Son zamanlarda forumlarda sahil güvenlik komutanlığına balık avcılarının çok şikayeti olduğunu takip ediyoruz. Bizde bu durumu fırsat bilerek balıkçıların sahil güvenlik komutanlığı'na güvenlerini anketle kamu oyu beğenisine sunmak istiyoruz. Sizlerinde görüşlerini rica ediyorum. Oy kullanırken lütfen sahil güvenlik komutanlığındaki askeri personelinde bu vatan ve bizim için gece ve gündüz çalıştıklarını göz ardı etmeyelim.
Sahil güvenliğin görevini yapmak için bizim ihbarlarımıza ihtiyacı varsa, bu zaten filmin koptuğu yerdir. SGK veya diğer kurumlar için ihbarlar, sıradışı durum olmalı. SGK limanda yatmaz, görev yeri denizdir, vardiya değişimi için uğrar sadece limana. Bu bekle ve müdahale et sistemi, denetim değil, koruma sistemidir. Yani itfaiye gibi bir şey. İtfaiyeciler oturur, yangını bekler. Ama kontrol böyle yapılmaz. Gidilir, bir alan tespit edilir ve o alanda sürekli kalınarak orası denetlenir. Kısaca, SGK'nin uyguladığı yöntem zaten kökten yanlış. Bu yöntem, şimdiki gibi denetleme gerekmeyen durumlar için, bir gemi batacak olursa, çağrı gelecekte, bizde gideceğiz gibi bir yapılanmanın çözümü. Bu denetleme için kabul edilemez bir yapılanmaki, bundan çabucak vazgeçilmesi gerekiyor. Basitçe şöyle bakın. Orman muhafaza ekipleri, oturup, birisi ağaç kesiyor diye ihbar gelmesini beklemez. Gider ormanda gezer, denetimini yapar. SGK'nın lüksü nedir, denetleme görevini oturduğu yerden yapabileceğini sanmaktadır?
Sevgili Semih SGK 'na güvenmemiz gerekmektedir.Ancak iğne ve çuvaldız meselesinide göz ardı etmemeliyiz. Acaba kıyılarda ve denizde olta sallayan amatör balıkcı sıfatındaki avcıların yüzde kaçı tebliğlere uygun davranmaktadır. Maalesef bende dahil çoğu kere tam uymadığımızda bir gerçektir. Umulan ve arzu edilen ise elbette herkesin duyarlı,vazifelerini ise tam manasıyla yapmaları gereğidir. Sevgiler
Aslına bakılırsa hepsi. Nasıl yani derseniz, maalesef böyle. Burada da gene sistemden kaynaklanan bir sorun var. Siz insanlara, şuradan bir kamış bir de makine alıp, gidip balık tutabilirsiniz diyorsanız, sonrada bir tebliğ vardı diye çıkamazsınız. Konuyu en baştan ele almalısınız: Tebliğ nedir? Bir şeyin bildirilmesi, amanda gazetede yayınladım ben demekle olmaz. Bunu yapacaksan her gün, her saat yayınlamalısın. Senin bunu yayınladığının ertesi günü, olta alan adamı bu tebliğle bağlayamazsın. Balıkçılık yapmak isteyen herkes, bir takım düzenlemelerden haberdar olduğunu ve bunlara uyarak balıkları tutması gerektiğini bilmek dumunda. Peki nerdne bilecek, böyle olduğunu nerden bilecek? Dahası bu kurallara uymuyorsa, neye istinaden bir yaptırım yapacaksınız? Bunun yolu, balıkçının bir ruhsata bağlanmasıdır. Diyeceksiniz ki, amatör balıkçılar tıpkı ehliyet alır gibi bir ruhsat almalıdır. Eğitime gerek yok, imtihana gerek yok. Bir ruhsat varsa, otomatikman bir edinme ve kullanım koşulları olacaktır. Edinmek için, sınav vs. istenebilir, bu başka bir mevzu. Ama bu ruhsat şunu der: "Sen şu şu kurallar dahilinde balık tutma hakkına sahipsin" Hah, o zaman işte, amatöre harbiden tebliğini yapmış olursun. Amatörü ancak bu andan sonra tebliğe uymamakla suçlayabilirsin. Bu yapılmadığı sürece, bu tebliğ vs. işleri maalesef havanda su dövmek olacaktır.
