Videoyu izlemenizi isterim 2011 yılında yapılan katliam... http://www.youtube.com/watch?feature=endscreen&NR=1&v=dgHAWgupLBg
Evine alıp çocuklarına yedirenlerin filesindeki palamut topraktan çıkmıyor, gökten inmiyor abi. Bu doğanın gerçeği. Buna katliam demek, tek kelimeyle haksızlık olur.
Ferdi Abi, bir nüans filan yok. Soframıza gelen balığın macerası böyle başlıyor. Bunu katliam diye nitelemek hiç hakkaniyetli değil.
Palamut yemem. Etini beğenmiyorum. Ama Marmara, Karadeniz ve İç Anadolu'da rağbet gören bir balık. Talep var ise yasal yollarla da avlanma yapılıyor ise bence bize hayırlı olsun demek düşer...
yasal yollarla yapılan balıkçılık ancak örnek gösterilebilir...ben de tam olarak nüans olayını anlamadım...
Söylenecek söz yok... Ben bir gırgırın bir defada bu kadar balık yakaladığını söylemek istedim 50 bin gırıgır olduğu söyleniyor..hepsinin değişik zamanlarda yakaladıkları balığı anlayabilseniz..sanıyorum daha iyi anlıyabilirsiniz...
Medeni ülkelerde balıkçılık kota ile yapılıyor. Örneğin bir teknenin bir sezonda X balığından 50 ton avlama hakkı oluyor. O da buna göre çalışıyor. Burada ise yakala yakalayabildiğin kadar mantığı hakim olduğu için balıkların soyu kuruma noktasına geldi.
Doğru söze ne denir...Bir tekneye limit koyarsınız, ister bir defada limiti doldurur, ister 100 defada. Tebrikler Aret...
o dediğin medeni memleketlerde olur burası türkiye kim kime dum duma ama kurunun yanında yaşda yanıyor olan bize olacak banghead
Doktorcum! Yanlış temeller üzerine doğru bina inşa edilmez. Yanlış bir örnektir, söylenmemesi gerekir ama yaygın olduğu için kullanıyorum. HAni deveye, boynun neden eğri demişler de nerem doğru ki diye cevap vermiş derler ya. Aslında deve mükemmel yaratılmış bir canlıdır ve Allah cc. buna işaret etmek üzere Kur'anda deveye bakmıyorlar mı , nasıl yaratılmış buyurmaktadır. Neyse konumuz bu değil. Affına sığınarak, sen gırgırın ne olduğunu bilmiyorsun, ülkemizde kaç tane gırgır olduğunu bilmiyorsun, muhtemelen balığı da bilmiyorsun, faraziyeler üzerine hüküm veriyor, işlerini yapan balıkçıları katliamla suçluyor, günahlarını alıyorsun. Tıpkı ameliyat yapan bir cerrahı görüp imdaat adamı kesiyorlar, öldürüyorlar diye bağırır gibi. Kısa bilgi: 1-Gırgır orta sularda bulunan pelajik balıkları yakalamak üzere tasarlanmış bir av aracıdır ve yapısı itibariyle elbette çok miktarda balık tutacaktır. 2-Türkiye'de 50 bin değil, bunun yaklaşık 1/30'u kadar 1700-1800 civarında gırgır vardır.(30 kat hata bir bilim adamına yakışmıyor. Gerçek doktor olduğunu kabul ederek söylüyorum) 3-Videoda normal boyda palamut yakalandığı görülüyor ve 500 kasa deniyor, yani 3-5 bin palamut. Bir amatörün bile çapariyle 50-100 çift palamut tuttuğu dikkate alınırsa o koca tekne için çok mu sayılır o kadar balık? SElam ve sevgiler, umarım incitmemişimdir.
