Dikkat ediyorum, Tebliğe göre yanlış uygulamalar hemen hemen bütün türlerde, limitlerde, yöntemlerde bir şekilde uyarı alıyor, dikkat çekiliyorken, konu istavrit olunca sevgili balıkavi net üye sakinleri şöyle hafiften bir tatlı uyuşukluk içine giriyor. Amaan, şimdi kim uğraşacak şu istavritle. Şöyle lambuka, alabalık, turna, akya, mercan olmalı ki bir şey söylemeye değer olsun gibi bir yaklaşım var çoğu kere. Bu hususta sitemizde psikolojik bir yılgınlık mı desem, duyarlılık aşınması mı desem ismini pek koyamıyorum bir tarifsiz hal var. Yani sanki olay, vakay-ı adiyeden addediliyor. Kardeşler, ablalar, ağabeyler. Şu “kıraça” olayını tebliğ bazında çözüme kavuşturmak yetmiyor mu? Ne dersiniz? Yayınlanan paylaşımların bazıları istavrit raporu diye sunulmasına rağmen, resmen kıraça avıyla ilgili. Kendimize bir çeki düzen vermek gerekmez mi? Tatlı su olsun deniz avı olsun hemen tüm raporlara gösterilen ihtimam, maalesef istavrit avının tebliğlere uygunluğu adına yeterince vurgulanmıyor. Konuya teğet geçen, cümle aralarında sıkışmış birkaç cılız söz ve ima dışında bir yüksek ses duyulmuyor. Olayın psikolojisini kendimce biraz irdeledim, muhtemel durumlar neler olabilir diye. Sanırım aşağıda sıralamaya çalıştığım nedenler konusunda sizlerin de ortak bulduğunuz bazı kanaatler vardır. Bir: Bu sıralar balık işi kesat. Uğraşma kardeşim istavrit mi, kıraça mı? (Etçi) İki: Başkalarının ki kıraça olabilir ancak, benim ki istavrit. (Zaman zaman da İstavrit-Kıraça farkından bihaber tepkinin bir ifadesi) (Uyanık) Üç: Sen bir şey tutamadın da kıskanıyor, çamur atıyorsun. (Yavuz hırsız) Dört: Tebliğe göre istavrit nerde bulacağız. Tebliği hazırlayanların bu işten haberi yok. En küçüğü 13 cm olmalıymış, pöh! Ne istediklerini bilmiyorlar. (Çokbilmiş) Beş: İstavrit balıktan sayılmaz canım onlar da İsrail sazanı gibi bir şey zaten. İstavrit-israil. İsim benzerliği de var malum. (pişkin) Altı: Çıtır, leziz, inci gibi dizilmiş, çerez gibi tanımlamalarla, istavritin diğer herhangi bir balık gibi “balık” olma gerçekliği sabote ediliyor. Böylece, Kıraçanın fütursuzca avlanılması meşru görülmeye çalışılıyor. (Kendi kandırma gayreti) Yedi: Ticari amaçlı yapılan avlanmalardaki olumsuz örneklerin de Kıraça avlama konusunda gerekçe oluşturacağına ilişkin yanlış kanaat. (onlar tutuyor tonlarca, kilolarca. Denetim yok, kontrol yok, ceza yok. Bizim tuttuğumuz 3-5 kilo balıktan ne olur?) (Gözündeki kütükten haberi yok) Ekosistemin halkalarından birinin de “kıraça” olduğuna yönelik daha yüksek vurgularımız olmalı. Bugünümüz için, yarınımız için ve insanlığımızın geleceği için… Selam ve saygılarımla.
SEkiz: Yemlik olarak aldım bunları. Dokuz:Geri atamayacağım şekilde zarar görmüştü. Ve ben bu iki mazerete dayanaraktan kıraça aldığım oldu.Dikkat etmiyormuyum evet ediyorum fakat zaman zaman da 3-4 kilo istavritin içinde 7-8 tane de livarım da kıraça olmuyor değil.
