Toroslar'da Alabalık Avım. Sabah 07.30 gibi Mahmutlardan, Manavgat’ta gitmek ve Spinci Murat ile buluşmak için harekete geçtim. Yağmurun aşırı şiddetinden yol boyu, silecekleri ikinci kademede çalıştırmak zorunda kalmıştım. Manavgat’ın ilk girişini kaçırdıktan sonra yolumun üzerindeki ilk sağdan içeri girdim ve arkadaşımı cepten arayıp nerde olduğumun bilgisini verdim. Bana, doğru yolda olduğumu ve 3-4 km daha Antalya istikametine devam etmemi söyledi. Bu arada yağmur dinmişti, ama hava kapalıydı. Yanında bulunduğum bir marketten Toroslarda yemek için yiyecek ve içecek aldım. Sponsorum “Saruhan Grand Bazaar” sağlamış olduğu araç ile Side girişinden biraz daha ilerdeki buluşma noktasına, tarif edilen yere geldim. Spinci Murat karşı caddeden koşarak yanıma geldi. Size kısaca bu arkadaşımdan bahsetmek istiyorum. Kendisinin “Facebook” ta yayınladığı balık av resimlerden birinin altına, avlandığı bölgeyi çok beğendiğimi yazmıştım. Sağ olsun bana “Abi buralara gelirsen seni o yerlere götürürüm” demişti. Akdeniz gezi planımı yaparken bende bunu dikkate almış ve kendisiyle irtibata geçmiştim. Nihayet o gün geldi. Araçtan indim yanıma koşarak gelen Murat kardeşimle, diğerlerinde de olduğu gibi sıcak ve samimi; iki eski dostun birbirine olan özlemi, hasreti ile sarıldık. Hemen ayaküstü hal hatır faslından sonra Murat’ın yakındaki evine, olta takımlarını almaya gittik. Spinci Murat aynı zamanda “BLAU LAGUNA” adlı bir gezi, rehberlik firması sahibiydi. Ve Toroslarda bugün için bu hizmeti; gönüllü olarak sadece bana verecek olması; benim için gurur vericiydi. Neyse efendim gelelim sadede; Spinci Murat evinden spin kamışları ve takım çantasını alıp geldi. Bir kısmını bagaja bir kısmını arka koltuğa yerleştirdikten sonra ver elini Manavgat’ta bir börekçiye. O’ az yağlı, az peynirli, az kıymalı hafif lezzetli börekleri yedik çayımızı içtik. Murat kardeşle telefonda görüştüğümüz de “Havanın yağışlı olacağını ama buralarda yakınlarda güzel yerler var oralarda takılırız abi” dediğinde vallahi benim aklıma Manavgat’ın içinde bir yerler de olta atacağımızı düşünmüştüm. Meğerse Murat kardeşim “Az buralar da” dediği, öyle az buz değil (Manavgat’tan gidiş geliş 260 km! Alanya’dan gidiş geliş 380 km!) Bizde, Manavgat şelalesini takiben dağa tırmanmaya başladık. Aracın maşallahı var altı da yüksek, keçi gibi tırmanıyor! Keçi deyince yakınlarda birkaç köy geçtikten sonra zirveye doğru epey bir yol almıştık ki bir demir köprü üzerinde durmuş, dağdan gelen küçük bir şelaleyi ve etrafı resimliyorduk. Bu arada yanımıza doğru çekine çekine 70-75 yaşlarında Yörüklerden olduğunu sandığım bir ihtiyar geldi, dağılan keçi sürüsünü toplamaya çalışıyormuş. Spinci Murat kardeşim bu ortamı videoya alıp doğa hakkında yorum yaparken, ihtiyara da, bir takım sorular soruyordu. İhtiyarın keçilerini kaybettiğini söylediği anda dağa doğru tırmanan siyah bir keçi gördüm ve hemen resimlemeye çalıştım. Vallahi yurdum insanın keçileri kaçtığı gibi, birde gruplara ayrılmışlar. İşi zor yani, üstelik bir km geride arabamıza saldıran kangal çoban köpekleri vardı ve biz arabanın içinde korktuk! Murat dostumuz ihtiyara birtakım sorular soruyordu. Murat: Kaç tane keçi var abi? İhtiyar: 50 dane gadar var. Murat: Ee 50 gadar var demek... köpekler vardı dayı gelirken gördük! İhtiyar: Aha-şuurda, başka-sunun-ya onlar. Ben: Peşimize takıldılar dayı! İhtiyar: Gülümsüyor... Murat: Abi sen buralarda güzel yerlerde yaşıyorsun ya! İhtiyar: (gülümseyerek) Eee davarların sayesinde yaşıyoruz işte. Murat: Evet, Vallahi şuna baksana ya buralarda yaşamak için insanlar bin km yol geliyorlar. Yaşamak için değil, sadece görmek için! Bak Talip abi bin km yol geldi. Siz ne kadar şanslısınız. Bu arada ihtiyar bana: “Siz nereden geliyorsunuz?” dedi. Ben de kendisine “İstanbuldan” diye cevap verdim. İhtiyarın ağzından laf almak çok güç, zaten şivesinden dolayı söylediklerinin pek çoğu anlaşılmıyordu. Ben ne kadar kamera karşısında konuşmaya alışık değilsem, yurdum insanı da yabancı insanlarla konuşma konusunda biraz sıkıntılıydı. Efendim yolumuza devam edecekken ihtiyar, kaybolan keçilerini bulmak için bizimle gelmek istediğini söyledi ve Murat kardeşim hemen ona ön koltuktaki yerini verdi. Zirveye doğru tırmanmaya devam ediyorduk. İnsan doğa ile buluşup kucaklaştıkça daha bir özgür daha bir kuvvetli hissediyor kendini. Özüne dönüş mü desek vallahi bilemiyorum! Birkaç kilometre sonra yolun sağında gümbür gümbür akan tarihi bir çoban çeşmesinin önünde durduk ve akan buz gibi suyundan içtik. Elimizi yüzümüzü yıkadık, çeşmenin video ve resimlerini çekip yolumuza devam ettik. İhtiyar keçi çobanı, ben ve Murat dağın zirvesine doğru devam ederken, yolun üzerinde ve yamaçlara yayılmış bir grup keçi gördük İhtiyar, keçilerin kendisinin olduğunu ama biraz daha yukarı da ineceğini söyledi. Yolumuza devam ettik... Spinci Murat: Abi sizin burada kurt çakal var mı keçileri yiyorlar mı? İhtiyar: Var tabi yiyorlar arada... Spinci Murat: Peki bunlar size saldırmıyor mu? Keçileri yiyen sizi der yer burada? İhtiyar: Yok ya yiyemez, bize bir şey yapamaz. “Tamam” dedi ihtiyar, “beni şurada indirin.” Arabayı sağa çektim ihtiyar “sağ olun” dedi. Önce ben, “sen de sağ ol dayı” derken... Spinci Murat: Sende sağ ol dikkat et kurda kuşa çakala yedirme kendini buralarda. İhtiyar gülümsedi ve: İki ayaklı kurtlara kaptırmazsak kendimizi berikiler bir şey yapamaz.. dedi. Spinci Murat: Anladım “Adam kurt” yani; “dört ayaklılardan değil, iki ayaklılardan korkun” diyorsun! İhtiyar: Tabi ya onlar; alacak bir şey bulamazsa insanın canını alır! Daha sonra Yörüklerin tek tük duman tüten çadırlarına yakın geçtik... Evet, böyle demiş Mustafa Kemal ATATÜRK. Hızla Dağa doğru yolumuza devam ediyoruz. İlk defa bu kadar yükseklere gündüz gözüyle çıkıyorum desem yalan olmaz sanırım. Doğanın o muhteşem güzelliği karşısında şaşkınlık içindeyim. Hakikatten Allahın yarattığı bu güzellikleri görmek, yaşamak ve korumak gerektiğine inanıyorum. “Jeolojinin üçüncü zaman ortalarında oluşan Toroslar, geçmişle sonsuzluk arasındaki keskin çizginin eşiğidir. Bulutlarla nikâh kıyan gökyüzüne yakın karlı zirveleri, sisli yaylaları, kaynakları, şelaleleri, binlerce çeşit nebatı, geyikleri, dağ keçileri, Yörükleri ve mitolojik ruhların fısıltılarıyla örtüşen büyülü coğrafyasıyla, yabanıl bir güzelliktir. “ Hakikatten buraları anlatmak pek kolay değil, gezip görmek lazım. Toroslar saklı bir cennettir. Sağ olsun Spinci Murat kardeşim bana hem yöreyi tanıtıyor, hem yöre hakkında bilgiler veriyordu. Bunları daha sonra hazırlayacağım video da yayınlayacağım kısmetse. Devamı altta...
