Yıl 1998. Bir olta almaya karar verdim. Nasıl, neden, niçin bilmiyorum. Hayatımda bir defa balığa çıkmışım o da kayıkla Kartal açıklarında. Yıllar önceydi. Daha sonra denizle hiç işim olmamış. Neyse heves işte. Oltayı aldığım satıcı ne verdiyse onu aldım, ertesi gün de doğruca kendimi Gebze/Eskihisar'a attım. Kayalıkların üstüne dikildim ve aldığım beyaz iğneli, tüylü çapariye benzeyen takımı oltaya takıp attım denize. :) Saatlarce de uğraştım tabi. Bu arada en azından 4-5 takımı da bıraktım suda. Tık bile yok tabi. Onca balık var suda birisi bile bana sen de ne yapıyorsun diye sormuyor. Derken akşam oldu. yoruldum iyice. Tam gideyim artık bu iş bana göre değil derken, iki abi geldi yanıma ve başladılar oltalara midye takıp atmaya. Daha ilk atışta dolu dolu balık! Ben çıldırıyorum ama ne yapabilirim ki! Hemen gittim oltacıya ve tüysüz olta aldım. :) Midye bulup iğnelere okkalı yemleri taktığım gibi attım denize. İki dakka sonra bir çektim ki olta dolu. Hem de ne dolu. Beşi bir yerde. Takımı dolamışız birbirine ama önemli de değil zaten. Oltacı amca da yaşlı zaten ekmek parası kazanacak. Her çekişte bir takımı bıraktım suda. Balıkların geldiğini bir anlayabilsem dolaştırmadan çekeceğim ama olmuyor ki. Neyse, tüm yorgunluğumu unutuverdim. Beni evden gelip kıyıdan aldılar, yoksa sabaha kadar devam edecektim. Tuttuğum balıklar mezgitmiş. Sonradan öğrendim:) Gerçekten hayatımın en güzel günlerinden biriydi. Muhteşem bir yorgunluğun ve inadın üstüne bir kilo kadar mezgit:) Hem de ilk günüm. Olta bana ben oltaya yabancıyım:) Şimdi daha iyiyim tabi:) Ben böyle düştüm bu aşka! Ya siz?