http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1111109&CategoryID=77 Bu şehrin doğasına saygılı, sürdürülebilirliğin tasasında, inançlı sakinleri sularımızdaki varlığı tehlikede denilen lüfer balığını korumak için üç yıldır yılmadan, inatla, ısrarla ve canla başla çalışıyorlar; öncelikle onlara güzel bir haber vermek istiyorum: Kadıköy Belediyesi gelecek haftadan itibaren ilçe genelinde bir farkındalık kampanyası başlatıyor. ‘Kadıköy Lüferi Koruyor’ adı altında gerçekleşecek ve ‘Kadıköylü yavru lüfer almaz, satmaz!’ sloganı ile kuvvetlenecek kampanya, bir farkındalık yaratma amacı taşıyor. Tüketicinin artan bilincinin tezgâhları sorgulamasına sebep olduğunu, İstanbul’da herkesin henüz lüferin avlanma boyunu bilmediğini ancak etiketinde ‘çinakop’ yazdığı takdirde konuyu belediyeye kadar taşıdığını gören yetkililer, pilot bölge olarak seçtikleri Kadıköy Tarihi Çarşı’sında, yeni bir etiket uygulaması başlatıyorlar. Balık tezgâhlarındaki söz konusu etikette lüferin tüm ticari adları (yavrudan erginliğe: defneyaprağı, çinakop, sarıkanat, lüfer, kofana) ye alacak ve yasal avlanma boyu (20 cm) yazacak. Etiketin en önemli özelliği bir kenarının cetvel olarak kullanılabilmesi. Bu vesile ile esnaf yavru balık almadığını, satmadığını sergileyebilirken tüketici de gerek lüferin tüm adlarıyla tek bir balık olduğunu öğrenecek, gerekse de avlanma alt boyuna önem vermenin değerini bir kez daha tecrübe edecek. Bu gayret başka belediyelere, başka kampanyalara binbir ilham versin diliyorum ve Kadıköy Belediyesi’ni konuyla ilgilenmeye mecbur eden süreci paylaşmak istiyorum.. Lüfer kimin umurunda? Lüfer bir süredir -ki memleketin gündeminin ne denli yoğun, ne denli yorucu olduğunu, konuların aciliyeti karşısında nefesimizin hemen her gün kesildiğini düşününce- pek de uzunca bir süredir gündemin ana maddeleri arasında. Elbette lüfer soyu tükenen tek canlı değil. Sucul hayat her katmanda can çekişirken konumuz sadece lüfer değil. Ancak lüfer gayrısafi milli hasıladan en büyük payı alan, dünyanın en eski yerleşim noktalarından, binlerce yılın metropolü, dünyalar güzeli İstanbul’un ve onun ortası sıra akan biyolojik koridor Boğaziçi’nin simgesi. Lüferin yokolması demek, İstanbul’un, Boğaziçi’nin yokoluşu demek. Umuyorum hiç değilse bu bağlamda lüfer herkesin umurunda! Ama gelin görün ki konu korumak olduğunda, yasalardan başlayan ve uygulamaya devam eden bir zincirin her bir halkasının kuvvetli olması gerekiyor ve malesef henüz o zincir tam, halkalar da arzu edildiği kadar kuvvetli değil. Son üç aydır yaşadığımız lüfer bolluğuna ve balıkçının her yıldan daha fazla kazanmasına imkan veren dönemsel berekete rağmen tezgâhlarda hala boy altı lüfer balıklarını görüyor olmamız boşuna değil: Balığı avlayanı ya da satanı şikâyet mercii net değil! Nasıl yani, demeyin. Alo Gıda’yı aradınız... Konunun son noktasından örnek vermek, daha derinine inmeden bizzat sokaktaki vatandaşın tecrübe ettiği boyutunu aktarmakla yetineceğim, zira gözümüze en şeffaf nokta burası. Alışveriş ederken tezgâhtaki balıklara baktınız, çinekop adıyla satılan lüfelerin olması gerekenden daha küçük olduğunu gördünüz ve genel temayüle kapılıp “Kol kırılır yen içinde kalır” demeyip bin yıllık