Saat 12.00 gibi Toros dağlarının tepesinde “İbradı“ isminde güzel bir kasabaya geldik. Etraf tertemiz ve bakımlı; Atatürk büstünün olduğu küçük meydan ve hemen yanında “Atatürk düşünce derneği,” kenarlarında bir birine paralel parti binaları, "otel İbradı," belediye binası ve devlet kurumları... belediyenin geri dönüşüm için, kâğıt şişe gibi atıkları toplama ünitelerini de görünce çok sevindim. Bir an için buraya ait olduğumu düşündüm! Gerçekten İbradı, yaşamak için çok güzel bir yer. Sevgili Murat ile bu kasabanın ahşap bir kıraathanesinde, birkaç bardak çay içtik. Murat, kahvenin içinde ve dışında resim, video çekimleri yaptı. Yaklaşık on beş dakika sonra ilk avlağımıza geldik. Yağmur fazla şiddetli değildi ama oldukça iri taneliydi. Oltalarımızı hazır hale getirip, nehir’in berrak suları ile buluşturduk. İlk defa böyle güzel derin bir suya, olta atmanın heyecanı içindeyim. Alabalık avının olmazsa olmaz kurallarını bırakın uygulamayı; İlk anda hiç biri aklıma bile gelmedi! Bir yandan oltayla uğraşırken, diğer yandan seyrettiğim bu muhteşem doğanın havası ve görüntüsünü içime çekmem bana huzur veriyordu. Sarı meps’im kelebek gibi akıntının üzerinden bana doğru gelirken onu takip eden gökkuşağı alabalığı ile son anda göz göze geldik. Onun, son anda ne kadar büyük bir balık olduğunu gördüm. Balığın başı suya yunus gibi dalarken, kuyruk kısmı henüz suyun içinden çıkmamıştı! Bu görüntüyü ifade ederken “kaçan balık büyük olur” denileceğini biliyorum ama size tüm samimiyetimle söylüyorum ki, balığın kuyruk ve başı su içindeyken o koca devasa gövdesi su üzerinde duruyordu. Tıpkı yunus balıklarının dalışı gibiydi. Murat kardeşim az yukarıda avlanıyordu. Kendimi içeri çekip oltamı aynı istikamete tekrar attım. Atar atmaz bir başka alabalık oltama yapıştı. Fakat bu az önce kaçan balık değildi. 30 cm boylarında normal bir gökkuşağı alabalığı idi. Suyun akıntısı çok kuvvetli olduğundan dolayı, misine gerilmiş balık atlaya zıplaya geliyordu ki, ters dönerek meps’i ağzından çıkardı. Bu benim için kötü bir deneyimdi. Murat kardeşim yanıma geldi ve olayı ona anlattım. Daha ileriye doğru gitmek için arabamıza gittik ve birkaç km daha ileriye gittik. Fakat tüm çabamıza rağmen, buralardan bir sonuç alamadık ve tekrar aynı yere döndük. Murat ile birbirimize engel olmayacak mesafelerde olta atıyorduk. Ben biraz daha aşağıya indim. Çok geniş bir yer buldum. Bazen taştan taşa atlayıp su içindeki büyük bir kayanın üzerine çıkıyor, bazen yine taştan taşa atlayıp bir ağaç kökünün üzerinde durmaya çalışıyordum. Buraları derin olduğu için kasık çizmesi iş yapmazdı, ayrıca akıntının kuvveti, insan gücü ile karşı durulamayacak kadar fazlaydı. Bazen çok geniş ve sığ yerler vardı tabi ama oraları için yanımızda maalesef çizmemiz yoktu. Sudan yüksekliği iki üç metre kadar olan bir taşın üzerine çıktım. Akarsuyun buradaki takribi genişliği 20-25 metre vardı. Uzak noktadaki su içindeki bir kayanın önüne meps’imi düşürür düşürmez