Bayram öncesi İstanbul kıyılarındaki sessiz bekleyiş, bayram için yapmış olduğum Gümüşlük planının heyecanını bir kat daha arttırıyordu. Malum, balık olmayınca balıkçı kendini malzemeye verir, ben de öyle yaptım. Haftalar öncesinden eksiklerimi tamamlamaya, kafamda planlar yapmaya başladım. Genel inancım balığa ne kadar büyük beklentilerle giderseniz, o kadar büyük hayal kırıklığıyla döneceğiniz yönündedir. Buna rağmen kendimi alamadım, kurdukça kurdum, hayal ettikçe ettim. Her şey eksiksiz olsun istiyordum. Gümüşlük civarında yem bulma sıkıntısı yaşamamak için İzmir'den boru kurdu sipariş ettim. Gitmeden bir gün önce babama taze kalamar almasını rica ettim. Gümüşlük'te ihtiyaç duyabileceğimi düşündüğüm her şeyi İstanbul'dan tedarik ettim. (Buna rağmen gittiğimde en temel eksik olarak yapacağım ava uygun iğnemin olmadığını farkettim.) Yapabileceğim tüm hazırlıkları tamamlamıştım, artık sadece benim Gümüşlük'e gitmem gerekti. Bekleyiş esnasında günler biraz zor geçti, ama en nihayetinde Çarşamba gecesi Bodrum'daydım. Eve 1 gibi girdim, takımlarımı son bir kontrolden geçirdim. Ertesi sabah için babamın bir arkadaşı da benimle beraber balığa gelmek istiyormuş. Biraz gecikmeyle sabah 6 gibi onu da alıp yola koyulduk. Takımlarımız çift köstekli klasik dip oltası ve 40 gram gezer kurşun tek iğneli takımlardı. İğne eksiğini evde şansına bulduğum kıyıda köşede kalmış birkaç tane 5 numara Mustad 496 ile giderdim. Ancak ilk gün deniz bize tamamen hayal kırıklığı yaşattı. Erişteler yüzünden gezer kurşunlu takımın çalışmadığını gördüm. Bu sırada ufak balıklar iyice azıtmış, daha da sıkıntı verir olmuştu. Sonuç olarak saat 9 gibi eve elimiz boş olarak döndük. Umutlarımı akşama saklıyordum. En kötü ihtimalle, geçen sefer yaptığım melanur avlarını tekrarlarım diye düşünüyordum. Akşam dondurulmuş mamun, sardalya, boru kurdu ve kalamardan oluşan zengin menümle iskelenin yolunu tuttum. Avlanma yöntemi yine 0,25 naylon misina, 2-3 gramlık kıstırma kurşun ve tek iğneydi. Ancak ne yazık ki geçen sefer büyük keyif yaşatan melanur ve sargozlardan da eser yoktu. Yine de umutlarımı ertesi sabah için koruyup eve döndüm. İkinci bayram sabahı, saat 5.30 gibi uyandım. Hazırlıklarımı tamamlayıp sahile varmam saat 6'yı bulmuştu. Bu sefer tek oltamı kalamar ile yemleyip, spin kamışımla da kıyıdaki avcıları yoklayacaktım. Tercihlerim Rapala XRap Sub-Walk S, Savage Gear Sand Eel, Strike Pro'nun modelini hatırlayamadığım (internette de bulamadım) bir sahtesiydi. Denemeye Strike-Pro ile başladım ve daha ilk atışta balık kıyıya çok yakın bir yerde oltaya bindi. Balığın büyük olmadığı belliydi ancak verdiği mücadele çok güçlüydü. Yine de çok zorlanmadan balığı kıyıya getirdim. Kıyıya alırken balığın ispendek olduğuna kesin gözüyle bakıyordum ancak balığı karaya çıkardığımda bunun bir akya palazı olduğunu gördüm. Sahteye sırtından takılmasından ötürü de normal direncinin ötesinde bir mücadele vermişti. Niyetim tabi ki çok daha büyük boylara ulaşabilen bu ufaklığı denize iade etmekti. Sirkülerde akyanın minimum limitini bilmiyordum, bunun da pek bir önemi yoktu zaten. Balık küçüktü. Sirkülere sonradan baktım, akyanın limiti 30 santimetreymiş, balık limitin üstündeydi ancak 40 cm de olsa benim balığı alıkoymak gibi bir niyetim yoktu. Yine de oltama ilk kez teşrif eden bu balığı salıvermeden önce biraz incelemek istiyordum. Bir yandan da balığın beslenme saatini kaçırmak istemiyordum. Balığı geçici olarak yanımdaki kovaya koydum. Ancak 15 dakika sonra kovaya baktığımda balık maalesef ölmüştü. Balığın bu kadar çabuk öleceğini tahmin etmiyordum, yakalar