ÖZET Turizmin ülke ekonomisi için önemli bir sektör olarak ortaya çıktığı son yılarda, üç tarafı denizlerle çevrili olan ülkemizdeki kıyılardan yararlanma alışkanlıklarımızın ve konuyu düzenleyen hukuk kurallarımızın, ortaya çıkan yeni sorunlar ve ihtiyaçlar nedeniyle genel toplumsal fayda noktasından kapsamlı bir değerlendirmeye tabi tutulması gereği doğmuştur. Bu amaçla kaleme alınan makalemizde, önce kıyı işgallerinin genel olarak hangi şekillerde görüldüğü belirtilmekte, sonra bunların hukuki durumları bir ihtiyacı karşılayıp karşılamadıkları da dikkate alınarak yargı kararlarının ışığında değerlendirilmekte, daha sonra da belirlenen sorunların çözüm önerileri somut düzenlemeler şeklinde sıralanmaktadır. I- Giriş Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan kıyılardaki işgallerin önlenememesi, işgallerin önemli bir kısmının süreklilik arz etmeye başlaması, bunların belli bir disiplin altına da alınamaması, bazı kıyı kullanımlarının ise turizm işletmelerinin hizmetlerinin uzantısı olduğu halde hukuki altyapının yetersizliği nedeniyle işgal olarak nitelendirilmesi gibi nedenlerle, konuya ilişkin mevzuatın, Anayasa’nın kıyı ile ilgili hükmü de dahil olmak üzere, temel Kanun olan Kıyı Kanunu ve idari düzenlemeler bakımından kapsamlı bir değerlendirmeye tabi tutulması zamanının geldiği düşünülmektedir. Bu noktadan hareketle, kıyı işgalleri konusunda karşılaştığımız başlıca sorunlara ve çözüm önerilerine ilişkin tespit ve değerlendirmelerimiz aşağıda gösterilmiştir. II- Sorunlar Özellikle turizm açısından önemli kıyılarındaki kumsal alanların; şezlong ve gölgelik koymak, tuvalet, duş ve soyunma kabini yapmak, kumsalın üzerine toprak çekip çimlendirerek bahçe haline getirmek, kumsalın üzerini betonlayarak bar ve restoran gibi yeme-içme alanları ya da amfitiyatro ve havuz gibi eğlence ve spor alanları yapmak şeklinde seyyar ya da sabit unsurlarla işgal edildiği, bazen kıyının işgal edilen sahil kısımlarının tamamen dışarıya kapatıldığı, deniz tarafındaki kısımlarının ise sabit engeller oluşturulmamakla birlikte, dışarıdan gelenlerin görevlilerce engellenmesi suretiyle işgalli kumsalın sadece arka kısımdaki tesisin müşterilerince kullanılmasının sağlandığı görülmektedir. Kıyıdaki işgaller iki şekilde ortaya çıkabilmektedir: Sabit unsurlarla veya seyyar unsurlarla yapılan işgaller. Sabit unsurlarla yapılan işgaller, sadece doğal kıyının üzerinin beton, taş veya toprakla kaplanması şeklinde olabildiği gibi, kıyı üzerine bina ve benzeri yapı yapılması olarak da görülebilmektedir. Sabit işgaller, kayalık kıyılarda, hatta denizin içindeki kayalıklarda denize girmek ya da güneşlenmek için veya diğer amaçlarla kullanmak üzere kayaların üzerinin betonla kaplanarak platformlar oluşturulması şeklinde de olabilmektedir. Sabit işgallerden, kumsalın sahile sınır olan kısımlarının üzerinin kaplanması suretiyle gerçekleştirilenler çıplak gözle belirlenememekte, ancak eldeki haritalardaki kıyı kenar çizgisinin mahalline uygulanmasıyla tespit edilebilmektedir. Kıyının doğal yapısının bozulması sonucunu doğuran bu tür işgaller, işgalci tesislerin sahildeki arsalarının önünde kalan kıyı kısmını arsa haline getirerek kullanmaları olarak da nitelenebilir. Nitekim, kıyıdaki bu işgalli alanlar; yüzme havuzu, amfitiyatro, bar, restoran, giyinme-soyunma odaları dahil olmak üzere farklı kullanımlara hizmet eden binalar yapılmak suretiyle, gezinti, spor, eğlence gibi amaçlarla ve sadece işgalci tesisin müşterilerine kullandırılabilmektedir. Seyyar unsurlarla yapılan işgaller ise, genellikle kumsalın üzerine şezlong ve gölgelik konulması şeklinde olup, bu işgallerinin yoğun olarak turizm sezonu boyunca sürdüğü ve her sene tekrarlandığı görülmektedir. Ayrıca, değişik il ve ilçelerdeki farklı kıyı işgalleri göz önüne alındığında; bazı şagillerin şezlongları neredeyse kıyı çizgisine kadar yerleştirdikleri ve aralarını başkalarının rahatlıkla kumsaldan gelip geçemeyeceği ya da kumsala oturamayacağı kadar dar tuttukları, bazılarının kendi müşterilerinden başkasının ücret mukabili dahi olsa şezlonglara oturmasına izin vermedikleri, bazılarının ise şezlonglar için çok yüksek ücretler talep ettikleri durumlarla karşılaşılabilmektedir. Kıyının seyyar unsurlarla işgalinde karşılaşılan bir başka sıkıntı ise, bir türlü önlenemeyen şezlong ve gölgelik konularak yapılan işgallerin disipline edilmesi amacıyla, turizm tesislerinin ihtiyaçları da dikkate alınarak, kıyıların Maliye Bakanlığınca kiralanabilmesine imkan veren Bakanlık yazısının (Maliye Bakanlığı Milli Emlak Genel Müdürlüğünün 11.10.1999 gün ve 17/3129-0/034649 sayılı yazısı) Danıştay’ca iptal edilmiş olmasıdır (Danıştay Altıncı Dairesinin Esas 1999/7003, Karar 2001/ 1700 sayılı ve 03.04.2001 tarihli Kararı). Bu durumda, büyük turistik tesislerin müşterilerinin denize girmesi ve güneşlenmesi için ihtiyaç duydukları kolaylıkları kurumsal olarak sağlamaları imkanı hukuken bulunamadığından, fiili durumun işgal olarak