"dalgiç Ve Diğerleri" 2. Bölüm

Konu, 'Av Hikayeleri' kısmında reha81 tarafından paylaşıldı.

  1. reha81

    reha81 reha kızıl

    Yaş:
    43
    Mesajlar:
    188
    - “ Eğer yapmasaydım “ demişti, babası “ kendini çoktan öldürtmüş olurdun. Okulda sürekli kavga ediyordun. Sen diğer çocuklardan farklıydın. Bir masa başında on dakikadan fazla oturamazdın. Harcayamadığın bir enerjin vardı. Ve bu enerji zamanla sana dönüp iç dünyanı yok etmeye başlamıştı. Sokakta saygı kazanmak için birileriyle kavga edebilirdin yada öldürebilirdin. Ama suyun altında yaptıklarından sadece kendin sorumlu olacaktın “

    Bu konuşmadan üç ay sonra babasını kaybetmişti. İnsanların onu ne kadar sevdiğini o zaman anlamıştı. Mezarlıktaki kalabalığa hayret etmişti. Önemli önemsiz yüzlerce insan hayatlarının bir bölümünde içinde babasının olduğu bir fotoğraftan geçip gitmişlerdi. Tanıştığı herkesten onunla ilgili başka bir ayrıntı öğreniyordu. Duyduğu bazı hikayelerin babasının ölümünün verdiği acıyla abartıldığını hissedebiliyordu. Fakat kesin olarak bildiği bir şey vardı ; tabutun içinde elinden gelenin en iyisini yapmış bir adam yatıyordu.

    Kafadaki soru işaretlerinin derinleşmeye başladığı ve bir ilişkinin karanlık sularda boğulup yok olmaya yüz tuttuğu o günlerden çok öncelerini hatırlıyordu. Sarhoştu bir gün , “nasıl ? “ diye sormuştu kadın “Nasıl ?” . Oysa dalgıç duygularını belli etmenin zayıflık olarak görüldüğü bir ailede büyümüştü. Ama yinede anlatmak istiyordu. En azından denemeliydi. Ama sadece seviyorum diyebilmişti. Ama kadın kolay pes etmeyecekti. Bir sırrı çözüp parça parça etmeliydi. “ her seferinde birkaç santimetre daha derine gidiyorsan , bir gün orada bir şeyler yanlış gidebilir… Ölebilirsin ! ”

    - “ Evet ama kurallar var. “ dedi, dalgıç. Sonra yavaşça kafasını kaldırıp “ orada “ dedi ,sanki kimsenin bilmediği bir klandan bahseder gibi devam etti “ biz dalış kuralları ile birlikte yaşarız. Onlara uyduğumuz sürece bir sorun yok. Ama eğer bir gün bir şey olursa sanırım bunu çoktan hak ettim. On beş yıldır onları öldürüyorum. “

    - “ Peki “ dedi ,kadın. Sonra doğrulup dalgıç’ın gömleğinin yakasına doğru baktı. Avucunu açıp Dalgıç’ın göğsünün biraz üzerine bastırdı. Sanki bunu yaparsa karşısındaki insan yalan söyleyemezmiş gibi “ O an geldiğinde çok kötü olacak , belki yüzeyi görecek ne kadar yakın olduğunu bilecek ama ona ulaşamadığın için bütün gücünle uğraşacaksın yada daha kötü bir sürü ihtimal. Ama senin acın bittiğinde diğerlerinin acısı başlayacak. Ve seninki kadar kısa sürmeyecek. Seni özleyecekler. Anılarına kaydettikleri hikayelerin yok olmaması için çırpınacaklar. Ve bu hiç bitmeyecek… Bütün bunların farkındasın değil mi ? “

