mrb arkdşlar,geçenlerde yolum haliçin en ücra köşesi olan kağıthane köprüsü tarafına düştü, yıllar önce akıtılan lağımlar yüzünden bırakın gezmeyi nefes almak dahi çok zordu şimdiyse kıyıdaki peysaj çalışmaları sayesinde çok güzel mesire alanları oluşmuş kapatılan lağımlarla haliçin suyunda canlanmalar oluşmuş durumda. Özellikle kağıthane köprüsü üstünden baktığımızda suyun üzerinde irili ufaklı sürü halinde kefaller görmek mümkün, yapılan parkın içinden geçen dere suyuyla iç kısımlarda'da kefaller görülüyor. Hala hazırda üniversitenin bir tarafından bolca lağım akıtılsada suda inatla canlanmalar sevindirici. Bir sevindirici haberde hayata geçirilmesi düşünülen bir proje,bu projeyle boğazdan alınacak deniz suyu özel kanallarla yine kağıthane tarafından haliçe dökülecek,bu sayede haliç tekrar canlılık kazanacak. Keşke en başından duyarlı olunsaydıda "altınboynuz"lakaplı bu verimli suları hiç kaybetmeseydik,en azından zararın neresinden dönülse kardır bunada şükür.HERKESE SAYGILAR
Yigidin hakkini da burada teslim edelim.. Zamanin büyüksehir belediye baskani bedrettin dalan ' haliç gözlerim gibi masmavi olacak ' diyeren ilk adimi atti arkasindan gelen baskanlar projeyi devam ettirdi ve eski igrenç görüntüsünden arindirdilar. 80li senelerin haliçini bu günlere getiren tüm yetkililere bir alkis benden
Pardon ama Bedrettin Dalan Haliç'ten aldığı pis suyu içinde borulardan başka birşey olmayan güya arıtma tesislerinden geçirerek Marmara'ya boşalttı senelerce. Haliç'in temizlenmeye başlaması ve Marmara'nın kirlilik boyutunun artması arasındaki bağlantıyı bir inceleyin derim. Zeytinburnu Deri Fabrikaları, Tabakhaneler çalışırken bile böylesine bir kirlilik yoktu Marmara'da. Bunlar gayet popüler ve geçici çözümler. Daha hala birçok kanalizasyon kanalının Marmara Denizi'ne akan muhtelif derelere aktığı, Vidanjörlerin topladıklarını yine bu derelere boşalttığı (gözlerimle gördüm) bir şehirden bahsediyoruz.
Daha iyisi yapilana kadar en iyisi budur. Konu haliç , haliç için yorum yaptim çocukken konu sahibinin dedigi gibi karaköy-tahtakale yaparken bile burnumuzu tutardik daha içerlerini söylemiyorum bile. Daha populisti çikar marmarayi da egeye bosaltir siz mutlu olursunuz
Peki bunun kime ne faydası var? Bir yeri düzeltirken bir başka yeri bozmak? O nedenle ben aynı fikirde değilim. Ortada ne yiğit görüyorum bu konuda ne de yenmiş bir hak. Sevgiler...
bencede gelinen noktada büyükşehir belediyesini kutlamak gerekir. osmanlı zamanından kalma aktarım kanallarını yıllar sonra yeniden hayata geçirmek insanların yıllar sonunda alışmış olduğu pisliği temizlemek her yiğidin harcı değildir. bir yeri temizlerken başka bir yeri kirletme mantığınada kısmen katılmıyorum. Çünkü denizlerin kirli suyu arıtabilme yeteneği olduğunu hepimiz bilmekteyiz. Halicin arıtamayacağı kadar pisliğin yıllarca orada kalmasına göz yuman belediyeler mi iyi yaptı yoksa o pisliği daha büyük denizlere yayarak canlılığı arttıranlar mı iyi yaptı ? Pislik tamamen ortadan kalktı demiyorum ancak en azından zararı minimize edilmiş olması sevindirici bana kalırsa. Saygı ve sevgilerimle.