sürdürüldüğü görülmektedir. Ancak, Maliye Bakanlığına bu imkanı vermeyen Danıştay Altıncı Dairesi, Bakanlığın bilgisi ve onayı olmaksızın belediyelerin şezlong ve gölgelik kiralaması şeklindeki aynı tür kıyı işgallerini hukuka aykırı bulunmayarak, diğer deyişle işgal olarak nitelendirmeyerek, Maliye Bakanlığının bu konulardaki tahliye ve ecrimisil taleplerini reddetmiştir. Bu durum, kıyılar üzerindeki hüküm ve tasarruf sahibinin kimliği konusunda belirsiz bir ortam yaratmıştır (Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu’nun Esas 2000/1200, Karar 2002/848 sayılı ve 22.11.2002 tarihli Kararı, Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu’nun Esas 2000/1310, Karar 2002/852 sayılı ve aynı tarihli Kararı). Diğer taraftan, bu konuda başgösteren ihtilafların sürdürülmemesi ve belediyelerin kıyılar üzerindeki tasarruflarının bir düzene konulması amacıyla, Maliye Bakanlığı ile belediyeler arasında yapılmaya başlanan protokoller de diğer şahıslarca yargı mercilerine taşınmıştır. Birinci derece mahkemelerde ise, bu protokollerin içeriğinin kiralama olarak nitelenmek suretiyle iptaline karar verildiği görülmüştür (Muğla Birinci İdare Mahkemesinin Esas 2006/2295, Karar 2007/340 sayılı ve 02.03.2007 tarihli kararı). Bütün bu tespitlerden sonra özetle, Anayasa’nın ve Kıyı Kanunu’nun kıyılar üzerindeki bireysel yararlanma hakkını ortaya koyup, o haliyle bıraktığını, bu hakkın kullanımını düzenlemediğini söyleyebiliriz. Bu anlamda, Anayasa’nın “Kıyılarla sahil şeritlerinin, kullanılış amaçlarına göre derinliği ve kişilerin bu yerlerden yararlanma imkân ve şartları kanunla düzenlenir” hükmü karşısında, ortada esas itibariyle anayasal bir yetersizlik ve yasal bir boşluk bulunduğunu görmekteyiz. Bu durum da, hem bireylerin kıyılardan istifadesinde, hem de turizm sektöründe sıkıntılar yaratmaktadır. Diğer taraftan, 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren yeni Türk Ceza Kanunu, taşınmaz mal işgalleri ile ilgili özel bir ceza hükmü içerdiğinden, bu tarihten sonra, hem şagiller (madde 154), hem de işgali tespit ettiği halde yetkili makamlara bilgi vermede ihmal veya gecikme gösteren kamu görevlileri (madde 279) bakımından, cezai sorumluluğu gerektiren yeni bir dönem başlamıştır. Dolayısıyla, bu yeni dönemde, yıllardır ecrimisil alınması dışında bir şey yapılmaksızın günümüze kadar süregelen işgallerin, bundan sonra da devam etmesinin cezai sorumluluğunu hiçbir kamu görevlisinin üzerine almak istememesi gayet doğaldır.
III- Değerlendirme Bugün gelinen noktada, ya işgallerin tamamının zorla ortadan kaldırılması ya da ülke ekonomisine büyük katkı sağlayan turizm sektörü bakımından önemli olan ve toplumsal zarara yol açmadan disiplin altına alınması pekala mümkün olan “sabit tesis yapılmaksızın, şezlong ve gölgelik veya su sporları araçları konulması gibi seyyar unsurlarla kıyılardan istifade edilmesi” konusunda gerekli hukuki düzenlenmelerin yapılarak diğerlerinden ayrılması artık kaçınılmaz olmuştur. Bu sorunu çözmek amacıyla atılacak adımlara ışık tutması bakımından, mevcut duruma ve bu durumun belirlenmesinde etken olan yargı kararlarına öncelikle “seyyar unsurlarla yapılan işgaller” yönünden bakmakta fayda vardır. Öncelikle, yukarıda değinilen Danıştay altıncı Dairesinin konuya ilişkin iki kararını birlikte değerlendirecek olursak; Belediyelerce “Güneşlenen ve denize girenlere belli bir ücret karşılığında da olsa şemsiye ve şezlong kiralanması faaliyetinin toplumun kıyılardan yararlanması amacına yönelik olduğunda duraksama bulunmamaktadır.” diyen Danıştay 6. Dairesinin (Esas 1998/865, Karar 1999/1147 sayılı ve 03.03.1999 tarihli Kararı), aynı kiralama işleminin defterdarlıkların kiraya verdiği şirketlerce yapılması halinde “İşlem ile her ne kadar, Kıyı Kanunu ve Yönetmeliği hükümlerine ve plan kararlarına uyulması, toplumun yararlanmasına açık tutulması ve geliş geçişin engellenmemesi kaydıyla kiralanma öngörülmüşse de, bu şekilde bir kira sözleşmesi ile de olsa, doğal niteliği itibariyle kamu malı olan kıyılarda kamu yararını ortadan kaldıracak veya engelleyebilecek biçimde ve bu yerlerden herkesin eşit olarak yararlanma hakkını kısıtlayabilecek özel mülkiyet ilişkisinin kurulması olanağı bulunmamaktadır.” gerekçesiyle, buna imkan veren Maliye Bakanlığı yazısını iptal etmesinin (Danıştay Altıncı Dairesinin Esas 1999/7003, Karar 2001/1700 sayılı ve 03.04.2001 tarihli Kararı) ortaya çelişkili bir durum çıkardığı düşünülmektedir. Konuyu açıklığa kavuşturabilmek için Danıştay kararındaki iptal gerekçesinin unsurlarını ortaya koyacak olursak, bu unsurlar; - Kamu yararını ortadan kaldıracak veya engelleyebilecek biçimde, - Bu yerlerden herkesin eşit olarak yararlanma hakkını kısıtlayabilecek, - Özel mülkiyet ilişkisinin kurulması, olarak sayılabilir. Değerlendirmeye Karardaki son unsurdan başladığımızda, özel mülkiyet ilişkisi kurulmasından kastın, kiralama işlemi olduğu anlaşılmaktadır. Ancak, bu durumda, eğer kıyılar hukuken