Erken kalkmalıyım diye erken uyuyayım demiştim ya, muhabbet, tekir, gırgır, şamata derken başım yastığa değdiğinde göz ucuyla saate baktım, üç buçuk… Sabah yine de bir şevkle erkenden kalktım. Gün henüz doğmuş. Hava çok serin. Balkondan denize şöyle bir bakayım istedim, hatta buyurun beraber bakalım; [IMG] Bakmakla kalmayın, tıklayıp büyütebilirsiniz de! Teknedeki abi bekçimiz, ağlarını topluyor. Bulutlar da pek bir hoş görünüyor, değil mi? İndim yanına, heyhat telefonumu almamışım, yoksa karidesin jumbosu nasıl olurmuş size de gösterecektim. “Yenmez bunlar” diye atmaya yeltendi ki “Aman” dedim, dur hele… Ağı temizlemeye başladık, karidesler bana, mercan, ispari ve 2 büyükçe dil Bekçimize… Bakmayın bekçimiz dediğime, yan sitenin bekçisi ya yılların verdiği bir tanış, sahiplenme duygusu… Temizlik, kahvaltı derken bir de maillerime bakayım istedim, msn’de siteden Deniz ile karşılaşıp biraz sohbet ettik. Bir taraftan da elbisemi giyiniyorum. Denizle vedalaşıp zıpkını gözlüğü paleti aldığım gibi doğru kıyıya… Güneş açmış, ne güzel! Şimdi bakacağınız kareleri Cote D’azur’da çekmedim, hayır hayır Antalya da değil… Bildiğiniz Marmara ;) Hey Maşallah! Kumları saymak ister misiniz? [IMG] [IMG] [IMG] Eh, telefonu artık ufaklıklardan birine bırakmanın zamanı geldi. “Kaan, gel bakayım buraya” Telefon artık emin (!) ellerde, haydi bakalım, bu kez zıpkınım da elimde olduğuna göre, “Ya kısmet” Su hala çok soğuk Marmara için. Çanakkale bile bu kadar üşütmüyor insanı. İlk 100 metrede sadece bir deniz anası, bolca kum balığı bir de rina… Nerede geçen seferki gümüşler, mırmırlar, karagözler ve o müthiş kalkan??? Zıpkınımı görünce mi korktunuz? Ben bulurum sizi ;) Ben karagöz, mercan, kalkan bakarken denizde bir küvet bir de lavabo gördüm ki insan işi olamaz. Az ilerisinde de bildiğiniz klozet… Tam takım banyo hazır yani. Üstelik derinlik te 12 metre var. Denize attılar desem, buraya kadar taşınmaz da sürüklenmez de… Tekneden düştü diyeceğim, hangi tekne… Balıklar galiba tuvalet eğitimi almaya karar vermişler… Bu arada amma açılmışım, biraz kıyılayayım. İn-çık, in-çık nereye kadar :rolleyes: Az önce gördüğüm, birazdan size de göstereceğim ayva çiçeklerinin etkisiyle içimden “Ayva çiçek açmış”ı mırıldanıyorken benim radarlar birden bire kuma odaklandı… İşte orada yatıyor… Hemen göz kararı şöyle bir tarttım… Ama söylemeyeceğim, gösteremedikten sonra şu kadardı bu kadardı demek hoşuma gitmiyor. Yine de şöyle bir ip ucu vereyim, bu kadar büyük bir meleği tezgahlarda bile görmedim… Yanına indim, zıpkınım hazır. Gez-Göz Arpacık, nişan al! Hooop! Dur bakalım…sakin ol. Neden mi, kahrolası hafızam yüzünden… Kalkan için av yasağı… Şeytan dürtüyor ama nafile… Bırak yatsın hayvan… Belki yine karşılaşırız Eylülde?? Yine de dur ben şunu bir rahatsız edeyim bakalım. Yanına kadar indim. Kuma yattım.Tam karşımda, beni görüyor biliyorum, ben de onu görüyorum. Ama o benim onu görmediğimi sanıyor. En azından umut ediyor :)Kılı , pardon yüzgeçi kıpırdamıyor. Solungaçları bile… İkimiz de nefesimizi tutmuş birbirimize aşıkla maşuk misali bakıyoruz… Gözleri de ne güzelmiş :p Zıpkının ucuyla şöyle bir dürttüm kaçsın diye, yoksa beni de dürten bir şeytan var, neme lazım… :( Gidişi bile asildi… Hızla kaçmadı, yavaş yavaş süzüldü...