Umut Durağının, Kurtuluş Yolcuları buraya! — Bugün, başka bir gariplik var havada! Alışa gelmişliğin dışında bir şeyler olduğunu hissediyorum. Birkaç saat içinde, çalınan eşyalarımın sıklığı ve hırsızların çokluğu beni hem şaşırtıyor, hem korkutuyor. Bavulum, içinde iş ile ilgili projelerim olan bond çantam, birde motosikletim çalındı. Çalınmayan, koltuk altına sıkıştırdığım şemsiyem kalmıştı elimde birde ben! Akşam olmuştu olmasına ama zaten bütün gün kapalı bir hava hâkimdi gökyüzüne. İnanılmaz derecede cereyan eden çok fazla olay var. Oysa az ilerideki, asayişten sorumlu polis memurlarının kılı bile kıpırdamıyor ve ya olayların dinmesini bekliyorlardır her zamanki gibi! Müdahale etmemek, emir gereği olsa gerek ne bileyim! — Nara ve çığlıklar eşliğinde, uzun uzun korna öttürerek, sağa sola savrularak ellerindeki içki şişelerini yolun ortasına atan sürücüler! Kaldırımlarda öbek öbek sarhoşlar, bali çekenler, alelade esrar, eroin içenler. İnsanlara kene gibi yapışıp ekmek parası, bazen şarap parası isteyen, merhamet tacizi yaratıklar. Küçük çocukların ve masum insanların katilleri! Hastanelerden ilaç çalanlar, yeşil kart hırsızları, çer çöplerle hastaları dolandıran sahte doktorlar. Yıllardır insanları türlü yalan ve vaatlerle kandıran, her seçimde yeniden oy isteyen siyasiler, terör odakları, umut, aşk, sevgi hırsızları. Sanat diye, meslek diye; ülkemiz insanının birlik ve beraberliğini koruyan, kollayan örf, âdet ve geleneklerimizi yok sayarak Türk insanıyla alakasız film yapanlar. Çoluk çocuk TV başında bizi utandıran, utanmazlar! Daha niceleri; Meydanı boş bulan meydancılar vs, vs. — Kapkaç yapan motosikletli iki kafadar hızla kaçarken, yoldaki setten, arkada oturan kişi yere düştü ama halen motosiklete tutunuyordu. Bir süre yerde süründükten sonra motosiklet hız kesince çevik bir hareketle, zıplayıp arka semere oturdu ve gözden kayboldular. Kullandıkları motosiklet benim motosikletim değildi! Polislere gidip eşyalarımın ve motosikletimin çalındığını söyledim. Hatta söyleyebildim mi? bilemiyorum. Arabanın camını biraz indirip, bana kulaklara kadar yaygın kara gözlüklerin ardından “Ne var“? Diye sordular. Polis arabasını öyle sote bir yere çekmişler ki polis olduklarını bile bile yanlarına bir suçlu gibi korka korka gittim! Bana “tamam sen git biz bulunca seni ararız“ dediler. İyide ne adımı sordular ne adresimi aldılar nasıl beni bulacaklar? Enteresan bir durumdu bu. Doğrusu bunu onlara tekrar sormaya cesaret edemedim, buz gibi soğuk ve anlaşılmaz idiler. — Uzakta şimşekler çakıyor. Gök çatır çatır çatırdarken, sanki dünya ortadan karpuz gibi yarılacak veya göğüs kafesimden içimi çekip çıkaracaklarmış korkusu sarıyor benliğimi. —Yıldırım tarafından çarpılma şansımızın 600.000'de 1 olarak tahmin edilmekte olduğunu okumuştum bir yerde; tepemde kara bulutlar dolaşırken bana bu ihtimal çok yakın gibi geliyor ! Gittikçe yakınlaşan şimşekler kuru ağaç dalları gibi çatallı görünüşleri ile kendini gösteriyor, bulut tepesinden stratosfere doğru boşalan roket şimşekler aklımı başımdan alıyordu. Böyle durumlarda korkudan hiçbir şey görmez gözüm. Yer yarılsa da içine girsem, gizlensem derim. Gök yarılacak gibi çatırdadığı zaman korkmuyorum diyen kişinin alnını karışlarım. — Rabbimin, hatalarımızın çokluğundan dolayı gök gürültüsü ile bizleri azarladığı hissine kapılırım. Sonra yağdırdığı rahmeti ile tüm dünyayı pisliklerden arındırır ve ona kesin, kati dönüş öncesi kendimizi affettirmemiz için bizlere bir şans daha verdiğine inanırım. — Gök birden patladı! Korkudan öleceğim sandım. Arka arkaya "Kelime-i Şahadet" getirmeye başladım. "eşhedu enla ilahe illallah ve eşhedu enne muhammeden abduhu ve resuluhu" Kaç kere söylediğimi hatırlamıyorum. Ardından, yakın bir yere yıldırım düştü. Aniden sağanak yağmur başladı, şemsiyemi açıp koşar adımlarla meydancılardan uzaklaştım, sığınacak yer aradım ve sonunda başladığım yere o gizemli sokağın başında bulunan otobüs durağına sığındım.