kiraya verilemeyen yerler ise, Belediyeler tarafından da kiraya verilememesi gerekecektir. Halbuki, diğer Danıştay Kararı uyarınca Belediyeler, kendi kurdukları ve ortak oldukları şirketlere veya diğer şirketlere kıyıları “iptal edilen idari işlemdeki aynı amaçlarla” (şemsiye ve şezlong koymak, büfe işletmek gibi) kullanmak üzere kiraya verebilmektedirler. Dolayısıyla, Belediyelerce yapılan kiralamalara Danıştay’ca onay verilmesi, Anayasada “Devletin hüküm ve tasarrufu altında” olduğu belirtilen kıyıların kiraya verilmesinde Anayasal bir engel bulunmadığının göstergesi olarak kabul edilecektir. Bu noktada, kıyıların Belediyeler tarafından kiraya verilmesi hukuki sayıldığı halde, asıl “hüküm ve tasarruf” sahibi olan Maliye Bakanlığınca kiraya verilememesinin neden hukuki sayılmadığının sorgulanması gerekecektir. Olaya, “Bakanlıkça kiralamalara imkan veren idari işlemlerde Belediyelerce yapılandan farklı olan neydi ki iptale konu oldu” diye bakıldığında, idari işlemde göze batan tek farklılığın, kıyıya cephesi olan tesislere kiralamalarda öncelik verileceğinin belirtilmesi olduğu görülmektedir. Buradan, Danıştay kararındaki diğer iki iptal unsuruna geçecek olursak; doğrudan ilişkilendirilmemiş olmakla birlikte, “kamu yararını ortadan kaldıracak veya engelleyebilecek biçimde” ve “bu yerlerden herkesin eşit olarak yararlanma hakkını kısıtlayabilecek” özel mülkiyet ilişkisi kurulmasıyla kast edilenin, Bakanlık yazısındaki “kıyıya cephesi olan tesislere kiralamalarda öncelik verilmesi” ifadesi mi olduğu sorusu akla gelmektedir. Eğer iptal gerekçesi bu kiralama önceliği değilse, geriye Belediyelerin yaptıklarından farklı bir uygulama kalmadığı için, Danıştay’ın aynı Dairesinin kararları arasındaki farklılığı açıklayacak makul bir gerekçe de kalmamaktadır. Eğer iptal gerekçesi bu kiralama önceliği ise, bu ibarenin metinden çıkarılması halinde Bakanlıkça da kiralama yapılabileceğinin ve bu amaçla aynı Bakanlık yazısının söz konusu ibarenin metinden çıkarılmış haliyle yeniden teşkilata gönderilebileceğinin kabulü gerekecektir. Kaldı ki, Karardaki iptal gerekçesinden önceki “İşlem ile her ne kadar, Kıyı Kanunu ve Yönetmeliği hükümlerine ve plan kararlarına uyulması, toplumun yararlanmasına açık tutulması ve geliş geçişin engellenmemesi kaydıyla kiralanma öngörülmüşse de, bu şekilde bir kira sözleşmesi ile de olsa,” ifadesinden, düzenlemeyi yapan idarenin bu konudaki kamu yararını koruma iradesinin kabul edildiği de anlaşılmaktadır. İdare bu kadar kesin ifadelerle kiracısını bağladıktan sonra, idarenin kira şartlarının uygulanıp uygulanmadığını takip görevini yapmayacağı gibi bir varsayımla bu yargı kararı alınmış olamaz. Öyleyse, Bakanlık yazısındaki bu ifadelerde eksik olan ya da yanlış olan nedir ki, “kamu yararını ortadan kaldıracak veya engelleyebilecek” ve “bu yerlerden herkesin eşit olarak yararlanma hakkını kısıtlayabilecek” uygulamalara yol açsın, sorusunun cevabı Danıştay’ın iptal Kararının içinde bulunmamaktadır. Fakat, özellikle, belediye sınırları içinde kalmakla birlikte, şehir merkezinin uzağındaki turizm tesislerinin önünde bulunan kıyıların (Hazine ya da belediye tarafından) farklı müstecirlere kiraya verilmesi, söz konusu turistik tesislere zarar verebilecektir. Toplumsal fayda yönünden kayda değer bir artısı olmayacak “bu tesisler yerine başka şahıslara kiraya verme” uygulamasının bu turistik tesislere verebileceği ekonomik zararın milli ekonomiye yansıması da toplumsal zarar şeklinde olacaktır. Kaldı ki, kıyıya şezlong ve gölgelik konulmasının işgal sayılması sadece işletmeler bakımından söz konusu olup, şahısların şezlongunu ve gölgeliğini alıp gelmesi halinde bu durumun işgal sayılması ve ecrimisil alınması mümkün bulunmamaktadır. Bu durumda, kıyıya cephesi olan tesisler şezlonglarını, kumun üzerine koyup sezon boyunca gece gündüz orada bırakmak yerine, tesisin kıyıya bakan kısmına (kendi arazisine) kıyıdan görülebilecek şekilde yığsa ve önüne de kiralık şezlong ve gölgelik yazsa, gelen vatandaştan parasını alıp şezlongu ve gölgeliği verse, vatandaş ta aldığı şezlongu ve gölgeliği kumun üzerine koyup akşama kadar kullansa, akşam da götürüp geri verse (bu götürüp getirme işini kiraya veren tesisin bir çalışanı da yapabilir), bu durumda ne Hazine ne de belediye, işletmeden de vatandaştan da hiçbir bedel talep edemez. Ayrıca, her şahsın getirdiği şezlongu, gölgeliği veya diğer unsurları istediği yere koyması şeklindeki bu tür münferit yararlanmalar, başkalarını rahatsız edecek şekil ve boyutlarda da görülebilmektedir. Örneğin, bir tatil köyünün belli bir masraf ve çabayla getirdiği ve rahat tatil vaat ettiği tesisin önünde piknik yapılması veya grup halinde gelinip kıyının bir kısmının tamamen kapatılarak bu kısımdan başkalarının geçişini de engelleyecek şekilde yerleşilmesi, Anayasa’da güvence altına alınan “Kıyılardan Yararlanma” hakkının kötüye kullanılması değilse, kıyının kötü kullanılarak başkalarının rahatsız edilmesidir.