kamış elimden gidecek gibi bir vuruş aldım. Makinenin kalaması, balığın hızına yetişemiyordu. Balık kılıç balığı gibi sudan yaklaşık bir metre sağa sola kafa atarak fırladı ve tekrar suya daldı. Karşı kıyıdan aldığım balık, akıntının tesiri ile saliseler içinde durduğum taşa paralel, uzakta kıyılamıştı. Ancak taşın üzerinden aşağıya inip kıyıya paralel gitmemin mümkünü yoktu. Çünkü akarsu içeriye doğru girintili çıkıntılı ve kıyılar, sular yükselince içine aldığı ağaçlarla doluydu. Tek çare, durduğum yerden balığı çekmeliydim. Akıntı çok kuvvetliydi, misinanın yakalanan balığı çekebilmesi için çok sağlam olması gerekiyordu. Heyecandan fazla bağırmış olmalıyım ki, Murat kardeşim panik atak, videosu açık vaziyette kayaların üzerinden, dağ keçisi gibi koşarak yanıma yaklaştığı son birkaç salisede; ben balık ile bocalıyordum. Kalama süratle açıldığı için balık akıntıyla epey aşağıya akmıştı. Oltama ileriye doğru uzatıp kıyıdaki ağaçlara takmadan balığı çekmeye çalışıyordum. Aniden çaat diye bir ses geldi... eyvahlar olsun! Misina kopmuştu. Balık yine ilkinde olduğu gibi kafa atarak sudan bir metre kadar havalandı ve o anda gerilmiş olan misinayı bir kafa darbesiyle kopartmıştı. Bilemiyorum... belki o an kalamayı kapatmışta olabilirim. Heyecandan ne yaptığımı doğrusu hatırlayamıyorum ki Murat kardeşim videosu açık şekilde bana doğru koştu ama balığın görüntüsünü alamamıştı. Ve ardından bana, balığın büyük olup olmadığını sorduğunda; boşta bulunup “aha da bu kadar” deyip kolumu gösteriyordum. En az beş kiloluk bir gökkuşağı olmalıydı bu belki de daha fazla! Hemen Kırmızı beyaz bir meps bağladım ve balığı aldığım karşı kıyıya yakın su içindeki kayanın önüne düşürdüm. Henüz iki tur sardım ki yine bir vuruş aldım. Balığı çekiyordum. Murat yine videoyu açıp bana doğru gelmeye başladı. Bana “yavaş abi, sakin ol ağır ağır çek“ derken bu sefer balığı o da görmüştü. Bir önceki kadar büyük değildi ama 40-50 cm aralığında güzel bir gökkuşağı alasıydı. Su o kadar berraktı ki, balık, ağzında ki meps ile akarsuyun gelişine doğru su üstünden yüzüyor ve onun o muhteşem görüntüsünü kayaların üzerinden seyrediyordum. Sonra uzaklaşmaya başlayınca makineyi sarmaya başladım. Balık kısa bir direnç gösterdiğinde kamış gerildi ve yine balığın ağzından kurtulan meps ok gibi dibimize kadar geldi! Bu kaçırdığım üçüncü balık olmuştu. Adrenalin olarak müthiş bir heyecan yaşadım. Murat kardeşim, makinedeki misinanın 4lb lik olduğunu söyledi! Oysa yakalanan balıklar 1lb ile 10 lb arasındaydı! Meps seçimlerimiz doğru fakat misine seçimimiz yanlıştı. Aşağıdan sağ taraftan çektiğim balığa fazla yol vermiş, balık soluma akıntıya doğru yol almıştı. Balığın arkasından kuvvetli çektiğim için meps balığın ağzından kurtulmuştu. Kopan misinanın dışında kaçan iki balıkta da benim hatam vardı! Sonuçta üç tane balık yakalamış fakat karaya çıkaramamıştım. Murat kardeşim benim attığım kayanın önüne doğru bir atış yaptı ve o da hemen bir vuruş aldı. Oturduğum yerden onu izledim. 