol taraftan bir abi irice bir lüfer aldı, sahilde herkes ümitlenmişti. Yarım saate yakın gözümü kamışın ucundan ayırmadan baktım. Bu kadar taze bir yem için çok uzun süreydi. Denizde lüfer vardı ve en dayanamayacağı yemi göndermiştim. Canlı canlı kesilip kılçığı alınmış lokum gibi bir istavrit. Hiç vuruş hissetmemiştim ama ne olduğunu tahmin edebiliyordum... Lüfere balıklar arasında en fazla saygı duymamı sağlayan o görüntü... Usta hırsız yine yapacağını yapmış, bedeni germeden, kurşunu havalandırmadan keskin dişleriyle ödülünü kapıp gitmişti. Oldukça da iyi yerden ısırmasına rağmen yakalanmamıştı. Geriye sadece bir kafa ve o muhteşem diş izlerini bırakmıştı. Sahildeki herkes her zamanki hatalarını yapıyorlardı. Çinakopla lüfere aynı yemi atıyorlar, küçücük yaprak yeme de lüfer yüz vermiyor tabi. Çinakop da az olduğu için vuruş almadan bekliyorlar. Pek çoğu bir kova taze istavriti bu şekilde kullanıyordu, bende ise şakşak yapmak için bir tane bile kalmamıştı. Umutsuzca sardalyalardan birini aldım. İstavriti bile bu kadar kolay alan lüfer bu tereyağı gibi balığı ne yapardı acaba... Sonuç beklediğim gibiydi. Eski dostum benle adeta dalga geçiyordu. 1, 2, 3... en küçük bir vuruş hissettirmeden 5 dakika içinde komple taktığım sardalyayı götürüyor, geriye balığın kafası bile kalmıyor, sadece boş iğneler geliyordu. Son çare olarak küçük bir izmariti hazırlayıp iyice uğraşarak çok düzgün şekilde taktım. Saldalda zokalı avın bir numarası olan bu yeme kıyıdan mantarlı takımda hiç yüz vermiyordu nedense lüfer hazretleri. Yine aynısını yaptı, 2-3 kez çekip kontrol etmeme rağmen izmarit aynen attığım şekilde duruyordu. Saat 10:30'dan sonra sahil biraz hareketlenmeye başladı. Sağdan soldan o makara ve çırpıntı sesleri duyuluyordu. Sonunda çinakoplar teşrif etmişler ve yaprak yemlere yakalanıyorlardı. Kısa sürede 5-6 kişi çinakop yakaladı. Sonunda ben de bir vuruş aldım ama tahmin ettiğim gibi bu lüfer değildi, bir çinakop gelmiş izmaritten ufak bir parça koparmış ve gitmişti. Bulutlar toplanıp şimşekler de çakmaya başlayınca, bugünlük bu kadar yeter deyip eşyaları topladım ve sonrasındaki müthiş sağanaktan kılpayı kurtuldum. Evet lüfer kardeş, bugün sen kazandın ama bir dahaki sefere elimden bu kadar kolay kurtulamazsın
Sevgili Aret güzel anlatım için teşekkürler..Raporunu zevk alarak okudum... Ayrıca ilk yarı sonucu lüfer 1 Aret 0 bu müsabakanın ikinci yarısı daha oynanmadı...
Ya Evdekilerde Hep Dalga Geçiyor Bişey Yakalayamiyoruz Hep Resimlere Bakiyoz Nasil Olacak Bu Iş Anlamadim.ama Umudumu Kaybetmedim Ben Gene
Tebrik ederim Aret, çok güzel bir paylaşım, harika anlatım. Eline-emeğine sağlık. Paşa için üzülme, hissediyorum ha bugün, ha yarın gelip selamını verecek. Nice güzel sultanlarla buluşursun inşallah. Selamlar, sevgiler dostum.
tebrik ederim, lüfer olmasda heyecanı yaşamak bile güzel eminimki önümüzdeki günlerde senden güzel bir lüfer raparu gelecek
Aret harika, Bir rapor bu kadar güzel anlatılır, Daha yolun başı, sezon yeni başladı, Bir dahaki sefere, maç senin, Rasgele
Yorumlarınız için teşekkür ederim. Biz Boğaz'da hancıyız lüfer ise yolcu. Elbette bu hana daha çok yolu düşecek.
. Aret selamlar. Başından sonuna kadar bir seferde büyük zevkle okudum. Kafam hala Emirgan'da . Selamlar. .
Selam. Güzel rapor. Lüfer şimdilik galip ama onunda mağlubiyeti yakındır. Ama o cevizler de süper. İstavrit yok ama inanın istavrit gibi zargana var. Boğazın her noktası zargana kaynıyor. Biraz biriktirmek lazım. Cuma gece yine zarganaya gideceğim. Sonra cumartesi gecesi lüfer peşine.