Herkesin kıyılardan özgürce yararlanması ile kıyılardan yararlanma şartlarının belli kurallara bağlanması birbirine zıt hususlar değildir. Ancak, “herkesin kıyılardan özgürce yararlanması hakkını engellemeden kıyılardan yararlanma şartlarının belli kurallara bağlanması” işinin, Anayasanın 43’üncü maddesinin üçüncü paragrafındaki “kişilerin kıyılardan yararlanma imkân ve şartları kanunla düzenlenir” hükmü gereğince, kanunla yapılması gerekmektedir. Diğer bir deyişle, Anayasanın söz konusu hükmü karşısında, kişilerin kıyılardan yararlanma imkan ve şartlarının, kanundaki düzenlemelerin dışına taşan bir idari metinle düzenlenmesine imkan bulunmamaktadır. Gelinen noktada, bu sorunlara ara bir çözüm olması bakımından uygulanmaya başlanan, defterdarlıklarla belediyeler arasında protokol yapılarak kıyıların kullanımının belediyelere devredilmesi uygulamasının da, soruna kalıcı bir çözüm getirmeyeceği düşünülmektedir. Çünkü, bu uygulamanın da açık bir yasal temeli bulunmamaktadır. Nitekim, Muğla Birinci İdare Mahkemesi Esas 2006/2295, Karar 2007/340 sayılı ve 02.03.2007 tarihli Kararında; Muğla ili, Marmaris ilçesi, Turunç beldesi, merkez mahallesinde bulunan kumsal alanın, 2886 sayılı Yasa’nın 51/g maddesi gereğince Marmaris Kaymakamlığı ile Turunç Belediye Başkanlığı arasında imzalanan protokolle 10 yıl süre ile Turunç Belediye Başkanlığına kiralanması işleminin, “Anayasa ve Kıyı Kanunu Hükümleri uyarınca kıyılardan herkesin eşit ve serbest yararlanma hakkını ortadan kaldıracak veya sınırlandırabilecek herhangi bir tasarrufun yapılması olanağı bulunmadığı” gerekçesiyle iptaline karar vermiştir. Ayrıca, protokolle belediyelere devir sistemi yargıda iptal edilmeyip, mevcut mevzuat çerçevesinde uygulanmaya devam edilse de, sorunlar bitmeyecek, sadece tür değiştirerek devam etmiş olacaktır. Çünkü, Danıştay kararlarıyla da sabit olduğu üzere, bu sistemde hiç protokol yapılmadan kıyının doğrudan kullanılmaya devam edilmesi halinde belediyeleri protokol yapmaya zorlayacak açık bir yasal zorunluluk bulunmadığı gibi, belediyelerce protokol yapıldıktan sonra protokol şartlarına uyulmaması (örneğin protokolde öngörülen bedellerin yatırılmaması) halinde uygulanabilecek yaptırımlar da belirsizdir. Dolayısıyla, Danıştay kararları karşısında, men edilemeyen ve ecrimisil dalımında da sorunlar yaşanan Belediyelerin kıyı işgallerinin belli bir “yasal” temele oturtulması gereği açıktır. Bu nedenlerle, asıl yapılması gereken, Anayasa ve Kıyı Kanunu’ndaki kıyıya ilişkin hükümlerin, merkezi idare ile mahalli idarelerin yetkileri bakımından, öncelikli kiralamalara da imkan verecek şekilde açıklığa kavuşturulmasıdır. Bütün bu değerlendirmelerden sonra, en bariz örnek olması bakımından, kumsalın üzerine beton dökülerek dans pisti, bar, yüzme havuzu gibi “sabit unsurlarla” işgali durumlarına da kısaca değinmekte yarar vardır. Sahildeki toprak zeminde inşa edilebilecek olan bu tür sabit tesislerin, kumsal alan üzerine yapılmalarının asıl sebebi, kumsalın arkasındaki toprak zeminin başka amaçlar için daha fazla kullanılabilmesidir (otel binasının biraz daha büyük tutulması gibi). Ancak, kazanılması yüzlerce yıl almış kumsal alanların bu tür işgallerle bozulması, toplumsal zorunluluklardan değil, kişisel tercihlerden kaynaklanmaktadır. Toplumsal zorunluluklar için gerekli imkanlar zaten Kıyı Kanunu ile tanınmıştır. Kıyı Kanununun 6’ncı maddesinde; iskele, barınak, dalgakıran, pompaj istasyonu, liman, çekek yeri, fener, trafo, tersane, gemi söküm yeri ve su ürünlerini üretim ve yetiştirme tesisleri, kruvaziyer ve yat limanları gibi tesisler için belli şartlarla yapılaşma imkanı sağlanmıştır. Ayrıca, kıyılardaki sabit işgallerle elde edilecek kişisel gelir artışlarının vergi ve istihdam gibi olumlu toplumsal yansımaları olacağı iddiası da, aynı faydaların aynı tesislerin kıyının hemen gerisinde yapılması suretiyle de elde edilebileceği gerçeği karşısında, geçerli bir mazeret teşkil etmemektedir. Tam tersine, bir kez yasal çerçeve genişletildiğinde nerede duracağı kestirilemeyen bir doğal yapı kaybının, ülkemize gelmesi beklenen turistler üzerinde olumsuz etkileri olacağı, bunun da net bir toplumsal zararla sonuçlanacağı muhakkaktır. Bu nedenle, kıyı işgallerine ilişkin olarak geliştirilecek çözümlerin, daha ziyade seyyar işgalleri kapsamasında, sabit işgallerin ise “kıyı” tanımı içinde kabullenilmeyip, bunlara ilişkin değerlendirmelerin “sahil” tanımı içerisinde ele alınmasında fayda bulunmaktadır. IV- Çözüm Önerileri Anayasa’da, kişilerin kıyılardan ve sahil şeritlerinden yararlanma imkan ve şartlarının kanunla düzenleneceği hükmü yer almıştır. Kıyılardan yararlanma imkan ve şartları da, başta bu konudaki özel kanun olan Kıyı Kanunu olmak üzere, diğer kanunlardaki kıyıya ilişkin hükümlerle düzenlenmiştir. Bu kanunlara dayanılarak yayımlanan yönetmelikler ve diğer idari düzenlemeler, son yargı kararları ve gözlemlerimiz ile birlikte değerlendirildiğinde, kıyılardan yararlanma imkan ve şartları ile kıyıdaki kamu yararını belirleme yetkisinin hangi idarede olduğu hususlarında, uygulamada tereddütler oluştuğu görülmüştür. Bu durum, kıyıların korunması ve kıyılardan doğru yararlanılması konularında zafiyet yaratmaktadır. Bilhassa, ülke ekonomisine büyük katkı sağlayan turizm tesislerinin kıyı kullanımlarının toplumsal zarara yol açmadan disiplin altına alınması ve olayı kamu yararını zedelemeksizin hukuk dışı olmaktan çıkaracak düzenlemeler yapılması hususu, daha fazla geciktirilmeden en kısa sürede yasal çerçevede ele alınmalıdır. Bu amaçla, seyyar unsurlarla yapılan kıyı işgalleri konusundaki sorunların önemli bir kısmına çözüm getireceğine inandığımız yasal ve idari değişiklik önerilerimiz şu şekildedir:
