Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer. Buyurun size bir kofana hikayesi. www.balikta.com.dan alıntıdır. balıkçı Yönetici Kayıt Tarihi: 24-Şubat-2006 Gönderilenler: 430 Konu: Ah Kofana! Gönderim Zamanı: 04-Mart-2006 Saat 01:08 Dostlar, madem bu mevsimde balık tutamıyoruz.Bari tuttuklarımızla avunalım. 1982 yılının 30 Aralık gecesi. Karayel,kudurmuş gibi.Denizin üstünden kuşu kapıyor.Deniz aksakarcık kesilmiş,boğacak adam arıyor. Biliyoruz, gündüz Vaniköy,Bebek ve Kanlıca Körfez'de yemli lüfer tutuluyor.İçimiz gidiyor ama ne çare, memuriyet var.Saat 18'de cıkıp, eve gidip, hazırlıkları yapana kadar herkes balığını tutmuş dönüyor. Tahir arkadaşımla birlikte biz de yılmadan her akşam şansımızı deniyoruz ama nafile.Sanki bizim paydos zilimizle birlikte, balığın ki de çalıyor ve balıklar yemeği bırakıp istirahate çekiliyor. O akşam da yine nevaleyi almış,muşambaları giyip lüksümüzü yakmış derenin ağzından çıkarken bermutad balıkçılar geri dönüyor. Her zamanki gibi işaretle -N'aber diyorum. Cevabi işareti -biraz balık yaptı ama şimdi kesti.diye okuyorum. Hay anasını. Ulan bu havada deli olan cıkmaz, bir de üstüne balık yok.Gerçi biz de pek akıllı sayılmayız ya, ne de olsa balık delisiyiz. Denize şöyle bir göz atıyorum.Hani bulgur gibi bir kar yağar ya,birdenbire her yeri dolduruverir.İşte o, almış arkasına karayeli,her biri bir mermi gibi,peşpeşe çarpıyor yüzüme. -Tahir,diyorum bağırarak,bu havada barınsak,barınsak Bebek içinde barınırız.Baksana Kandilli'de dalgalar,yalıları yutacak.-Sen bilirsin reis,diyor Tahir. O tayfa ya ,denizde herkes haddini bilecek. Seagull motorumuza yol verip,dalgalara omuz ata ata,Bebek'e doğru ilerliyoruz. Dünden kalma birkaç izmarit var ama yem niyetine, ben yine de -Şu ağımızı Aşiyan'a atalım bakalım,ya kısmet.diyorum. Neyse ağı atıp aşağı doğru iniyoruz iyice kuytuya, Bebek iskelesinin hemen açığına,ama sandalı tutmak ne mümkün,karayel orada bile kıyameti koparıyor. Tahir,diyorum ben kürek tutayım,sen bi salla bakalım,iki olta atamayız. Denizin üstünde bizden başka da bi Allah'ın kulu yok. Tahir oltayı atıyor,biraz sonra, -Reis geldi.diye heyecanla bağırıyor. E! ben biliyorum, balık yok ya - Hadi len diyorum,dibe takmışsındır,ama yine de kurt içimi kemiriyor, çek bakalım gelmişse anlarız diyorum. Zoka yukarı geliyor ki üstünde sadece kafa kalmış.Bu sefer,-Yaa! dikkat etsene biraz,zaten zor duruyoruz,kırk yılın ucunda bir balık geldi,onu da kacırdın diye efeleniyorum. Yeni bir yem. olta aşağı, Tahir havaya, -Reis gene geldi. Bir iki derken, bakıyorum Tahir habire çalışıyor.EEE bizim başımız kel mi,ama nasıl olta koyvereceğim? Yılların kürekçisiyim,denizde motorlarla yarışa kalkıyorum,ama şimdi vargücümle çektiğim halde sandala zor kumanda ediyorum.Gerçekten görülmemiş bir fırtına var. Acilen bir çare gerek.Hemen gözüme kıyıdaki şamandıralar ilişiyor,ama çok kıyıdalar,acaba orada balık var mıdır?