Aynen dediğiniz gibi Serdar abi. HAtta bir anımı anlatayım çok komik gelmişti... İzmir de bir azmaktayım.Gece saat 12 suları teknenin biri gelip azmağın ağzını ağla döşedi.Sesleniyoruz duymamazlıktan geliyor...Aradım SGK yı , hemen geliyoruz dediler... 15 dakka geçti aradım tekrar eli kulağında oradayız dediler... 15 dakka daha geçti geldik geliyoruz dediler... Bu sefer Bağlı oldukları Bölge komutanlığını aradım , 45 dakkadır bekliyorum gelen giden yok dedim ; hemen uyarıyoruz dediler... bi 15 dakka daha geçti Noldu ben bekliyorum ama hala gelen giden yok dedim... CEVAP : ekiplerimiz KARAYOLU ile gelip bakmışlar kimse yokmuş...banghead Bu arada gelecekleri mesafeyi ben koşarak 10 yada 15 dakkada giderim...
Hep Beraber Bilinç gerekir, amatör balıkçılar da tebliğe uymalı ama, Açık gerçek, balığın neslini ticari balıkçıların yasal olmayan sınırlarda yaptıkları doyumsuz sınırsız avcılıkları tehdit ediyor. Amatör Balıkçıların yaptığı av, Ticari Balıkçıların yaptığı avın 100.000'de biri bile değildir. Bence Ticari Balık Avcılığı yapan Büyük Teknelere GPS li konum takip cihazı takma zorunluluğu getirilmeli. Böylece Sahil Güvenlik Kontrol yaparken daha efektif olabilir.
Bir hayli yanlış düşünüyorsunuz. Zaten büyük teknelerde GPS'li konum cihazı var, adına AIS denir. Mesela şuradan: http://www.marinetraffic.com/ais/ Şu anda bir sürü gırgırın boğaz girişini deli gibi çevirmekte olduğunu canlı canlı görebilirsiniz. Ticari balıkçıların sorunu, yasal olan av sınırlarının zaten ekosistemin canına okuyor olması. Adamların yasadışına kaçtığı durumu tamam, ama yasal durum zaten o kadar kötücül ki. Bu sene bir kaç elle tutulur yasal düzenleme oldu. 24m olayı, balık boylarındaki sınırlar filan. Yeterli mi, değil, ama hiç yoktan iyi. Siz senelerce balıkçıya "aha deniz, kır kırabildiğin kadar" der, onları başıboş bırakırsanız, bu saatten sonra onlara yaptırım dayatmanız pek olası değil. Şöyle düşün, adam ucuzdan kırmaya alışmış balığı, tatlı para. Buna göre bir sürü yatırım yapmış, 3-5 gırgır, taşıma gemisi filan almış. Bir yere balık unu fabrikası kurmuş, öte tarafa çiftlik ypamış. Düzenini kurmuş ve sömürüyor denizi. Zira sen devlet olarak zamanında sömür, semir, tıkın iyice demişsin. Şimdi adam bu düzeni bozdurmaya razı olur mu? Ve dahası, o dönem için kurduğun denetleme, kontrol, regülasyon sistemi, bu dönem uygulanabilir mi? Amatör balıkçıya gelelim. Onların etkisini hiç azımsamayın. Bu limitler emin olun ki amatör için çok yüksek. Limit sistemi de yanlış. 5kg ne tutarsan tutla bu iş olmaz. 6 kg'luk levrek tuttuysan, bir kefal bile tutamazsınla da olmaz. Basitçe, günde 10 tane lüfer hakkın var. 5 tane de palamut. 