Sevgili Reis, 3-5 bin palamut bir gırgır teknesi için çok olmayabilir ama 50 bin tane de olsa bunu da memnuniyetle yakalayacaklar. Asıl sorun bu limitsiz avlanma özgürlüğüdür. Geçen yıllarda Beykoz'da şahit olduğum bir balıkçı sohbetinde, gırgırın birinin İğneada'da 100 bin tane lüferi çevirerek balıkları trilyon liraya sattığı ve sahibinin zengin olduğu konuşuluyordu. Diğer balıkçılar şanssızlık eseri bu sürüyü es geçmiş oldukları için dövünüyorlardı. Bu avlanma sisteminin sonuçlarını hepimiz yaşıyoruz. Ben 2 senedir kıyıdan tek lüfer yakalayamadım mesela. Tanesi 30-40 liradan aşağı düşmeyen bu balığı artık satın alıp yiyemiyoruz bile. Sadece lüfer mi? Hamsi bol olduğu yıllarda balık unu fabrikalarına gönderiliyor. Daha eskiden balık o kadar bol çıkarmış ki fındık ağaçlarının altına gübre diye dökülürmüş. Denizde çoğalacak, diğer balıklara yem olacak bir nimeti böyle mantıksızca tüketmenin ne manası var? Bu gidişat doğru gidişat değil. Türkiye'nin balık stokları, balık tüketimi, geçmiş yıl rakamları ortadadır. Doğru düzgün bir çalışmayla her balık için avlanma kotası belirlenebilir. Kota yerine balık boyu ve ağ derinliğine getirilen kısıtlamalarla balıklara yaşam alanı bırakılmak isteniyor. Bu hiç yoktan iyi de olsa, temelde doğru yaklaşım değil. Sığ su balıklarının çoğalıp örneğin hemsi gibi derinde avlanabilecek balıkların iyice azalmasına ve denizlerde dengesizliğe de sebep olabilir. Balıkçıların bu kısıtlamalara uymak istememeleri de cabası. Daha ilk günden 24 metre yasağını kaldırtmak için kampanyalara başladılar. Sonuçta, denizlerde sürdürülebilir balıkçılığı sağlamanın tek yolu, her balık için yıllık av kotası belirlenmesi ve bunun kararlılıkla uygulanmasıdır.
Bende bunu anlamiyorum. 'KATLI' ne demek? Girgir yasal mi? yasal. Av dönemi zamani uygun mu? Uygun. Bu tekneler için kota varmi? Yok. Neresi katliyam bunun? Biz amatör balik avi sevdalilari avladigimiz baligi alikoydugunzda katil mi oluyoruz? Bu adamlar da ekmek parasi derdinde. Kaç tayfa var o teknede. Yeri geliyor kelle koltukta ekmek pesine düsüyorlar. Vah vah, bitiriyorlar baligi ben gidince tutamiyacagim mantigindan kurtulun artik.
Dostum tebrik ederim durumu çok güzel açıklamışsın. Sonuçta Deniz'den geçinen insanların Denizi daha çok sahiplenmesi gerekiyor, yarın bir gün çocuklarınında bu denizlerden ekmek yiyeceğini unutanlar bencilce denizleri kurutmaya odaklanmışlar. Balık türleri ile ilgili yapılacak bir KOTA çalışması ile kim hangi balığı ne kadar yakalaycağı belli olacak. Bir kaç kişi maaş alamayacak diye tutupta doğal kaynakları KURUTACAK değiliz sonuçta özel sektörde herkesin ekmeği bir şekilde elinden alınabiliyor, burada EKMEK PARASI çığırtkanlığı yapmaya gerek yok, Doğal kaynaklar adaletli bir şekilde ve kimsenin tekelinde olmadan kullanılmalı, kullandırılmalıdır. Verilen bir örnekte 100 Bin Ton Lüfer balığının bir anda yakalandığı söyleniyor, Allahtan korkan insan bunu bu şekilde yapmaz, düşünür ama demekki bu işi yapan bazı AÇ GÖZLÜLERİN böyle korkuları yok, bir sefer vurayım gerisi ne olursa olsun, bu mantık iyi bir mantık değil.