Çaresiz deneyecegiz. Abicim çek oltanı diyorum,hemen başlıyor itiraza , ne çekmesi be balık geliyor.deli misin sen.Günlerce sinek avladıktan sonra balığın yüzünü görmüşüm ya! keyfim yerinde. Gırgıra alıyorum.-Çek dedik mi çekeceksin oğlum.Reis balık tutma derse tutmayacaksın,denize atla dese atlayacaksın.Reisin emri tartışılmaz,bu havada bir de seninle mi uğraşacağım. Söylene söylene çekiyor oltasını.Ben de asılıyorum küreklere ve yakındakı şamandıralardan birine yanaşıyorum.-Tut bakalım ordan da kayık acılmasın.O şamandırayı tutuyor, ben de hemen kıçaltından kırk kulaç ipi çıkarıp bir ucuınu şamandıraya, öbür ucunu da sandalın iskele baş omuzluğundan taraklamalara bağlıyorum. Bırak diyorum ve yavaş yavaş ipi salmaya başlıyorum.Rüzgar öyle esiyor ki akıntıyla bileşkesinde, sandal şamadıradan dikine açılıyor denize doğru kırk kulaç. 6 mm.İp tambura teli gibi gerilmiş,neredeyse suyun üzerinde duruyor. Hadi at şimdi diyorum.Ben de oltamı açıp acele bir izmarit kesip yemi taktıktan sonra atıyorum.Daha zokanın nereye gittiğini anlamadan balık üzerinde.At,çek,bayat izmaritler bir anda suyunu çekiyor.Şimdi n'olucak peki! Gelirken ağ atmıştık ya. Hadi yine talim.motoru çalıştır,sonra ipi sök.(önce ipi sökersen,ya sonra motor çalışmazsa.Düşünmek bile istemem.) Motor fayrap.doğru Aşiyan'a, ağ zaten kıyıda.Makası bir aldım ki aman yarabbilalemin.Aşağısı bembeyaz kesildi birden.İzmarit,istavrit karmakarışık sıvamış ağı.20 kulaç ağ kıçüstünü doldurdu. Aynı hızla tekrar geriye.Bir yandan da ağdan balık ayıklıyorum,yem hazır olsun diye. Yine aynı şamandıraya yanaştık.Bu sefer tecrübeliyiz ya,hemen işi bitirip oltaları attık.Sular kazan gibi kaynıyor.Zokanın nereye gittiğinden haberimiz yok.Ama olsun,balık onu buluyor. Gündüzleri lüfer tutuyorlardı ya hep.Bizimkiler,azman.Kofana.Bir tane balık kaçırdı Tahir küpeşteden.-Reis vallahi yanağı benim yanağım kadar vardı. -Kaçan balık büyük olur.gideni bırak da yeni zoka bağla vakit geçmesin. dur dur,bu iş lüfer zokalarıyla olmayacak.Neyse ki tedbirliyiz.Açıyorum dedemden kalma antika olta kutusunu, kendi yaptığımız torik zokalarından iki tane cıkarıp,sar oltanı diyorum.Arkadaş çıldırıyor.-Ne sarması be balık geliyor. -Oğlum sen adam olmayacaksın,bak gene tartışıyorsun reisin emrini.Bu sefer Tahir'in sigortalar atıyor.Reisinden başlayıp, emrinden cıkıyor. O zehir gibi soğukta, kan ter içinde kalmışız,hiçbirşey görecek halimiz yok , ama keyfimiz yerinde.O kısa molada kafamı kaldırma fırsatı buluyorum,kıyıda millet toplanmış,bizim lüksün ışığında ,-kim bu deliler. der gibi bize bakıyor, ne yaptığımızı anlamaya çalışıyorlar.O arada bir sandal açılıp,biraz ilerimizde olta atıyor. Ben kutudan cıkardığım 0,80 oltalara, 0,50 beden takıyor,ucuna özel imalat ,eşşek kadar bir torik zokası bağlıyorum. Al bunu,ordan bütün yem tak.fileto cıkarmaya uğraşma.Ağdaki yemler bize altı ay yeter. Ben de bütün bir istavriti,iğneyi, ağzından geçirip,kulağından çıkardıktan sonra gövdesine batırarak zokaya takıyorum. Oltayı denize attım kafamı kaldırdım.Az