40 tane de istavrit. İster hepsini tut, ister birini gibi bir düzenleme olmalı. Şu anki limit vs. kavramı dahilinde, amatör balıkçıların denize tahribatı sanıldığından çok daha yüksek. Ülkede amatör için bir kayıt kürek yok. Ama basitçe, her gün boğazda en azından beş gırgırın tutabileceği kadar lüfer tutulduğuna, istavrit tutulduğuna kalıbımı basarım. Bu düzenlemeler, başak bir bakışla yapılmış düzenlemeler. bunlarla bu işler düzelmez. Deniz kurumaya devam eder. Basitçe şunlar şöyle olmalı: 1. Her tür dökme deniz ürününün (konserve vs. hariç) perakende satışı ruhsata tabi olmalı. Buna mesela, midyecilikte dahil. 2. Her tür deniz ürününün nakli ve satışında menşe belgesi şartı olmalı. 3. Amatör balıkçılara konan limitler düşürülüp doğru dürüst bir hale getirilmeli. 4. Amatör balıkçılık ruhsata tabi olmalı. 5. Denetleme mekanizmaları, sürekli ve etkin şekilde olmalı. Baskın, teftiş gibi değil rutin olmalı. Atıyorum Galata'da balık tutan herkes, gün içinde bir kaç kez zabıtanın gelip kendisini denetleyceğinden emin olmalı. Boğazdaki gırgır, doğru yerde ağ serse bile SGK'nın burnunun dibinde gezdiğini sürekli görmeli. 6. Balık unu, konservesi, yağı vs. üreten fabrikaların üretim sonuçları dikkatle denetlenmeli. 10 ton un çıkmış sende, 100 ton balık gelmiş olmalı, nerdne nasıl geldi denebilmeli ve o zincirde kırılmalı.
http://www.marinetraffic.com/ais/ adresinden baktım, ortada bir ilginçlik var 15-16 balıkçı teknesi sayabildim...oda genelde istanbul civarında...koca karadenizde nerdeyse hiç balıkçı teknesi yok gibi...cihazları kapatıyorlar sanırım.. bunu kapatılamayacak şekilde mühürlenmesi lazım o zaman (otobüslerin takometre sistemine benzer) ayrıca limandan çıkış kayıtlarına bakıp ya sen bu kadr limana girip çıkmışın da senin cihaz hiç çalışıyor görünmüyor kontrolü yapılabilir. İstedikten sonra herşey yapılabilir.
Karadeniz'deki gemilerde de o cihaz var. Cihaz, adım şu, yüküm şu, hızım bu, yerim bu gibi bilgileri, sürekli olarak telsizle yayınlar. Tüm tekneler yapar bunu. Yayın mesafesi ise kısıtlıdır, 30-40 km en fazla. Ama bu cihazlar bilgiyi alıp internete yollamaz. Birileri bu bilgiyi alıyor, bu sitelere gönderiyor. Türkiye'de bunu yapmak yasak aslen. Sonuçta, karadeniz'de bu bilgileri yollayacak kimse yok. Olmayınca da oralarda bu sistem SGK gibi kurumlar için kullanılabilir olsada, bu şekilde internet siteleri vs. açısından kör nokta oluyor.
Oturduğumuz yerden bir tuşa basarak güvenmemek kolay, binlerce mil kare denizde 42 parça tekne ile (İstanbul ve Boğaz kmt.) görev yapmak çok kolay olsa gerek !.. günde 10 000 i aşkın ihbar .Yüzde 99 u yalan ,yada yanıltma amaçlı. Ben Gürpınar'dan telefon açıyorum. Telefonda sordukları tek şey şu , bizim gelmemiz en az 1 saat. Onlar 1 saat daha orada kalır mı ? Kalır dedikten 45 dakika sonra suları yara yara orada oluyorlar. mesele yerel yönetimlerde. Kıyı şeridine sahip olmayan bir tek ilçesi yok İstanbul'un. Gerçi işi zabıtaya bırakırsanız 1 ay geçmez kokuşur bu düzende . Sahilde mangal yakmak yasak ama zabıta kontrol noktasının önünde her hafta mangal dumanı ....Mangal bana yasak. Sahil güvenlik can hıraş çalışmaktadır. Para için herşeyi yapabilecek o kadar insan varken onlar ne yapsın ?