1. Kısa sürede yasal tedbirler alınması mümkün olmadığı takdirde, Kanunda gerekli değişiklikler yapılıncaya kadar, Maliye Bakanlığının 11.11.1999 tarih ve 34649 sayılı genel yazısındaki idari düzenlemeler, kiralama önceliği çıkarılmış haliyle yeniden yapılarak, kıyıların denizden yararlanmayı kolaylaştırıcı seyyar unsurlar konulmak üzere kiraya verilebilmesi için mevcut yasalar çerçevesinde bir kez daha teşebbüste bulunulabilir. Bu işlem de yargıya taşınıp iptali istendiği takdirde, Maliye Bakanlığınca yapılacak detaylı savunmalarla, yargı mercileri, ileride hazırlanacak idari veya yasal düzenlemelere ışık tutabilecek gerekçeler yazmaya zorlanabilir. 2. Kıyılardaki şezlong ve gölgelik gibi kıyıya zarar vermeyen, fakat disipline edilemediği için hem Hazinenin hem de kıyıdan yararlananların sorunlar yaşadığı fiili durumu Anayasamızdaki kamu yararı doğrultusunda düzenlemek amacıyla, Anayasa’nın 43’üncü maddesi; III. Kamu yararı A. Kıyılardan yararlanma Madde 43. – Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Deniz, göl ve akarsu kıyılarıyla, deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir. Kıyılarda, yararlanmayı kolaylaştırmak amacıyla doğal yapıyı bozmamak ve umuma açık kullanılmak kaydıyla kısa süreli kiralamalar yapılması ve kişilerin bu yerlerden yararlanma imkân ve şartları kanunla düzenlenir. Kıyılarla sahil şeritlerinin, kullanılış amaçlarına göre derinliği kanunla düzenlenir.” şeklinde değiştirilmelidir. 3. Daha sonra, Kıyı Kanunu’nun; a) “Genel Esaslar” başlıklı 5’inci maddesine; “Kıyılarda, yararlanmayı kolaylaştırmak amacıyla doğal yapıyı bozmamak ve umuma açık kullanılmak kaydıyla, Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgelerinde kıyıya cephesi olan belgeli turizm işletmelerine öncelik verilerek, kısa süreli kiralamalar yapılması şartları yönetmelikle belirlenir.” , b) “Kıyının Korunması, Yapı Yasağı ve Kıyıda Yapılacak Yapılar” başlıklı 6’ncı maddesine; “Kıyıdan geçişi ve münferit yararlanmayı engellememek, kıyı kesiti alanının yüzde ellisinden fazlasını işgal etmemek, kıyı çizgisine beş metreden fazla yaklaşmamak ve belli bir bedel karşılığında herkesin istifadesine açık tutulmak kaydıyla, sabit olmayan şezlong ve gölgelik gibi kolaylıklar ile eğlence ve spor amaçlı kullanımlar ve su sporları araçları işletmeciliği için, tapuya tescil edilmeden kısa süreli kiralamalar yapılabilir. Belediye sınırları içinde kalan kıyılardaki kiralamalardan turizm işletmelerine cephesi olmayanlar defterdarlıklar ile ilgili belediyeler arasında yapılacak protokoller uyarınca belediyelerce, bunların dışında kalan kıyılardaki kiralamalar ise mahalli malmemurluklarınca yapılır.” paragrafları eklenmelidir. 4. Kıyı Kanunu’ndaki değişikliklerden sonra ise Kıyı Yönetmeliği’nin “Tanımlar” başlıklı 4’üncü maddesine; “Kıyı kesiti alanı: Kıyı çizgisi ve kıyı kenar çizgisi ile kıyı kenar çizgisinin kiralamayı yapan idarece belirlenecek iki noktasından kıyı çizgisindeki iki noktayı kesen çizgilerin içinde kalan alandır. Kısa süreli kiralama: Süresi üç yılı aşmayan kiralamalardır.” tanımları, “Genel Esaslar” başlıklı 5’inci maddesine Kıyı Kanunu’nun “Genel Esaslar” başlıklı 5’inci maddesine eklenecek yukarıdaki paragraf, “Kıyıda Yapı” başlıklı 13’üncü maddesine de Kıyı Kanunu’nun “Kıyının Korunması, Yapı Yasağı ve Kıyıda Yapılacak Yapılar” başlıklı 6’ncı maddesine eklenecek yukarıdaki paragraf eklenmelidir. Yukarıda belirtilen düzenlemeler kamu yararını zedelemeyecek, tam tersine kıyılardan yararlanmanın objektif kurallarını göstermek suretiyle iyiniyetli şahısların haklarının ihlal edilmesini önleyecektir. Turistik işletmelerin kıyılardaki zorunlu mevcudiyetlerini kamu yararı açısından düzenleyecek olan böyle bir çözüm, “öngörülen hukuki şartlara uymaları” koşuluyla turistik işletmelerin kıyıdaki faaliyetlerine yasal bir hüviyet kazandıracağından, bu işletmelerin kıyılardaki hizmetleri işgal olmaktan çıkacak, dolayısıyla da Türk Ceza Kanunu’nun 154’üncü maddesine göre yapılan birçok takip ortadan kalkacaktır. Ancak, “kıyılardaki doğal yapıyı bozacak” veya “kıyıları kamuya kapatacak” mahiyetteki sabit işgallerin ise, yukarıda önerdiğimiz düzenlemeler yapılsa dahi suç teşkil etmeye devam edeceğini, bu tür işgallerin ne çevre bilinci ne de genel toplumsal fayda bakımından savunulmasının mümkün olmadığını, ayrıca kıyıya zarar veren bütün işgallerin kısa vadede cazip gözükmesine rağmen uzun vadede turizm gelirlerimize de zarar vereceğini özellikle vurgulamak isterim. Özetle, mevcut ihtilaflara kalıcı çözümler, ancak kıyılardan ve sahil şeritlerinden yararlanma imkân ve şartlarının Anayasa değişikliği kapsamında ele alınmasıyla bulunabilir. Bunun için de, öncelikle Anayasa’nın 43’üncü maddesinin kıyıdan yararlanmayı “kamu yararını zedelemeksizin” kolaylaştıracak şekilde yeniden düzenlenmesi, ardından buna bağlı olarak Kıyı Kanunundaki değişikliklerin gerçekleştirilmesi ve son olarak da yeni yapının idari düzenlemelerle tamamlanması gerekmektedir. Makale Maliye Başmüfettişi Bilal YÜCEL tarafından hazırlamıştır.