Nuri arkadaşım beni en çok üzen konu ne biliyormusun ? Gerek organizasyonlarda, gerekse Balıkavı.net ortamında, tebliğ, limitler, avlanma yasakları, balık popülasyonunun korunması v.s v.s konularda ahkam kesip; müsait olan diğer, sözde amatör balıkçılık sitelerinde katliam yapılan avları alkışlayan, hatta burada(balıkavı.net) yayınlamaya cesaret edemeyip, o tür sitelerde yayınlarını gördüğüm arkadaşlarımın olması. Bu iki yüzlülüğe tahammül edemiyor ve inanamıyorum. Bu nasıl bir davranış bozukluğudur, bu nasıl bir insanlık bilincidir,mümkün değil anlayamıyorum. İşte bu, bile bile, gözüne soka soka doğayı yok etmekten utanmayan insanlar, benim en çok üzüldüğüm insanlardır.
Sorun şuradan kaynaklanıyor. İstavrit ile ilgili av raporlarında çekilen fotoları incelelendiğinde boyutlarını kıyaslayacak meteryal görmek çok nadirdir, balıkta zaten küçük boyutta...neyle kıyaslayıp nasıl ölçeceğiz bunu. Yayınlayan kişiye bunlar kaç cm dediğmiz zaman alacağımız cevabın doğruluk yüzdesinide bilemeyiz. Sitemizde bir çok istavrit avı yayınlanmaktadır. Foto üzerinden incelendiği zaman gözle görülür biçimde kıraça olmadıkça tabii olarakta müdahale etmek yanlış olacaktır. Hiçkimseyi o zan altında bırakamayız. Sizlerin gördüğü resimlerin tamamı yönetim tarafından incelenmiştir. Siz yayınlanmayanları ve engel olunanları göremiyorsunuz. Bu konuda ciddi anlamda duyarlılık gösterilmektedir. Gün olurda bir yanılgı içerisine düşülür ise sizlerinde "amatör balıkçı" olarak ikazda bulunması üzerinize düşen sorumluluktur. Kıraça konusunda en büyük sorun çapari iğnelerinin sayısı ve boyutları olarak karşımıza çıkıyor. 15- 20 köstekli hazırlanmış bir çaparinin avından nasıl haz alınır oda ayrı konu. Bu durumu, fikirlerinizi almak için ucu açıkta bırakarak mesajım ile beraber sonlandırıyorum. Sorunun asıl kaynağını hep beraber bulmamız gerekir.
Yaaa değilmi abi, izin vermedik, veremedik, içimiz el vermedi, savunmadık, savunamadık, savunmuyoruz, KINIYORUZ...
Namık dostum, akıl var mantık var. Memlekette kıraça, benekli, mercan, uskumru sevdası olmasa biz ne işe yararız..Bunun sevdalıları bişeyler yapacak ki biz doğru olanları gösterelim. Herkez doğru yaparsa ne olucak bu işin sonu...
İstavriti sahiplenmekle başladı herşey... Ege'li Akdeniz'li ne anlardı ki istavritten... onların denizinde böyle tutulur, böyle yenir, böylesi makbul olurdu istavritin... Milimetre hesabı yapıp, adetle çarpıp yasak avını kılpayı kurtarmak için debeleneleri gördü bu forum..Neyse ki asıl sevdaları balık değilmiş, neyse ki bizim konularımızda minimuma indi bu kıraçanın hüzünlü hikayesi... Biz bir nebze kurtardık kendimizi, ya istavrit nasıl kurataracak Marmara'daki sevdalılardan kendilerini ?
Ah be burak ım, istavritle sınırlı olsa yazılı orkinosu var,çoklu çaparisi var, beneklisi var, bi çaparide 100 iğne var, varda var yani
Abi işte burda sorunun cevabını sen kendin vermişsin zaten. Yalnış olan bir şey var burada, şapkadan tavşan değil,tavşandan şapka çıkıyor
Balığıma acımasam, denizin küsmeyeceğini bilsem.. müstehak diyeceğim ama... Keşke deniz; balıkçı ile kundakçıyı ayırt edebilseydi...