    - “ Bir şey hatırlıyorum. Bir orfozdu. Büyüktü ve güzeldi. Onu nesli tükenmekte olduğu için bağışladım. Normalde bunu yapacak biri değilim. Öyle biri olmadığımı biliyorum. Bana bakışını hatırlıyorum. Sanki her şeyi anlıyordu. Beni bir kaç saniye içinde unuttuğunu biliyorum. Ama sanırım ben onu sonsuza kadar hatırlayacağım. Onun hayatını bağışladığımda kendimi bir kral gibi hissetmiştim. Bunu kimse bilmeyecekti. Kendime diğer insanların gözünden bakmadığım tek andı. Sadece ben bilecektim. Ve bu her şey için yeterliydi. Böyle bir duygunun nasıl bir şey olduğunu orada öğrendim. Yaptığı şeyi, hiç kimsenin övgüsü için yada yergisi için değil kendisi için yapan birisi olmanın ne demek olduğunu öğrendim. Bu tavır, bir katili bir şövalyeye dönüştüren şeydi. Eminim aynı balığı tekrar görsem aynı çatışmayı tekrar yaşayacağım. Çünkü bir kez doğru yaparak insan doğasını değiştiremezsin. Sualtının benim için ne anlama geldiğini bilemezsin. Bana neler öğrettiğini bilemezsin. Binlerce ton suyun altında , yer çekiminin yok olduğu derinliklerde bu dünyada çok az insanın yaşadığı güzellikleri gördüm. Biliyorum o gün geldiğinde yine de pişman olacağım. Ama biliyor musun ne ? Eğer kıl payı kurtulursam bir hafta sonra geri dönerim. Bunu biliyorum. Bundan o kadar eminim ki…Çünkü bu dünyada yapabileceğim daha güzel bir şey yok…


    Kıyıya geldiğinde dalıp gittiği hayallerinden uyandı. Arabanın camından dalış partnerini görebiliyordu. Botu hazırlamış eşyaları içine yüklüyordu…


    * * *


    Yüzünde patlayan tokatları hissetti, gözlerini kırpıştırarak açtı. Arkadaşı onu omuzlarından tutmuş korkuyla bakıyordu. “ iyiyim “ dedi , Dalgıç, yavaş ve yorgun bir sesle devam etti “ neler oldu ? “

    - “ On beş metrede nötr bir vaziyette duruyordun.” dedi diğer dalgıç , “ önce bir şeye baktığını zannettim. Ama öyle değildi. Bota çıktığımızda nefes almıyordun. “
    - “ ağırlıklar ve zıpkın dipte mi ? “
    - “ evet”
    - “onları almalıyız”
    - “ hayır , doktora gitmeliyiz”
    - “ iyiyim” dedi dalgıç gözlerini iyice açarak “ sadece biraz dinlenmem gerek. Planı bozmayalım. Akşam suyuna her zamanki meramızda dalış yapalım. Hastaneye yarın giderim”

    Diğer Dalgıç motor kısmına doğru kendini ittirip uzandı. Sonra kaşlarını çatıp kafasını sola kırdı ve dalış partnerine dikkatlice bakarak “ Gerçekten tuhaf bir adamsın , değil mi ?” dedi.


    Dalgıç bu soruya cevap vermedi. Sonra üç dört saniyeliğine gözlerini kapadı. Ve üç dört saniyeliğine gözlerini kapatan her dalgıç gibi derin bir uykuya daldı . Diğer Dalgıç bu uzun uykuda arkadaşını uyandırmadı ama her on , on beş dakikada bir partnerini kontrol etti. Çocuklarını kaybettikten sonra Dalgıç’ın değiştiğini biliyordu. Toparlanamamasından korkuyordu. Diğer Dalgıç normal yaşamında pek kaliteli bir insan olmamasına rağmen dalış partneri olmanın ne demek olduğunu biliyordu. Bu, diğer az bulunan her şey gibi değerli bir şeydi. Ve bir kere bulduğunuzda kaybetmemeniz gerekirdi. Bu yüzden Diğer Dalgıç partnerini bir süre daha değiştirmeme kararı aldı. Hala onun iyileşebileceğini düşünüyordu. Normal yaşamında böyle küçük oranlara asla yatırım yapmazdı…

    * * *


    Gözlerini açtığında arkadaşını botun kıyısına oturmuş motoru çalıştırmaya hazır vaziyette buldu. Ona dikkatlice bakıp anlatmaya başladı :

    “ Biliyor musun , çok uzun zamandır aynı kabusu görüyorum. Çok büyük bir ormanın ortasındayım. Ağaçlarda bin bir çeşit kuş var. Ama nedense seslerini duyamıyorum. Bir dağ evi var. Kızım ve oğlum oyun oynuyor. Hemen önümdeler. Birbirleriyle oynaşarak koşuyorlar. Tam o sırada omzuma bir kelebek konuyor. Daha önce hiç görmediğim kadar büyük, nerdeyse bir güvercin kadar büyük kanatları var. Gökkuşağı gibi rengarenk bir kelebek. Çocuklarıma sesleniyorum , kelebeği ürkütmemeye çalışarak . Önce duymuyorlar, sonra duyup bana doğru geliyorlar. “ kelebeğe bakın ne kadar büyük” diyorum “ daha önce böyle büyük bir kelebek görmüş müydünüz ?” .

