Arkadaşlar merhaba, Siz olsanız hangisini tercih edersiniz, Karadeniz hamsisi mi, yoksa Marmara hamsisi mi? Size göre arasındaki farklar neler? - Lezzet? - Yağ? - Temiz olma durumu?
Bence farketmez. 12 cm'den büyük olduktan, taze, su değmemiş olduktan sonra, hepsinden gayet güzel yem oluyor vesselam.
Valla ben balığı yemenin değil tutmanın tarafında olunca... Neyse. Hamsinin lezzeti tutulduğu yere değil, zamanı ve boyuna bağlıdır. Zira tüm balıkların lezzeti yağ oranına bağlıdır ki, mekanı bunu etkilemez pek. Bu zamanda tutulan anaç hamsiler, her durumda lezzetli olacaklardır demek oluyor bu. Ama 15 gün sonra, bu nasıl hamsi denmeye başlanabilir sanıyorum.
Karadeniz, hemde doğu karadeniz hamsisini karlar yağdığı zamanlar alacaksın. Ama denizden çıktığı gün alacak ve yiyeceksin. Artvin de "hamsinin kulağına kar suyu kaçacak daaaaa" derlerdi şiveyle. Tezgahta kıpırdaşan hamsileri tartmadan kürek kürek göz kararı satarlardı. Keşke öyle balık bulabilsek de yesek.
Damak tadına göre yöresellik, ön plandadır. Ama şu da bir gerçek ki, bu balığın ana üreme yeri Karadenizdir ve en lezzetlisi de oradadır. Denizlerde ki ısı, tuz ve sağladığı beslenme kaynakları değiştikçe, bu lezzet de bir o kadar değişecek ve yavanlaşacaktır. Hatta deniz aynı olsa bile, bölge fonksiyonları bile bu lezzette farklılık yaratır. Tıpkı Tirilye zeytini tadının, 10 km. ötesinde ki Gemlik zeytini tadından çok üstün olduğu gibi.
Evet Karadeniz hamsisi daha yağlı ama kızarırken hem kokusu çok ağır oluyor hemde tadı karadeniz hamsisi gibi olmuyor. Tabiki damak zevki herkezin ayrıdır. Marmara hamsisi Karadenize göre biraz daha irice gibi. Esas merak ettiğim hangisi daha temiz? Aynı mı?
Serdar lezzet konusunda gerekli ve doğru açıklamayı yapmış. Hamsinin iki ana üreme bögesi vardır,marmara ve azak denizi.Genelde göç zamanı karadeniz kıyılarımızda tutulduğundan(ekim-ocak) ve yağlanmış olduklarından ,karadeniz hamsisinin daha lezzetli olduğuna dair bir inanış söz konusudur.Oysa aralıkta marmarada tutulan hamside çok lezzetli haldedir. Temizlik konusuna gelirsek,karadeniz ülkemiz denizlerinin en kirlisidir,bilindiği gibi 200 m. derinlikten sonra yaşama uygun değildir,orta avrupa(almanyadan itibaren)nın tüm atık suları tuna nehri vasıtasıyla karadenize boşalır.Yine rusya ve ukraynanın ana atıkları,dinyeper ,don,dinyester gibi büyük nehirler yoluyla ve türkiyenin büyük bölümünün atığıda kızılırmak,yeşil ırmak,çoruh ve sakarya vasıtasıyla deşarj olmakta.Öyle talihsiz bir denizdirki,kendi yüz ölçümünün beş katı bir coğrafyanın tatlısuyu(aynı zamanda atık suyu) na maruz kalmaktadır. marmarayı esas kirleten,karadenizden gelen sudur,akdenizden gelen akıntı olmasa çoktan tamamen ölürdü. Buradan yola çıkarak,her iki deniz içinde,daha temiz kavramı pek gerçekçi olmaz ama her ikisinin balığıda egeden lezzetlidir AFİYET OLSUN
Detaylı bilgi için teşekkür ederim Fatih Abi. Geçen cumartesi Pendik pazarından gezerken hiç hesapta yokken tezgahtaki hamsileri görünce dayanamadım aldım. O kadar taze görünüyorlardı ki, lezzetine ise diyecek yoktu.
Bence Marmara hamsisi. Pazar fiyatlarına da bakacak olursak Karadeniz hamsisinin kilosu maksimum 7 liraları bulurken , Marmara hamsisinin fiyatı minumum 12 lira.
Fatih ağabeyin Karadeniz'e nehirlerle taşınan atık maddelerin yol açığı kirliliğe dair yapmış olduğu açıklamalara ilaveten, Marmara'nın içler acısı halini de belirtmekte fayda var. İzmit körfezinin sanayi atıkları, özellikle de rafineriden denize dökülen zehirli maddeler hassas bir iç deniz olan Marmara'yı öldürmekte. Marmara denizine bundan daha büyük ölçekteki zararı ise İstanbul'un korkunç büyüklükteki nüfusundan ve altyapı eksikliklerinden ileri gelen atıklar (kanalizasyon ve çöp) vermektedir. Hem Karadeniz'in Avrupa nehirleriyle ve bizim kıyılarımızdan salınan pisliklerle zehirlenen sularının akıntıyla boğazdan Marmara'ya geçmesi, hem de İstanbul kentinin ve İzmit körfezinin neden olduğu muazzam kirlilik, kendisini bir açık deniz gibi kolayca yenileyemeyen, nisbeten hassas bir iç deniz olan Marmara'da doğal yaşamın neredeyse durma noktasına gelmesine yol açmıştır. Marmara'daki kirliliği abarttığımı düşünenler internette şöyle bir dolaşıp araştırabilirler, Marmara sularında aşırı kirlilikten ötürü oksijenin bitme noktasına yaklaştığını, boğazlardan geçiş yapan göçmen balık sürülerinin oksijensiz kalıp boğularak kitleler halinde ölmeye başladığını, toplu balık ölümlerinin Marmara denizi tabanında ilave zehirlenmeye yol açtığını bulup okuyabilirler.