Bu yazı dizisi bana bir aralar televizyonda oynayan Güneyliler ve Kuzeyliler dizisini hatırlattı nedense
Kraça konusunda hemfikiriz. Birde ben şöyle sorayım. Gel bir sizinle yer değişelim. Siz burala olun biz oralarda olalım.
Öncelikle, alışkın olmadığım şu lap top denilen bilgisayarda yazdığım için, imla hataları yapabilirim, bunun için özür dilerim. Ve ardından ben de bu konuda bir şeyler yazmak istiyorum. Biraz forum yapalım değil mi? Kıraça; yemsiz kalıp da yem yapmak için 3-5 tane tutmam gerekmiyorsa (ki yemsiz kaldığım pek vaki değildir), tutmadığım ve avından hiçbir zevk almadığım bir balıktır. Şayet bir avlakta iri istavrit çıkıyorsa (benim limitim 25 cm. civarıdır) o zaman olta atarım ama o bile çok nadirdir. Şimdi gelelim sitede bu avların konuşulmamasına. Öncelikle İstanbul genelinden bahsetmek istiyorum. İstanbul'da balık tutmaya ilk başlayanlar, bir malzemeciden kamış, makina alırlar ve malzemeciye, şimdi bir de balık tutacak takım ver derler. Adam da çıkarır 10'lu (ya da daha fazla iğneli) bir çapari tutuşturur eline. Bu yeni başlayan arkadaş da muhtemelen Galata Köprüsü üzerinden !! gidip istavrite olta atmaya başlar. Peki neden böyledir? Çünkü İstanbul'da bu bir kültür olarak yer etmiştir. Bir İstanbul'luya kıraça tutmaman gerekir demek, "dindar olabilirsin ama namaz kılma" ya da doğuda evlenen birine, "evlen ama asla düğün yapma" demekle aynı şeydir. Biz tebliğe aykırı olduğunu söyleyeduralım, asıl yapmamız gereken bu kültürü değiştirmektir ve İstanbul'da yaşamayan hiç kimsenin bunu anlaması mümkün değildir. Çünkü kendini bildi bileli yapılan avcılık, olta ucuna çapari takıp istavrite (aslında ne olduğunu bilmediği istavrit yerine kıraçaya) olta atmaktır. Sizler dersiniz ki, neden tebliğe uygunluğu denetlenmiyor. Ben derim ki, bu insanı kaçırmamak ve anlatmak, bu kültürü değiştirmek gerek. Çünkü tebliğ dediğimde anlamayacağı ortada, ben bu insanların içinde yaşıyorum, ben bu insanların av anlayışını biliyorum ve bu anlayışı bir tebliğ maddesi ile değiştirmek mümkün değil. Çünkü bu bir balıkçılık mantığı değil, daha önce de dediğim gibi bu bir kültür haline getirilmiş. Geçenlerde sitede bir kıraça avı için, bu balıkları ölçemem çünkü bir ölçü yok ama daha büyük olanları tutulabilirdi dedim. Bana "kimse taşın altına elini koymuyor ama burada hatırlatılıyor" şeklinde bir cevap verildi. Ben de "ben hatırlatırım, çünkü elim taşın altında" cümlesinin muadili bir şekilde cevap verdim. Ben eğer ki, KKGM'ye rapor yazıyorsam, bu raporun içinde en büyük yeri çapari ve paragat kaplıyorsa, herkesin hatırlatma yapma hakkı varken, benim iki kere vardır. Ha benim raporumla bir şeyler değişir mi? Sanmıyorum. Belki gündem maddeleri arasına bile konulmayacaktır ama ben denedim. Olmazsa, olana kadar her defasında da raporlarımda yer alacaktır. Peki oldu ki kabul edildi, denetlenecek mi? Hayır denetlenmeyecek, şu anda olduğu gibi ama ben kendime denetlenmesi için yasal yollar edinmiş olacağım ve başka bir kapıdan zorlayacağım. Kısacası