Daha iyisi ne olabilir Kısmi olarak katıldığım görüş. Haliç’in Kimliği Haliç : İki ırmağın (Alibeyköy ve Kağıthane deresi gibi) arasında kalan alana yunanca mesos (ara, orta) ve potamos (ırmak) kelimelerinin birleşimi olan mesospotamos yani mezopotamya denir. Bu alanlar nehir planlarında Transfer Alan olarak tanımlanmıştır. Yer altı suları, yüzeysel akış ile nehirler bu alanlardan beslenir ve yararlı tuzları (fosfat ve nitrat gibi), mineralleri Depozisyon Alanına (deniz ile birleştiği alana) taşır (1). Kıyı dilinin gelişmediği, bir kolu andıran körfez olan halice akan tatlı su, tuzlu suyu itelemeye başlar. Tatlı su özkütle olarak tuzlu sudan daha hafif olduğundan üste çıkar. Tuzlu suyu bir örtü gibi örten tatlı suyun akış yönünün tersinde dipte akıntı oluşur. Bu akıntı nehir ile taşınan ve yatağa çöken yararlı tuzları kaldırarak vejetasyona servis eder. Bu yüzden haliç alanlarında bitkisel materyal çok çeşitli ve yoğundur (2). Littoral Alanda (kara-deniz birleşimi) gelişen bu vejetasyon Nekton canlılar için (balık, karides) yuvalama alanı oluşturmaktadır. Ayrıca tatlı su ile tuzlu suyun karışıp acı suya dönüştüğü bu alan biyolojik üretimi yüksek bir Ekoton Alanıdır (iki ekosistemin kesişim alanı). Ekoton alanlarında ki canlılarda ise lisier etkisi görülür (hem tatlı suda hem tuzlu suda yaşayabilme özelliği ve/veya fizyolojik farklılıklar) (3). Aslında daha bir çok tanımlama yapılabilir ama bu kadarı bile haliç’in nasıl bir kimliği olduğunu net olarak ortaya koyuyor. İş tüketmeye geldiğinde kimliklerin bir önemi yok. Haliç bugün ne yazık ki o eski ‘’güzelim haliç’’ değil… Haliç’in Tarihi ve Esas Sorunları Açık denizle bağlantılı sakin bir barınak olmaları nedeniyle tarih boyunca insanlık açısından önemli bir yerleşim yeri haline gelmiştir haliçler. Haliçler; gel-git etkisinde ki nehir ağızlarında oluşanlar ve Holosen Devirde ki deniz yükselimi sonucu su altında kalan akarsu yataklarında, buzul vadilerinde gelişenler olmak üzere iki grupta incelenirler. Bentik fauna (dip fauna- foraminifer fosilleri) incelemesi bize Haliç’in 8000 yıl önce akarsu olduğunu göstermektedir. Acı su ekosistemine geçiş ise yaklaşık 7400 yıl önceye rastlamaktadır. Haliç son halini ise 5700 yıl önce almıştır (güncel zon- dolgu alanlar harici). Foraminifer fosil incelemesi bize tarih öncesi bilgileri verdiği gibi yakın tarih kodlamalarına da sahiptir. Littoral Alan (10m. derinliğe kadar-köklü su bitkilerinin bittiği sınır) ve Suplittoral Alan arası çökeleklerde fosil yoğunluğuna rastlanırken, daha derinlere inildiğinde ani ve önemli bir azalmaya rastlanmıştır. Bu durum Haliç’te ki kimyasal kirlenmenin tarihini yansıtmaktadır. Kömür, cüruf, bakır, çinko, kurşun gibi materyalde ki artış canlı gelişimini engelleyecek boyuttadır. Bir zamanlar Haliç’in sanayi yapıları, kömür işleme tesisleri ile kuşatıldığını düşünürsek bu çökel katman sonuçlarına şaşırmamak gerekir (4). Fosil yoğunluğunda ki bu azalma sadece sanayi yapılarına ait değildir. Dubalı/ bol direkli köprüler ile demirlemiş gemilerin yüzey akıntısını engellemesi ile tatlı su ekosisteminin taşıdığı asılı maddelerin tuzlu su üzerinde yoğunlaşmasına, örtü oluşturup ışığın derinlere nüfuz etmemesine ve fotosentetik faaliyetin durmasına sebep olmuştur (5). Çok basit bir kural: üretimin olmadığı bir ekosistemde tüketimden söz edemeyiz. Canlı faaliyetlerinin azalmasının, yer yer tamamen yok olmasının en temel sebebi bunlardır. http://www.planlama.org/new/plugins...ad/azad3.JPG&width=120&height=120&quality=100 Haliç için Geliştirilen Proje veya Plan Geçenler de gözlerime inanamadığım bir haber ile karşılaştım. Önce durup düşündüm. Günlerce ‘’acaba ben mi yanılıyorum?’’ diye kendime soru sordum. Tekrar kaynakçalarımı ve araştırmalarımı açıp okudum. Okumaz olaydım. İstanbul gibi bir kentin yönetiminden sorumlu belediyenin, araştırmayı yapan akademisyenlerin ve akademinin acınası haline şahit oldum. Haliç’i temizlemek için bugüne kadar 663milyon $ yatırım yaptığını söyleyen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Kadir Topbaş, İstanbul Boğaz’ından Haliç’e su aktarırsak (Kağıthane deresine günde 260bin metreküp su verilecekmiş) Haliç’in sirkülasyonuna kavuşacağını ve oksijen olarak zenginleşeceğini belirtmiş. Haziran 2011’de yapımı tamamlanacak bu sistem için ise 38milyon TL yatırım yapılmış. (6) Projenin birinci acınası hali çok basit bir fizik kuralı. Tatlı su özkütle olarak tuzlu sudan daha hafiftir ve bu yüzden tuzlu suyun üzerini bir örtü gibi örter demiştik. Haliç’in en temel sorunlarından biri de tatlı suyun getirdiği asılı maddelerin su yüzeyini örtmesiyle fotosentetik faaliyeti/ üretimi durdurması demiştik. Peki soruyorum İstanbul Boğaz’ından getirilen tuzlu su ne işe yarayacak? Alibeyköy deresinin taşıdığı asılı maddelerin altında kalacak ve Kağıthane deresine belli bir noktadan verilen tuzlu su gerisindeki tatlı suyun yani yine asılı maddelerin altında kalacak. Sonuç olarak üretim yine yok. (Hele tatlı su ekosistem alanına tuzlu suyun verilmesi konusuna hiç girmiyorum). Projenin ikinci acınası hali ise ekolojik kimlikle alakalı. Haliçlerin kimliği için yukarıda yazdıklarımın sizce hiçbir anlamı yok mu? Tatlı suyun itelediği tuzlu su alanı olması. Yararlı tuzların ters yönde ki dip akıntısıyla yüzeye taşınması ve vejetasyona sunulması. Proje gerçekleştikten sonra ‘’tuzlu suyun itelediği tuzlu su alanı’’ tanımlaması yapsak sizce bu coğrafi dilde bir ‘’Haliç’’ demek mi olur yoksa ‘’Körfez’’ demek mi? Veya başka bir şey. Yorum sizlerin…
Haliç’i Kurtarmak için Ne Yapılabilir? Koruma ile ilgili bilim insanları için sadece eleştiri yaptıkları ve çözüme ilişkin hiç bir şey söylemedikleri belirtilir. Üstelik korumacıların gelişim ve kalkınma sürecini baltaladıkları iddia edilir. Bu eleştiride azıcık bile olsa haklılık payı var. Azıcık çünkü korumacılar bir sorunu ve detaylarını belirttiklerinde çözümü de karşı tarafın bulacaklarına inanırlar. Şu meşhur laf hani ‘’tarihimizi bilmezsek geleceğimizi göremeyiz’’. Madem böyle bir eleştiri var bu sefer çözümleri sunuyorum: · Biyosistem Tasarımları Geliştirilmeli: Öncelik ile Haliç’in sistem denge modeli araştırılmalıdır. Projeler bu çerçevede geliştirilmelidir. Haliç gibi ekosistemlerde sistem denge modeli değişken kararlı (metastable) davranış gösterdiği kanısındayım çünkü sistemin alt yapısı ve beslendiği ekosistemler varlığını sürdürüyor. Bu yüzden sistemi etkileyen kuvvetlerin büyüklüğüne bağlı olarak kısmen veya tamamen eski haline dönebilir. Bu durumda uzun soluklu ekolojik restorasyon stratejileri geliştirilmelidir. Sayın Kadir Topbaş, Alibeyköy Deresinde taşkınların olduğunu ve su baskınlarının yaşandığını dile getirmiş. Bu davranış biçimi ile Tidal Alanlar (Gel-Gitli Taşkın Ovaları) oluşur ki zaten bu derenin doğal davranış biçimidir. Alibeyköy Barajı alanı ise derenin erozyon alanıdır ve yapay bir lentik (durgun su) ekosistemidir. Planlama yapılırken lentik (durgun) ve lotik (akan) ekosistemler olarak ayrılıp üzerinde doğal temizleme-arındırma sistemleri geliştirilmelidir. Durgun alanlarda