" DALGIÇ VE DİĞERLERİ " dilerim beğenirsiniz

Konu, 'Av Hikayeleri' kısmında reha81 tarafından paylaşıldı.

  1. reha81

    reha81 reha kızıl

    Yaş:
    43
    Mesajlar:
    188
    DALGIÇ VE DİĞERLERİ


    Yaşlı bir balıkçı babama şöyle demiş ;
    “Ne zaman bir dalgıç ölse, sualtı
    hakkında yazılmış bir ansiklopedi
    yanıp kül olur. “


    “ … çok uzun zamandır aynı kabusu görüyorum. Çok büyük bir ormanın ortasındayım. Ağaçlarda bin bir çeşit kuş var. Ama nedense seslerini duyamıyorum. Bir dağ evi var. Kızım ve oğlum oyun oynuyor. Hemen önümdeler. Birbirleriyle oynaşarak koşuyorlar. Tam o sırada omzuma bir kelebek konuyor. Daha önce hiç görmediğim kadar büyük bir kelebek ; nerdeyse bir güvercin kadar büyük kanatları var. Gökkuşağı gibi rengarenk bir kelebek. Çocuklarıma sesleniyorum , kelebeği ürkütmemeye çalışarak . Önce duymuyorlar, sonra duyup bana doğru geliyorlar. “ kelebeğe bakın ne kadar büyük” diyorum “ daha önce böyle büyük bir kelebek görmüş müydünüz ?” .

    - “Baba” diyor , oğlum. “ burada kelebek yaşamaz ki “
    - “ Neden ? “ diyorum.
    - “ Nasıl nefes alacak ? Burada nefes alamaz ki. “


    O an gördüğüm şeylerin kuş olmadığını anlıyorum. Hepsi yaralı, vücutlarında delikler var. Bazıları kafalarından vurulmuş. Ağır kanamaları var. Gözleri görmüyor ama bana baktıklarını hissediyorum. Hepsi beni tanıyor. Ölmeden önce gördükleri son şeyin ne olduğunu biliyorum. Birkaç tanesi çok büyük onların vücutlarında delik yok. Onların vücutlarında şişler var. Ağır ağır nefes alıyorlar. Sonra aynı anda hepsi bana dönüp birdenbire şöyle diyorlar …”


    * * *


    Sadece kadının gözlerine bakıyordu. Daha altı ay öncesine kadar mantıklı konuşmalar yapabiliyorlardı. “ orada ne var “ dedi kadın “ Orada ne var . Orada buradan daha önemli olan ne var. Biliyor musun ? İnsanları her şeyin içine etmekle suçluyorsun ama sen… sen… neden sende diğer normal insanlar gibi olamıyorsun… “ kadın konuşmaya devam ediyordu ama dalgıç artık onu duyamıyordu. Gözleri kadının gözlerinden yavaşça dudaklarına doğru kaydı. Gitgide sinirlendiğini dudak hareketlerinden anlayabiliyordu. Kafasına yavaşça bahçeye doğru çevirdi. Bahçede bağlı olan köpek havlıyordu. Küçükken onu bir çöplükte bulmuştu. Köpek havladıkça hafifçe zıplıyor yerden toz kaldırıyordu.

    Bir elinde malzeme çantası vardı. Diğer elinde silahını tutuyordu.Kafasını ağır ağır yere indirdi. Konuşmanın bitmesini sessizce bekliyordu. Eskisi gibi bir şeylere cevap verme isteği yoktu içinde. Bu isteği ne zaman kaybetmişti ? Yaşama isteğini ne zaman kaybetmişti ? Kapı kapanınca çantayı ve zıpkını arabanın kasasına fırlatıp arabaya atladı. Eskiden onları özenle koyardı. Bir keresinde malzemelere özenli davranmadığı için oğluna kızmıştı.

    Altı ay önce kızı ve oğlu , bir büfeden kırk milyona aldığı bir şişe viski ile sarhoş olan ehliyetsiz bir sürücü tarafından öldürülmüştü. Bir annenin ve babanın hiçbir şey yapamayacağı bir an…

    Zamanla ilgisi olmayan bir durum ; bir annenin çocuklarına olan sevgisi. Bir erkek yıllar önceydi diye düşünür. Ama bir anne az önceydi diye düşünür. Bir oğul yada bir kız öldüğünde , bir şeyler anne için durur. Artık geçen yılların onun üzerinde fazla bir etkisi yoktur. Gözleri göremeyecek kadar yaşlansa bile oğlunun eski bir arkadaşının yakınında bile oğlunun kokusunu alır.

    Mahkemeyi hatırlıyordu. Çocuğun anne ve babasını görür görmez bir şeyi kesin olarak anlamıştı. Bu çocuğun işlediği ilk cinayet değildi. Bunu anlamıştı çünkü ne çocuk nede anne babası yeterince endişeli değildi. Ve aynı anda Dalgıç bir gerçeği daha anlamıştı. Yasalar büyük hırsızların küçük hırsızları cezalandırmak için uydurdukları kurallardı. Çocuk ceza alsa bile bu gerçek bir ceza olmayacak , aldığı cezayı fakir insanların çektiği gibi çekmeyecek ve cezası dolmadan yasalardaki boşluklar onun imdadına yetişip onu özgür bırakacaktı. Çünkü çocuk büyük hırsızların ve katillerin ailesinden geliyordu.