bir yandan yasal yoldan savaşırkan, bir yandan da burada insanlara farklı bir bilinç yerleştirmeye, kıraça avının bir kültür olmadığını, balıkçılığın bundan ibaret olamadığını benimsetmeye çalışıyorum. Dikkat edin, uyarı yapan arkadaşların çoğu yasal olmadığı mantığıyla hareket ediyor, bense kültürü değiştirmek düşüncesi ile bir şeyler karalıyorum. Bunun için de bu insanların, bu av raporlarını yayınlamaktan soğutarak, buradan kaçırarak elimden yitip gitmelerini istemiyorum. Zamanında her kıraça avına bir şeyler yazıldı da ne oldu? Sizin de dediğiniz gibi, bu insanlar şimdi kıraça sevdasını paylaşacak yer buldu ve hala kıraça avlamaya devam ediyorlar ve hala kıraça tutanları alkışlıyorlar. Hepsini aynı kefeye koyarak uzaklaştırdık. Oysa ki ben, içlerinde, bir zaman geldiğinde kıraça avlamayacak ve avlayanları alkışlamayacak, bu kültürü değiştirmek için yanımızda yer alıp, bu uğurda savaşan birer nefer olacak insanlar olduğunu biliyordum ve hep dile getirdim. Biz ne yaptık? Hepsini aynı kefeye koyduk, anlayabilecek olanı bile kaçırıp, kıraça alkışçısı yaptık. Aferin bize, çok büyük bir iş başardık. Şimdi, gelelim bugüne; istavrit diye kıraça yayınlanıyorsa ve ben gördüysem, kullanabileceğim en uygun dille avın ne şekilde olması gerektiği ile ilgili bilgi vermeye çalışıyorum. Bakın dikkat edin lütfen, "bu av yasal değil" demiyorum, nasıl olması gerektiği ile ilgili bilgi veriyorum diyorum. Çünkü, tebliğ maddesi, özellikle de denetim yoksa, bir kültürü değiştirmeye yaramayacak kadar sığ bir çözümdür. Kıraçadan ziyade, daha pek çok örnek sayabilirim bununla ilgili. İstanbul dışında, burada neyin nasıl olduğunu bilmeden, yaşamadan, bir şeyleri anlamanız çok zor, bunu ısrarla söylemek istiyorum. Yine de, belki anlaşılabilir diye burada anlatıyorum. Karşınızdaki insanlara bir şeyi anlatmak ve benimsetmek istiyorsanız, öncelikle sizin onları anlamanız gerekiyor ve dilerim buradaki durumu biraz olsun anlamanızı sağlayabilmişimdir.
Sennur hanım sonunda laptop’unuz da oldu, hayırlı olsun diyelim. Evet Sennur hanım işin boyutu benim nazarımda epey değişti. İstanbul’da kıraça avının bir kültür olduğu konusu olaya bakış açımı değiştirdi. Bu bakış açım kıraça avının meşru görülmesi anlamında değil elbette. Yani “olay” ı kavradım. Mekânsal ve kültürel farklılıklar aynı olaya farklı bakış açıları getirebiliyor. “Kültür” vurgunuza bir örnekle de ben katılmak isterim. O da, şu bizim meşhur Tırıvırı. Türkiye’de tırıvırı kullanıcılarının olaya yaklaşımlarında da temelde aynı bakış açısı var. Zannımca aynı psikoloji hakim. Tırıvırı maalesef ve maalesef kullananlar için en doğal av malzemesi olarak görülüyor. Balık ancak onunla tutulur gibi bir anlayış söz konusu. Onun için tırıvırı kullanan kişiler bu araca yönelik itiraz ve uyarılara bir anlam veremiyorlar. Bir vaka olarak, bu durum kıraça avında da aynı. Balık tutmak bir İstanbullu için hele de yeni ise, istavrit (kıraça) tutmakla özdeş algılana gelmiş. Eskilerin deyimiyle “ kalkmış öyle görmüş” Bir anım, bu konuda ipuçları barındırıyordu aslında ve, ta o zamanlar anlamalıydım. Konu şu: Canım biraderim Murat ile yıllar önce Haliçte dip oltasına ekmek içi takıp kargacık-burgacık, semt sakinlerinin “kaya balığı” dediği siyah-kahverengi derili, sadece kafadan ibaretmiş görüntüsü veren balıklar yakaladık. 