Aynen katılıyorum.Kamu yararını zedelemeksizin bu düzenlemeler yapılmalı ki önüne gelen kıyıya bir site yapıp babasının malı gibi kullanmaya başlamasın.Neymiş iskele kirasıymış,belediyeden izinliymiş. Deniz herkesin malı,kenarına ev yapanda,bar yapanda haddini bilsin.
KIYI KANUNU Kanun Numarası: 3621 Kabul Tarihi: 04/04/1990 Yayımlandığı Resmi Gazete Tarihi: 17/04/1990 Yayımlandığı Resmi Gazete Sayısı: 20495 BİRİNCİ BÖLÜM: GENEL HÜKÜMLER AMAÇ Madde 1 - Bu Kanun, deniz, tabii ve suni göl ve akarsu kıyıları ile bu yerlerin etkisinde olan ve devamı niteliğinde bulunan sahil şeritlerinin doğal ve kültürel özelliklerini gözeterek koruma ve toplum yararlanmasına açık, kamu yararına kullanma esaslarını tespit etmek amacıyla düzenlenmiştir. KAPSAM Madde 2 - Bu Kanun, deniz, tabii ve suni göller ve akarsu kıyıları ile deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerine ait düzenlemeleri ve bu yerlerden kamu yararına yararlanma imkan ve şartlarına ait esasları kapsar. İSTİSNALAR Madde 3 - Askeri yasak bölgeler ve güvenlik bölgelerinde veya ülke güvenliği ile doğrudan ilgili, Türk Silahlı Kuvvetlerine ait harekat ve savunma amaçlı yerlerde (konut ve sosyal tesisler hariç) özel kanun hükümlerine, diğer özel kanunlar uyarınca belirlenmiş veya belirlenecek yerlerde ise özel kanunların bu Kanuna aykırı olmayan hükümlerine uyulur. TANIMLAR Madde 4 - Bu Kanunda geçen deyimlerden; Kıyı çizgisi: Deniz, tabii ve suni göl ve akarsularda, taşkın durumları dışında, suyun karaya değdiği noktaların birleşmesinden oluşan çizgiyi, Kıyı Kenar çizgisi: Deniz, tabii ve suni göl ve akarsularda, kıyı çizgisinden sonraki kara yönünde su hareketlerinin oluşturulduğu kumluk, çakıllık, kayalık, taşlık, sazlık, bataklık ve benzeri alanların doğal sınırını, Kıyı: Kıyı çizgisi ile kıyı kenar çizgisi arasındaki alanı, Sahil şeridi (Değişik tanım: 01/07/1992 - 3830/1 md.) Kıyı kenar çizgisinden itibaren kara yönünde yatay olarak en az 100 metre genişliğindeki alanı, Dar Kıyı: Kıyı kenar çizgisinin, kıyı çizgisi ile çakışmasını, Toplumun yararlanmasına açık yapı: Mevzuata göre tespit ya da tasdik edilmiş kural ve ücret tarifelerine uygun biçimde, getirdiği kullanımdan belirli kişi ya da topluluklara ayrıcalıklı kullanım hakkı tanımaksızın yararlanmak isteyen herkese eşit ve serbest olarak açık bulundurulan ve konut dokunulmazlığı olmayan yapıları,ifade eder. (Son fıkra iptal: Anayasa Mahkemesi'nin 18/09/1991 tarih ve E.: 1990/23, K.: 1991/29 sayılı kararı ile) GENEL ESASLAR Madde 5 - Kıyılar ile ilgili genel esaslar aşağıda belirtilmiştir: Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Kıyılar, herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açıktır, Kıyı ve sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir. Kıyıda ve sahil şeridinde planlama ve uygulama yapılabilmesi için kıyı kenar çizgisinin tespiti zorunludur. Kıyı kenar çizgisinin tespit edilmediği bölgelerde talep vukuunda, talep tarihini takip eden üç ay içinde kıyı kenar çizgisinin tespiti zorunludur. Ek: (01/07/1992 - 3830/2 md.) Sahil şeritlerinde yapılacak yapılar kıyı kenar çizgisine en fazla 50 metre yaklaşabilir. Ek: (01/07/1992 - 3830/2 md.) Yaklaşma mesafesi ve kıyı kenar çizgisi arasında kalan alanlar, ancak yaya yolu, gezinti, dinlenme, seyir ve rekreaktif amaçla kullanılmak üzere düzenlenebilir. Ek: (01/07/1992 - 3830/2 md.) Sahil şeritlerinin derinliği, 4 üncü maddede belirtilen mesafeden az olmamak üzere, sahil şeridindeki ve sahil şeridi gerisindeki kullanımlar ve doğal eşikler de dikkate alınarak belirlenir. Ek: (01/07/1992 - 3830/2 md.) Taşıt yolları, sahil şeridinin kara yönünde yapı yaklaşma sınırı gerisinde kalan alanda düzenlenebilir. Ek: (01/07/1992 - 3830/2 md.) Sahil şeridinde yapılacak yapıların kullanım amacına bağlı olarak yapım koşulları yönetmelikte belirlenir. İKİNCİ BÖLÜM: KIYI, KIYI KENAR ÇİZGİSİ, SAHİL ŞERİDİ, PLANLAMA VE YAPILANMA KIYININ KORUNMASI YAPI YASAĞI VE KIYIDA YAPILACAK YAPILAR Madde 6 - Kıyı, herkesin eşitlik ve serbestlikle yararlanmasına açık olup, buralarda hiçbir yapı yapılamaz; duvar, çit, parmaklık, telörgü, hendek, kazık ve benzeri engeller oluşturulamaz. Kıyılarda, kıyıyı değiştirecek boyutta kazı yapılamaz; kum, çakıl vesaire alınamaz veya çekilemez. Kıyılara moloz, toprak, cüruf, çöp gibi kirletici etkisi olan atık ve artıklar dökülemez. Kıyıda, uygulama imar planı kararı ile; a) İskele, liman, barınak, yanaşma yeri, rıhtım, dalgakıran, köprü, menfez, istinat duvarı, fener, çekek yeri, kayıkhane, tuzla, dalyan, tasfiye ve pompaj istasyonları gibi, kıyının kamu yararına kullanımı ve kıyıyı korumak amacına yönelik alt yapı ve tesisler, b) Faaliyetlerinin özellikleri gereği kıyıdan başka yerde yapılmaları mümkün olmayan tersane, gemi söküm yeri ve su ürünlerini üretim ve yetiştirme tesisleri gibi, özelliği olan yapı ve tesisler, c) (Ek bend: 3/7/2005-5398 S.K./13.mad) Organize turlar ile seyahat eden kişilerin taşındığı yolcu gemilerinin (kruvaziyer gemilerin) bağlandığı, günün teknolojisine uygun yolcu gemisine hizmet vermek amacıyla liman hizmetlerinin (elektrik, jeneratör, su, telefon, internet ve benzeri teknik bağlantı noktaları ve hatlarının) sağlandığı, yolcularla ilgili gümrüklü alan hizmetlerinin görüldüğü, ülke tanıtımı ve imajını üst seviyeye çıkaracak turizm amaçlı (yeme-içme tesisleri, alışveriş merkezleri, haberleşme ve ulaştırmaya yönelik üniteler, danışma, enformasyon ve banka hizmetleri, konaklama üniteleri, ofis binalar) fonksiyonlara sahip olup, kruvaziyer gemilerin yanaşmasına ve yolcuları indirmeye müsait deniz yapıları ve yan tesislerinin yer aldığı kruvaziyer ve yat limanları,
