Dünya üzerinde insan nüfusu sürekli olarak arttıkça, büyüyen bu nüfusun daha düzgün şartlarda yaşamını sürdürmeleri için daha büyük teknolojileri ve bu teknolojilerin çok daha sistemli olmasını gerektirmesi, ayrıca teknolojinin bilgi paylaşımında insanları son yıllarda çok fazla şeyleri öğrenmesine imkan tanımasıyla, çağımız insanını artık bilim toplumu olmaya yönlendirmiştir. Bunun sonucunda da insanlar istedikleri bilgilere kolaylıkla ulaşabilme şansına sahip olmuşlardır. Gelelim konumuza Genel olarak bizlere öğretilen en yaygın bilgi Dünyadaki oksijen kaynaklarının ormanlar olduğu yönündedir. Ormanlar birer oksijen kaynağıdırlar. Ancak gerçekte oksijen kaynağı denizlerdir. Sebebine gelince; Dünya üzerinde oksijen kaynakları iki türlüdür. 1. Karasal kökenli ormanlar bitkiler 2. Denizde yaşayan algler,fitoplankterler Ancak dünya üzerinde karalarla denizleri kıyasladığımız zaman Dünya üzerindeki alanın %70 i deniz ve okyanuslara aittir. Bu %70 oranın içerisinde denizlerin oranı %97 civarlarındadır. Dolayısıyla bu kadar büyük bir alan üzerinde en fazla oksijen üreten kaynaklar arasında denizler ve okyanuslar gelir. Denizler ve okyanuslarda yaşayan canlılar karbondioksiti oksijene çevirdiği gibi denizlerde oluşan kirliliği de absorbe edecek özelliğe sahiptirler. Ancak denizin aşırı derecede kirlenmesi bu canlıların yaşama olanaklarını da imkansızlaştırmaktadır. Eğer ki bu döngü olmasaydı insan nüfusu çok kısa bir zaman içerisinde yok olurdu. Bu döngü sayesinde bazı canlılar karbondioksit veriyor bazıları da bu karbondioksiti alıp oksijene çeviriyor. Ayrıca çevresel atıkların bir miktarını da kullanan canlılar sayesinde bu kirlilik, canlı bünyesinde yaşama dönüşüyor. Yaşam döngüsünde biz insanoğlu besin piramidinin en üstündeki canlılarız. Eğer biz insan olarak altımızdaki besin gruplarının yaşama alanını daraltırsak bindiğimiz dalı keserek piramidin en alt parçalarına dönüşürüz. Bu sonuçları acı şekilde yaşamamak için yaşadığımız çevreyi ve doğayı anlamak “sürdürülebilir yaşamın” gereğidir. Ne güzeldir ki doğada böyle bir döngü var. Ancak bu döngüleri sağlayan besin gruplarının kendilerinin yenilenme zamanını belirleyen bir limiti var. Eğer biz bu limitleri aşarsak bu döngüye engel olmuş oluruz. Denizlere ve okyanuslara verilen kirlilik miktarı yenilenebilir düzeyin üstüne çıktığı vakit, çevre kirliliği dediğimiz olay meydana gelmektedir. Özellikle denize akan atıksuların denizsuyunun kimyasını değiştirmesiyle denizdeki canlıların yaşama şansları her geçen dün daralmaktadır. Bu süreç; denizdeki oksijen miktarının azalmasına karbondioksidin artmasına bağlı olarak Dünya üzerindeki oksijen miktarını ve insanların yaşam kalitesini düşürmektedir. Denizlerin kirlenmesi Oksijen üreten deniz canlılarının yaşama şanslarını daraltır Denizlerdeki ve okyanuslardaki oksijen miktarının azalmasıyla dünya üzerindeki oksijen miktarı da azalır. Denizlerde balık yumurtalarının larva oluşturma şansları azalır. Dolayısıyla denizlerimizdeki balık miktarı da düşer. Ancak denizlerin kirlenmesi, denizlerdeki balık miktarının azalmasından çok, denizlerin oksijen üretim merkezleri olduğu düşüncesinden ele alınmalıdır. Üç tarafı denizlerle çevrili bir yarımada olan ülkemizde, ilkokuldaki eğitim müfredatında oksijen kaynaklarımızdan bahsederken birincil derecedeki oksijen kaynağımızdan Ormanlar yerine denizler diye bahsedilse, (Sakın ormanları hafife aldığımız anlamı çıkmasın) en azından o çocukların belleklerinde denizin farklı bir anlamı olur. Yaşamın kökleri denizlerdedir. Denizlerin tükenişi yaşam alanlarının da tükenişidir.
Bünyamin bey vermiş olduğunuz değerli bilgiler için teşekkürler. Elinize, emeğinize sağlık. Günümüz de okullarımızda bir çok bilgi ya tamamen yanlış ya da eksik olarak verilmekte ne yazık ki. Türkiye'de denizlere verilen değer hepimizin malumu malesef, üç tarafımız deniz ile çevrili diyoruz ama hiç bir konuda ne kullanıp faydalanmayı, ne de korumayı bilmiyoruz. Ayrıca "muhteşem kraça" avım diye bir başlık açsaydım eminim forum üyelerinin yarısı bu konuya ilgi gösterip yorum yapar kimisi kıraça avlanırmı kardeşim deyip tepki gösterir kimiside bravo harika av olmuş diye tebrik ederdi. Ne yazık ki bu tip bizleri bilgilendirip bilinçlendirici konular ilgi görmüyor. Ama bizene zaten denizmiş, oksijenmiş, o diğilde boğazda çinekop çıkıyormuş.
Paylaşım için çok teşekkür ederiz. Dediğiniz gibi temiz bir deniz çevre için ne kadar faydalı ve gerekliyse kirlilik düzeyi sınırı aşan bir deniz de o kadar çevreye olumsuz etkilerde bulunuyor. Kirli bir denizin çevresindeki bütün yaşam bu kirlilikten etkileniyor. Bunu en iyi İzmirliler biliyor sanırım.
Hissiyatınızı yansıttığınız için teşekkürler. Tabi aslında biz insan olarak şunu görmeliyiz. Biz doğadan farklı bir yapı değiliz. Doğadan aldığı besinle beslenen, suyunu içen, havasını soluyan canlılarız. Doğa varsa, doğadaki döngü devam ettikçe biz varız, yoksa biz de yokuz Dünya üzerindeki oksijen %21 den %16 lara düşse hatta daha aşağılara düşse ne olur bir düşünün......... Biz zincirin halkalarıyız aslında. Bu halkalar ne kadar çok bilgi ile donanır ve bilinçlenirse birbirlerine o kadar çok bağlanırlar ve bir etki oluştururlar. İşte sivil toplum kuruluşlarının hepsi tek payede toplanan insanların yeterli bilince ulaştıklarında etki oluşturmak için kurmuş olduğu kuruluşlardır. Ben bu anlamda Türkiye deki bütün çevreci sivil toplum kuruluşlarının denizler konusunda ortak bir girişim başlatarak denizcilik bakanlığından tutun da, ekolojik sorunlarının ileride Türkiye’yi götüreceği şeyler konusuna kadar bir kamuoyunun oluşturmasını istiyorum. Kesinlikle Temiz deniz demek bol oksijen kaynağı, bol balık demek