30 cm bir gökkuşağı alabalığıydı gelen. Bu kez balığı karaya çekmeyi başarmıştık Benim için güzel eğlenceli bir gün oldu. Çok derin ve aşırı akıntı da alabalık avındaki eksiklerimi de görmüş ve tecrübe edinmiş oldum böylelikle. Yeterince eğlenmiştik. Daha fazla geç kalmadan dönmeye karar verdik. Yine birbirinden güzel doğa harikası yerlerin önünden geçtik. Tam olarak yerini hatırlamadığım, fakat Side yakınlarında yol üzerindeki bir çarşıya geldik. İlk önce, balıkçı arkadaşımız İzzet’in havlucu dükkânına uğradık ve sağ olsun, İzzet kardeşimizin ikram ettiği çayları içerken... hem muhabbet ettik, hem dinlendik. Bu arada bu hatıra resmi çektirdik. Daha sonra buradan ayrılıp Spinci Murat'ın dükkânına gittik. Bahadır ve Mehmet’te, iş yerinden kısa bir süreliğine izin alıp beni görmeye gelmişlerdi. Bu kardeşlerimi de gördüğüm için çok mutlu oldum. Aslında amacımız, hep birlikte, Side de barakuda avı yapmaktı, ama bu sefer kısmet olmadı. İnşallah başka bir zaman birlikte güzel avlar yapacağız. Saat 20.00 sıraları bu güzel kardeşlerimden ayrılıp Alanya Mahmutlara dönüşe geçtim. Ancak Alanya yolundayken Armağan Aygün kardeşime telefon açtım. “Adana’ya gitmeden önce bir kez daha görüşürüz” diye söz vermiştim. Kendisini aradığımda eşi ile birlikte şu an sahnede olduğunu ve benim, tarif edecekleri yere gelene kadar, işlerinin bitebileceğini söyledi. Bir süre sonra buluştuk ve Alanya’nın meşhur “Köyüm Gaziantep Başpınar” kebapçısına oturduk. ... Sözün başındayken, müessese sahibine ve bize ilgi alaka gösteren tüm çalışanlarına teşekkür ederim. Hakikatten, sessiz, sakin nezih bir ortam; hem yemek yedik, hem güzel bir sohbet ettik. Sevgili Armağan kardeşim ve değerli eşi tanıdığım kadarıyla çok iyi insanlar. İnanın şu ana kadar bu gezimde gördüğüm bütün insanlar, birbirinden değerli, birbirinden yetenekli ve nitelikli insanlardı. Talip Girgin’e gösterilen ilgi alaka sıcak yaklaşım; balık dünyasındaki insanların görünen sıcak yüzüdür. Ben şu ana kadar onların aynası oldum. Bu güzel insanları, anlatmaya ve tanımaya devam edeceğiz. Tüm okuma zahmeti gösterenlere teşekkür ederim... Saygılarımla... M.Talip Girgin.
Sevgili kardeşim ne kadar güzel görüntüler, bu güzel anlatımına görüntülere cevaben kelimeler yetersiz kalır..ellerine saglık..
Talip abi, yaşattın yine, hem roman okuyor hem film izliyor gibi hissediyorum, siz bu işi biliyorsunuz
Talip ağabey; size imrenmemek elde değil. Uzaklardan kalkıp gelmişsiniz ve memleketimiz olmasına rağmen bizlerin dahi gitmekten erindiği yerleri dolaşmışsınız. Hazırlamış olduğunuz bu görsel ve yazılı sunumu bizler ile paylaşmış olmanızdan dolayı teşekkür ederim. Sizinle beraber oraları dolaşmış gibi hissettim bir an. Bir daha buralara yolunuz düşer ise bir çayımı içmenizi ve tanışmayı temenni ediyorum. Sağlıcakla ve muhabbetle kalınız.
mükemmel bir doğa, gidilecek yerler listesine eklemek gerek böyle bir yer olduğunu dahi bilmiyordum teşekkürler.
