25.01.2008 cuma akşamı planladığım gibi çorluya gidip teyzemlere uğrayıp oradanda çerkezköyde alışveriş yapıp dayımlara geçip muhabbet eşliğinde biralarımızı içip sabah erkenden avlak alanına gitmek üzere buradan yola çıktım. içim içime sığmıyordu,yanımda bir sürü malzeme vardı alba star sağolsun. yolda giderken annemde yanımdaydı,seyahat süresince cumartesi-pazar neler yapıcağımı ve nerelere gideceğim konusunda anlattım durdum. annem her seferinde yağmur yağaçak k..'ın docak,sende hiç akıl yok ve hala akıllanmadın v.s. klasik cümleleri eşliğinde belirttiğim ziyaretlerimizi yapıp anaannemlere geldik. dayım ve yeğenim behçekapısında karşılıyorlar bizi ve dayım klasik trakyalı şivesi ile -solucanları hazırladım beyaw diyerek avın zevkli olacağı sinyallerini vermeye başlamıştı bana. o akşam yaban tv eşliğinde neler yapacağımızı ve nerelere gideceğimizi kararlaştırdık. hava muhalefeti olur düşüncesi ile alabalık avı için bulgaristan sınırına gitmeme kararı aldık. dayımın düşüncesi -bahçeköy deresi -güngörmez deresi -aksicim barajı ve tabii bu yerler belirlenirken dayımın Tüfek avcılığı hastalığıda var. meraya gidilirde tüfek olmazmı? sabah erkenden kahvaltılarımızı yapıp düştük yollara soğuk hava bıcak gibi kesiyor ama bizi etkilemez -biz avcıyız,biz gayretliyiz biz bu sporu seviyoruz. kastroya doğru yönümüzü belirledik ve kısa süre sonra planlarını yaptığım mekana ulaşmıştım en sonunda hemen takımları hazırlamaya koyuldum,tüm oltaların bağlanması v.s. işleri önceden hazırlanmıştı. oltaya yem takma operasyonundan sonra başladım akarsuyun etrafında dolaşmaya. gördüğüm ve uzanabildiğim her yere oltamı atıyordum sevkle, aradan saatle geçmesine rağmen hiç tık yoktu. ben balık avlamakla uğraşırken dayımda asfalt yolun diğer tarafında tüfek avına izin verilen bölümde avlanmaya gitmişti arada sırada atış sesi duyuyordum ama başka avcılarda vardı etrafta. dayım birazdan gelir ve bir şey tutamamanın vermiş olduğu buruklukla devam ediyordum bir şeyler tutmaya. aklımdan keşke sınıra yakın gitseydik gibi düşünceler oluşmaya başladı! durmadan yer değiştiriyordum karamık otlarının arasından salladım oltamı ve oda ne daha suya düşer düşmez mantarın batışı ve balığın çekişini kollarımda hissettim. çok kuvvetli çekiyordu, acaba kaplumbamıydı ama kaplumba olamaz çok hızlı hareket ediyor ve köklere doğru gitmeye çalışıyordu. elim ayağım titremeye başladı,felaket heyecanlandımmmm oltamdaki misinamda inceydi kopar düşünceside olumsuz olarak ürperti yaptı içimde. kaçırmamalıydım bunu her ne ise onu karaya çıkartacaktım -yılan bile olsa !!!! evet gördüm kocaman kara bir balık hafif misinamı geregili tutarak koparmadan kamıştanda destek alarak önümdeki dikenli karamıklara takmadan bir çırpıda dışarı aldım dünya güzeli balığı, kıyıda çırpınmaya başladı,ilk defa böyle bir balık görmüştüm resmen yerde çırpınışları kafası kesik horozo andırıyordu, birde belki ısırır diye ve kaçmaması için üstüne bastım.. ne bileyim öyle düşündüm işte. oltamı çıkarmam imkansızdı iğne midesine kadar gitmiş gibi gözüküyordu. omuz çantama koydum güzeller güzelini ,bayağı yağlanmış ve kara sarı olmuş bir balıktı. derken dayım geldi ve ne yaptığımı sordu? -bir tek balık yakaladığımı söyledim gülmeye başladı takiiiiii balığı görünceye kadar
Nedret abicim ellerınıze emegınıze saglık.Cok guzel paylasım.sanırm elınızdekı sazan balıgı bıraz ufak gıbı geldı 40 cm gecıyordu dımı
Geçer geçer 40 cm vardır. Bir de şu var yanlış hatırlamıyorsam sirküler 2008in yazında değişti av ise 2008 ocak bu yüzden limit 35 cm .