d) (Ek bent: 31/07/2008-5801 S.K./3.mad) Uluslararası spor otoritelerinin, Türkiye'de spor faaliyetlerinin düzenleneceğine dair kararı gereğince Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün bağlı olduğu spordan sorumlu Bakanlığın izni doğrultusunda, 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun (I) sayılı Cetvelinde düzenlenen genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri, aynı Kanunun (II) sayılı Cetvelinde düzenlenen özel bütçeli idareler, belediyeler ile il özel idareleri tarafından her türlü spor aktiviteleri ve organizasyonların yapılmasına/yaptırılmasına yönelik spor tesisleri ve zorunluluk arz eden durumlarda bunların tamamlayıcı konaklama tesisleri, yapılabilir. (Ek fıkra: 3/7/2005-5398 S.K./13.mad) Özelleştirme kapsam ve programına alınan ve sahil şeridi belirlenen veya belirlenecek olan alanlar ile kıyı ve dolgu alanlarında yapılacak yat ve kruvaziyer limanlarının ihtiyacı olan yönetim birimleri, destek birimleri, bakım ve onarım birimleri, teknik ve sosyal altyapı ve konaklama birimleri ile ilgili kullanım kararları ve yapılanma şartları imar plânı ile belirlenir. Bu yapı ve tesisler yapım amaçları dışında kullanılamazlar. DOLDURMA VE KURUTMA YOLUYLA ARAZİ KAZANMA VE BU ARAZİLER ÜZERİNDE YAPILABİLECEK YAPILAR Madde 7 - Kamu yararının gerektirdiği hallerde, uygulama imar planı kararı ile deniz, göl ve akarsularda ekolojik özellikler dikkate alınarak doldurma ve kurutma suretiyle arazi elde edilebilir. Bu gibi yerlerde doldurma veya kurutmayı yapacak ilgili idarenin valiliğe iletilen teklifi, valilik görüşü ile birlikte Bayındırlık ve İskan Bakanlığına gönderilir. Bakanlık, konusuna göre ilgili kuruluşların görüşünü de almak suretiyle teklifi inceler. Uygun bulunması halinde ilgili idare tarafından uygulama imar planı hazırlanır. Bu yerler için yapılacak planlar hakkında İmar Kanunu hükümleri uygulanır. Ancak, bu planlar Bayındırlık ve İskan Bakanlığı tarafından, 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu kapsamında kalan alanlardaki planlar ise, anılan Kanunun 7 nci maddesine göre tasdik edilir. Doldurma ve kurutma işlemleri yürürlükteki mevzuat hükümlerine göre yapılır. Bu araziler Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır, özel mülkiyet konusu olamaz. Bu alanlar üzerinde 6 ncı maddede belirtilen yapılar ile yol, açık otopark, park, yeşil alan ve çocuk bahçeleri gibi teknik ve sosyal altyapı alanları düzenlenebilir. SAHİL ŞERİDİNDE YAPILABİLECEK YAPILAR Madde 8 - Uygulama imar planı bulunmayan alanlardaki sahil şeritlerinde, 4 üncü maddede belirtilen mesafeler içinde hiç bir yapı ve tesis yapılamaz. Uygulama imar planı bulunan yerlerde duvar, çit, parmaklık, telörgü, hendek, kazık ve benzeri engeller oluşturulamaz. Moloz, toprak, cüruf, çöp gibi kirletici ve çevreyi bozucu etkisi olan atık ve artıklar dökülemez, kazı yapılamaz. Ancak bu alanlarda; uygulama imar planı kararıyla altı ve yedinci maddede belirtilen yapı ve tesislerle birlikte toplum yararına açık olmak şartıyla konaklama hariç günü birlik turizm yapı ve tesisleri yapılabilir. KIYI KENAR ÇİZGİSİNİN TESPİTİ Madde 9 - Kıyı kenar çizgisi, valiliklerce, kamu görevlilerinden oluşturulacak en az 5 kişilik bir komisyonca tespit edilir. Bu komisyon; jeoloji mühendisi, jeolog veya jeomorfolog, harita ve kadastro mühendisi, ziraat mühendisi, mimar ve şehir plancısı, inşaat mühendisinden oluşur. Komisyonca tespit edilip valiliğin uygun görüşü ile birlikte gönderilen kıyı kenar çizgisi, Bayındırlık ve İskan Bakanlığınca onaylandıktan sonra yürürlüğe girer. Komisyonun çalışma usul ve esasları Bayındırlık ve İskan Bakanlığınca hazırlanan yönetmelik ile belirlenir. KIYI VE SAHİL ŞERİDİNDE PLANLAR Madde 10 - Kıyıda ve sahil şeridindeki planlar bu Kanunun ve buna dayanılarak çıkarılacak yönetmeliğin hükümlerine aykırı olamaz. Bu yerlerde düzenlenen planlardan, imar mevzuatı veya yerin özelliği dolayısıyla 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu kapsamına girenler, anılan Kanunun 7 nci maddesine göre onaylanarak kesinleşir. KIYIDA VE DOLDURMA VE KURUTMA YOLUYLA KAZANILAN ARAZİLER ÜZERİNDE YAPILANMALARA İZİN VERİLMESİ Madde 11 - Bu Kanun hükümlerine göre, kıyıda ve doldurma ve kurutma yoluyla kazanılan araziler üzerinde yapılması mümkün olan yapı ve tesislerin yapılabilmesi için, Maliye ve Gümrük Bakanlığından gerekli iznin alınması zorunludur. Yapı ruhsatı verilmesinde bu izin belgesi yeterlidir. İznin verilme şekil ve şartları Bayındırlık ve İskan ve Maliye ve Gümrük bakanlıklarınca birlikte tespit edilerek çıkarılacak uygulama yönetmeliğinde belirtilir.