Takriben kırk küsur sene evvelsinde bu Üzümlü ırmağının,belkide çok yakın yerlerinde alabalığa gitmiştik. O zamanlar Gökkuşağı alası daha Türkiye sularına girmemişti. Tuttuklarımızın tümü Kırmızı Benek doğal Alabalıklardı. Hatırlıyorum bir gece avımız esnasında birkaç kişi geldi. Enteresandı,hatta azıcıkta ürkmüştük. Nedenmi,zira gelenler zenciydi.Evet oralarda biryerlerde bir zenci köyü vardı. Bilmem sana söyledilermi. Bu arada harika kareler,eşsiz anlatımınla dahada değer kazanmış. Gökkuşağı alabalıkları çok akrobatik balıklardır. Hakikatende iri bir tanesi,kılıç balıklarını imrendirecek bir şekilde şiddetle sudan fırlar ve avcısını şaşırtır. Fırlamaları bir orda bir burada devam eder.Zaptetmek hayli güçleşir. Aynı akrobatik hamleler kırmızı beneklerde pek görülmez. Sevgimle kal eski partnerim
Teşekkür ederim Muvaffak ağabey... böyle güzel yerlerin sunumu da güzel olmalı Elimden geldiğince buna çalıştım. Beğendiğinize sevindim. Selam ve saygılar... Teşekkür ederim sağ olun Selamlar... Çok teşekkür ederim dostum sağ ol Selamlar... Teşekkür ederim Bunu becerebildiysem ne mutlu bana. Selamlar... Teşekkür ederim sevgili kardeşim. Aslında yazı çok daha uzundu, ancak balık avının dışına çıkmam gerekiyordu. Yazının içinde çok daha ilginç konuları işleyecektim ancak biliyorsunuz bu kadar uzun yazı ve görsellikler zaman alıyor. Zaten yeterince geç kalınmıştı. Selamlar... Çok teşekkür ederim sevgili kardeşim. Not aldım mutlaka uğramaya çalışırım. Sizin bu söylediğinizi bana Muğla da da söylemişlerdi. Talip iyi ki geldin memleketimizi gezme tanıma fırsatı bulduk sayende Selamlar... Teşekkür ederim sevgili kardeşim sağ ol. Beğendiğine sevindim. Selamlar... Memleketimiz cennet aslında! Bulup çıkarmak ve bu güzellikleri paylaşmak değilmidir bizim amacımız. Selamlar...
Zenci köyü mü Vallahi kimse söylemedi. Kesin bizde tırsardık Vedat ağabey, şimdi yukarıda yazımda, gökkuşağı alasını anlatırken abarttığımı düşünenler olur diye gerçekten çekindim. Aslında ben kol gibi derken onun bacak gibi olduğunu yazmak geldi içimden Koldan kesinlikle büyüktü. Bir makalede ülkemizde 120 cm ve 24 kilo ağırlığında bir gökkuşağı alasının yakalandığı yazıyordu. Bizim avlandığımız sularda 17kilo ağırlığında yakalandığı duyumunu aldım. Ben bunları yazımdan sonra öğrendim. Bu yüzden çekincelerim vardı. Gökkuşağı alası seninde dediğin gibi akrobatik hareketler yapan bir cins balık. Bunun için makine, kamış ve misina çok sağlam olmalı. Benim kullandığım takım Murat kardeşimin bana verdiği takımdı. (Benim yanımda getirdiğim kamışın boyu 2.40 olduğu için onu kullanmadım. Çünkü etraf tahminimden fazla ağaçlıktı.) Sanırım bu kadar büyük balığa denk geleceğimiz hesaplanmamıştı Aslına bakarsanız avcı bir takım olması için İnce misina kullanılması normaldi.Tabiki çekerinin iki kilo olması kırmızı benekli bir alabalık için normal ama gökkuşağı alası için bu çekirdek çıtlatmak gibi olmalı Gittiğimiz yerlerde 10 kilonun üzerinde balığın çıkma ihtimali çok fazlaydı. Sonuç itibari ile bu sonuçta normal. Bir gökkuşağı alasının sudan tamamen sıçrayarak kılıçbalığı gibi kafasını ve kuyruğunu oynatması; balığın kolay teslim olmayacağını gösteriyordu. Bunun için alınacak önlemler makina, kamış, misina seçiminin yanında 200-300 gr balık hesabı yaparak iki üç metrelik bir kayanın üzerinde durmamak gerekiyordu. Yer seçimi en az ekipman kadar önemli. İnşallah bir dahaki avımda bunları unutmam 16 Eylülde görüşmek üzere bir kez daha senin partnerin olmak bana onur verir. Selam ve saygılar...