önce gelen sandal kayıp.Ulan,ne oldu bunlara? Tahir de bakıyor, İşte oradalar, kıyıya çıkıyorlar, diyor.Sıkmadı herhalde.E !doğrusu birşey diyemem, haklılar,bu havada yenecek nane değil. Muhabbet edecek zaman mı,kofana lafı ağzımıza tıkıyor.Kendi kendine yakalanmış. Yahu,mubarek hayvan,sen değil miydin, bizim vaktiyle itinayla kesip taktığımız o istrongilosları,iğnenin sıfır noktasından traşlayarak götüren.Ne cambazlıklar yapardık seni kandırmak için unuttun mu? Şimdi büyüdün,adını kofana koyduk diye,ne bu arsızlık,kıtlıktan mı çıktın? Amaaan,bize ne be birader, biz tutmaya bakalım,yorulduk artık ama olsun. Sahi, madem bunlar zokayı kendi kendine yutuyor,sandalın içine atlasalar ne olur.Elinin körü olur, bırak gırgırı da daha hızlı çalış.Ömründe gördün mü böyle bir yağma. Yahu saat kaç oldu?01.00'de sokağa çıkma yasağı başlayacak. 23.30. Yapma be!.19'da cıktık,4 buçuk saattir boğuşuyormuyuz burada.? Hadi artık sar oltanı da gidelim.Son otobüs,Beykoz'dan 00.00'da kalkacak.kaçırırsak,Kuzguncuk' a kadar yürürsün,daha iyisi, seni sokağa cıkma yasağı'nda, vatan haini diye yakalarlar da kapatıldığın yerde, çıkana kadar -Balık tutmanın neresi hainlik! diye tepinip durursun.Hem sen büyüklerimizden daha mı iyi bileceksin. Oltaları sardık,ipi söktük yola koyulduk.Benim evim Göksu deresinin kenarında.Sandalı bağlayıp çıktım mı,sokakta değilim. Tahir otobüse yetişip gitti. Ne biçim reislikse,bütün işler bana kaldı. ağdaki balıklar ayıklanacak,ağ temizlenecek.kofanalar ,temizlenip,birbirni ezmesin diye beslenecek(Düzgün bir şekilde bir yerlere dizilip üzerine deniz suyunda ıslatılmış bez örtülecek). Bu kadar balığı yiyecek halimiz yok ya.En irilerinden, sırtı en kalınlarından yiyeceklik ayırıp gerisini satacagız. Hamdi Baba(Madrabaz), sabah saat 5'de, (yasak kalkar kalkmaz), dere kahvesinin önüne gelir,balıkçıların gündüz akşama kadar tuttukları balıkları sayarak alır,bir yandan da bağırır.(Say para aaal, say para aaal.) Ben o zamana kadar bu işleri ancak bitiririm.Sonra da sabah işe gideceğiz.Oh babam oh! Vakit geldi ben de sandalı çözüp kahvenin önüne gittim. Balıkçılar başladılar saymaya. -1,2,5,.....18. -1,3,7.......22. -1,2,6.......15 Onlar bu minval üzere sayarken sıra bana geldi. -Ben de başladım saymaya.1,5,25,38...66..sesler kesildi,hissediyorum bütün gözler üzerimde....79...101... birisi homurdanıyor. Sanki duyuyorum, içinden -Ulan bu inekler nerde tuttu acaba bu balığı,herkes aynı yerdeydi, 3 aşağı 5 yukarı aynı miktarda balık tuttuk.Bunlar nerdeydiler!.....118...139....160......off! belim koptu eğilip kalkmaktan.zaten yogunluktan ölüyorum......175. -Hamdi Baba , bu kadar be! Bir sessizlik ki, adeta -Bu kadarmış,denizi mi kurutacaktın be adam.der gibi. O güne kadar hiç o kadar balığı bir gecede tutmamıştım. O günden bu yana da. Hayatımda gördüğüm,en zor,en bereketli ve en keyif verici geceydi belki de. Allah hepinize böyle bir hatıra anlatmayı nasip etsin. M.Mahir ERSİN 1945 Anadoluhisarı-İSTANBUL