TAPUYA ŞERH VERİLMESİ Madde 12 - Sahil şeridinde, bu Kanunun 8 inci maddesinde belirtilen hükümlere uygun olarak yapılan yapıların bu niteliklerinin, tapu kütüğünün beyanlar hanesine işlenmesi zorunludur. ÜÇÜNCÜ BÖLÜM KONTROL, İMAR MEVZUATINA AYKIRI YAPI VE CEZA HÜKÜMLERİ KONTROL Madde 13 - Bu Kanun kapsamında kalan alanlardaki uygulamaların kontrolü; belediye ve mücavir alan sınırları içinde belediye, dışında ise valilikçe yürütülür. İlgili bakanlıkların teftiş ve kontrol yetkileri saklıdır. İMAR MEVZUATINA AYKIRI YAPI Madde 14 - Bu Kanun kapsamında kalan alanlarda ruhsatsız yapılar ile ruhsat ve eklerine aykırı yapılar hakkında 3194 sayılı İmar Kanununun ilgili hükümleri uygulanır. CEZA HÜKÜMLERİ Madde 15- (Değişik madde: 23/01/2008-5728 S.K./466.mad) Kıyıda ve uygulama imar planı bulunan sahil şeritlerinde duvar, çit, parmaklık, tel örgü, hendek, kazık ve benzeri engelleri oluşturanlara ikibin Türk Lirasından onbin Türk Lirasına kadar idarî para cezası verilir. Ayrıca oluşturulan engellerin beş günden fazla olmamak üzere belirlenen süre zarfında kaldırılmasına karar verilir. Bu süre zarfında engellerin ilgililer tarafından kaldırılmaması halinde, masrafı yüzde yirmi zammıyla birlikte kendilerinden kamu alacaklarının tahsili usulüne göre tahsil edilmek üzere kamu gücü kullanılmak suretiyle derhal kaldırılır. Kabahatin tekrarı halinde, ceza üst sınırdan verilir. Birinci fıkrada sayılan yerlerden kum, çakıl alanlara üçbin Türk Lirasından onbeşbin Türk Lirasına kadar idarî para cezası verilir. Birinci fıkrada sayılan yerlere moloz, toprak, cüruf, çöp gibi atık ve artıkları dökenler, atılan veya dökülen maddenin niteliğine, çevreyi kirletici ve bozucu etkisine göre Türk Ceza Kanunu, Kabahatler Kanunu veya Çevre Kanunu hükümlerine göre cezalandırılır. Yukarıdaki fıkralarda sayılan fiillerin kıyının doğal yapısını bozacak bir etki meydana getirmesi halinde, daha ağır cezayı gerektiren bir suç oluşturmadığı takdirde, failleri hakkında altı aydan iki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Birinci fıkrada sayılan yerlerde ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı olarak yapı yapan kişilere Türk Ceza Kanunu veya İmar Kanunu hükümlerine göre verilecek ceza bir kat artırılır. İlgili kanunlarda belirtilen makamların yetkileri saklı kalmak üzere, bu maddede belirtilen idarî yaptırımlara karar vermeye mahalli mülki amir yetkilidir. YÖNETMELİK Madde 16 - Bu Kanunun uygulanması ile ilgili yönetmelik, Kanunun yayımından itibaren 3 ay içinde Maliye ve Gümrük, Turizm Bakanlıklarının yazılı görüşü alınarak Bayındırlık ve İskan Bakanlığınca hazırlanır. Ek Madde 1 - (Ek madde: 01/08/2003 - 4971 S.K./26. md.) Özelleştirme kapsamındaki kuruluşların kullanımında bulunan ve bu Kanunun 6 ncı maddesi kapsamında kıyıda yer alan arazi ve yapılar için, bu Kanun hükümleri çerçevesinde yapılması gereken tüm işlemler (kıyı kenar çizgisinin tespiti, Özelleştirme İdaresi Başkanlığınca lüzum görülmesi halinde kıyı kenar çizgisinin yeniden tespiti, uygulama imar planlarının hazırlanması, ruhsat ve benzeri hususlar) kuruluşun özelleştirme kapsamına alınmasını takiben ilgili kurum ve kuruluşlarca iki ay içerisinde sonuçlandırılır. Bu arazi ve yapılar Özelleştirme İdaresi Başkanlığının talebine istinaden kadastro müdürlüğünce kadastro paftalarına özel işaretleri ile belirtilir. Geçici Madde - Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce mevzuat hükümlerine uygun olarak onanmış ve kısmen veya tamamen yapılaşmış 1/1000 ölçekli uygulama imar planlarının sahil şeritleri ile ilgili hükümleri geçerlidir. Ancak, 8 inci maddenin ikinci fıkra hükümleri saklıdır. YÜRÜRLÜK Madde 17 - Bu Kanunun (...) hükümleri yayımı tarihinde yürürlüğe girer. YÜRÜTME Madde 18 - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. KANUNA İŞLENEMEYEN HÜKÜMLER 01/07/1992 TARİHLİ VE 3830 SAYILI KANUNUN GEÇİCİ MADDESİ: Geçici Madde - Kısmen veya tamamen yapılaşmamış alanlarla ilgili imar planı revizyonları bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 1 yıl içinde tamamlanır. Not: Kanun maddelerinde değişiklik ya da yeni yönetmeliklerle düzenlemeler yapılmış olabilir.