    - “Baba” diyor , oğlum. “ burada kelebek yaşamaz ki “
    - “ Neden ? “ diyorum.
    - “ Nasıl nefes alacak ? Burada nefes alamaz ki. “


    O an gördüğüm şeylerin kuş olmadığını anlıyorum. Hepsi yaralı, vücutlarında delikler var. Bazıları kafalarından vurulmuş. Ağır kanamaları var. Gözleri görmüyor ama baktıklarını hissedebiliyorum. Birkaç tanesi çok büyük onların vücutlarında delik yok. Onların vücutlarında şişler var. Hepsi beni tanıyor. Sonra aynı anda hepsi bana dönüp birdenbire şöyle diyor: ‘ daha değil…’ “


    Motor çalıştığında bottan sarkan eli suya hafifçe değiyordu. Bota kaptanlık yapan arkadaşına baktı. Üzerindeki smooth elbise kendisininkinin aynısıydı. Sanki bir aynaya bakıyordu. Bir an için kendisini çocukken izlediği uzay filmlerinden birinin içinde hissetti. Botta uzay gemisiydi. Ama hayır , bot bir zaman makinasına daha çok benziyordu. Geçmiş denilen şey sahildi ve her saniye küçülüyordu. Gelecek başının arkasında büyüyen o muazzam mavilikti. Şimdi ise botun içindeki garip kıyafetleriyle duran insanlardı. Peki birini seçmek zorunda olsa hangisini seçerdi ? Gelecekten gelen rüzgar ıslak saçlarını tarıyordu. Dünyadaki insanların yüzde doksan dokuzunun bütün parasını geleceğe yatıracağından adı gibi emindi… Babası ise bir keresinde “ belki de zaman diye bir şey yoktur bizde sadece eskiyip gidiyoruzdur.” demişti. “ sadece eskiyip gidiyoruz” …


    Reha Tatoğlu 11 Mart 2010
    rehamozaik@gmail.com
     
  2. yavsan

    yavsan soner

    Mesajlar:
    216
    Şehir:
    antalya
    Favori Kamış:
    remixon
    Favori Makine:
    remixon
    En İyi Avı:
    levrek 4 kg
    Çok güzel bir hikaye. Gerçekten çok beğendim. Bazı bölümleri tekrar tekrar okudum. Tebrik ederim....
     
  3. eyeofnight

    eyeofnight Nihat Furkan

    Yaş:
    32
    Mesajlar:
    233
    Şehir:
    Ankara
    En İyi Avı:
    Sudak 3.5 kilo civarı. Turna 52 cm
    Gerçekten mükemmel bir hikaye, bir an daldım gittim sanki dalgıcın hayatını ben yaşadım... Paylaşım için çok teşekkür ediyorum...
     
  4. reha81

    reha81 reha kızıl

    Yaş:
    43
    Mesajlar:
    188
    beğendiğinize çok sevindim arkadaşlar. bu hikaye önümüzdeki yıl çıkarmayı planladığım öykü kitabındaki uzun hikayenin kısa versiyonudur. kitapta ana hikaye olarak yer alacak. dilerim asıl versiyonunuda seversiniz.

    Dilerim doğayı ve bilinçli avlanmayı seven insanlar olarak bir gün kendi dergimizi çıkarabiliriz. Bunun için herkesin küçükte olsa katkı sağlaması gerekiyor. Zaten zamanla dergi kendini ispatladığında reklamlar dergiyi ayakta tutacak maddi desteği sağlayacaktır.
     
  5. volex21

    volex21 Volkan

    Mesajlar:
    6.735
    Şehir:
    İzmir
    Favori Kamış:
    Okuma V System 2.40 Lineaeffe Spirit Surf 3.90 (fiyat performans 9/10)
    Favori Makine:
    Spro Red Arc 20'lik (Fiyat/Performans : 8/10)
    En İyi Avı:
    Levrek (57 cm - 2.100 gr ) Sargoz (700 GR kadar) Palamut (40 cm üzeri), Lüfer 40 cm, Çipura 950 gr
    Tebrik ederim çok güzel yazmışsın. Çok başarılı buldum. Bi an balık tutmaktan vazgeçecektim... :)