Sevgili İbrahim,iki ucu .oklu değnek gibi bir durum söz konusu burada.Karadeniz üst akıntıyla marmarayı zehirliyor,marmarada Akdenizden aldığı temiz suyu marmara ve hatta kuzey egenin atıklarıyla kirletip alt akıntıyla karadenize yolluyor.Karadenizin durumu daha vahim Marmara iki büyük boğaz sayesinde oldukça iyi sirkülasyona sahip ,dipteki tortuyu bir kenara bırakırsak,karadenizden gelen su kalitesi yükseldikçe,giderek temizlenebilir halde aslında.Kirli suyu hem akdenize hemde karadenize deşarj edebiliyor,devamlı bir akıntı mevcut.Son yıllarda Avrupanın arıtma sistemlerindeki gelişmeler sayesinde,marmarada azda olsa bir temizlenme söz konusu,tabi bizdeki arıtmalarda ilerliyor ama çok yetersiz düzeydeyiz malesef.
Fatih ağabey, Avrupa'daki arıtma imkanları arttıkça Tuna'dan Karadeniz'e akan zehir miktarı azalıyorsa bu olumu bir gelişme elbette. Rusya, Ukrayna, Gürcistan, Romanya ve Bulgaristan'ın Karadeniz'e bıraktığı atıklar ise ikinci planda kalıyor zaten. Esas büyük kirlilik İstanbul'un kanalizasyon ve çöp sularından ileri geliyor maalesef. Yani pisliğin büyüğü bizden kaynaklı. Konu, hamsi özelinde Karadeniz mi yoksa Marmara mı daha az kirli noktasından buraya geldi. Karadeniz de Marmara da ciddi oranda kirli ve bu sularda yaşayan, göç eden ve üreyen tüm canlılarda belirli oranlarda zehirli madde var. Tüketilmesi en tehlikeli olan (özellikle de kanserojen olan) türler tabi ki dibe çöken ağır metallere maruz kalan, derinde yaşayan türler, dip balıkları. Kalkan, barbun, kırlangıç, pisi, fener gibi balıklar artık çok riskli. Tabi bir de uzun yaşayan balıklar daha fazla zehirli atık depoluyorlar ve daha zehirli hale geliyorlar. Karadeniz'den çıkan iri bir minakop mesela, yaşını almış bir birey olarak her türlü zehirli maddeyi almıştır yıllarca. 10 kiloluk bir baba minakop oltamıza gelince nasıl da seviniriz, o heyecanla çocuklarımıza yedirmememiz gereken bir ağır metal deposu olduğunu hiç düşünmeyiz. Hamsi, istavrit gibi kısa ömürlü ve dipten yukarıda gezen balıklar ise o kadar riskli değil neyse ki.
Konu buysa, düşünülenin tersine karadeniz marmaradan çok daha kirli. Özellikle balıkların yaşama alanları açısından bakarsak, kirlilik çok daha büyük oluyor. Marmara da son dönemde bir hayli yol katetildi ve istenen seviye de olmasa da ciddi şekilde kirlilik azaltıldı. Mesela, artık rafineriden denize dökülen su nerdeyse içilebilecek kadar temiz. Ama dil deresi hala bir pislik çamuru gibi akmaya devam ediyor mesela.
Hamsi nerede varsa oradan tutulur. Geçen sene Aralık ayından sonra ne Karadenizde vardı ne Marmarada. Sadece Edremit körfezinde vardı. 15 nisan yasağına kadar körfez talan edildi, ortalama derinliği 30 metre olan körfezin dibi derin gırgır ağlarıyla tarandı. 100 trol teknesinin veremeyeceği zarar verildi. Barbun yatağı körfezden geçen yaz toplasan 50 kg barbun çıktı, mercanlar karagözler yok oldu. Sinarit hiç kalmadı. Ancak Yunanistandan yolunu şaşırıp gelen balıklara kaldık. O tarihlerde hamsi yemek isteyenler zorunlu olarak Edremit körfezinin balığını yediler. Lezzet farkı kimin umurunda. Elbette Karadeniz hamsisinin yağı lezzeti keskin kokusu Marmara ve diğer denizdekilerden üstündür. Marmaradakilere göre küçüktür ama elinizden kokusu uzun süre çıkmaz. Yakın gelecekte hiçbir bölgenin lezzet farkını, bu avlanma yöntemlerimiz ve kirleterek öldürdüğümüz denizlerimiz nedeniyle tartışmayacağız. Var olan kararnameler yetersiz olduğu gibi uyan da yok. Bunların dışında gelirini denizden sağlayanların kendilerinin koyması gereken kurallar olmalı. İnsan, eski çağlarda doğaya tapıyordu. Taptığını da gözü gibi koruyordu. Doğadan sadece ihtiyacı kadarını alıp onu kutsuyordu. Ormanın, denizlerin, dağların diğer canlıların ruhu olduğuna inanıyordu. Onun güzelliği ve muhteşemliğinin farkına varmış insan, kendisi bir şeyler icat etmeye başlayınca her şey insan için yaratılmıştır deyip bindiği dalı kesmeye başladı. Farkına varan gelişmiş toplumlar tekrar doğayı korumaya başladılar. İşlerine geldiği kadarıyla da olsa, bu bilinç bizde hala gelişemedi. Bilgiyi öğrenmeyip, bu bilgi ile geliştirilmiş teknolojiyi alanlar için, sınırsız sandıkları kaynakları kurutmak yaşam tarzları oldu.