Bölüm:2 — Ne garip, benden başka ıslanan ve yağmurdan kaçan bir başka kimse yok! Oysa durak tıklım tıklım dolu; Sanki saatlerdir buradalar ve aynı otobüsü bekliyor gibiler. Ne yağan yağmurdan haberleri var, ne nerde olduklarından! Bu insanlar çok sessiz ve sakinler. Birbirlerine sokulmuş öylesine bekliyorlar. Durağın ismi "umut durağı" yolcuların perişan hallerine bakılırsa buraya unutulmuşlar durağı demek daha doğru olur kanımca! "Affedersiniz buradan geçen otobüs nereye gidiyor?" diye sordum, yanımdaki şâhısa. Üç beş saniye sonra yüzüme bakmadan; "Kurtuluş"a, dedi! - Teröristlerin patlattığı bir bomba sonucu eşi ve dört oğlunu kaybeden Mehmet .... olayda yaralı olarak kurtulan oğlunun da sağ bacağının kesilmesi sonucu psikolojisi bozulmuş, oğlu barışı da yanına alıp gelen otobüsle kurtuluşa gideceğini söyledi. — Birkaç gün önce babasına "babacığım ben galiba öleceğim" demişti! Okulda arkadaşları ile oyun oynarken geçirdiği kalp krizi sonucu gözlerini hayata yumdu 6 yaşındaki ana okul öğrencisi küçük Çetin. “Koçum, sana bakmaya kıyamazdım. Hiç yerinde duramazdın. Oynadığın oyunlar gözlerimden, söylediğin sözler kulaklarımdan gitmiyor. Her gün ‘Baba ne niye bu kadar ilaç içiyorum’ diye sorardın. ‘Ben öleceğim’ dedin oğlum, içine mi doğdu'' diyen babanın ağıtları, yürekleri dağlamıştı. O anne ve baba da bugün “Kurtuluş” yolcuları arasındaydı! — Daha önce evi yıkılan ve göçük altında bir kızını kaybeden, 5 yaşındaki oğlunu trafik terörüne kurban veren acılı baba Sefer; şimdi beyninde ur tespit edilen 7 yaşındaki kızının yaşaması için seferber olmuş hayırsever vatandaşlardan yardım almak için kurtuluşa gidenlerdendi. Oturduğum yerden yolun karşı kıyısını göremiyorum oysa yağmurdan önce görünüyordu. Ortalığı aniden bir sis kapladı yağmur dinmişti. Sis perdesi arkasında beni telepati yolu ile kendine çeken bir gücün varlığını hissetmeye başlıyorum. Kıpır kıpır, yerimde duramaz oldum. Bir yandan merak diğer yandan korku vardı içimde. Hayvan kostümü giymiş biri şemsiyemi aniden elimden çekip yolun karşısına koşmaya başladı. Bende peşinden yolun karşısına geçtim. Ne olduğu belirsiz bu yaratığı, köprü korkulukları önünde yakaladım ve elinden şemsiyemi almaya çalışırken birden korkulukların üstünden şemsiyem ile birlikte kendini boşluğa saldı eyvah! Burası az önce yıldırım düşen yer olmalı. Aşağıda dikdörtgen bir havuz vardı ve havuzun içi su yerine deniz kumu ile doluydu. Havuzun üzerinde sanal bir ekran oluşup, slâyt gösterime geçti! Benden çalınan bavul, bont çantam, şemsiyem ve motosikletim kumun içinde görünüp kayboluyordu. Yalnız onlar olsa, kaybettiğim daha neler neler vardı görünen! Önceden sahip olduğum bütün evcil hayvanların, resimleri dahi göründü. Özlediğim, yaşayan yaşamayan arkadaşlarım. Annem, Babam ve diğerleri bana el sallıyordu. Aniden kum havuzun üzerinde beliren, sadece yürüyen ayak izleri oluyor ve beni düşünce gücünle çağırıyordu gel gel “kurtuluş” burada diyordu! Havuzun etrafında oluşan kalabalık başlarını köprüye kaldırarak bana bakıyorlar ve hep bir ağızdan “onu çağırıyor“ diyorlardı. Yaklaşık on metre