10-15 cm arası boyutlarda. Saldık tekrar halice. Küçük balıkları alanlara biz Erzurumda “böcük” yakalamış derken, haliçteki balıklar bize “küllü böcük” görünmüştü de, haliçte istavrit-kıraça avlayan çaparicilerle de dalga geçmiştik. “Daha balık bulamadılar da koskoca denizde bula bula bunları mı buldular” diye. Daha da ilginç olan, ertesi gün aynı boyuttaki balıkları Carrefourda satış reyonunda ve hem de esaslı bir fiyata görünce ikimizde donup kaldık. Bedava verseler almayacağımız balıklar, tezgâhta arz-ı endam ederek bize bakıyorlardı. “siz bizi beğenmediniz ama bu İstanbullular şu fiyata bizi vitrine diziyor ne haber!” der gibi. Ancak, sorunun dağ gibi büyüklüğü bizlerin azim ve kararlılığını akamete uğratmamalı. Yapılan paylaşımlardan, daha önce sitemizde bu konudaki değerlendirmeler hakkında ipuçları edinme fırsatım oldu. Konunun şahsi ve öznel olmadığı bilakis, bütün site sakinlerimizin dikkatini az-çok celbettiğini anladım. Sorun galiba, sizin de işaret ettiğiniz üzere “kültür” ekseni etrafında düğümleniyor. Bunu anladım. Ve yine anladım ki bu durum kısa ve orta vadede Amatör balıkçılık felsefesi açısından çözülecek gibi değil. Ancak balıkavi.net platformunun ciddi sayılabilecek uzun vadeli çabaları, Kıraça avı hususundaki istenmeyen kültürlenmeyi izale edecektir. Bunun bir zaman işi, bir emek işi olduğuna ilişkin kanaatim pekişti. Şahsınızın kırmadan-dökmeden, yapıcı bir üslupla olaya yaklaşım tarzı takdire şayandır. İkna ile, öğreterek, bilgilendirerek, mahkum etmeden daha iyiyi, güzeli ve doğruyu bulma çabalarınızın meyvelerini vereceği günleri sabırsızlıkla bekliyor olacağım. Kültür farklılıklarının insan tutum ve davranışlarındaki yansımaları bu konuda da ortaya çıkmış oldu. Hayatımın bilgi hazinesine bunları da eklemek beni ziyadesiyle memnun etmiştir. İnsanın kendi durduğu yerden yakalamış olduğu açının elbet bir değeri vardır ancak, diğer aktörlerin de kendi dünyalarındaki anlamlar da yine kendi perspektifleri dolayısıyladır. Bunlar her zaman çatışmak zorunda olmadığı gibi, ortak paydalara da sahip olabilirler. Erzurum-Balık? Bu iki fenomenin bir arada olması bir İstanbullu için garip karşılanabilecek, ve hatta bir anlam da akla gelebilecek en son ihtimaller dahilindedir, kabul ediyorum. Ancak iletişim çağının avantajları bizlere dünyanın küçük bir köy olduğu gerçeğini hatırlatıyor. Bu durumda belki biraz geç olsa da bir gerçeği kavrama imkânı buldum. Bu imkânı bana kendisi “küçük” marifeti “büyük” kıraça sundu. Ve bir kez daha kıraçanın sadece “balık” olmadığı gerçekliği gün gibi aşikâr ortaya çıkmış oldu. İnşallah o günler gelir de, kıraça avı hususundaki duyarlılık dalga dalga gönülleri fetheder. Bu