Testler esnasında gördüm ki, misinalar hep kasa düğümünün atıldığı yerden kopuyordu. Yani misinaların düğümlere karşı verdikleri tepkiler, asıl taşıma ve sağlamlık değerlerini oluşturuyordu. Yoksa, üzerlerinde yazan taşıma değerlerinin, mutlaka bir düğümle bir yere bağlanması gerken bir misinanın, balık karşısındaki gerçek taşıyıcılığı hakkında sağlıklı bir fikir vermesi mümkün değildi. Bu duruma çok entersan bir şey daha eklendi. Test edip seçtiğim tanınmış bir misina markasının, hem ne kadar ince, hem de ne kadar sağlam olduğunu, Kadıköy Kızıltoprak'taki bir balıkçı dükkanını işleten gence, misinayı öyle överek anlatıyordum ki, Çocuk"- Versene abi şu misinayı sen!" dedi. İçeri gitti, elinde minik bir aletle geri geldi. Misinayı alete sıkıştırdı."- Kaçtı abi bu misinanın kalınlığı?" diye sordu. Ben gururla "- 0.24!" deyiverdim. "- Nerede abi 0.24, bu misina neredeyse 0.30!" deyince, o ana kadar yapmış olduğum değerlendirmelerin nasıl tepetaklak olduğunu görüp, artık bu balıkçılık dünyasında işittiğim çoğu şeye şüphe ile yaklaşmaya, satılan ürünlerin, misinalar dahil üzerlerinde yazan hiç bir şeye hemen inanmamaya ve bu tür bilgileri kendim ölçerek, deneyerek ve yaşayarak bulmaya karar verdim. Buna daha sonra tanınmış makara firmalarının kataloglarına ve kutularına ürün ağırlıklarını olduklarından daha farklı yazdıkları da eklenince, bu kararım iyice pekişti. Neticede, çaparilerde kullanılacak olan, 125 gr. kurşunu maksimum zorlama ile atabileceğim en ince misina arayışım bir neticeye vardı ve çoğunlukla çaparilerde kullandığım ana bedeni bu misinadan yapmaya başladım. Sıra da köstekler vardı. Köstek konusu ilk bakışta önemsiz gibi gözüküyordu. Öylesine 0.12 bir misina alıp, uyun boy ve şekilde kestiken sonra uçlarını, daha önce hiç girmemiş olduğum bazı dükkanlardaki hanımların meraklı bakışları arasında satın aldığım kırmızı ojelerle boyuyor ve her şeyi kendim imal ediyor olmaktan da ekstra bir zevk alarak kösteklerimi kendim imal ediyordum. Ancak Kanlıca'da balığın yoğun olduğu bir gün, çevremdekilerin çaparileri, saatlerce bozulmadan kalmalarına rağmen, zaten döne döne gelen balıklar, benim hassasiyetle seçip, özenle bağlamış olduğum o güzelim köstekleri bir iki dakikada paçavraya çevirince, benim onca zahmetle ve özenle yaptığım çapariler kısa sürede kullanılmaz geldiler. O gün, hem çapari yaparken, hem de avlanırken harcadığım zaman ve çabalarımın boşa gitmiş oluduğuna gerçekten çok acıdım. Balığın yoğun olduğu anlarda kösteklerin çabuk eskimesi, bana öyle bir zaman kaybettiriyor ve sonucu öyle etkiliyordu ki, basit bir köstek seçiminin bile, yeri geldiğinde ne kadar önemli olabileceğini görüyordum. Bunu üzerine kösteklik, gam yapmayan, yumuşak, hemen dolaşmayan, ince ve sağlam misina arayışına giriştim. Dükkanlarda bulunan hazır boyalı köstekleri denemeye karar verdim. İçlerinden bir tanesinin diğerlerine nazaran inanılamayacak kadar sağlam olduğunu fark ettim. İşte dedim müthiş bir misina! 0.10 kalınlığındaki bu misinayı inanmayacaksınız elle kopartmak çoğu zaman zor oluyordu. Misinanın peşine düştüm. Amacım bu misinadan bolca alıp kösteklik misina ihtiyacımı unutmaktı. Köstekleri satın aldığım dükkanı aradım, bu köstekleri hangi marka misinadan yaptıklarını sordum. Bir dakka abi bi soriym filan derken içeriden bir cevap geldi. Bu markanın ithalatçısını buldum. Misinadan aldım, ama denediğim ürünün bununla alakası yoktu. Nedenini araştırdıkça misinalar hakkında değişik şeyler öğrenmeye başladım. Yaygın bir şekilde kullanılam monofilament misinalar, son kullanıcıya ufak makaralara sarılmış şeklinde geiyordu. Ya da, çile tabir ettikleri büyük yuvarlak sarımlar halinde toptan satılıyorlardı. Bizim aldığımız ufak makaralar, bu çile halinde toptan satılan misinaların, ufak makaralar sarılmış ve üzerlerine bir etiket yapıştırılmış jali idi. En önemli şey, çilelerden bu ufak makaralara, makinalarla hızla sarılan misinalar, bu sarım esnasında ısınarak ve eskiyerek dayanıklılıklarını önemli derecede yitirebiliyordu. Yine keza uzun süre sıcakta ve gün ışığında kalmış olan misinalar da hızla eskiyor ve en iyi marka misina bile, en zayıf misina haline dönüşebiliyordu. Bu yüzden aynı marka ve incelikteki misinalar bile farklılık gösterebiliyorlardı. Artık