ŞİİRSEL ANLATIMLA iyot kokan bir tasfirim. Eşgel'li balıkçı RÜSTEM... BU ŞİİRİ 12*11*2005'DE Eşgel'de kaldığımız o bir aylık dönemdeki sabah 05 gün doğumu, akşam 18 gün batımlarındaki alaca karanlıklardaki portreleri bir araya getirerek duygu yüklü bir sentez yakalamaya çalıştım. UMARIM BEĞENİLİR... Bu şiirim ESENCE İLKÖĞRETİM OKULU'nun resmi sitesinde sembolik olarak yer almıştır... http://74.125.77.132/search?q=cache...ELLİ+BALIKÇI+RÜSTEM&hl=tr&ct=clnk&cd=11&gl=tr Bu sitede de şık duracağını düşünerek naklediyorum. _______________________________________________ Oralarda, Rüstem diye bir balıkçı var mıdır diye Eşgel'de aramayın diye yazıyorum! Kimbilir şiirimden çıkıp sandalına binerek ekmek kavgasına başlamış olabilir, öylesine canlı yazmışım ki! EŞGEL'Lİ BALIKÇI RÜSTEM Bir adam vardı, deniz bakışlarında, çakmak ,çakmak isyan parlardı. İnce ve keskin bir yoldu her sabah adımladığı, Eşgel'deki rengi solmuş kaldırım taşları... Dev seslerde yankılandıkça, balıkçı teknelerinin motör sesleri, benzin kokardı yosunla karışık, siyahlaşmış elleri. İstavritleri ağlardan ayıklayarak koyarken leğene, keyifle dolardı, biraz da derin bakan, hovarda gülüşleri... Bir elinde tütün, bir elinde çakı, temizlerdi tavadaki taze midyeleri. Sahilde yaktığı ateşin, kızıl ötesi alevi,sarardı yorgun bedenini. Çakırkeyif bir akşam karanlığında, sabırsızdı kadehindeki masmavi gözleri... EŞGEL'DE dalgalarla savaştığı sahili seyrederek, ak düşen, biraz da seyrelmeye yüz tutmuş saçlarını düzeltti. Teybinde Karadeniz türküleri, bağırarak söylerdi dilinden hiç düşmeyen Asiye'yi. Çınlatırdı gür sesiyle, o muhteşem sahilleri... Derin bir iç geçirdi, belki de, otuz yıl öncesine gülümsedi ve aklına düşen o hırçın gençliğine kahretti... Nasıl da kumsaldaki kumlara resmederdi, içindeki narin sevgiliyi. AŞKA DAİRDİ ÖZLEMLERİ... O yıllar, nasıl da pır pır ederdi, deli fişek yüreği, aynı şu ilerde, dalgalarla oynaşan martılar gibi... O yıllarına ve de dalgaların izlerini acımasızca silip geçtiği duygularına iç çekerek, uzaklara, çok uzaklara daldı gözleri... O masmavi ufuklara, o masmavi gözlerine ışığı düşen ufuklara... ve yetmişli yıllarına iç çekerek, gömüldü yalnızlığın rıhtımına. Ayağında, diz boyu babadan kalma sarı çizmeleri, yolunu beklerdi , her adımında, ayak seslerini sayan, mahallenin eşkiya bakışlı tekir kedileri... Bir de eline bakardı, Ayşe ninesi, iki sokak ötesi. Çok önceleri, çorbasını yapan bir de Nazife'si vardı, asırlar olmuştu sanki yüzünü görmeyeli... Evlenmiş miydi, yoksa bekar mıydı bu aralar, aynı kendisi gibi, kimbilir, kimbilir, kim bilebilir ki diye geçmişine usulca seslendi... Artık, artık perdeleri açılmaz oldu üst kattaki çerçevelerin, her şey ama herşey, aynı sabah bıraktığı gibi, kasvetli mi kasvetli... Bu eşyaların tümünde ve bu evdeki sessizlikte, geçmişin umut dolu esrarı gizli... Anası her sabah, evin burcu burcu demli çay kokan üst odasında, çizmelerini parlatırdı rahmetli babasının. O lacivert pazen perdelerde bile, ne anılar vardı besbelli... Ya duvardaki ipek halı! İsparta'lı Nuri ağa getirmişti Urfa dönüşü babasına, sabaha kadar balkonda nargile tüttürüp rakı içmişlerdi sonrasında sandal sefasında hoyrat dalgalara düşmüştü, nakış nakış işlenen askerlik anıları... Hey gidi günler hey, o zamanlar dostluk ve muhabbetler bile bir başka mıydı ne! Hâla daha mutfaktaki pirinç semaverde, sanki annesinin sımsıcak parmak izleri gizli... Usulca sarılıp öperdi her akşam, yerdeki sırma işlemeli, saten seccadeyi... Bu, bu, bu, EŞGEL'Lİ BALIKÇI RÜSTEM'İN HİKAYESİ... İSTAVRİT KOKARDI O NASIRLI ELLERİ, ve artık denizde yakamoz gibi ışıl ışıl parlardı, hiç tükenmeyecek olan, toz pembe düşleri, asfalta düşen yaşlı gözleri, sanki artık ona ait değilmiş gibi, geleceğe hüzünle gülümsedi, bu, bu, bu, EŞGEL'Lİ BALIKÇI RÜSTEMİN, HİÇ YAŞANAMAMIŞ ÖMRÜNÜN , HAZİN HİKAYESİ... 6/AĞUSTOS 2005/ Eşgel'den izlenimler... NİLGÜN Ç.[/B][/B]
Nilgün Ablacım sizi öncelikle haddim olmayarak tebrik ediyorum böyle güzel satırları bir araya getirdiğiniz için , sitemizde sadece balık avı konusunda uzman olmuş insanlarla birlikte böyle farklı alanlardada başarılı olmuş insanların olması bize gurur veriyor teşekkürler paylaşımınız için
Ne güzel anlatmışsınız...Yüreğinize sağlık.Sadece bu şiirle kalmaz umarım,inanıyorum ki vardır daha niceleri,paylaşırsınız bizle.Teşekkürler..
