Bir akşam üstü gittim balığa. Üzerimde kat kat giysi,en üstte marka bir mont,ayaklar sağlam. Gün geceye devrederken üşümeye başladım. ama öyle böyle üşümek değil. Donuyorum. Oltam suda ama ben sürekli tur atıyorum. Biraz dursam donuyorum. Onca giysiye rağmen. Sonra aranıyorum. Yakacak bir kaç tahta parçası buluyorum yakıyorum. Ama çabucak sönüyor tahtalar. Allahım donuyorum saat henüz;0:3,35 daha ilk minibüse 3,5 saat var ne yapsam bilmiyorum. Oltamı ,takımlarımı, çantamı bırakıp yürüyorum. Isınmak için yürüyorum. Sonra onu görüyorum. Bir banka yatmış üzerinde sade eski,yırtık,kirli bir kazakla iki kat banka yatmış uyumuş. ayakta parçalanmış bir pabuç. Uyuyor. Bildiğiniz uyuyor. Ama uyurken titremesi durmamış. Sesleniyorum. Sadece uyku vızıltıları geliyor. Ama titremesi durmamış. Utanıyorum. Kat kat giysimden tiksiniyorum. Üşümemden,sabahı beklememden tiksiniyorum. Ağlamaklı olup bir sigara yakıyorum. Geri dönüp malzemelerimi topluyorum. Nihayet saat doluyor minibüse biniyorum. Kendi kendime üzülüp,büzülürken montum gözüme takılıyor. Ve tiksinmem patlıyor. O montu çıkarıp onun üzerine örtemeyecek kadar alçağım ben. Ben biraz sonra evime kavuşup sıcacık yataklarda uyuyacağım ya o.? Hayır banane,sanane değil o bizim,senin,benim,hepimizin sorunu. Yok o ananın evladı böyle üşüyemez. Anasını seven bütün evlatlar. Mutlaka balığa gittiğiniz sahillerde anasız,evsiz evlatlar vardır. Yaşı kaç olursa olsun bir ananın kuzusu onlar. Ve mutlaka fazladan bir kaç parça giysiniz vardır. Öyle muhtaç'ki onlar o giysilere. Kış günü serçenin, ıslattığınız ekmeğe muhtaçlığı kadar. Ben alçaldım siz alçalmayın. Yükselin. Her neye inanıyorsanız o'nun adına.
Güzel bir anlatım olmuş , fakat ben o güzel türküden bahsedeceksin sandım. HÜSEYNİK'TEN ÇIKTIM ŞEHER YOLUNA ****************************************** Hüseynik'ten çıktım şeher yoluna Can ağrısı tesir etti canıma Yaradanım merhamet et kuluna Yazık oldu yazık şu genç ömrüme Bilmem şu feleğin bana kastı ne Telgrafın direkleri sayılmaz Ati hanım baygın düşmüş ayılmaz Böyle canlar teneşire koyulmaz Lütfü gelsin telgırafın başına Bir tel versin musul'da kardaşıma Bu gençlikte neler geldi başıma ************************************************** HİKAYESİ *************************************************** 1892'de Harput Posta Müdürü olan yakışıklı, merd ve herkes tarafından sevilen sayılan Akif, Hüseynik'te oturur, sabahları Saray Yolu ile Harput'a çıkardı. Akif bir rivayete göre uçarı, gece gündüz eğlence alemlerinde gezer tozar cinsten. Bir sürü de sevdalısı var. Kızkardeşi Ati Hanım bir kardeşi de Musul'da olduğundan abisine aşırı düşkün. Telgrafçı Lütfü'de Akif'in Müdürlüğü döneminde PTT'de göreve başlamış, Akif'in çok sevdiği bir şahsiyettir. Akif hiç beklenmedik bir zamanda Hüseynik'ten Şehre (Harput) çıkarken yolda kalp krizi geçirir ve ölür. Ölüm olayı duyulunca bütün bir şehir halkı hele, sevdalıları arkasından günlerce gözyaşı dökerler. İşte tam bu sırada Saçlızade Hacı Vehbi Efendi yukarıdaki bu güzel ve hazin şarkıyı güftesiyle ve bestesiyle meydana getirmiştir. *****************************************
Cemal abi bu tip vicdan azaplarımız tek seferliktir, çekeriz ve birdahakine kayıtsız kalamayız. Olayın bu yönünü düşünün. İnanıyorumki benzer bir başka durum başınıza geldiğinde ne yapmanız gerektiği sanki kulağınıza okunmuş gibi hareket edeceksiniz.
Kardeşim yazını okurken balıkta sabahladığım geceler aklıma geldi, o ne soğuk gecelerdi öyle ve hikayesini anlattığın vatandaşımızı gözlerimin önüne getirince sadece acı bir şekilde yutkundum.
mesele : o soğukta yatanın üzerine bırakılacak mont değildi (belkide montu bıraktın zaten ) mesele ....:konuyu anlattığın kişilerde bırakabileceğin ''merhamet''ti onu da bıraktın...teşekkürler Cemal kardeşim