yapay tatlı su bataklıkları ve Su mercimeği-Su sümbülü ortaklığına dayanan irili ufaklı yapay göletler geliştirilmelidir. Su mercimeği ve sümbülü çok hızlı gelişen, üreyen bitkilerdir (7). Bu özellikleri sebebi ile birçok alanda da kullanılabilirler (Biyogaz üretiminde, Biyo-kütle enerjide, tarımda, kağıt sanayisinde). Ayrıca bakteri, mantar, protozoa, metazoa gibi belirli organizmalar tarafından biyolojik aktivite ile biyolojik temizleme sağlanarak sistem desteklenmelidir. Akışkan alanlarda ise riparian alanlar geliştirilmeli ve tatlı su baskınlarına dayanıklı çalı-bitki türleri tercih edilmelidir (8). Bu bitkilerin kök sistemleri hem toprak erozyonunu minimuma indirmeli hem de yer altı suları için doğal arıtma yaparak lotik sistem için re-şarj görevini üstlenmelidir. Eğer bu sistemler sağlanırsa bu derelere eğilip su içmeniz bile mümkündür. · Bu Derelerin Beslendiği Bir Kuşak Var!: Sadece riparian alanları düzenlemek tabi ki yetersiz. Riparian alanın bir üst kısmı olan Upland (yamaçlar) Alan için su odaklı ormanlar geliştirilmeli. Poyraz rüzgarına bakan yamaçlarda sürtünme etkisini arttıracak Tabansuyu Koruma Ormanları geliştirilmelidir. Bu orman modeli senelik yağış rejimine +150mm daha fazla yağış getirebilir. Lentik ekosistem alanlarında ise Su Koruma Ormanları geliştirilmelidir. Koniferler bu alanlar için ideal bitki türleridir fakat hava kirliliği fazla ise geniş yapraklı türler tercih edilmelidir. Derelerin riparian alanları için önerdiğimiz çalıları desteklemesi açısından yamaçlarda Meşcere Ormanları geliştirilmelidir. Bu ormanlar fiziksel özellikleri bakımından diğer orman alanlarından hemen ayırt edilebilir. Yüzeysel akış rejimini düzenleyen bir sisteme sahiptirler (9). · Haliç için Aquakültür Ortamları: Yukarıda yazdığım sistemlerle ortak çalışan üçüncül arıtma-arındırma sistemleri de geliştirmemiz gerekir. Bivalvia (Midye türleri) aquakültür modelleri geliştirilerek hem doğal fitre sağlayabilir hem de ekonomik avantajlar elde edilebilir. Bivalvialar, ekosistemde ağır metalleri filtreleyen ve su içinde ki partiküller ile beslenen canlılardır (10). Oksijene çok az ihtiyaç duyarlar. Ortalama 1.5lt deniz suyunu 1 saat içinde filtreleyebilir. Tuzluluk kartelaları çok geniştir ve %19 tuzluluktan %30 tuzluluğa kadar her ortama adapte olabilirler. · Yeşil Enerji ile Çalıştıktan Sonra Sanayiden Korkma!: Sadece yeşil enerji yetmez tabi ki, arıtma sistemlerinin de çok gelişmiş olması gerekir. Mesela Haliç Kıyısında Fener-Balat evlerinin restoresini gerçekleştirmek amacıyla bir tesis kurulabilir. Bu tesisin içinde bir Tuğla Üretim Sanayi neden olmasın? Düşünsenize Haliç’in bazı noktalarında 50m. ye kadar varan, içi eski sanayinin atıkları ile dolu çamurlarından üretilen tuğlalar ile o evleri restore ediyoruz. Doğada yuva dediğimiz şey aslında böyle bir şeydir. Yakın çevresinden toplanan materyaller ile yapılan bir sığınaktır yuva. Haliç’in bu çamur-mud tabakası inanın bize çok çeşitli tuğlalar sunacaktır (11). Daha bir çok çözüm sunulabilir. Fakat bu kadarının bile Haliç için geliştirilen projelerden daha tutarlı ve isabetli olacağı düşüncesindeyim. En büyük derdimiz; sabrımızın olmaması ve uzun soluklu-3 boyutlu düşünemememiz. Bu konuların tamamı farklı uzmanlık alanlarına dayanıyor ama bizim ülkemiz de meslekler arası bir diyalog söz konusu değil. İmzalanan çevre ve sürdürülebilirlik sözleşmelerinin tamamında ‘’eşgüdümlü çalışma’’ vurgulandığı halde ülkemizde halen ‘’dediğim dedik çaldığım düdük’’ düşüncesinde insanlar mevcut…
