Arkadaşlar benim bu anım siteye üyeliğimden önce gerçekleşmiştir. Daha öncesinde bana ait msn space te yayınlamıştım ama burada sizinle de paylaşmak istedim. Tarih 28 Ekim 2006.. Yaklaşık iki aydır balığa çıkmamışım,özlemişim ve yarınki program için ekibimle görüşüp anlaşıyorum. 29 Ekim sabahı Kayseri'den çıkıp saat 06.00 da memleketim Bünyan'da olacağım. Hazırlıkları yapıp yola düşüyorum. Bu arada tam bu tarihte yaz saati uygulaması sona eriyor. Saatler bir saat geri alınacak.Tabi ben saatleri bir saat geriye almadan yattığım için yola bir saat erken çıktığımın farkına geride bıraktığım 30.km de varıyorum.Mor bulutların yırtılan yamalarından süzülen şafak yıkarken gözlerimi dua ediyorum Allah'a. "Yağmur çok yağmasın". Güzel yapılan bir kahvaltıdan sonra yola düşüyoruz. Daha önceden de avlandığımız Pınarbaşı ilçesinde yer alan Bahçecik Barajı özellikle turna avı için gayet güzel. Barajda ticari nitelikte alabalık üretimi de yapılıyor. Ama niyetimiz balık çiftliklerinden kaçan alalar değil avcı olan turnalar. Herzamanki koyumuza varıp malzemelerimizi sırtlanıp yamaçlarında yol almaya başlıyoruz barajın. Bir yaban keçisi için dizayn edilmiş bu yamaçlarda kaç kere ayağım kaydı düştüm saymıyorum bile ama içimdeki heyecan acılarımın merhemi oluyor hep. Koyun karşı kısmına geçiyoruz ve fazla geçmeden ilk turnayı ben çekiyorum. -Ekibin en acemisi de benim bu arada- Yaşar abim canlı yemle avlanmayı seviyor ve koyun sol kısmındaki buruna doğru gidiyor. Faruk tam bir usta. O benimle at-çek yapıyor. Zaman geçiyor ama tık yok. Ne bende ne Faruk'ta ne Yaşar abide ne de sabah altıdan beri deneyen bir başka balıkçı arkadaşta. Canlı yemlerle Yaşar abiyi burada bırakıp Farukla koya dökülen derenin üst taraflarında ala avlamak için yola çıkıyoruz. O ara ilk başlangıç noktasına doğru dönerken ben bir atış yapıyorum ve ikinci turnayı alıyorum. Gülümsüyoruz bu tek atışlık ava. Vadinin tamamen içlerinde öylesine güzel ve sessiz bir manzara da bazen sohbet edip bazen sadece ayağımızın altından kayan kaya parçalarının ötekilere çarpma sesleri arasında yukarılara doğru gidiyoruz. Bu arada Faruk aynı zamanda yanına tüfeğini de alıyor."Boş olamaz bu dağlar elbet bir tavşan olmalı karşımıza çıkacak "diyor. O benim sağımda yürürken solumda farkettiğim kuşları ona göstermemle kuşların kalkması bir oluyor ama Faruk gene de çabuk davranıp birini indiriyor aşağı. Bir keklik sürüsü. Kekliği alıp dönüyorum yanına. Alabalık noktamızda gayet sessisiz ve Faruk avlamasını turnadan daha çok sevdiği alabalık için hazırlığını yapıp başlıyor. Birkaç dakika geçmeden güzel bir gökkuşağı alası atıyoruz çantamıza. Faruk'un aklı kaçan kekliklerde ve oltayı bırakıp tepelere yöneliyor. Benim bu ikinci ala avım. İlkinde birtane tutmuştum,birtane de düşürmüştüm. Ama bu sefer şansızım. Dönüşte Farukta'da birşey yok. O karşı tepelerden ben suyun bu tarafından koya yeniden iniyoruz. Yaşar abimde geliyor ama onda da sadece ufak bir turna var. Tam ateşi yakıp o isli çaydanlıkta -tadını bilenler bilir-çayımızı koyduğumuzda ince ama seri bir yağmur kuşatıyor üstümüzü. Dönüp dönmeme kararsızlığını yaşarken kalmaya karar veriyoruz beş-on dakika yağan yağmurdan sonra ve ateşin üzerinde bu sefer biz balıkçıların sofrasında bir keklik var. Afiyetle yedikten sonra yarım saat daha av için kalıyoruz. Yaşar abi arabada kalmayı tercih ediyor. Farukla ben kalan son canlı yemleri ve oltalarımız alıp aşağı iniyoruz. Gökten bazen yağmur sızmaya devam ediyor. İndikten iki-üç dakika sonra ben üçüncü turnayı da alıyorum. Faruk daha iyiye gittiğimi söylüyor o sırada. Birden canlı yem oltamızın mantarı hareketleniyor ve Faruk nihayet bugünde avın belini kırıyor. Aşağıda resmi görülen 55.cmlik yaklaşık 2,5 kg gelen bu güzel turnayı çekip alıyor sudan.. Bu benim bu ekiple sezon içerisinde yapmış olduğum avlarda çıkan en büyük turna. Beş dakika daha oyalanıyoruz. Faruk son canlı yemide takıyor. Ben artık "bu seferlik bu kadar " deyip geri dönerken hareket eden mantarı görüyor ve hızlı şekilde Faruk'u uyarıyorum. İkinci turna da en az ilki kadar büyük ve güçlü çıkıyor. Suyun dışında ikimizde elimizdekileri bırakıp üstüne atlıyoruz hemen. Çevredeki diğer balıkçı arkadaşların tebrikleri arasında malzemeleri ve "ganimetleri" alıp aracımızın yanına geliyoruz. Yaşar abi bile hayretle bakıyor balıklara. Bu çok güzel sonlanan günün ardından evime hiç ama hiç bir şey düşünmeden dönüyorum. Sabah yırtılan bulutların yamasını batan güneşin bıraktığı karanlık örüyor. Ruhum su kenarında yıkandı,dinlendim. Çok az hissettiğim yorgunluğuma rağmen gayet iyi hissederek evime dönüyorum. [IMG] [IMG]