yakalamaz salmadığım için pişmandım. Bu arada sahtemi Rapala XRap'e çevirdim. Havanın aydınlanmasına yakın güçlü bir vuruş da ona aldım. Balığın yaklaşık 20 metre ilerimde sahteme yaptığı hamleyi ve kuyruğunu gördüm. Ancak atlayan balık her neyse maalesef sahteye yakalanmadı. Yine de balığın yarattığı o çırpıntıyı görmek bile keyif almak için yeterliydi. Ardından tekrar bir vuruş alamayınca, hava da iyiden iyiye aydınlanınca spin denemelerimi bıraktım. Bu sırada yemli oltaya da orta boy güzel bir sargoz gelmişti. Onu da alıp avı noktaladım. Önceki akşamki iskele denememden sonuç alamayınca bu sefer denememin saatini değiştirmeye karar verdim. Tüm herkes uykudayken ben sabaha karşı 3.30 gibi iskelede yerimi almıştım. O derin sessizlikte olta atmak gerçekten çok keyifliydi. Atar atmaz gelen vuruşlar saat seçimimin doğru olduğunu gösteriyordu. Av beklediğim kadar verimli olmasa da 5'e kadar bir melanur, iki sargoz çekmiştim. Ardından spin denemelerime başlamak için yemli avı bıraktım. Maalesef sabah yemli olsun, sahte olsun ne denediysem sonuç alamadım. Kovada canlı olan iki sargozu da önceki gün istemeden alıkoyduğum akya palazının karşılığı olarak evlerine geri gönderdim. Ertesi ve son günkü denemem de aynı plandaydı. O denememde de porsiyonluk ayarda bir çipura ve iki sargozla son buldu. Akşam İstanbul'a dönmeden önce koyun açık denize bakan arka kısmındaki kayalıklardan spinle denemelerim oldu. Hafif çalkantılı deniz gün batmak üzereyken harika bir av ortamı oluştursa da netice vermedi. Büyük beklentilerle gittiğim balık seferi, genel inanışımı doğrulayarak beklentimi vermemişti. Yine de deniz her seferinde akşam 3 kişilik ailemi doyuracak kadar balığı da benden esirgememişti. Bir dahaki seferim 29 Ekim'de... O zamana kadar İstanbul'da hasret kaldığım lüfer ve palamutların peşinden koşacağım.
super kısa metrajlı bı anlatım tebrıkler okurken yasadım (sızın kadar deıl tabıkı ) bende sizin gıbı sezona baslamadan bı suru caparı hazırlarım hıç bısey eksık olmasın fılan ama yenı yaptıklarım ılk baslarda ıs yapmaz bı oncekı sezonda denedıgım eskı caparıler ıs yapıncada kendı kendı me yuhh okadar da hazırlık yapmıstım demeden de alamam kendımı avınız daım olsun rastgele ......
varsın olmasın umulan balık, bu güzel raporu okumak bile inanın orada olmanın keyfini ve hazzını verdi, içine alan anlatımlı rapor için çok teşekkürler,
yakaladığınız akyanın çok fazlaca büyüğünü bende yakaladım akyakada...ve inanır mısınız bilmiyorum ama aynı yerden takılmıştı sahteye...çok keyifli anlar yaşatır avcıya çok süratli manevrası çok yüksek bir balıktır...bütün at-çek tarzı avlananlar inşallah bu keyfi bir gün mutlaka yaşar...beni 30 dakikaya yakın bir süre uğraştırmıştı...unutulmaz bir av olmuştu...ama kendi hızlı olduğu kadar metabolizması da hızlı olan bu balık maalesef hemen bırakılmadığında geri dönme şansı oldukça düşük oluyor... bu yüzden sizde bir hata olmadığını düşünüyorum...iyi niyetli yaklaşımınız bile bu rapora ayrı keyif veriyor...tebrikler...ellerinize sağlık...
Teşekkürler Yaşaması kadar anlatması da keyifli benim için... Teşekkürler Engin. Sağol Emre. Keşke biraz daha zaman olsa... Tam balığın suyuna alışmışken dönüyorum her seferinde. Sağol Özgür. Aynen öyle... Balık olmasa bile huzurlu bir şekilde olta atmak güzeldi. Kesinlikle sert bir balık. En azından 2-3 kiloluğu bu balığı yakalamanın hakkını verir. Daha üstünü düşünmek dahi güç. Balığı salmak için yapabileceğim fazla bir şey kalmamıştı. Baktığımda kovada hala solungaçları oynuyordu ancak ne kadar yüzdürsem de cevap vermedi o dakikadan sonra. Tamam hazırım yarın için.