Sevgili Talip Herşey bir yana 16 eylülde burayamı geleceksin.Bu beni çok sevindiren bir durum olacaktır. Hakikatende bir ırmak avcısı balık takıldıktan sonra onu nasıl dışarı alacağının hesabını evvelden yapmalıdır. Balıkla oynamak,kalama ayarını güzel yaparaktan,irilerde uzun sürsede,neticede onu yormak mümkündür. İşte en hassas an burada ortaya çıkar.Oda salimen balığı dışarı alabilmek. Tatlısu avına uygun kepçe taşınıyorsa olay kolaylaşır.Yok taşınmıyorsa avcı balığı nereden dışarı alacağının hesabını iyi yapmalıdır. Böylesine yerler derinden sonra güzelce sığlanan bölgeler olup balık sudan kaldırılmadan,onun yüzme hızını hatta akıntıyı kullanaraktan,kamış fazla bükülmeyecek pozisyonda kıyıya yaslatmak ve son hamleyle dışarı sürüvermek yada çekivermektir.Bu hasas anda balık kurtuluverse dahi sığ su onun toparlanıp kaçmasını eengeller ve avcı için onun zaptetmek açısından bir şans doğar.Tabiiki karanın yüksek olmaması su seviyesine yakın olan kısımların seçilmesi esastır. Bu gibi yerler kolayca bulunur. Şu son kasna avlarımızın videolarını bir geçebilseydim orada büyük bir balığın karaya alınmasının tatbiki görüntüleri vardı. Kamışla balığı kaldırmak ince takım için çok riskli bir harekettir.Son avda kırılan kamışlarım bu şekilde kırılmıştır.Yani ince hassas kamışta,çırpınan balığın dahada yük bindirmesiyle misinada kopabilir. Ağzına takılı sahtyele kaçan balık bir üzüntü olur.Keşke iğneden kurtulsaydıda öyle kaçsaydı der insan. Geldiğinde arzu edersen devamlı iri balık avlayabileceğimiz tatlısu meralarınada gideriz. Burada atçek keyfini tam manasıyla yaşadığımız gibi,balığın olabileceği yerlere nokta atışlarına alışma,sahteye aksiyon verme,nihayet yakalanan balığı kalama ayarı ile yorma,hamlelerine karşılık verme ve takattan düşüncede anlattığım şekilde dışarı alabilme aşamalarını güzelce yaparız. Böylece deniz kıyı atçeğindede,raporunda bahsettiğine benzer yerlerdede akrobat bir balığı dahi dışarı alabilme aşamalarına tam manasıyla alışıırsın. Sevgimle kalasın
Vedat ağabey bir yanlış anlaşılma oldu sanırım Spinci Murat konu açtıydı "Toroslarda alabalığa varmısınız?" diye. Sen oraya "illaki geleceğim" diye not düşmüştün ya Ben orayı kastettim. Torosları...Antalya'yı... Tabiki Sivriceye de geleceğim. Senin bilgilerinden istifade etmek isterim... Toroslara gelebilirsen orada da aynı şekilde avlanabiliriz. Ama Sivriceye fırsat bulduğumda mutlaka çocukları da alıp geleceğim. Onlarında hakkı doğdu artık Çok merak ediyorlar. Selamlar...
Anladım sevgili Talip.Demekki eylül ortalarında gidilecek. Ben çok gelmek istiyorum.Şayet sende kesin geleceksen bende gelirim. Alabalık avında en fazla iki kişi beraberce avlanırsa daha fazla randıman alınır. İki,şer kişilik timler halinde avlağın bazı bölümleri paylaşılınır ve av yapılır Bu şekilde yapılırsa senin yanımda olman bana ayrı bir şevk ve keyf verecektir.Hem beraberce azıcıkta göbekleri eritiriz,ne dersin Sevgiyle kal
selam talip abi. bu güzel anlatımın için öncelikle teşekkürler. işlerimin yoğunluğundan dolayı konuyu yeni gördüm ve soluksuz okudum anlatımın için ve emeğin için teşekkürler. bu arada yakında yine buralarda olacakmışsınız umarım tekrar görüşürüz. hoşçakalın...
Teşekkür ederim İzzet kardeşim. Evet, eylül ayında tekrar gelmek istiyorum. Kısmetse yine çayını içmeye geleceğim Selamlar...