Çok çalışmak çok iş yapmak demek değil maalesef. Yapılan bir sistematik hata. Sorun olduğu anda müdahale sistemi. düşük yoğunluklu savaşta bu sistemin işe yaramadığı belli. Yapılması gerekende alan hakimiyeti. Lider ülkeyiz, şöyle güçlüyüz, böyle güçlüyüz demekle olmuyor bu işler. Güçlü, büyük ülkeysek ama, daha sahillerimizde uçandan, kaçandan haberimiz yoksa, neremiz büyük bizim? Her günü birileri barınaklardan kayık çalıp, adam doldurarak içine yunanistana kaçırabiliyorsa, koca deniz nasılsa yol geçen hanı gibiyse, bu bir ayıptır. Bir kanun, kural var, trol yasağı, boy yasağı, derinlik yasağı vs. var deniyor ama kimse bunu iplemiyorsa, bu devlet adına bir acz, bir zayıflık, bir küçüklük göstergesidir. Eğer devlet, ben büyüğüm, güçlüyüm filan diyorsa, koyduğu kuralı denetleyecek. Yoksa, gelip hiç terane okumasın. Kimseyi de suçlamasın, kurallara uymuyor, yok mazot kaçırıyor, yok şunu yapıyor, yok bunu yapıyor diye.
Her günü birileri barınaklardan kayık çalıp, adam doldurarak içine yunanistana kaçırabiliyorsa, koca deniz nasılsa yol geçen hanı gibiyse, bu bir ayıptır. Bir kanun, kural var, trol yasağı, boy yasağı, derinlik yasağı vs. var deniyor ama kimse bunu iplemiyorsa, bu devlet adına bir acz, bir zayıflık, bir küçüklük göstergesidir. Bu ve kaçak mazot gibi işlerin yanında balık pekte önemli olmaz işte....SGK nın tek görevi balıkçı kovalamak değil. Herkes sanki öyleymiş gibi yazıyor da.
Sorun Sahil Güvenlikten çok ülkenin denize verdiği önemle alakalı bence. 3 tarafı denizlerle çevrili ülkenin Denizcilik ve Su ürünleri Bakanlığı bile yok. Denizlere bakan bakanlık, Tarım ve hayvancılık bakanlığı. Geçen lüfer denetimi yapılmış ve Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına bağlı bir müdürlük internet ana sayfasında genel bir haber yapmıştı. (traji komik şekilde) Yorumlarda da, bu normal ne bilsin daktilo eden memur denmişti bazı kişilerce. Lakin o müdüriyette çalışan bir memurun çok iyi bilmesi gerekmekteydi. Hele genelden halka bir duyuru yapılıyorsa çok daha kaliteli ve dikkatli yapılmalıdır. Denizlere verilen değerin bir göstergesidir aslında. İlgili müdüriyette bile tam olarak kuralların bilinmediği izlenimi uyanmaktadır. Bir örnek te kendimden vereyim : 5 sene kadar önce iş yerinde arkadaşlarla tekne avı yapalım dedik. Arkadaşlardan biri amatör balıkçı belgesi alalım dedi. Artık sahil güvenlik bakıyormuş bu belgeye. Başımız derde girmesin. Nasıl alacaz belgeyi. İşe gidiyoruz, balıkçılığa yeni merak sarmışız, bişey de bilmiyoruz. Çok kolay çıkartmak dedi arkadaş. 