Daha önce yayınlandımı bilmiyorum ama dikkatimi çekti paylaşmak istedim. Yazı Levent Denizin 2002 senesinde yazılmış. - Çaparilerin rengi değişti İstanbul boğazı ve çevresinde başta İstavrit balığının avlanmasında popüler ve oldukça etkili bir avlanma aracı “çapari”’dir. Çapari kısaca; Denizde görünüşü yem olmaya elverişli, küçük balık sürülerini andıracak şekilde donatılmış, beden, kasa, köstek, köstek ucunda iğne ve iğneye bağlanmış hindi, horoz, kaz, ördek, martı gibi kuş ve kümes hayvanlarının kuyruk, kanat veya göğüs tüylerinden bir parça ve/veya tutamdan meydana gelen bir araçtır. Çapari iğnelerine yem takılmaz, çünkü belirtildiği gibi; kösteğin ucunda yer alan iğne ve tüy, hareket halinde küçük bir balık izlenimi verir, hatta iğnelerin çokluğu da göz önüne alındığında bir balık sürüsü izlenimi oluşur. Klasik olarak nitelendirilebilecek bu av aleti, balığın zamanına göre farklı renk tüylerden imal edilir, ancak ağırlıklı olarak kullanılan renk beyazdır. Çapari ile avlanan balıklar pelajik yani orta ve üst sularda yaşayan ve özellikle sürüler oluşturan istavrit, kolyoz, uskumru, palamut, torik, lüfer, çinakop, tirsi ve sardalyadır. Bu balıklar haricinde trakonya, kırlangıç, zargana ve mezgit de zaman zaman çapariye aldanan balıklardandır. Yazının başında da belirtildiği gibi klasikleşmiş olan bu av aleti, ortamda oluşan ve başta istavrit olmak üzere birçok denizel canlının beslenme alışkanlıklarını değiştiren sebeplerden dolayı, son zamanlarda ciddi bir değişim göstermiştir. Bu çerçevede iğneye bağlanan tüyün yerini, bir parça iplikçik, ve doğal tüy renklerinin yerini de parlak yeşil renk almıştır. Uzunca bir süredir istavrit çaparileri bu esasa göre donatılmaya başlamıştır. Peki bunun sebebi nedir? Çapariler denizde balıkları yem olmaya elverişli canlıların taklitleri olarak aldattıklarına göre artık istavritlerin, yeşil renkli, ufak ipliklçiklere benzeyen bir besin ile beslendiklerini söyleyebiliriz. Trachurus (istavrit)türleri ağırlıkla Planktofag, yani plankton ile beslenirler. Bunların bulunmadığı durumlarda çok nadir de olsa, küçük balıklarla, özellikle larvalar ile beslendikleri de bilinmektedir. Mide içeriği analizlerine dayanarak istavritlerin başlıca besinini kopepodlar, kladoserler, dekapodlar, yumuşakça larvaları ve Sagitta, Oikopleura vb. gibi hayvansal (zoo-) plankton organizmalarının oluşturduğu bilinmektedir. Son 10 yıldır, Karadeniz ve Marmara Denizi'nde fitoplankton türlerinin gelişmelerine büyük hız kazandıran Nitrat, Nitrit, Fosfat, Silikat gibi besleyici tuzların artması, plankton topluluklarının normal bileşimini değiştirmiş, zooplankterlerin bu bileşimdeki rolü son derece azalmıştır. Özellikle planktofag balıkların başlıca yemini oluşturan Sagitta, Kopepod, Kladoser vb. türler yok denecek kadar azalmıştır. Bu azalmanın başlıca nedeni, söz konusu besleyici tuzları ortama sağlayan organik madde yığışımlarındaki artış ve bu maddelerin oksitlenme sürecinde ortamdaki oksijeni azaltmalarıdır. Kirlenme sonucunda istavritlerin beslenmesinde en önemli yeri alan zooplankterlerin ortadan kalkmış olması da, bu süreci oluşturmuştur. Kirlenme, ortamdaki bazı organizmaları azaltırken, bazılarının aşırı derecede çoğalmalarına da yol açmaktadır. Boğaziçi ve Marmara Denizi'nin büyük bir bölümünde ortaya çıkan tablo da bundan ibarettir. Son 10 yıl içinde populasyon dengesi kirlenme ile lehine bozulan Rhizosolenia delicatula Cleve (1990) isimli planktonik organizma, istavrit balığının mönüsünde şartlar dolayısı ile, yokluktan ilk sırayı almıştır. Bu tutulan istavritlerin mide muhteviyatları incelendiğinde de açıkça ortaya çıkmaktadır. Rhizosolenia delicatula’ların özellikle yaz ve sonbahar mevsiminde oluşturdukları kütlesel çoğalmalar, kirlenmenin tipik gelişimlerinden birisini sergilemektedir. Kirlenmenin bu ikinci aşamasında, kirleticilerin etkisi ile ortadan kalkan türlerin yerini, bu kirleticilere direnç gösterebilen bazı seçilmiş türler, kütlesel üreme ile doldurmaktadırlar. Kirlenme, bundan nasibini alan ortamda yaşayan canlı tür ve topluluklarına bir kaç yönden etki yapar. Bunlardan birincisi, akut olarak nitelendirilen öldürücü (letal) etkilerdir. İkinci etki ise, üreme, yumurtlama, larvaların gelişmesi, beslenme ve fertlerin büyüme hızı ile ilişkili, belirtileri uzunca sürede kendini gösteren ve kronik olarak nitelendirilen fizyolojik etkilerdir. Üçüncü etken ise, tür bazında belirgin her hangi bir ölümcül veya fizyolojik etki yaratmamakla birlikte, söz konusu türün besini oluşturan organizma ve/veya maddelerin ortadan kalkması, yani besin zinciri halkalarında kopukluk meydana gelmesi şeklinde özetlenebilir. Bu yeni ortaya çıkan “yeşil” çaparilerin, senelerce önce “İstanbul atıksu projesi” çerçevesince, tüm biyosferin % 70 oranında oksijen gereksinimini karşılayan fitoplankton biyomasının ölümün eşiğine getirilmesi karşısında, "bir kentin en önemli sorunu çözümlenirken mikroskopik planktonların feda edilmesi önem taşımaz" diyebilenlere ithaf edilmesi gerektiğine inanıyorum.