balıkçınızı şikâyet etmek üzere 174-Alo Gıda’yı aradınız. Konunun birincil muhatabı Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü ve ilgili il, ilçe tarım müdürlükleri. Doğru adresi arıyorsunuz, yani. Alo Gıda, tabir caizse, bir tele-arzuhalci. Eğer şikâyetçi olduğunuz gıda işletmesi tabelası olan bir işletme ise, fevkalade. Sizden kapı numarası dahil tüm adres bilgilerini isteyecekler. Şikâyet bir soruşturmaya kapı açacağından dolayı siz de bu bilgileri tam vermelisiniz, neticede yan dükkana gelsin istemiyorsunuz denetim. Bizzat yavru lüferi satan işletme muhatap olsun istiyorsunuz yaptırımlarla. İyi ama, 174, yani Alo Gıda bir tele-arzuhalci ve sizin başvurunuzun Ankara’da tasnif edilmesi, ilgili imzalardan geçmesi ve ilinize, oradan da ilçe tarım müdürlüğünüze ulaşması, uygun imzaların gözetiminde yetkli birime aktarılması ve denetim için planlamaya alınması.... yaklaşık 15 günlük bir süreç! 15 gün sonra hâlâ balık mevsimi mi, balıkçı hala yavru lüfer satıyor mu... Bir dolu ‘eğer’i var işin ve bu eğerler bir yana, herşey denk gelse, balıkçınız iflah olmaz bir yavru lüfer satıcısı olarak yakalansa, alacağı ceza da 800 lira civarında! Az ya da çok demeyin, sürecin uzun oluşuna bakmayın, hâlâ 174 önemli diyor ve 174’ü aramanızı istiyorum. Zira hiç bir şey değilse bu şikâyetlerimizin bir istatistiksel değeri var. İki vakte kadar 1380 sayılı su ürünleri kanunu değişecekse eğer, bu şikâyetlerin desteği ile değişecek. Ama evet, yavru balığın satılmasını önleyecek, korumacı politikaları destekleyecek yani pek yok. Malesef. Tabi, olasılıklar çeşitli. Beyaz Masa’yı aradınız... Alışveriş ederken tezgâha baktınız ve yavru lüfer gördünüz ama tezgâh seyyar, tabelası yok! O halde 174’ü arasanız da, bir faydası yok! Böylesi durumlar konunun asıl muhatabı olan Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın yanına destek kuvvetler verilmesine sebep olmuş. Su Ürünleri Kanunu’nun 33. maddesi “Rutin piyasa gözetim ve denetim faaliyetleri yanında su ürünleri kanunu ve ikincil mevzuatı ile getirilen yasaklara ilişkin denetimleri yapmaya ve cezai işlemler uygulamaya İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü, Büyükşehir Belediyesi zabıtası ve bütün ilçe belediyeleri zabıtası yetkili kılınmışlardır” diyor. Boşuna değil. Dolayısıyla tezgâh eğer seyyarsa, yani sokağın köşesinde bir kamyonet üzerinde satılıyor ya da semt pazarında bir tezgâhta bulunuyorsa bu balık, 15 günlük işlemler manzumesini bekleyecek, imzalar silsilesine muhatap edilecek halimiz yok şikayetimizi, aramamız gereken numara belli:153! 153, yani İstanbul Büyükşehir Belediyesi Beyaz Masa, aslında konuyu bizler için gerekli zabıta birimlerine aktaracak masa. İstanbullu’nun artık sayısını karıştırdığı ilçelerinin tümünün ne belediye başkanlığını ne de zabıta birimini tanıması kabil. Bu bağlamda Büyükşehir Belediyesi’nin sunduğu Beyaz Masa hizmeti muazzam değerli. 