Arkadaşlar, Bugün millyet gaztesinde okuyup bir kez daha içgeçirdiğim neden biz o günleri göremedik dediğim makaleyi sizlerle paylaşmak istedim. En çokta bu balık türlerinin ithalat yoluyla ülkemize ulaşıyor olması zoruma gidiyor... Umarım o günleri tekrar yaşama şansına erişiriz... Sağlıcakla kalın... MARMARA’NIN KAYIP BALIKLARI Çocukluğumdan hatırımda kalan en canlı resimlerinden biri balıklara dair. Daha kazıklı yol yapılmamış. Akşam vakti Arnavutköy’den Ortaköy’den geçerken lüks ışıklarının aydınlattığı o kırmızı balıkçı tablalarında görürdüm orkinosları, kılıç balıklarını. Hayli zamandır pek rastlamıyorum. Çünkü artık yoklar. Eski balıkhane müdürü Karekin Deveciyan’ın 1915 baskılı ‘Balıkları ve Balıkçılık’ kitabında Boğaziçi’nde yılda altı bin ton kılıç balığı yakalandığını söylüyor. Ya şimdi ? Soruyu İstanbul Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Eski Dekanı Profesör Bayram Öztürk’e soruyorum. Hocanın yanıtı net: “Boğaz’da artık kılıç nerdeyse hiç yakalanmıyor. Yalnız kılıç balığı mı? Uskumru, kolyos, kofana, sardalya, orkinos, kalkan da bitti. Bir zamanlar dünyanın en güzel istiridye yatakları Marmara’daydı. Ya istakozlar, Türkiye ıstakoz ihracatçısıydı. Şimdi hiçbiri yok.” Boğaz’ın Kraliçesi fotoğrafta kaldı Asıl tehlike, lüferdeki azalma. 2002’de 25 bin ton lüfer avlanırken 2008’de bu rakam beş bin tona bile ulaşamıyor. Bu yıl da lüferde bir artış beklenmiyor. Profesör Öztürk, “Aşırı avlanma lüferin en büyük düşmanı. Balık daha çinekopken yani 11-15 santimken balık avlanıyor. Böylece balığa üreme fırsatı verilmiyor. Lüferin üreme boyu 19-20 santim bunun altında yapılan her av lüferin soyunun tükenmesine yol açıyor.” Bu sene yapılan lüfer kampanyasının mucidi olan Profesör Öztürk bu yıl da rakı-lüfer keyfinin pahalı olacağını söylüyor. Çünkü denizden istendiği kadar lüfer çıkmayacak. Ama dedik ya asıl tehlike, aşırı ve denetimsiz avcılık. Bu hızla çinekop avı sürerse ‘Boğaz’ın kraliçesi’ni bir 10 yıl sonra eski solgun fotoğraflarda görmek zorunda kalacağız. Kirlilik de bir başka tehdit Tüm uyarılara rağmen denize atık su deşarjı engellenemiyor. Boğazdan geçen gemilerin özellikle petrol artıkları içeren sintine bırakmasının önüne geçilemiyor. Bu görevleri yerine getirmesi gereken kamu otoriteleri ve belediyeler Marmara’nın korunmasını sağlayamıyor. Prof. Öztürk, “Karadeniz’i başka ülkeler kirletiyor olabilir ama Marmara bizim denizimiz. Sorumluluk biz de olmasına rağmen ödevlerimizi yerine getirmiyor ve iç denizimizi adeta lağım çukuruna dönüştürüyoruz” diyor. Hangi ülkeden hangi balıkları yiyoruz? Üç tarafı denizle çevrili olmakla övünen Türkiye’nin 2008’de 63 ton balık ithal edip 120 milyon dolar ödediğini biliyor musunuz? İşte ithal kalemlerimiz ve ülkeler: Uskumru Norveç Orfoz Moritanya Istakoz Kanada Sardalya Yunanistan Kalkan Ukrayna Ahtopot Hindistan, Pakistan Kalamar Hindistan, Pakistan Mercan Yunanistan Barbunya Fas ve Moritanya Orfoz Senegal ve Moritanya Ringa Norveç Somon Norveç Karides Tayland, Endonezya, Malezya Havyar Rusya, Ukrayna, Azerbaycan ÖNEMLİ NOT: Marmara’nın balık rezervi bugün TÜDAV’ın Ataköy Kültür Merkezi’nde düzenleyeceği Marmara 2010 Sempozyumu’nda tartışılacak.
''Boğazdan geçen gemilerin özellikle petrol artıkları içeren sintine bırakmasının önüne geçilemiyor.'' Hocam şu yazınız dikkatimi çekti . İMO kurallarına göre sintineyi iç denizlerde salmak yasak diye biliyorum. Eğer gerçektende sintine salıyorlarsa bu gemilere inanılmaz miktarda para cezası kesilmesi lazım hatta ve hatta gemiyi bağlama söz konusu bile olabilir. Bunlarında tek sebebi denetimsizlik. Balıkların azalma sebeblerinden biride boğazdan sürekli durmaksızın geçen tankerler - kuru yük gemileri - yolcu gemileri - vapurlar - motorlar, bunlarda balığın azalmasında bir etken. Ayrıca geceleyin ışklandırmanın fazla olmasıda ayrı bir etken.
Sadece burda yazılır burda kalır Bugünkü kongrede olacakları ben söyliyim.Birkaç tane zatı muhterem çıkıp konuşma yapacak ŞAKŞAKÇILARI alkışlayacak.Bazılarıda dinlerken uyuyakalacak.Sonra basına balıkçılıkla ilgili yeni kararlar aldık diye demeç verecekler.Ama denetim yok.
Niyet iyi ama uyduruk bir metin olmuş. Bayram Öztürk bu işlerin uzmanı olduğuna göre geriye gazetenin yada gazetecinin anlamadığı için terimler ve rakamlarda değişiklik yapması kalıyor. (dilerim) Yıllık balık ithalatımız 63 ton olur mu, o kadar balık bir günde tek bir şirket tarafından getirilir. Asıl rakam bunun tam bin katıdır. NEDEN BALIK İTHAL ETMEKTEN KORKUYORUZ ONU DA ANLAMIYORUM. KEŞKE BUNUN 10 KATI BALIK İTHAL ETSEK DE KENDİ BALIĞIMIZI AVLAMASAK. DENİZLERİMİZDEN BEREKET TAŞSA. YOĞUNLUĞU DÜŞÜK YÖNTEMLERLE NE ÇIKARSA ONA RAZI OLSAK. Her zaman ithal balık daha ucuzdur. Hem de her açıdan. Esas konuya gelelim: Nedense lüferi koruyacağız diyenlerin ya saflığından ya da bilerek yaptıkları bir hata var. Lüfer 24-26 cm de ilk üreme boyuna erişir. Sert bir ifade kullanacağım; Lüferi kime peşkeş çekmeye çalışıyorlar da bu boyu bir platform 20 cm ye, TÜDAV da 19-20 cm ye çekiyor? Lüferde en küçük avlama boyu 25 cm olmalıdır. Kimseyin tepkisinden korkmadan bu boyu seslendiremiyorsanız hiç uğraşmayın. Benzer kadroların 11 cm olması gereken hamsi boyunu önce 9 cm ye, sonra da 7 cm ye çekme çabaları hatta bir ara tamamen boy yasağını kaldırma çabalarını gördüğümüzden biraz tedirginiz. Lüferi korumak istiyorsak, önce hamsiyi ve kıraçayı korumamız lazım. Onlar bittiğinde lüfer ne yiyip te büyüyecek? Kalkan, kırlangıç karnını neyle doyuracak?