15 tl para veriyorsun, bir tane vesikalık fotograf o kadar. Çok şaşırdım, nasıl olur ya, sınavı falan yok mu? Sonuçta bir belge alıyoruz ve benim aklımda canlanan : Artık amatörce av yapabilirim düşüncesi oluştu. Arkadaş dedi ki, şu anda mecbur tutmuyorlarmış ama ilerde tutacaklarmış, hazır çıkartması kolayken çıkartalım. - Ben izin alamam şimdi çıkartmak için. - Sen bana parayla fotograf ver, gelmene gerek yok. 4-5 kişi verdik paraları, fotografları. Ertesi gün belgelerimiz elimizde. Ne bir sınav ne birşey. Yüzümüzü dahi görmeden. Birgün işe yaramadı, bir kişi de varmı amatör belgen demedi. Zorunlu da olmadı hiçbir zaman. Taşımak ve göstermek zorunlu değil. Süresi 2 yıl. (Artık neyin süresiyse. Enayiliğimizin 2 yıl içinde sonlanmasına dair sanırım.) Niye o belgeyi aldık, neden yanımda birkaç ay taşıdım halen bilmiyorum. Oysa internetten tc numaramla girsem orada beni sınava tabi tutsalar. 3-5 branş olsa. (tatlı su, tuzlu su, tekne vs.vs.vs.) Sınavda 70 üzeri alanlara belge verseler ve kontrol edilse. Etkin bir kontrol mekanizması olsa. (Şikayet temelli değil, rutin kontroller) Denizler biraz ciddiye alınsa. Kolluk güçlerine eleman ve techizat olarak yeterli destek verilse.................................................................................. Tabi yalnızca sahil güvenliği eleştirmek değil, onların nasıl sorunları var, dinlense, muhatap alınsalar. Denizlere ve iç sulara ait ciddi bir bakanlık kurulsa, ayrı ve güçlü bir bütçesi olsa vs.vs.vs. Yapılabilecek çok şey var ama komple bakış açısının değişmesi lazım bence. Yoksa birçok alanda olduğu gibi bir ileri iki geri gidip gelicez.
Ben devlete inanmıyorumki bunlara inanayım...! Sonuçta bunlarda devletin bir kurumu değilmi...! idk devlet Vatandaşın hangi yarasına melhem oluyorki bunlarda olsun....! göstermelik 3-5 denetim görünce bizde oyalanıyoruz işte...! hihi banghead
AIS Sistemi normal tipi, bir gemini yakından geçen diğerine gemi hakkında bilgi verme sistemi kabaca sürat -konum- rota geminin adı ...vb... gibi bilgileri VHF sistemini kullanarak veren bir sistemmiş, ve daha çok çarpışma önleme amaçlı kullanılırmış. Ve belli bir mesafede işliyormuş,GPS ayrıca eklenebilir oluyormuş. Diğer yandan bu sistemin merkezi bir yerden izlenebilmesi için gemi üzerindeki GPS kendi konumunu uydudan saptarken, kendi konumunu gene uydu üzerinden (VHF Üzerinden değil) gönderebilen bir ilave olmalıdır. Benim GPS konum takip sisteminden demek istediğim oydu. Mesela TIR filolarını takipte ve Satış Elamanlarının arabalarının takipte çok kullanılıyor bu sistem. Ve bu araçları kullananlar bu sistemi kapatamıyorlar. Ayrıca bunu kullanan araçlar sadece sistemi kuran tarafından izlenebiliyor. Diğer bahsetmek istediğim konu Bakanlık Her zaman bu işin kontrolünde olmalıdır, Ama belediye zabıtası da zaten bu balık satan yerler de ruhsat ve hijyen denetimini halihazırda yapıyorlar, ve bu görevlerini yaparken fazla detaya girmeden balıkalrın sadece boy limiti denetimini de cok rahat yapabilirler.Ama her ne nasılsa bakanlık la aralarında bu konuda bir çekişme var ve yasada açıkça Belediye zabıtaları bu konuda sorumlu ve yetkili kılınmışlar dese de bakanlık belediyelerin direkt bu işe bulaşmasını istemiyor. (hatta araştırdım konu ile ilgili valilik kurul kararların da bile yasayla