Sene: 1993 Yer : Ankara eymir gölü AVA MERAK SALDIĞIM İLK YILLAR Ava merak salmam; gerçek bir avcı ve balıkcı olan teyze oğlumun, her hafta 3 gününü geçirdiği ve aşırı derece alkol aldığı av maceralarına, teyzem tarafından; biricik oğlunun alkollü araba kullanmaması için-zorunlu olarak- yanına iliştirilmemle başladı. Şöför olarak başladığım ve ‘’tut lan şu oltayı’’ talimatıyla devam ettiğim bir maceralar zinciri aslında. İlk gittiğim avlarda teyzeoğlumun ve birkaç arkadaşının saatlerce göl üzerinde tekneyle dolaşarak, balık tutma meraklarını aptalca bulurdum. Bir an önce bitsede eve dönsek diye mızmızlanırdım)) herkes bana ‘’al oğlum şu oltayı sende atsana ‘’derdi ‘’ulan hiç canın istemiyomu gerçekten’’ demeleri bana garip gelirdi….. mayıs ortaları falandı… yine aşırı alkol tüketici ekiple (aate) balığa gittiğimiz bir haftasonuydu… sabah bir tekel bayisinden alınan 2 kasa biradan sonra göl kıyısına indik…tüm taşıma, indirme, bindirme, (hammaliye) işlerini itinayla yaptım ve göle açıldık..oltalar atıldı… oltaların uçlarına konulan silikon balık taklitleri için tartışmalar yapıldı… uğurlu olduğuna inanılan silikon parçalarının ve kaşık denilen metal parçalarının öpüldüğünü ilk o zamanlar görmüştüm.. hatta o silikonlara isim bile koymuşlardı… anasını yakalayan….. babatutan… dedeavcısı… Bana genellikle tekneyi kullandırırlardı.. balık yakalandığı an ‘DUR’ talimatıyla ben tekneyi durdururdum ve kenarda sallanan 3gen şeklindeki kepçeyi balık tutanın yanındakine uzatırdım... asli görevim buydu… Ogün aynı anda 2 kişi ‘DUR !!’ dedi…ve o 2 kişi yan yanaydı.. yani kepçeyi tutacak olanda balık yakalamıştı… öndekinin oltası daha bir eğilmişti… ve bana yakın olan teyzeminoğlu ‘’tut lan şu oltayı’’ dedi . Demez olaydı. tutmaz olaydım… işte o an içime o dürtü..duygu… girdi.. ucunda balık olan oltanın verdiği hazzı o an yaşadım… balık yakalamanın nedemek olduğunu anladım… biranda oltayı sarma isteği beni benden aldı bu arada bana söylenen ‘sazlığa girme sazlığa girme’ talimatları bir hiçti benim için… tabii yediğim küfürlerin bini bir para.. onlar büyükçe bir balığı tekneye aldılar.. teyze oğlumun talimatlarına uyarak sardığım makinayı ve ucundaki balığı tekneye kadar getirdim.. içeri aldık.. ve hayatımın en acı anlarından birini yaşadım o an.. benim teyzeoğlu ‘ufak lan bu’ diyerek tutduğum balığı suya geri attı…. O an kendimi kaybedip ona saldırdım.. ama nafile gitti benim balık.. bide teyzeoğluyla aramızda 9 yaş var… küfür edemiyorum.. gırtlağını sıkamıyorum.. ozamanlar body bulding denen ‘vücut geliştirme’ sporunu yapıyorum ki tuttuğum elimde kalıyor Neyse;… banada bir olta verin dedim sonra… Ve olta bırakma.. atma.. tekniklerine merak saldım…öğrendim… parakete dedikleri bir sistem vardı.. o hiç hoşuma gitmezdi…. Hoşuma giden balığın oltaya yapışmasıydı.. onu tetiklemesi. Asılması… asılınca oltanın kendini boşlaması…. Teyzeoğlu bana şekspir marka bir olta hediye etti ozamanlar… ilk oltamdır… kendime onlarca sasi ve kaşık aldım…. Fırdöndü bağlamasını öğrendim… çok iyi düğüm çözerdim…. Bir gün bir av bayisinde (AVPAR) bir avcıdan 2,50 lik fiber kayık aldım…. İnanılmazdı ama aldım…çok ucuza aldığımı zannettiğim kayıktan sonra , (meğer pahalllı olan tekne değil.. yan masraflarmış) arabama üst bagaj yaptırdım..çeki demiri yaptırdım… ceza yedikten sonra da ruhsata işlettim o zaman 91 model lada samaram vardı… 2 beygirlik bir yamaha motor aldım… çok güzel bir motordu.. hız göstergesinde tavşan ve kaplumbağa vardı tavşan hızı ve kaplumbağa hızı Sabahları kayığı arabanın üzerine yüklemek tek başıma zor olduğu için ağbimi bu işe alıştırmak zorunda kaldım…. İlk zamanlar çok problem yaptı ama, yakaladığım bir balığı ona çektirince oda ZOKAYI yutmuş oldu…. Eklediğim resimler ağbimle gittiğimiz bir balık avında yakaladığımız turnalardır… eğmirde yakaladık… Resimdeki çocuk yiğenim… ağbimin oğlu…. O zamanlar 2.5 yaşındaydı… şimdi 20 yaşında… Bilkent elekrik elektronik müh. Son sınıfında…. heralde…. Ağbimle küstüğümüz için yaklaşık 10 yıldır konuşmuyoruz.. görüşmüyoruz Ve yaklaşık 10 yıldır av yapmıyordum… ama iş için istanbulda bulunduğum 4 aylık dönem içinde tekrar av aşkı damarlarıma yapıştı istanbulda galata köprüsü, Unkapanı köprüsü, büyük ada, Sarıyer, Maltepe,kartal, arnavutköy sahillerinde olta attım… en iyi avım 3 kg. istavrit, 5 kg. kefal oldu.birkaç mezgit, 1 tane sinarit’de yakaladım.. 1 kova gümüş ve ufak tefek hamsileri saymıyorum (toplamda) Oltamı galata köprüsündeki Edirne Uzunköprü çingenesi Üseyin abiden aldım albastar İstanbuldaki işim biti…. Ankaraya döndüm.. 20 gündür ankaradayım ve daha hiç balığa gidemedim…ama bu hafta sonu bir dere avı yapacağım. Ve inşallah size yakaladığım balıkların rapor ve resimlerini arz edeceğim. Tüm balıkavı.net sakinlerine ve avcılara sevgi ve saygılarımla
Güzel anlatım, benimkide biraz senin hikayeye benziyor, bende tatlısu balıkçılığı ile 91 yılında tanıştım, iş sebebi ile istanbulda bulunmamdan dolayı 6 yıldır istanbulda kanmıoş sallıyorum..
bulasici hastalik gibi,bir teyzeoglundan digerine,ondan kardesine..gercekten hic merak etmiyormusun sorusunu coook iyi anliyorum,bende hep merak etmisimdir bu hastalik herkesde niye yok diye,balik tutmaktan hoslanmayanlarin bize hangi gozle baktigini biliriz..
Şu 10 yıllık dargınlık da ortadan kalkasa anlatımınız daha da keyifli olurmuş. Paylaşım için teşekkürler...
slm kamil abicim konuyu okuyunca bende kendimden birşeyler buldum valla nedemeli hep öyle başlıyor bide bakmışsın ki zokayı yuttun kurtuluş yok ankarada avın bereketli olur inşallah rastgele