Evet, Marmara Denizi çok güzel arıtmakta pis suyu. Görüyoruz. Pırıl, pırıl bir iç denizimiz var. Arıtma şöyle olur. Tuvaletten çıkan su arıtmaya girer, oradan da tekrar çeşme suyu olarak geri gelir. Posa denilen arıtma işlemlerinde ortaya çıkan ve pis sudan geriye kalanlar ısıtmada kullanılır. Bakınız Almanya. Şimdi orası Almanya burası Türkiye söylemlerinin arkasına sığınacaksanız hiç konuşmayalım. Haliç'i temizlemek uğruna harcanan parayla 10 kentin arıtmasını kurarsınız. Hani Amerikalıların bi lafı var; bildin mi? GOOD JOB :thumb:
kağıthane deresini okullar açıkken her sabah görürüm sabahları bir ayrı kokuyor :/ ama bahsettiginiz kefallere rastlamadım. yeni otobüslerde plazmada vtr si geçiyordu kağıthaneye gelecek boğaz suyunun eğer o su gelirse kağıthane ve kağıthane deresi ayrı bir güzellik kazanacak :=) ben kasımpaşada oturuyordum eskiden babam hep şöyle der: eskiden eminönüne giderken vapura biniyorduk vapur hep zikzak çizerek giderdi bende soruyordum neden baba diye çünkü haliçte adalar vardı ne adaları oldugunu herkes bilir zaten... kerem ağabey metrobüs konusunda size katılmıyorum ilk kez metrobüsü kötüleyen biri gördüm. dakikada 3 tane araç geliyor ve ist. trafiğini acayip rahatlatıyor bunun neresi kötü? dediğiniz gibi bir raylı sistem yapmaya kalksalar seneler alır bayrampaşaya bir metro yaptılar 10 senede
Halilcim, 4 sene içinde neler yapılabilir anlatayım: Kentte yeni ve modern bir futbol stadyumu yapılmasına karar verilir. Yer seçilir ve inşaasına başlanır. Kent merkezinden yaklaşık 30 km. uzakta bir yer seçilmiştir. 2 senenin sonunda inşaası devam eden stadın altına metro tünelini ulaştırmışlardır. Geri kalan 2 sene zarfı içinde de stadın inşaatı ile bilrikte, metro istasyonu, otopark ve diğer tüm düzenlemeler tamamlanmıştır. 65 bin kişilik stadyumda, maç bitttikten sonra çıkıp şehir merkezindeki herhangi bir eve ulaşmak 30 dakikanın üstünde sürmez. Stadyumu terkederken ne insan insan üstüne çıkar, ne bir kaos yaşanır. Burası neresi mi? Allianz Arena, Münih. 2000-2007 yılları arasında yaşadığım şehir. Bizim Arenamızdan ne kadar farklı değil mi? Onların arenası: 340 milyon euro Bizim arena: 773 milyon TL o da yaklaşık 350 milyon euro Bak, ne güzel koskoca hayat önünde. Daha yeni başlıyorsun hayata sayılır. O yüzden naçizane bir ağabey tavsiyesi olaylara merakla ve bambaşka açılardan bakmaya çalış. Hizmet için şükredilmez. Zaten parasını peşin ödediğin, alma hakkın olduğu bir şey için neden şükredeceksin? Hizmet de hizmet olsa o da ayrı bir konu. Rakamlar belli. İnternet orada. İsteyen herkes kolayca ulaşabilir. not: yerden yukarıda işleyecek raylı sistemin kurulma süresiyle, asfalt çalışması yapma süreleri arasında çok bir fark olacağını zannetmiyorum. Şöyle ki daha o deniz gözlü Belediye Başkanı zamanında Japonların "İstanbul yeraltı metrosu için uygun bir kent değil ama yerüstü raylı sistemi düşünürseniz 10 sene içersinde raylı sistem ağına kavuşursunuz," demişlerdi. 19 Ağustos 1992 yılında İstanbul Metro'su için ilk temel atıldı. Sene 2011. 19 yıl geçmiş. Takdir sizin.
doğru söylüyorsun ağabey. bu ülkede zaten bir şeye karar alınıyor reklemı yapılıyor sonra hayal olup gidiyor örneğin kasımpaşa civarında tapusu olmayan bir dünya ev var ben doğmadan 10 sene önce evleri yıkacağız toplu konut yapacağız demişler ben doğdum 16 sene geçti biz ordan taşındık hala yıkacaklar
Haliç bu günkü durumuyla eskiye nazaran çok ama çok iyi içeride güzel balık yapmaya başladı bilhassa askeriye önüne uzun olta ile 2009 sonbaharında az lüfer tutmadık...