153’ü aradığınızda karşınıza çıkan ve son derece sakin, saygılı uslübu ile güveninizi kazanan operatör sizi arzu ettiğiniz belediyenin zabıta amirliğine bağlayıveriyor. Buraya kadar ne güzel, değil mi? Ancak iş, şikâyete gelince, akan sular tersine dönüyor ve kendinizi bir akıntıya kaptırıyorsunuz ki sormayın! Ne İstanbul Büyükşehir Belediyesi Zabıta Müdürlüğü’nde muhatap olacağınız görevliler, ne de teker teker ilçe belediye zabıta ekipleri ve telefonunuza cevap veren görevliler bu görevin, yani pazarda, sokakta yasal ölçünün altında lüfer satılıyor olmasının sorumluluğunu üstlerine almıyorlar, bir çırpıda sorumluluktan sıyırıp kendilerini görevin Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın görevi olduğunu söyleyerek sizi 174’e yönlendiriyorlar. Derin bir nefes alıp tekrardan 174’ü aradığınızda ise alacağınız cevap tabelasız satış noktalarının şikâyetini kayıt alamayacakları oluyor! Zaten genel temayülün dışına çıktığı için huzursuz, jurnalcilik yaptığını düşünerek durduğu noktayı içine sindiremeyen, ancak haksızlığın karşısında öfkeli sokaktaki vatandaşın yerine koyun kendinizi! Ben ki üç yıldır kampanya sürdüren bir grup ‘deli kadın’ın lideri olarak zorlanıyorum, lüferin beş adı olduğuna yeni yeni uyanan genç, gepgenç İstanbullular nasıl başediyorlar bu imkansız şikâyet mekanizmasıyla inanın bilmiyorum ve Kadıköy Belediyesi’nin verdiği bu yeni desteğin çoğalması, belediyelerin tamamının lüferin geleceği hususunda sorumluluk alması umudu ve hatta talebiyle soruyorum: Lüfer kimin umurunda? RADİKAL
reklam kokan hareketler bunlar... 1980 -90 lı yıllarda kadköyde arkadaşlarımzla iskelelerin oradan istarvit tutardık zargana çıkardı hatta çok iyi hatırlıyorum vatoz tutumuştuk yavru olanlarından o zamnlar balık vardı ŞİMDİ NEDEN YOKK ..çünküü birileri haydarpaşa tarafından istanbulun pisliğini bırakıyor balık ta girmiyor tabiii kADIKÖY BELEDİYESİ tezgahlara cetvel koyduk hizmet yaptık diye böbürlenmesin kadıköye neden balık girmiyor onu çözssün..
Dün Kadıköy balıkpazarındaydım. Birkaç onurlu balıkçı tezgahlarına lüfer için cetvel koymuş çinekop ve yaprak satmıyorlardı. Ama birçoğunun tezgahları yaprak ve çinekop doluydu ve insanlar ucuz diye yamyam gibi çinekopa saldırıyorlardı.
Biraz hayal kuralım. Toplumumuzdaki tüm kişiler 2 yıl sadece 2 yıl çinekop yemese, ondan sonraki seneler tezgahlarda lüfer kendini gösterir. Ancak daha doğru olanı seçici ağların kullanımına izin verecek avlanma modellerine (OST)geçmek gerek. En mantıklısı bu.
Bir Ay önce Kadıköy deniz kıyısındaki lağım kokusu için İstanbul Büyükşehir Belediyesi Beyaz Masa'ya başvurmuştum. Gelen yanıt aşağıdaki gibi...umarım bu çalışmalar sonrası Kadıköy'de balık bollaşır.. Başvuru İSKİ Genel Müdürlüğüne iletildi.Yapılan görüşmeler neticesinde tarafımıza gönderilen cevap aşağıdaki gibidir. "Şikayet konusu mahalde et ve balık kurumu sahasından kadıköy rıhtıma mansaplanan seyitahmet deresi kapalı kesiti bulnmaktadır. Dere kapalı kesitine atıksu deşarjından ve biriken teressubattan dolayı derede koku oluşmaktadır. Seyitahmet deresi atıksu kollektörleri ve dere kesiti düzenleme çalışmalarıdan dolayı dereye atıksu deşarjı yoğunlaşmakta ve bu da şikayette belirtildiği gibi kirliliğin ve kokunun artmasına sebep olmaktadır. Atıksu inşaat şube müdürlüğünün kesit düzenleme ve kollekktör hatları yenileme çalışmaları tamamlanınca ve 2012-2014 ihaleli işler kapsamında başkanlığımızca yapılacak temizlik çalışmaları ile dereden yayılmakta olan kirlilik ve kötü koku kesilecektir. İSKİ Genel Müdürlüğü Tel:212 301 21 81