yüksekte köprünün korkuluk demirlerine tutunarak yere çömeldim “ben senden korkuyorum, ben senden korkuyorum“ diyebildim. Tüylerim diken diken. Aşağıdaki insanlardan bazıları havuz içine ayağını uzatarak kumun üzerine basma girişiminde bulunduklarında kum birden girdap oluşturuyor ve o kişiyi yutmaya çalışıyordu. Ben, bunu gördükçe korkularım daha da artıyordu. Bulunduğum yerin bir altında balkon gibi bir yer vardı. Yandan merdivenle zemine kadar iniliyordu. Korkulukların arasından beş yaşındaki kardeşim, Gülcan'ı görüyorum. Anka kuşuna kurban edilmek istenen kız gibi saf görünüyordu ve kendisine verilen bir bardak ilaçlı çayı hiç düşünmeden içti. Hemen onun yanına atladım, onu geri itekledim bardağa kendiliğinden dolan aynı çaydan bir bardak içip, ucunda ölümde olsa ben giderim diyorum; yeter ki kardeşime bir şey olmasın! Çay mideme inerken bende değişiklikler olmaya başlıyor, ayaklarım yerden santim santim kesiliyor ve havalanıyorum. Denizde sırt üstü yüzmek için kendimizi geri attığımız gibi kendimi boşluğa atıyorum. Havada kuş gibi asılı kalıp sonra iki elimi yukarı kaldırıyor kontrollü bir şekilde kumun üzerine iniyorum. Dokundum dokunacak vaziyette suyun üzerinde batmadan durur gibi kumun üzerinde duruyorum. Yine bir güç telepati yoluyla benim kuma, denize dalar gibi dalmamı istiyor. "Neden" Diyorum. “Sen dal ve ilk eline geçeni çıkar“ diyor bu görünmez ve esrarengiz güç. Bana artık kötülük yapılmayacağına inandığım için denileni yapıyorum. Su dolu bir havuza dalar gibi kumun içine balıklama dalıyorum. Gözlerim kapalı karanlığın içinden bir şey yakalıyor ve yukarı havuz kenarındaki insanların ayakları dibine çıkarıp bırakıyorum. İlk çıkardığım yedi, sekiz yaşlarında "Rüya" isminde bir kız çocuğu! Onu ellerimden kapan umut durağından Aydın oluyor! Her dalıp çıktığımda umut durağı yolcularından birisini, Kurtuluşa götürecek umudunu yakalıyorum. Birebir olmasa da hayatını idame ettirecek, hidayete erdirecek, sevgiyi şefkati yaşatacak, insanları tekrar hayata bağlayacak oluşumlardı, gün yüzüne çıkardıklarım. Bir saniye duraklamadan, bir sağa bir sola dalıyor tuttuğumu çıkarıyorum. Hey yüce Allah’ım bu nasıl iştir ki ben bu zahmetli bu yorucu işi bir salise bile bırakmadan, bıkmadan devam etmek isteği ile yanıp tutuşuyorum? — Güçlü bir ses "SEN, BU İŞ İÇİN SEÇİLDİN. BAŞINA GELEN HER ŞEY BURAYA GELMEN İÇİN PLANLANDI" dedi. Bu arada fazla derine dalmışım ki gözlerim kapalı çıkardığım bir ucube ile karşı karşıya kaldık herkes birden geriye kaçtı. Kurtuluş yolcuları yine bir araya toplandılar hep bir ağızdan "BU MEYDANCILARDAN!" Diye bağırdılar "bunu tekrar en derine götür" dediler. Ucubeyi tuttuğum gibi en derine götürdüm. Bir daha kazayla da olsa bu “Meydancı”lardan birini asla gün yüzüne çıkarmayacaktım. Çünkü kumun içinde gözlerimi açtım ve kum benim gibi seçilmiş bir insanın gözlerine zarar vermiyordu. Kurtuluş yolcularının umutlarını yıkan, günahsız masum insanların malına, canına kasteden bu meydancılar; kızgın lavlara karışıp cehennemin derinliklerine doğru yol alacaklar! Hayatta; bazen korktuğumuz şeyler bizim kurtuluşumuz olabilir. Belki de beklediğimiz her neyse, korkularımızın ardında gizleniyor olabilir. Belki de onları bulup çıkarmak için, ihtiyacımız olan biraz cesarettir. Belki de meydancıların çoğalması bizim hoş görüsüzlüğümüzden kaynaklanıyor olabilir! Belki de biz göründüğümüz kadar dürüst olmamaktan korkuyoruzdur kim bilir? İzmir'e gelince beni uyandır demiştim muavine; "Kalk ağbi İzmir'e geldik" dedi genç muavin!!! Devam edecek...