Bakan Mehdi Eker, Türkiye'nin kültür balıkçılığından vazgeçemeyeceğini, Su Ürünleri Genel Müdürlüğü kurulması teklifinin Başbakanlık'ta olduğunu söyledi. ANKARA - Geçtiğimiz günlerde Güllük Körfezi'ndeki balık ölümleri, dikkatleri bir kez daha akvakültür (balık çiftliği)-su ürünleri sektörüne çekti. Dünyanın en hızlı gelişen sektörü olan balık üretimi, ülkemizde 'denizi kirlettiği' iddasıyla sık sık gündeme getiriliyor. Özellikle turizm sektörü Türkiye de akvakültüre karşı bir tutum izliyor. Oysa, son 15 yılda Yunanistan Avrupa Birliği'nin (AB) en büyük balık üreticisi haline geldi ancak, öte yandan yine Yunanistan Akdeniz havzasının en önemli turizm ülkelerinden biri. AB, 20 yıldır üyesi ülkelere balık üretimi için çok ciddi paraları hibe ediyor. AB'de tüketim dört kat fazla Bunun gerekçesi; Avrupalıların gelişen teknolojileri daha kolay algılayabilmeleri için gerekli olan beyindeki gri hücreleri geliştiren Omega 3 ve 6 denilen yağ asitlerinin sadece balıkta bulunması. AB'de ortalama balık tüketimi yılda kişi başı 20 kilo. FAO'ya göre (Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Organizasyonu) bu miktar yenmesi gereken en az seviye. Türkiye'de balık tüketimi ise yılda kişi başı 5-6 kilo. Baş döndürücü bir hızla gelişen dünya teknolojilerine ayak uyduracak zekâ seviyesinde bir millet ancak bol balık tüketerek yetişebilecek. Tutulan balığın her yıl daha azaldığı dünyada balık çiftlikleri yegâne yol gibi görünüyor. Türkiye'de kişi başına yılda bir balık fazladan yenmesi için, 20 bin ton ekstra balık üretimi gerekiyor. Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker gündemdeki bu konuya ve tarım politikalarını ilişkin sorularımızı yanıtladı. Eker, su ürünleri kanunu çıkarılacağını ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü kurulacağını söyledi. Eker'in sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle: Sayın bakan, Başbakan'ın "Artık sadece ürün üzerinden tarım sübvansiyonu vereceğiz" açıklamasının sizin haberiniz olmadan yapıldığı söyleniyor? Bu doğru değil. Ben size konu ile ilgili birkaç rakam vereyim. Bakanlık olarak tarımda doğrudan gelir desteğini yüzde 86'dan yüzde 40'a düşürdük. 2001'deki krizden sonra IMF ve Kemal Derviş'in isteği üzerine; o günkü hükümet çiftçi tanımını taşıyabilen kimselere, arazi bazlı doğrudan para verdi. Dekar başına 10, 15 YTL verildi. Bu sistem AB'nin ortak tarım politikası sonucu bazı ürünlerin üretilmemesi için, kendi çiftçisine para ödeme sistemi. Buradaki rakamlar, 'eğer üretilseydi kaç para kazanacaktı'yı hesap edip o kadar para verilmesine kadar çıktı. Sebep basit: Stok maliyeti, üretimden daha pahalı olmaya başladı. Bir başka sebep de ürünlerin uluslararası fiyatlarını kontrol edebilmekti. Böyle bir uygulamayı AB ülkelerinde yapmak kolay. Çünkü her şey kayıt altında; kaç dekar patates üretilir, kaç ton süt sağılır, en ince detayına kadar veri tabanı var. Çiftlik ve hayvan başına hesap ederek ödeme yapabiliyorlar. Bu sistem bizim için iyi değil. Çünkü bizde miras bölünmeleriyle toplam 27 milyon hektar olan tarım arazisi, 3 milyon 100 bin işletmeye bölünmüş. İşletme büyüklüğü ortalama 55 dekar, ve yedi parçadan oluşuyor. 100 dekar altında arazisi olan çiftçi sayısı yüzde 83, 100 dekarın üstü yüzde 17'si. Yani ödenen paranın yarısı, çiftçinin yüzde 17'sine giderken, diğer yarısı yüzde 83'e gidiyor. Bu adil olmadığı gibi; üretimle de ilişkili olmadığı için verimliliğe de hizmet etmiyor. Biz de sertifikalı tohum alana ve faturalı satana para veriyoruz. Böylece kayıt altına almış oluyoruz. Yani, bu Başbakan'ın değil, sizin geliştirdiğiniz bir uygulama? Başbakan'ın söylediği söz; bugüne ait değil. 2003'ten beri uyguladığımız ve Tarım Bakanı olarak bizim ortaya koyduğumuz bir usul. Tarımda hükümet politikalarını biz teklif ederiz. Ne kadar oluyor bu destek? Balıkçılıkta da var mı? 2003 yılında 180 milyon YTL'ydi. 2007 yılında ise tarıma 1.3 milyar YTL destek verdik. Balık üretimi için de 80 milyon YTL ödedik. Yakalanan balık için indirimli mazot veriyoruz. Mesela süt üretiminde, veteriner çalıştırıyorsa, örgütlüyse, gübre çukuru varsa gibi... Kilo başına 8.5 YKr destek veriyoruz. Yani ton başına 85 YTL'ye denk geliyor. Pamuk, ayçiçeği, soya vs. hepsine ihtiyacımıza uygun miktarda destek veriyoruz. Üretici, ne zaman bakanlığa gelip tek elden işini halledebilecek? Bu kolay bir iş değil; herkesin farklı bir 'deniz' hayali olabilir. Toplumumuz modernleştikçe, istekleri faklılaştıkça, multi-displiner konular ortaya çıkıyor. Çevre Bakanlığı'nın yeni çalışmasıyla sektör de bir noktaya geldi. 0.6 deniz mili; yani yaklaşık 1 kilometre, 30 metre deniz derinliği, belirli su akıntısı konularında bir konsensüse varılmış gibi. Bilimsel araştırmalar sürüyor. Türkiye kültür balıkçılığından vazgeçemez. Turizm ve balık birbirini tamamlar. kaynak: haberler 25.02.2008, 14:10.
teşekkürler murat abi bence amatör balıkçılar, avcılar ve doğa sporarı içinde gençlik ve spor müdürlüğüne başvurulması gerekir...federasyon misali