aşı

o zamanlar henüz 12,13 yaşlarındaydım okul tatillerinde büyük dayımın gedikpaşadaki deri atölyesine gidiyordum.Her iki dayımda balıkçıydı ama işin hastası olan küçük dayımdı, küçük dayımda aynı atölyede ustalık yapıyordu,yine ozamanlar yuvarlak (60 ohm)luk anten kabloları sanırım yeni çıkmıştı,dayım bu kablolardan alıyor iki karış uzunluğunda kesiyor içindeki (blendaj) örgülü tel kısmını zedelemeden çıkartıyorduk.Sonra ben onları ve iğneleri kuyumcu atölyesine götürüp kaynak yaptırıyordum.Yine böyle bir cumartesi günü, dayıma hani beni balığa götürecektin diye askıntı olduğumu büyük dayım duydu ve kardeşine niye çocuğa söz veriyorsunda götürmüyorsun diye çıkıştı.Bunun üzerine dayım bak ben bugün arkadaşlarla balığa ,kampa gideceğim ama birkaç saatliğine seninle balık tutalım sonra sen eve döneceksin anlaştıkmı dedi.Önce trenle menekşeye gittik orda tekneden (nereden getirtiğini unuttum) İki adet saz kamış ,bir çanta ve soğan çuvalı vs aldı.Yolda yürürken eliyle kara sinekleri yakalıyor bir kanadını kopartıp kibrit kutusuna koyuyordu.Yolumuzun üzerindeki ufak göletlerden (0) numara sinek iğnesi ve yakaladığı sineklerle hamsiye benzer (çingene balığı) dediği balıklardan yakalıyordu.Küçükçekmece gölüyle şamlar arasındaki Altınşehirdeki maharaların önüne geldik ozamanlar oralar ağaçlıktı.Sonra saz kamışın ucuna ikibuçuk metre kadar beden misina bunun aşağı yukarı ortasına şarap mantarı bedenin ucuna kaynattırdığımız hırsız eklenmiş takımı bağlayıp hırsıza küçük balığı kuyruha yakın sırtından taktı ve sessiz olmamı söyleyip usulca suya bıraktı.Aradan beş dakika geçmeden mantar önce bir yarım daire cizdi sonra ileri doğru gitmeye başlayınca ben dayanamayıp çek dayı dedim ama dayım sus işareti yaptı.Şamandıra ileriye giderken dayımda kamışı ileriye suya veriyordu.Sonra kamışın sapını kasığına dayayıp iki eliyle asıldı kamış yay şeklini aldı bir müddet öyle kaldı,sanki bir an zaman durdu,sonrası kaybettiği zamanı geri almak istercesine okadar hızlı olduki sadece bir karaltının suyun icinden fırlayıp ,üzerimizden geçip,ağaçların otların arasına düştüğünü algıladım ve hemen oraya fırladım önce ne olduğunu göremedim sonra otların arasında bir metrelik yaratığı çırpınırken gördüğümde şoke olmuş vaziyette kalakaldım,dayımın sakın elini azına sokma bağrışıyla kendime geldim.Dayım geldi balığın azından iğneleri çıkartı.Bu iş birbuçuk saat içinde dört kez tekrarlandı.Balıkların en küçüğünü fleto çıkartıp şarap sarmısak domates v.s. le terbiye edip bize katılan çobanla birlikte yedik.Kalan üç balığı soğan çuvalına koyduk tabi bunları taşımak (Torbacılık) benim işimdi,Menekşeye geldiğimizde dayımın arkadaşları onu bekliyordu.Nerdesin yahu diye sitem ettiklerinde dayım durumu izah edince ne istiyorsun masumdanda hastalıhı aşılıyorsun diye gülüştüler.Dayı 'o hastalığı kapmış artık iflah olmaz hem artık o bir çelebi(Acemi balıkçı) dedi.Çuvalı sırtıma vurup kanter içinde eve vardım,kapıda annem balıkları gördüğünde' amaan ne göndermişki bu koca kılçıklı balıkları dedi ve balıkları komşulara dahıttı bu benim çok zoruma gittmişti,ama ilerliyen günlerde balıkları alan komşularımızın o kocaman balıkları senmi yakaladın nasıl yakaladın nerde yakaladın diye sorduğunda bende hikayeyi ballandıra ballandıra anlatırken anneme olan kırgınlığım çoktan geçmişti.İşte benim aşıyı almam böyle oldu dostlar.köprünün altından çok sular geçti artık bizede usta deyip yol iz soranlar oluyor amma dayılarımızın gerçek ustaların yanında sus duruyoruz tabiki.herkeze hürmet ve saygılarımla