Göz Hakkı, Söz Hakkı Bundan yıllar evveli Erdoğan isminde bir arkadaşımla, Kocaeli İsmet paşa statının üst taraflarına düşen bir noktadan dağlara doğru yolculuğa başladık. Yanımızda sadece ufaktan bir kahvaltılık türünden yiyecekler vardı, malumunuz üzere hem yaya yapılan yolculuk hemde temiz hava insanın acıkmasını çabuklaştıran etkenlerdir, bu yüzden Erdoğana ağaçlar üzerindeki bulduğumuz meyveler il idare etmemizi , yanımızdaki nevaleyide av esnasında kullanmamızı söyledim. Arkadaşımda bu sözlerime gereken önemi verip dediğimi uyguladı ve av yapacağıız şelaleye ulaştık.,takriben 5 yada 6 saatlik bir av süresince tek bir balık bile yakalayamamıştık tabi olarak bu süre zarfında kahvaltılığımızıda tüketmiş bulunuyorduk, Erdoğan bana dönüp yolumuz uzun , bir an önce toparlanalım dediğinde bende olur diyerek onayladım ve böylece tek bir balık bile yakalayamadan ıçı yanık kediler gibi dönüşe geçtik . Yol adeta hiç bitmiyecekmiş gibiydi , biz bu kadar yolu ne zaman ve nasıl yürümüştük, açlıktan karnımızdan çıkan sesler çok rahat duyulabiliyordu, karnımız artık zil çalmayı bırakmış koca çanları çaldırıyordu , bu ruhaniyet haliyle havanın artık kararmasına az bir vakit kala dağdan inişi bitirmiş düzlük araziye ulaşmıştık. Erdoğan a bak burada şeftali var gel bir kaçtane koparalım dediğimde , abi haramdır sahibi yokki isteyelim dediğinde ,gel lan göz hakkı denen şey var , bunlarda bizim göz hakkımız dedim ve iki tane şeftaliyi dalından kopardım , ben hemen şeftalinin dışındaki havlı yüzeyi temizlemeye başladım ve yemeye başladım , Erdoğanda az önceki felsefesini bırakıp şeftaliyi yemeye başladı, bu esnada az ötemizden birisi mobilete atlamış elinde sopa ile bize doğru geliyordu,Erdoğan bak İsmail gördünmü , ne olacak şimdi diye bana serzenişte bulundu, oğlum dedim ya göz hakkı , gelince aynısını derim , bu esnada mobilet üzerindeki şahıs hızla üzerimize gelince gayri ihtiyari sağa sola kaçıştık, tekrar mobiletin üzerinde sopayla bize saldırıya geçmişti , sanki şovalyeliğe özenmişti. Tam yanımıza gelince sağlamından bir yumruk ile bunu yere düşürdüm, ayağa kalkıp tekrar saldırıya geçti bu arada benim gözüm mobilette idi , çünkü bu vatandaşın bağırışına yukarıdaki vatandaşlarda dikkat kesilmişlerdi ve kaçmamız gerekecekti bu nedenlede ben vatandaşı bırakıp mobileti tekmelemeye başladım Erdoğanada kaç dedim , biz dere boyunca devam eden yolla kaçmaya başladık , vatandaşımızda mobiletine yönelmişti yaklaşık 200 300 metre koşmuştukki mobiletin sesini tekrardan duymuştuk , Erdoğana dönüp hemen dağa doğru koşmasını söyledim ve öylede yaptık 30 .40 .metre kadar dağa tırmandık o esnada vatandaşta mobiletiyle bizim ormana dalış yaptığımız noktaya ulaştı , önündeki düzlük boyunca bizi göremeyince dağa saklandığımızı anladı ve yerden aldığı taşları bizim olabileceğimizi düşündüğü her noktaya atıyordu. Bizim bulunduğumuz yer hem sıkı çalılık hemde biraz daha yüksekti geçen zaman zarfında şahısın ettiği küfürlerin hatti hesabı yoktu, aşşağıdan gelen sesler artık çoğalmıştı, neyseki havada artık kararıyordu... böylece yaklaşık 1 saatten fazla olduğumuz noktada kalmıştık , sesler kesilince bizde dışarı çıktık ve yola devam ettik ama dağların üzerinden . Göz hakkı dediğim olaya söz hakkı bile tanınmamıştı.
Antalya'da asker iken bir hemşehrimiz greyfurtları görünce dayanamamış. Almış alabildiği kadar ve parkasının ceplerine zulalayıp bir köşede icabına bakacak güya. Bu değil, belki de şu portakaldır diye tadına baktığını atmış. Öğrenmiş ki; hiç birisi "porkatal" değilmiş.
. İsmail, Şimdi bunların bazı arkadaşlarıma ders olması lazım. Denize çıkıyorsun tekne ile bütün gün deniz üzerinde kalacaksın, Bir bakıyorsun arkadaşımız iki tane büfe tostu ile gelmiş. Sen hazırlıklarını yaparken birde dalga geçilirsin " ne gerenk var hacı" diye. Aklıma nereden geldiyse şimdi