Sevgili Tolga Bilimsel tabirlerleride içererek sunduğunuz anlatımınız için teşekkürler. Basit olarak değinmek isterim.Boğazın 40 senelik avcısıyım.Ne zaman floş olarak tabir ettiğimiz iplikcileri kullandığımı şöyle bir düşündüm,sanırım 20 sene evveline kadar hatırlayabildim. Sonrasında sim,boncuklu sim gelin teli gibi keza minik kum boncukları iğnenin önüne birkacını dizerekte denemelerim olmuştur. Yeşil renk çaparinin daha uzak ve derinlerde,sarı,kırmızı turuncu renk ihtiva edenlerinde nispeten sığlarda iyi çalıştığıtarafımdan hayli gözlenmiş,müspet neticeler alınmıştır. Şimdilerde yaşadığım bölgelerdede aynı durum gecerliliğini korumaktadır. Ben özellikle bir çapari avcısıyım.Denizlerdeki sair yöntemlerim arasında bu tarafım başta gelir. İlmen izahatını bir kenara bırakırsak,çaparide derinliğe göre görünürlük kıstası en önemli noktadır.BU bakımdan sadece meraklılara bir fırsatını bulduklarında dibe ağ serenlerin ağlarının renklerini incelemelerini öneririm.Bunu sıhhatlice yaparlarsa renk değişimin mantığı ortaya çıkacaktır. Sorulara açığım. Sevgiyle kalınız.
Değerli Vedat Abi. Tespitlerinize sonuna kadar katılıyorum. Zaten bu farkı en iyi yaşayan ve gözlemleyen sizin jenerasyonunuz. Babam bize anlattığı zaman galata köprüsünden ekmekle palamut tutardık diye bizlere rüya gibi gelirdi. Yada istavritin balıktan sayılmadığı zamanları. Büyük adadan oof genemi mercan geldi serzenişlerini (Karagöze atarken) Sanırım gün geçtikçe bazı şeyleri yitiriyoruz. Umarım bizden sonraki nesiller şu an gördüğümüz balıkları ansiklopedilerden görmek zorunda kalmazlar...
Son 10 yıl içinde populasyon dengesi kirlenme ile lehine bozulan Rhizosolenia delicatula Cleve (1990) isimli planktonik organizma, istavrit balığının mönüsünde şartlar dolayısı ile, yokluktan ilk sırayı almıştır. Bu tutulan istavritlerin mide muhteviyatları incelendiğinde de açıkça ortaya çıkmaktadır. Rhizosolenia delicatula’ların özellikle yaz ve sonbahar mevsiminde oluşturdukları kütlesel çoğalmalar, kirlenmenin tipik gelişimlerinden birisini sergilemektedir. Kirlenmenin bu ikinci aşamasında, kirleticilerin etkisi ile ortadan kalkan türlerin yerini, bu kirleticilere direnç gösterebilen bazı seçilmiş türler, kütlesel üreme ile doldurmaktadırlar. Kirlenme, bundan nasibini alan ortamda yaşayan canlı tür ve topluluklarına bir kaç yönden etki yapar. Bunlardan birincisi, akut olarak nitelendirilen öldürücü (letal) etkilerdir. İkinci etki ise, üreme, yumurtlama, larvaların gelişmesi, beslenme ve fertlerin büyüme hızı ile ilişkili, belirtileri uzunca sürede kendini gösteren ve kronik olarak nitelendirilen fizyolojik etkilerdir. Üçüncü etken ise, tür bazında belirgin her hangi bir ölümcül veya fizyolojik etki yaratmamakla birlikte, söz konusu türün besini oluşturan organizma ve/veya maddelerin ortadan kalkması, yani besin zinciri halkalarında kopukluk meydana gelmesi şeklinde özetlenebilir. Bu yeni ortaya çıkan “yeşil” çaparilerin, senelerce önce “İstanbul atıksu projesi” çerçevesince, tüm biyosferin % 70 oranında oksijen gereksinimini karşılayan fitoplankton biyomasını ölümün eşiğine getir..mesi “Yeşil çapari” istavrit balığının beslenme alışkanlıklarında gözlemlenen değişimi işaret etmekten daha çok, Marmara ve Boğaz’ın hızla kirlendiğine tanıklık ediyor. Elan belli ve uygun şartlarla da olsa canlılığını devam ettiren bu yapı, sürecin aynı hızla devamı ile yakın bir gelecekte çökecek. Sonuç; Hiçbir renkte çaparinin atılamayacağı zira artık ona uygun hedef balığın (istavritin) var olmadığı, çökmüş bir ekosistemde mosmor olmuş suratlara da olmayan balığın zaten gelemeyeceğidir. İnanayım mı? Pekala; düne kadar neredeydi kılıç, orkinos? .
Son derece mantıklı bir yorum getirmişsiniz. Size şiddetle katılıyorum. Sonuç; Hiçbir renkte çaparinin atılamayacağı zira artık ona uygun hedef balığın (istavritin) var olmadığı, çökmüş bir ekosistemde mosmor olmuş suratlara da olmayan balığın zaten gelemeyeceğidir.