2/ ölümün Gölgesinde Sabahlar... Papatyalardan taç yaptığım saçlarıma, mermiler değmekte artık şimşek hızıyla. Gökyüzü kurşuni, bulutlarda barut, kin ve öfke kokusu var ve bu hiç bitmeyecek sandığım işkencenin dakikalarında, yarından emin olmadığın bir sabaha uyanmak nedir bilir misiniz? Nereden bileceksiniz ki? Siz hiç okul yolunda kurşunlanmadınız ki, parkta oynarken duvara mıhlanmadınız, ya da sorgusuz sualsiz kırılmadı hiç, gecenin karanlık bir vaktinde sokak kapınız. Adı konulamayan bir demokrasinin, sefil terazisi altında. Dengeleri altüst eden bir ölüm kol gezer artık, ülkemin ara sokaklarında. Tarihi belirsiz hürrüyetlerin vahşice çığlıkları altında. Cesetler toplanır naylon torbalara. Camınıza kurşunlar isabet etmedi ki sizin hiç böyle ulu orta. Bunun içindir ki papatyadan taçlarımız yoktur. Kırlarda çiçeklerimiz ve de yaşama sevincimiz, kalmamıştır artık bizim. Kah bir caminin avlusunda, kah annemizin karnında, belki de yarısı yıkılmış bir hastahanenin ara karidorunda, hayatla tek bağı da, bir yudum su ve bir tas sıcak çorba olduğu, soframızda -yarını-ümid etmek nedir - bilir misiniz? Nereden bileceksiniz ki! Siz hiç ölüme bu kadar yakın olmadınız ki. Bulutlar maviden ölüm siyahına bürünmüş, topraksa cehennem alevinden çimenlerle kaplı şimdi. Yeşili unuttuk, pembeyse epeyce bir zamandır yok yüreğimizde. Bugünden bile emin değiliz, değiliz ki yarınımız olabilsin bizim. Siz hiç can çekiştiniz mi, ölmüş annenizin sol kolunda, babanızı esir aldılar mı hiç, gecenin en ortasında , tedirgin uykuların ıssızlığında yaka paça... Yabancı bir dünyanın, yalancı koynunda sabahladınız mı? Nereden bileceksiniz ki yaşarken diri diri gömülmeyi, siz hiç, siz hiç, siz hiç, ateşin küllerinde serilmediniz ki... NİLGÜN Ç. ================== Basralı ömer'e ve Irak'da Filistin'de Beyrut'da ve savaşın kol gezdiği topraklardaki bütün savunmasız çocuklara hediyemdir bu şiir..
2/özellikle çocuklar ağlamasın diye gülen yüz kullandım... Ben Basralı Ömer, Belki haberin yoktur diye yazıyorum Mr. Franks. Önce demokrasi yağdı göklerimizden, Sonra özgürlük geçti üstümüzden Palet palet. Ve insan hakları Namlularından Saniyede bilmem kaç adet. Demokrasi bizim eve de isabet etti Bir gün sonra anladım koptuğunu ayaklarımın. Tam onsekiz adet insan hakları saymışlar Vücudunda babamın. Annem yoktu zaten Ben doğarken ilaç yokluğundan ölmüş Ambargo falan dediler ya Anlamadım çocukluk akli işte Oluşmadan sökülmüş. Sizde de barış böyle midir Mr. Franks? insan hakları çocukları yetim Ve ayaksız bırakır mı orda da? Düşer mi ayın kan gölüne aksi Güpegündüz düşer mi Pazar yerine demokrasi? Zenginlik insanları korkudan uykusuz bırakır Kuşlar gökyüzünü terk eder mi orda da? Babamla mırıldandığım son dua dilimde ayaklarımın hastanede Ve giymeye kıyamadığım pabuçlar Kaldı elimde. Çocukların var mı Mr. Franks? Al, oğluna götür onları Bari işe yarasın Kim bilir belki baktıkça Bazen beni hatırlarsın. Bu nasıl demokrasi Mr. Franks? Düştüğü yeri yaktı Merhamet hür Dünyaya Bu kadar mi IRA K ' tı? Basralı Ömer (IRAK savaşında babası ve annesi ölen ve kendisinin de bacakları kopan Müslüman bir çocuğun IRAK savaşını yöneten Tommy FRANKS a yazdığı şiir.)