bu araştırma işi iyice abarttığımı düşünen, bu konuda durmadan fikir danıştığım önemli bir usta(1) artık sorularımdan sıkılarak mı bilmiyorum,"- Arkadaş, sana misinalar hakkında en önemli bilgiyi vereyim! İyi misina yoktur!" deyip kestirip atıverince, artık bir yerde durmak gerektiğini anladım. Üstad, aslında çok haklı idi. İnce fakat sağlam misinalar sert ve çabuk şekil alıyorlar ve bir süre sonra karman çorman olup balığın dikkatini çekerek avlanamaz oluyorlardı, bunun aksine yumuşak ve az hafızalı denen kolay şekle girmeyen yumuşak misinalar ise nispeten daha az çekerli oluyorlar, ancak daha uzun süre kullanılabiliyorlardı. Zamanla ikincileri daha fazla tercih etmeye başladım. Sonuçta yine, ilk kullanmış olduğum, ürün sirkülasyonu en fazla olan, güvenilir ve tanıdığım bir dükkanın hazır sattığı ve piyasada herkesce bilinen, deneyip memnun kaldığım hazır boyanmış kösteklerde karar kıldım. Balığın yoğunluğuna göre incelik ve uzunluklarını ayarlamaya başladım. Kalınlaşıp kısaldıkça kösteklerin dolaşma ve eskime ihtimalinin azaldığını ve çaparinin daha uzun ömürlü olduğunu, balığın yoğun olduğu durumlarda, bu tür çapariler kullanılması gerektiğini, tam tersine balığın hassas ve seyrek olduğu durumlarda ise, daha avcı olan, ince ve uzun köstek kullanılması gerektiğini fark ettim. Ana bedende ise, sağlam, sert, minimum incelik ve maksimum düğüm sağlamlığı olan bir misina markasının şartlara göre optimum, yani mümkün olan en ince kalınlıklarını kullanmaya başladım. Şunu da belirmeden geçemeyeceğim. Çapari avında en önemli faktörün bu olduğunu, yani ana bedende kullanılan misinanın kalınlığı olduğunu düşünmekteyim. İğne ve renk seçiminin bu faktörler kadar avın sonucunu belirlemediğini gördüm. Ancak iğnelerin ince, keskin ve sağlam, en önemlisi çapakları sivri ve belirgin olmaları, yakalanmış olan balıkların yolda gelirken, ya da çoğunlukla karaya alınırken dökülmemeleri açısından önem kazanmakta idi. Başta en önemli faktör sandığım renk seçeneğinin ise, kırmızı, mor gibi çok eksra şartlarda iş yapan renkeleri kullanmadıkça, o kadar önemli olmadığını düşünüyorum. Temel olarak beyaz, yeşil, sarı, bazen de turuncu iş yapmakta. "- Hayatta kesinlikle çapari yapamam!" diyerek yola çıktığım bu çapari macerasında, bu kadar ince detaylara ulaşacağımı hiç tahmin etmezdim. Ama bu yolculuk, çapari avcılığında kontrolü elime geçirmemi, amatör balıkçılık sevdama daha sıkı sarılmamı ve yaptığım işin her saniyesinden zevk almamı sağladı. Değişen şartlara göre, ince detayları dikkate alarak farklılık yaratabilmek, her amatörün arzu ettiği ve gururlanacağı bir şey olsa gerek. Cüneyt ALPAY'dan alıntıdır.
Tam anlamıyla bizler gibi amatörlerin işin içine girdikten sonra beyinlerini bulaşık süngerine dönüştüren bir konuyu 10 numara anlatmış Cüneyt Alpay Bey. Paylaşım için teşekkürler
ellerinize sağlık çok zevkli bir yazı oldu...aynen yaşadıklarımı okudum...ve anldım ki bu işin sonu yok...özellikle sahte yemlerde...yok katil yok suikastçı yok eline al kıyıda salla balık almazsa neyim falanlar filanlar yalanlar dolanlar...
Şu ana kadar forumlardan okuduğum en uzun konulardan biriydi Cüneyt Abi Ellerine sağlık, gerçekten çok güzel bir çalışma ve çok faydalı bir paylaşım olmuş. Teşekkür ederim. Saygılar...
Bir solukta okumak bu olsa gerek.Okuduktan sonra dedimki ne kadar yol almışım ve daha ne kadar yolum varmış...
paylaşımlarınızın devamını dilerim ellerinize sağlık bende vakti zamanında bunları yaşamıştım ve şu ana kadar çapariyle alakalı öğrendiğim en önemli birkaç şeyi paylaşmak istiyorum. 1-kendi ihtiyacınız olabilecek her türlü malzemeyi çantanızda bulundurun alırken çok para harcıyormuş hissine kapılmayın yoksa takımcılara daha çok para ödersiniz. 2-en iyi çapari ördek tüyünden kaliteli malzeme ile kendi yaptığınız çaparidir.
çok faydalı bir paylaşım olmuş. Bir solukta sıkılmadan okudum. Aklımdaki bir çok soru işaretine cevap buldum. Teşekkür ederim devamını bekliyorum.
evet konu çok uzun gibi dursada yaşanan ve kazanılan tecrübelerin 7-8 satıra sığdırılması bukadar başaralı olabilirdi. verdiğiniz bilgilerden dolayı teşekkür ederim. bende bedenleri FC misinadanmı yapsam daha avcımı olur gibi düşüncelere dalmıştım. neyseki çok kasmamak gerektiğini anladım. elinize sağlık.