    İşte bu noktada dalgıç’ın karısı ile olan ilişkisi de geri dönüşü olmayacak şekilde değişiyordu. Çünkü karısının içindeki boşluğun tek nedeni çocuklarının artık varolmayışı değildi. Kadın doğasında milyonlarca yıl gelişip büyüyen doğal seçilim yasası… Bir kadın bir erkeğe baktığında kendiliğinden ortaya çıkan soru, dişi bir aslanın eşini seçerken yaptığı içgüdüden farklı değildir. “ Çocuklarımı koruyabilecek mi ? Başka bir aslanın bize zarar vermesine engel olabilecek mi ? Yeri geldiğinde onları cezalandırabilecek mi ? “ ve modern dünyamızda bir aslanın pazılarının evrimleşmiş haliyle “ yasaları değiştirecek kadar çok parası var mı ?” elbette kadın asla bu sözcükleri kullanmayacaktı. Fakat ne zaman kocasını eskisi gibi sevmeye kalksa , milyonlarca yıl ötesinden gelen içgüdüleri bilinç altından kafasını kaldıracak ve ona “ otuz yıllık yaşamınla doğayı yargılayamazsın” diyerek çocuklarının katillerinin cezalandırılmadığını hatırlatacaktı. Bir zamanlar vurduğu balıkların acılarına son vermek için bıçağını kafalarına saplayan o güçlü erkek şimdi karısının gözünde bir zavallıydı. Bir şeyler geri dönüşü olmayacak şekilde değişmişti. En azından bizim evrenimizde geçerli olan fizik yasalarından biriydi bu : “ entropi “ ; bir şey bir kere değiştiğinde bir daha asla eskisi gibi olamaz… geri dönüş yoktur.

    Sigarayı içine derince çekti. Arabada giderken dirseğini açık olan cama dayayıp sigara içmeyi seviyordu. Bu şekilde sigara içerken derin hayallere dalmayı seviyordu. Özellikle yeni çıkmış sigaraları alıp arabada denemekten hoşlanıyordu. Bir süre önce apnea süresini kısalttığı için sigarayı bırakmayı düşünmüştü . Ama şimdi hayatının sonuna kadar sigara kullanacağını biliyordu.

    Babasının yaşadığı günleri hatırladı. Bir keresinde ailecek piknik yapıyorlardı. Babası çocukları ve karısı. Son kez bir aradaydılar. Bu gerçeği o zaman bilmeleri imkansızdı. Karısına söz vermişti ; akşama kadar birlikte vakit geçirecekler sonra iki saatliğine dalış yapacaktı. Ama Milli Park çok kalabalıktı. Ve Dalgıç’ın kalabalıkla ilgili bazı problemleri vardı. Dakikalar geçtikçe Dalgıç gerginleşiyor ve karısı, olağan işleri yaparken kaş altından kocasını seyrediyordu. Kocasının huzursuz olduğunu hissediyordu. Sonra birden kocasına döndü ve şöyle dedi “ Hadi dal , öğleden önce gelirsin yemek yiyip çay içersin. Akşamda yeniden dalarsın.” Kadın kocasını tanıyordu. Öğleden önce gelmeyecekti. Öğleden sonrada gelmeyecekti…

    Dalgıç sudan çıktığında akşam olmuştu. Suyun dizlerine kadar geldiği kısımda paletlerini çıkartmış kıyıya bakmıştı. Sahil çok kalabalıktı. Yüzenler , suda top oynayan çocuklar, saçma sapan su taşıtlarına binen insanlar ve bütün bu karmaşanın arasında ailesi… Dalgıç bir an çevresindeki her şeyin yavaşladığını hissetmişti. Yavaşlama giderek artmış sonra birden bire her şey durmuştu. Havaya sıçrayan su damlaları , koşan insanlar , rüzgarda salınan ağaçlar… her şey ama her şey durmuştu. Sonra cisimler ailesini merkez alacak şekilde renklerini kaybetmeye başlamışlardı. Ve nihayetinde her şey siyah beyaza dönüşmüştü. Fakat aynı anda ailesinin renkleri pastelleşip koyulaşmıştı. Dalgıç gördüğü şeyin çok önemli olduğunu anlamıştı. Fakat ne kadar kırılgan olduğunu daha sonra öğrenecekti. Dalgıç bu anı yüreğinin derinliklerinde tuttuğu asla unutulmayacaklar listesine eklemişti. Yaşlandıkça çok daha sık hatırlayacaktı bu anı.

    Dalgıç sudan çıkıp piknik yaptıkları yere kadar yürümüş ve babasının önüne oturmuştu. Başlığını çıkartıp babasına bakmış. Ve uzun zamandır merak ettiği soruyu sormuştu “ baba” demişti, “ sudayken aklıma geldi. Bunu neden yaptın ? Sen dalış yapmazsın. Hiç yapmadın. Balık bile yemezsin. O günü hatırlıyorum. Liseye yeni başlamıştım. Eve geldiğimde bütün dalış malzemelerini almıştın. Zamanla aldığın malzemelerin hepsinin en iyi kalite olduğunu öğrenmiş ve şaşırmıştım. Bunu neden yaptın ? “