Tüm arkadaşlarıma, tüm doğa dostlarına selamlarımı iletiyorum öncelikle. Hepimiz ne kadar güzel bir ülkede yaşadığımızın farkındayız çünkü biliyorumki doğayı canlıları, denizi bu ülkeyi ve sahip olduğu değerleri korumak için burdayız. İyi bir avcı doğayı bilip ona saygı duyup onu en iyi şekilde koruyup, doğanın ona verdiklerini en iyi şekilde değerlendirmesini bilendir, bilinçli olandır. Bireyler; bilinçleri, sahip oldukları kültürleri doğrultusunda doğaya saygı duyar ve onunla beraber yaşar, onun sahibi değil bir parçası olduğunu kabüllenirler... Bu anlattıklarımızın hepsi ülkemizde insanların vicdanıyla orantılı olsada yasalar ve kanunlar bir şekilde bu düzeni ve doğayı korumak için bireyi denetlemek ve yanlışlarını düzeltmesi için çeşitli yaptırımlarla belli bir düzeni ve doğayı korumak için yasa koyucular tarafından düzenlenir... Dernekleşme ve sosyal bilinç yasalardaki düzensizlik ve yaptırımların caydırıcı olmamasının nedeni yetersiz örgütlenme, bizlerin sessiz sakince herşeyi kabul eden tavrımızdan ileri gelir.Malesef yapı olarak hakkımızı aramayı sahip olduklarımızı korumayı çıkarlarımıza değişiriz, siyasetin içine rant girebilir ama doğanın içine denizin, hayvanların, yeşilin içine rant girerse geleceğimizi satıyoruz demektir.Yasalarla bu düzeni koruyup, sahip çıkması gerekenlerdeki bu başı boşluk hala sahip olmadığımız deniz bakanlığı, sürdürülebilir balıkçılık politası ve yeterli denetlemelerin yapılmaması, av yasaklarının doğru zamanlarda başlayıp sürelerinin çok kısa tutulması gibi herkesin aşikar olduğu temel sorunların bile 2010 yılında hala aşılamaması malesef her geçen gün canlı popülasyonunun azalmasına sebeb olmaktadır... Ben geleceğini satan bir toplumun içinde yaşamayı onurlu bir davranış olarak görmüyorum o yüzden siz dostlarımla aşşağıdaki yazıyı paylaşmayı borç biliyorum.... Çocuklarım için, geleceğim için, bir parçası olduğunu unuttuğumuz doğamız için, yarınlarımız için, 3 tarafı denizlerle kaplı bir ülke olarak balık ithal ettiğimiz için utanmasak bile belki yarınlar için hala bir şeyler yapabiliriz.... BEKİR COŞKUN Ölüm fermanı... 31.05.2010 08:20 KUŞLAR; Ankara’da bir salona toplanmış “komisyonun” kendileri için “ölüm fermanı” imzaladıklarını bilmezler. Onlar, bir ağacın dalına mutlu konarken... Ya da bir su birikintisinden su içmek isterken, bir silah patlar... Ve ölürler... Bu “komisyon” kararıdır... Geçen gün toplanan “komisyonun” önünde “yerli ve göçmen kuşların sayısının yüzde 50 azaldığı” bilgisi vardı... Komisyon, Çevre ve Orman Bakanlığı’nın Merkez Av Komisyonu... Bu durumda “komisyonun” yok olan azalan türleri korumak için karar alması gerekmez mi?.. Ama tersini yaptılar... Av günleri ve av limitlerini artırdılar... Komisyona çevrecileri ya da korumacı sivil örgütleri sokmadılar... Ama silah ve fişek imalatçıları ile satıcıları komisyondaydı... Üstelik oy bile kullandılar... Bilinçli avcılar (özellikle İç Anadolu temsilcileri) karşı çıktılar, yüreği sızlayan kimi bürokratlar toplantıyı terk ettiler... Ama komisyon daha çok hayvanın avlanması için karar aldı... Çevre ve Orman Bakanı imzaladı... Ferman tamamdı... Artık vicdan, merhamet aramayız... Akıl-izan da mı yok?.. Kuş türlerinin yok olduğunu, yerli ve göçmen kuşların yüzde 50 azaldığını bakanlık saptamışken, aynı bakanlığın komisyonu daha çok öldürmeye nasıl ferman verebilir... Prof. Dr. Bakan nasıl imzalar?.. Bu nasıl bilim adamlığıdır?.. Dağıttığı-sattığı ormanlardan sonra, havadaki kuşa da mı yaşama hakkı vermeyecek Çevre ve Orman Bakanlığı... Dört gün önce Resmi Gazete’de yayınlandı... O ölüm fermanı...
BEKİR COŞKUN Ankara'nın eski hızlı avcılarındandı, Metin SERT'in yakın av arkadaşıydı.... Keşke biraz da ördeği kekliği kırdıkları o günlerden bahsetse... Herhalde şimdi değişim geçirdi.........
Demek ki Bekir bey bir avcı olarak, üstüne düşeni yaparak, avcılıkla ilgili gelişmeleri ve olumsuzlukları paylaşıp köşesinde tüm okuyucularıyla paylaşarak sorunların üstüne giderek vicdani sorumluluğunu yerine getirdi. Fazlasıyla yararlı bir yazı olduğunu düşünüyorum...