Av ve doğayı birbirinden ayırmak mümkün değil bazen hiç avlanamayacağınızı bile bile dahi sırf şehrin gürültüsü ve stresinden uzaklaşmak için ava gitiğiniz oluyordur.Ben yeni bir yere ava giderken hem yeni avlak heyacanı hemde yeni bir yerler görmenin heyacanını taşırım ve içerisinde av tutkusu olan bütün insanlar aynı zamanda birer doğa hayranıdır.
Sevgili Cemal En azından sorduğun soruyla kişileri,doğa sevgisi,avcılığı sportif zevki önde tutarak yapmaları gerekliliği,gibi noktalarda tekrar düşünmeye sevk ettin. Hakikatende bundan 30,40 sene evvelinde doğa cok cömertti.En basit bir şeytan oltasıyla dahi,bir iki balığını yakalayabilir,bozulmamış bakir tabiatın ortasında anlatmaya calıştığın hazların doruğunda gezinebilirdin. Ulaşım imkanı,iletişim imkanı cok azdı.Zavallı anneciğimi mahsur kaldığım tabiat şartlarında azmı merak ettirdim.Alır başımı giderdim İstanbuldan taa,Erzincanlara Tuncelilere.Ben mutlu ama arkamdakiler mutsuz,günlerce benden tek bir haber alamadan. Şİmdi herşey rahat.Cep telefonum,yollar,arabam en güzelinden oltalarım makara ve kamışlarım. Ama tabiat,nerde o güzelim balıklar.Zor eriştiğim bazı yerler,kendin pişir kendin ye olmuş.Alabalık derelerimin kenarına adamlar icki masası kurar olmuş. İki balık,iki kuş sesi,iki balık sohbeti,bunlarla yetinmeyi,doğadan istediğimiz kadarını değilde verdiği kadarıyla yetinmeyi öğrenmeliyiz. Sevgiyle kalınız.
Cemal abi konuyu harika özetlemişsin nehir balıkçılarının çoğu bu anlattıklarını doyasıya yaşamaıştır. heleki gecenin karanlığında kurbağa sesleriyle gözünü fosfordan ayırmadan öylece beklersinya. O an aklına fosforun suya gömüleceği anı hayal etmekten başka bişey gelmez. Bazen bir anda hemen biraz önünde bi şapırtı duyarsın el fenerini yaktığında su yılanının kurbağa ile mücadelesini izlersin. Müthiş anlardır bunlar. anlatmakla olmuyor yaşamak lazım. paylaşım için teşekkürler.