bağlamda KKGM nezdindeki girişimlerinizi de yürekten destekliyorum. Canım İstavrit başlıklı paylaşıma bir aile olma bilinciyle katkı sağlayan üyelerimize de hassasiyetlerinden dolayı teşekkürü bir borç bilirim. Paylaşımlarda özellikle Reisim-Suatım ve Namık’ım için de bir-iki kelam etmek üzerime farz oldu. Sevgili Reisim, İstavrit av malzemesi (Çapari) ve iğne boyutlarının bu avda nasıl bir olumsuzluğa neden olduğunu pek güzel vurgulamış, vakanın fotoğrafını çekmiştir. Ortadaki tablo bu şartlar içerisinde güzel görünmüyor doğru. Bu tarz avlanmanın yakın zamanda ortadan kaldırılması maalesef mümkün görünmüyor. Rapor sahiplerini zan altında bırakacak, belki onların amatör ruhunu zedeleyecek yaklaşımlara meydan verilmemesi adına, istavrit avı olduğuna ilişkin kesin kanaat oluşturulan rapor sahiplerinin diğerlerinden ayrılması ve bu tür raporlar üzerinden onore edici söz ve yaklaşımlarla limit üstü balıkların avı teşvik edilebilir. Doğruları göstermek, onlara vurgu yapmak bir zaman sonra yanlışların ortadan kalkmasına sebep olabilir. Her yeri geldiğinde daha yüksek perdeden bu gerçekliliği dillendirmek için fırsat kollamalıyız diye düşünüyorum. Sağ olsun, Sennur hanım bu anlayışta da şahsıma rehberlik etmiştir paylaşımlarında. Ve Namık. Sevgili Namık, canım Namık. İnce Namık. Duyarlılık timsali cengâver Namık. Ailemiz ortamında bulunuyor olmasından gurur duyduğum saygıdeğer güzel insan. Sitemizin renkli siması. Aklı, bilgisi-görgüsü, mizahı, çalışkanlığı bütün site sakinlerince takdir edilen değerli dostum. Bu hususta senin hangi çileleri çektiğini ve daha da çekeceğini tahmin ediyorum. Yücel Usta’nın deyimiyle “Mustadın en sivri iğnesini dahi kıskandıracak” dilinle, başına ne işler açtığın ve daha ne işler açacağını tahmin etmek hiçte zor değil. Ama dostum, ben inanıyorum ki sen doğru olanı, hak olanı dile getiriyorsun. Belki, kendi üslubunca. Ancak seni tanımayanlar için “batan” bir diken gibi algılanıyor bu üslubun. Peki Namık böyle yapmakla ne yapmaya çalışıyor? Şahsi menfaati mi var, cebine bir şey mi atıyor, reklamlarda mı oynayacak. Neden peki? Şundan: Namık bir Amatör Ruh, Namık bir doğasever, yaşayan ve yaşatmaya gayret eden, duyarlılıkları olan, daha ince ve daha hassas. Yani, Namık tam bir “insan” da ondan. Öylesine hayat aşılayan bir insan. O’nun pozitif enerjisinden, sitemiz üyelerinden almayan hemen hiç kimse yoktur. Öyle ki en sıkıntılı zamanlarımda dahi O’nun paylaşımlarına göz atmak keder ve stresten arî olmam için yetiyor. Avatarındaki iki keskin iğnenin bir “kalp” olduğunu fark etmek belki bazılarına nasip olmadı kimbilir.? Sevgili Balıkavınet üyeleri, değerli insanlar. Konu Kıraçadan saptı gitti diye düşündüğünüzü görür gibi oluyorum. Yazı uzadıkça uzuyor lakin elden ne gelir? Ancak bu da, İstavrit ve Kıraçanın “balık” olma gerçekliğinin bir yansımasıdır zannımca. Bu balığın gerçekliği aynı zamanda bizlere dostlarımızın da gerçekliğini bir kez daha hatırlattı da ondan. Son cümle: Canım İstavritim. Canım Kıraçam. Canım “dost”larım. Sevgi ve saygı ile kalın…
