2009 yazı Alanya'yım. Kamış ve makine ile avcılığa yeni başladım çok heyecanlıyım. Elimde markasını bile hatırlayamadığım ucuz bir kamış ve ucuz bir makine vardı. 16 senelik baraj avcılığından öğrendiklerim var elimde. Deneme yanılma kamışla avlanmayı öğrendim. Avım sokar. Ekmek içiyle sokar yakalıyorum. Günden güne iyiye gidiyorum. Köstek ve iğne bağlamayı bildiğim halde deniz için hata yaparım diye hazır köstekli takım satın alıyorum. Günde 3 sokar, 5 sokar derken 25 sokara çıkardım rekoru. O gün yine sokar peşindeyim. Üzerimde mavi-lacivert bir üstlük ve mavi lacivert bir altlık var. Kafamda her zaman olduğu gibi foter, gözümde güneş gözlüğü. Öğle 12 gibi başladım sokara. 2-3 sokar yakaladıktan sonra, atıyorum köpük şamandıra dalıyor çekiyorum kösteklerin birinde iğne yok. Çekiyorum yine iğne yok. Köstek takımlarını aldığım dükkana her türlü küfürü ederek kendim takım bağladım. Şamandıra daldı asıldım boş geldi. Baktım yine iğne kayıp. Makinede baraj usulü 35lik crocodile misina sarılı. Yedekte 45lik crocodile var. Yedilik çarpraz mustadla yirmişer santim kollu dört köstekli yirmi gram kurşunlu bir takım daha yaptım. Attım, şamandıra daldı hızla çektim baktım kösteklerin birinde sadece sokarın kafası var. Tetikteyim. Ekmeği taktım, bir daha salladım. Köpük dalıyor gibi olunca asıldım bu kez sokarın sadece kafa ve ortası geldi. Ekmekleri bir daha taktım salladım. Çektim yine iğnlerin biri yok. 2004 profesyonel ustalarla Yumurtalık Termik santralinin doğu tarafında el sarması sazan takımıyla sabaha karşı 1 kiloluk levrek yakalamış biri olarak takımı ve sokarları ortadan ikiye ayıran balığı lüfer olarak kafamda canlandırdım. İyi de lüfer sokar yemez ki. Bu düşünceler içinde eksik köstekle bir daha salladım. Atar atmaz şamandıra dalıyor gibi oldu. Asıldım. Ucuz kamış kırılacak gibi. El sarmasıyla sazan çekiyorum sanki. Kafa atmasına bile pay vermeden öyle bir hızlı çektim ki ucuz makine gıcırdıyor. Suyun 3 metre içinde kuru bir kayanın üstündeyim. Kayadan kıyaya mutlaka suda yürümek gerkiyor. Her taraf kayalık olduğu için suda bazı yerler oyuk. Kayaların sırt olan yerlerinden basarak 3 metre ilerideki kuru kayaya varmak gerkiyor. 15 metre ileriden çektiğim balık kamışı son haddine kadar geriyor. Kıyıda baldız bağırmaya başladı. Hadi Kemal, çek şunu. Alanya İncekum Kamp alanını bilenler için söylüyorum. Çamlıkların ön tarafında hiç kimse kalmadı herkes yanıma akın etti. Yok böyle bir balık. 2 metre kala balık netleşti. Lüfer değil, levrek hiç değil. Hayatımda yediğim yakaladığım hiçbir balık da değil. Balığın üzerinde Amerikan askerlerinin Vietnam ormanlarında giydiği haki kamuflaj var. İrkildim. Bir de baktım arkada aynı kamuflajla devasa başka bir balık takipte. Masmavi denizde haki siyah renk balık göürseniz ne hissederdiniz? Hele de ikncisi takipteyse. Korkudan kıyıya bir atladım. Sağ ayağım oyuğa düştü. Ayak baş tırnağım kırıldı. Kayanın sivri tarafı da baş parmak altını kesti. Can havliyle hızla kıyıya çıktım. Kamış elimde. Sıkıca tutuyorum. Balığı makarayı sarmadan bir hışımla sürükleye sürükleye kıyıya aldım. Etrafa baktım en az 20 kişi var. Balığa şöyle bir baktım midem bulandı. Tırnak kırılmasının verdiği acı kanamayla canımla boğuşurken etraftakilere balığa yaklaşmayın tehlikeli dedim. Az sonra şişe dibi gözlüklü takım çantası yanında bir usta yanıma geldi. Nedir bu ustam dedim. Balon balığı dedi. Takım çantasından kargaburnunu çıkardı, benim takımı kurtardı. Balon balığının zehirli olduğunu duymuştum. Sanki Kobra yılanı gibi zehir fışkırtacak gibi bir his var içimde. Etraftakilerin hayranlığı korkuya dönüştü. Usta balon balığını eline aldı seve seve suya saldı. Canımla boğuştuğum için hiçbir şey diyemedim. Akşam internette balon balığını araştırdım. Bu sitede bir kaç bilgi vardı. Hemen üye oldum. Ertesi gün çelik lüfer takımı aldım. Yakaladığım küçük sokarların yarısını takıma taktım. El sarmasıyla salladım. Öğlde 2 gibi yemekten sonra döndüm. Bir baktım bir zıpkıncı benim misinayı topluyor. Hayırdır dedim. O misina benim. Ucunda balon balığı var dedi. Misina kayaya sıkıştı. Balonu tut kopar çelik takımdan dedim. Öyle yaptı. Balonun yüzgeçten ağzına doğru yırtıldı. Balonu aldım kamp alanından denize inen merdivenlerin başına koydum herkes görsün diye. Sonraki gün meslektaşım İstanbullu bayan bir öğretmen balonu koymuş bir köşeye beni bekliyor. Hocam bu yenir mi diye sordu. Derhal atın çöpe dedim. Öyle de yaptılar. O tarihten sonra 2010 ve 2011 yazlarında İncekum'da balon görmedim. Belki acemiyim, belki beceriksizim ama sözkonusu olan zararlı bir balıksa gereğini yaparım. Saygılar.