çelişen bu yönde ifadeler var) Su Ürünleri Kanunun da Denetimler İçin Bakanlık 'dan ayrı olarak Belediye Zabıtaları, Polis, Jandarma, Sahil Güvenlik ..vs.. de eşit olara tanımlanmış olmasına rağmen Bakanlık kanunun eki olan çeşitli yönetmenlikler de (Su Ürünleri Yönetmenliği, Balıkların Toptan Ve Perakende Satış Yönetmenliği gibi) denetim bakanlık elamanları tarafından yapılır , diğerleri de iş de ona nezaret eder birlikte yaparlar gibi ifadeler kullanılmış. Kimi belediyeler direkt yönetmenliği bahane ederek bu işe hiç girmek istemiyorlar. Burda ki paradoks yönetmenlik , kendi üstündeki kanunla açıkça çelişiyor. Kanunda denetimde eşit gösterilenler, altındaki yönetmenlikle bakanlık çağırdığında denetime yardım eder pozisyonda gösterilmişler. Aslında denetlemenin teknik yönü var ve sanırsam bu yüzden Bakanlık Belediye gibi diğerlerinin bu yüzden kanundaki kontrolle ilgili maddlere karışmasını pek istemiyor. Ama Boy Lİmiti gibi son derece basit bir denetleme de belediyelerden direkt faydalanılabilir. Bazı arkadaşlar bu işe Belediye girerse yanlış oluru gibi diyor ama Su Ürünleri Kanunu altında Su Ürünleri Toptan Ve Perakende Satış Yerleri Hakkındaki yöentmenliğine göre Belediye Zabıtaları seyyar balık satışını engellemekle görevlendirilmişler. Ve bu direkt yazdığı için bunu uyguluyorlar. (bakınız internet araştırması) Bakanlık bu işin teknik kurallarını ortaya koyan olarak denetlemenin doğal elamanıdır, diğer yandan bu denetleme de buna destek olacak birimlerin(zabıta, polis jandarma , sahil güvenlik vs...)olması da bence doğaldır. Ülke Kaynakları da boş yere israf edilmemiş olur. Burda olay söyleki; belediye hergün zaten çarşı pazarda Bakanlık kadar uzmanlık denetlemesine girmeden sadece Boy Limit'ine göre cok rahat denetleme yapar.( Bakanlık da İster ALO 174 , isterse haftada bir rutin denetlemelerine devam eder. Belediye denetleme yapmasına rağmen Hala ALO174'e aynı sayıda ihbar geliyorsa ve BAkanlık kendi ayrıca yaptığı rutin denetimler de hala yasal olmayan satış görüyorsa Bunu heryer için ilan eder, oranın halkıda belediyesinin denetlemesini ne kadar yaptığı hakkında bilgi sahibi olur)Daha sıkı yerinde/lokal bir denetim mekanizması gelişmiş olur. Sahil Güvenlik'in sorunları ayrıca tartışılabilir ama diğer ülkelerde bu işi sahil güvenlikler çok sıkı takip edebiliyor. Yani bu işin denizlerde kontrolü Sahil Güvenliğin işi değil kavramı da doğru değil. Yukarıda bahsettiğim direkt GPS tabanlı konum takip sistemi (Tır filolarındaki gibi araç sürücüsü tarafından kapatılamayan, Lüks araçlarda da var) büyük balıkçı teknelerinde çok rahat uygulanabilir. Ve BAkanlık tarafından belli bir merkez de izlenebilir, aynı sistemi paralel olarak sahil güvelik de görebilir. Burda geçmişde YAsal Olmayan Balık Avı yapan tekne isimleri , kaptan isimleri sistem veritabında olur, sistem buna benzer daha başka verilerle kendisi risk analizi yapıp bazı uyarılar verebilir.