Bu aslında sadece İstanbul'da kıraça ile sınırlı. Ancak daha o kadar çok konu var ki düzeltilmesi gereken. Nasıl olur bilmiyorum ama, öncelikle zihniyeti olduğu gibi değiştirmek gerekiyor. Yani öyle olmalı ki, tebliğ maddelerine ihtiyacımız olmamalı. Belki arkadaşlarım bana kızacaklar ama, örneğin daha düne kadar avlanılması tamamen yasak olan eşkinanın, bugün serbest olduğu için 10-15 adet avlanılması beni üzüyor ve bu avlara tebrik yazamıyorum ben. Nedenini anlatsam tartışma çıkıyor, bu da ayrı bir konu. Çarpma ile avlanılıyor, bunlara da tebrik yazamıyorum, isterse balık 100 kg. olsun, umurumda değil. O kadar çok vicdan sahibiyiz ki, sürekli olarak vicdanımızla avlanıyoruz. Nasılsa ticariler hanutu ile götürüyor diye de harika sebeplerimiz var. Ya da daha başka bir dünya sebep (Bir ara Namık yazmıştı hatta, ara ara çalıp kullanırım Namık'ın o yazdıklarını). Herkesin vicdanı var evet ve herkes vicdanı ile avlanabilir. Ama herkesin vicdan sınırlarının olduğunu nedense unutuveriyoruz. Ben tutup 20 kilo kıraça avlasam ve desem ki, kardeşim benim vicdanıma göre bunlar zaten iri, e ticariler de benden çok topluyor zaten, gidin onlara söyleyin, benim vicdanım bu desem, bu normal bir şey midir? Suçlu olduğumuzu bilip, desenli kılıflar dikiyoruz minarelerimize. Bunun başka bir adı yok. Balık tutmak ayrı bir şeydir, balık yemek ayrı bir şey bunu bir an önce bilinç altımıza yerleştirmeliyiz. Çünkü bazı arkadaşların yakaladığı balık kadarını, ben balık yemek istediğimde gidip balıkçıdan bile almıyorum. Çünkü çok fazla. Ticarilerden dem vuruyoruz ama hiç tepki vermiyoruz. Bana sanal balıkçı diyorlar, çok doğru. Çünkü ben kıraçaya olta atmıyorum. Ben vaktim olduğunda, imkanım varsa daha uzak yerde levrek kovalıyorum ya da mırmır tutmaya çalışıyorum, en kötü ihtimal kimsenin beğenmediği izmariti tutuyorum. Ve genellikle de, izmarit hariç bir şey tutamıyorum. Evet sanal balıkçıyım ama, ben de başkalarının kıraçalarını beğenmiyorum, bazı arkadaşlarımın ardına saklandıkları vicdanlarını beğenmiyorum ve en azından tutamasam bile gönlümdekinin peşinden gidiyorum. Belki de bundan sonra hiç balık tutamam ama yine de balıkçılığın ve zihniyetin düzelmesi için çaba harcarım, ki hali hazırda çaba da sarfediyorum. Kara avcıları, istediklerini yaptırmak için, meclisi mail ve faks yağmuruna tutup istediklerini yaptırdılar. Ama biz sadece buralarda yazışıyoruz, öfkeleniyoruz v.s. Sadece bu işte, bu kadar. Şuraya mail atalım, faks çekelim dendiği çok oldu forumda, o zamanlarda kimse yok ama ne yazık ki. Hani mesela ne oldu İzmir Körfez'e tabela koydurma işi? Mayıs'ta yükleniriz demiştik (Geçen sene Mayıs'ta) Yok yani yok, kimsenin umurunda değil hiçbir şey ama yazacak çok kelimemiz var. Neyse ben yazdıkça yazarım, konu dallı budaklı uzayan bir konu çünkü, çok uzadı kusura bakmayın. Ama biraz içimi döktüm Allah'a şükür. Not : Laptop benim değil. İnternetle ilgili sorunum olduğundan, başkasının laptopuna el koydum.