Aklıma beyoğlu geldi. Önce ağaçlandırdılar sonra o ağaçlar yayaların yürüyüşüne engel olduğu için kaldırıldı, sonra o çakma arnavut kaldırımları kaldırıldı yerine daha güzel olsun diye ithal granit döşediler fakat granit kalitesiz çıktı kırıldı, insanlar üzerinde kar yağınca patinaj filan çekti, o nu kaldırdılar yerine yerli malı yurdun malı herkes o nu kullanmalı hesabı yerli granit koydular allah için daha iyi oldu ama şu anda yer yer bozulmalar var. Metrobüs konusu ise bambaşka bir muamma Türkiye'ye getirilen metrobüsler düz yol için yapılmış ama İstanbul 7 tepe üstünde ee doğal olarak rampaya gelince cihazlar, meme yapmaya kayış sıyırmaya filan başladı, yollarımız desen bir güzel bir güzel ama 1 sene sonra çökmeler yamalar vs başlıyor. Velhasıl kelam güzel ülkemizde bir işler planlanıyor ama kimler tarafından planlanıyor çok merak ediyorum, hani bu işi yapan veya alan müteahhit artık her kimse düşünemiyor mu bunları? Şu metrobüs savaşları var haaa bu arada çok komik. Metrobüs yanaşır yanaşmaz insanlar nasıl hücum ediyor ama yer kapmak için gerçekten çok komik bir görüntü oluyor, eğleniyorum. Bu arada burası Türkiye Cumhuriyeti haremlik selamlık nedir yaw? Çok komik, hani içkili ortam olsa anlayacam ama millet çekirdek çitliyip çay içiyor
arkdşlar ben bu konuyu açarken sadece haliçteki sevindirici gelişmeleri paylaşmak istedim,ancak konu dallanap budaklanıp olmayacak yerlere uzanmış. fikirlerimizi dile getirmek en büyük hakkımız bu demokrasinin gereğidir ama bunu yaparken karşımızdaki insana lütfen saygılı olalım buda insanlığımızın gereğidir Bu platform doğayı seven ,insana saygı gösteren bilinçli insanların buluşma noktasıdır,en azından ben böyle düşünüyorum. Bu vatan hepimizin
kerem bye katılıyorum ve arkadaşımın yorumuna dikkat ederseniz A ppartisi B -C yada X partisi için demiyor ve genel olarak konuşyor şu güzel konu üzerine nekadar eleştiri olursa okadar daha çok fikir ve bir okadar alternaatif çıkar keşke siyasiler veya her kimse bu işle ilgilenen böyle bu konu üzerinde uzman kişileri toplayıp 1 kişi ile deyil de 20 kişi 50 kişi 100 kişi ile bir araştırma yapıp haliç i marmara yı eski marmara nasıl yaparız diye.
Daldık gene memleket meselelerine.. Her ne kadar ateş olmayan yerde duman olmaz isede,,, yinede derimki çözümü olmayan ve zincirleme birbirini takip eden bu tür konulara girmeyelim.. İşin aslı şu bana göre ... Eğitim ama pozitif eğitim şart,,kendinden başka hiç bir şeyden fayda gelmeyeceğini bilmek,, Ayrıca: -En az 3 çocuk siz boş verin bu lafa , 1 tane olsun eğitimli olsun ,okusun, araştırsın. geleceğinin kendi bileğinde - kafasında oldugunu anlasın..şansı ve kısmetide açık olsun. Ne kadar çok insan o kadar çok sorun... olay bu kadar basit..
tarihçiler hep şöyle diyorlar:''osmanlı devleti zamanında bir çin kadar nüfusumuz olsa şimdi tüm dünyada nüfuzumuz olurdu'' sizce yanlış bir görüş mü?