Öyle bir anlatmışınızki sanki okurken bende balon balığını yanım da zannettim, ellerinize emeğinize sağlık, inşallah bir daha gelmez ama zannetmiyorum hala geliyorlar. balon balıkları nın zehiri yenirse var, o da şiddetli mide ve bağırsak krampı yapar dayana bilene bir şey olmaz.
Güzel ve heyecanlı bir anlatım.:thumb: :thumb: Hiç kimse çekmemiştir balonlrdan, benim çektiğim kadar. Sanki kendimi yaşamış gibi oldum. Tabii yakalanan balon balıklarını, kendimiz tüketmediğimiz gibi, yaşamımızın birer parçası olan kedi ve köpek gibi hayvanların da tüketiminden uzak tutmak gerekliliğine inanıyorum. Bunun için en sağlıklısı, güzelce gömmek gereklidir derim.
Tevfik ve Mehmet Ustalarım teşekkür ederim. Nasıl bir balık sokar balığını yiyebilir ki? Yer de ölmez? Bazı sitelerde balonu yiyen balıkçılar olduğunu okumuştum. Hatta Alanya'da bir aile hep yiyormuş. İlginç. Üstüne para da verseler o iğrenç balığı yemem.
Torbacı mı sepetçi mi bilemem de yaz kampında kalan bir aile balon balığının keyifçisiymiş. Yerken görmedim.
Guzel anlatim. Baligin pisirimi var ama her babayigidin harci degil hocam. Fugu denen bir yemek var. Olayin birde hikayesi varki belki ilginizi ceker diye paylasmadan gecmeyecegim. Eski zamanlarda cok buyuk bir gururdu bu yemegi yapabilmek, her japon ascisinin yapabilecegi bir yemek turu degilmis. Baligin govdesinde bulunan bir kese yirtilirsa yiyen musterileri zehirliyor. Bunu hakaret sayan asci harakiri ile intihar ediyormus. Bilgi Kyoto Japon Restaurantinda (Uganda simdi kapandi ama!) calisan John Prado'dan. Japonya'da gecen 6 aylik ascilik egitimi sirasinda ogrenmis. Saygilar.
Discovery Channell'da Robson Green extreme fishing adlı programda Japonya'da balon balığı avlamış ve yemişti. Aşçıların özel yetiştirildiğinden falan bahsediyordu. Hazırladığı balonu ilk önce aşçıya yediriyorlarmış. Gerçi ordaki balon bizimkinden biraz farklıydı. Başka bir çeşidiydi. Balon balondur. Olan bizim tırnağa oldu.
Akılmız bulanmadan yani zehirli olduğu haberleri yayılmadan , defalarca bizde yedik . Lezzetli mi , evet . Çok balıktan daha lezzetli . Onlarca kere yedik , kimseye birşey olmadı . Hala yiyenler var , onlara da birşey oılmuyor . Siyanürden daha zehirli denen bu balık ne hikmetse ülkede kimseye etki etmedi Aklım , öğrendiklerim ve tecrübelerim birşey olmaz dese de yüreğime söz geçirip bu balığı artık yiyemiyorum . Ancak ; Her kafadan farklı bir ses çıkıyor bu balık hakkında ve çoğu gerçek dışı . Bu balıklarla ilgili yaptığım bir araştırma oldu ve Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü hocalaraından birinden bilgi aldım . Değiştirmeden bilgilerinize tekrar sunarım : Bu balık türüne ait disi bireylerin sadece gonadları (=yumurtalıkları) doktugu kendini ve yumurtalarını belli bir süre koruma saglayabilmesine yarayan bir toksik (=zehir) madde içermektedir. Diger dokularında, yani etinde, derisinde kemiginde, vb., toksik madde bulunmaz. Sonuc olarak, bu zehirlenme vakası ile karşılaşabilmek icin; 1) Ureme doneminde olunmali, 2) Disi bir balık yenilmis olmalı, 3) Balıgin ic organları temizlenirken yumurtalıkları parcalanarak, diger dokulara (deri ve kas) etkin miktarda taksik madde bulastırılmıs olmalıdır. Sonuç olarak bu balık sadece üreme dönemindeki 3 ay boyunca ve belli şartlar oluşursa zehirliyor . Denemeye değer mi değmez mi , o da kişinin kendine kalmış .
Bir ara ben de oltamı çekipte iğnemin dip kısmından koptuğunu ve "Acep ne iştir" diyerek tanıştığım bir balık Yemek konusuna gelince ; evet, denemek isterim