Mahir Bey, 1980 - 1990 yılları arasında ailemin denizcilik alanında yaptığı işlerin bir uzntısı olarak gırgır tekneleri ile çalıştım. Olayın iki boyutu var. - öncelikle bu işi yapanlar gerek yazın ve gerekse kışın çok zor şartlarda çalışıyor. Soğuk, rüzgar ve fırtına ile boğuşarak, çoğumuzun denize, tekneye adım atmaya cesaret edemediği soğuklarda ve havalarda para kazanmaya çalışıyorlar. İnanın parmaklarınız soğuktan şekil değiştirir. Acı bazen öylesine artar ki gözünüz yaşarır yaşınıza bakmadan. Bu noktada hepsinin emeğine saygı duyuyorum. - Ancak, madalyonun diğer yüzü de korkunçtur. Kullanılan sonarlar ki üreticisi olan ülkeler bile karasularında yada iç denizlerinde kullanımını yasaklamıştır, denetimden ve sınırlamadan yoksundur. Gelişen hidrolik gücü sayesinde ağ yükseklikleri, uzunlukları ve kurşun yaka ağırlıkları akıl almaz seviyelere ulaştığından, sığ sularda ağ atılmasının trol, manyat yada algarna avcılığından hiç bir farkı yoktur. Deniz dibinde taş taş üstünde kalmaz. Avlanılacak minimum derinlikler kanuni düzenleme altına alınsa da denetlemeler yeterince yapılmadığından, sahil güvenlik ile köşe kapmaca oynayarak ihlaller sürmektedir. Şu an getirilen 18 metreden 24 metreye çıkarma düzenlemesi de kanımca tamamen yetersizdir. Bunun yanında gece avları sırasında balığı bulunduğu derinlikten havalandırmak için yapılan uygulamalar ise tamamen insanlık dışıdır (Spot ışık sallandırmak vs.. Bunca bağırış çağırışın sebebi de budur. Balık dipli ise derin suda onu havalandırarak ağın kurşun yakasını kapamak zorluk getireceğinden, sığ suda dibi kazıyarak dipli balığı ağa almak kolaydır. Devletimizin çok geç olmadan iç denizlerimizde, boğazlarımızda ve tüm körfezlerimizde gırgır, manyat, algarna ve trol avcılığını süresiz olarak tamamen yasaklaması gerekmektedir. Gırgır tekneleri bundn 20-30 yıl önce olduğu boyutlarında değildir. Tonajlar artmış ve bir çoğu artık balıkçı gemisi büyüklüğüne ve gücüne ulaşmıştır. Çok rahat bir şekilde açık karasularında yada uluslararası sularda avlanabilirler. -2002 yılında izmit körfezinde aynı zaman dilimi içinde aynı bölgede ağ döken 4 gırgırın almış olduğu toplam lüfer adedi yüzbinlerle ifade ediliyordu. Hiç kimse darılmasın gücenmesin. Ama yara kanayan bir yaradır. Bilim adamlarının da ciddi olarak katkı sağlamaları ile yeni ve yaptırımları son derece ağır tedbirlerin alınma dönemi gelmiş ve hatta geçmektedir. Bu herşeyden önce bizden sonraki kuşaklara olan bir borçtur. Yerel balıklar ve ekodengeyi ayakta tutan her canlı korunmalıdır. Bir diğer örnek ise deniz salyangozu avcılığıdır. Bu canlı ölü yosunları yer ve denizlerimize ihtiyaç duyduğu azotu dışkıları ile kazandırır. Bu azot ise sualtı florasını zenginleştirip denizlerin nefes almasını sağlar. Korkunç bir bilinçsizlik ve denetimsizlik ile çılgınlar gibi avlanmakta (Toplanmaktadırlar) sizler bunu su üstünde ve kıyılarda son derece artan ölü yosun demetleri ve bunların oluşturduğu koku ile yaşamaktasınız. Hertürlü önyargıyı bir tarafa bırakıp insan olarak üzerimize düşeni yapmaya davet ediyorum herkesi. Duyarlı olalım..... İyi günler dilerim.
Reis kardeşim konuyu sende analamamışsın bol keseden atıyorsun..Evet ben bir doktorum ama;Türkiyede suçul kaynakların ve sürdürebilinir balıkçılığın daha ileri gidebilmesi için gerekli tüm bilgilere haizim... gerek green peace, gerekse su ürünleri, ve üniversitelerle temas halindeyim ben 50 bin gırgır sayısını söyleniyor dedim, haber kaynağım ise (DENİZ HABER) dir. Açıkcası bilimsel olarak tam sayısını sizde bilmiyorsunuz ve yanlış bilgi veriyorsunuz..Sayılar çok önemli deil.. Önemli olan yapılanlardır.. ben böyle düşünüyorum.. siz başka düşünebilirsiniz..palamut balığınıda çok iyi tanırım..tanıyan bir tek siz deilsiniz..Lütfen yazılarınızda karşısındaki insanı küçümseyerek hava atmayalım..bu hem sizin açınızdan hemde toplum açısından dah ileri gitmek olur..Eğer ileri gitmek istiyorsanız.. Saygılarımlan. .(Ayrıca Büyük balıkların %90'ı, balık stoklarının %60'ı tükendi. Yıllardır yürüttüğümüz kampanyalarda Türkiyeʼde kıyısal deniz rezervleri ağı kurulmasını talep ediyoruz. Deniz koruma bölgeleri, insan eliyle ekosisteme verilen zarar ve tahribatın uzun vadeli bir korumaya dönüştürülmesini sağlayacaktır. ) (Green Peace)