2000 yılı yazıydı. Üniversite son sınıftaydım. Annemin memleketi olan (benim memleketim deyince babam kızıyor ) Bilecik'in Söğüt ilçesine gitmek üzere, o zamanlar (bekarken, annem ve babamla yaşarken) Bozüyük ilçesinden yola çıkmak üzere hazırlanıyordum. Sırt çantam hazırdı. Oltalarım, walkman, yedek piller, en sevdiğim birkaç grubun (Iron Maiden, Motorhead, Slayer, Sepultura, Black Sabbath...) albümlerini yanıma aldım. Eh, birkaç ufak tefek ilkyardım malzemesini de yanıma aldım. Anneme, bir haftaya kadar döneceğimi söyledim ve yola çıktım. Bozüyük-Söğüt yolu gerçekten çok zorlu. Yani dağ bisikleti için... Zorlu ve bir o kadar da eğlenceli... Doğası müthiş olan bu bölgede birçok yaban hayvanını (tilki, kurt, çakal, ayı, domuz, kartal, tavşan...) görebilirsiniz. Dinlene dinlene vardım Söğüt'e. Anannemin yanına birkaç saatliğine uğradım ve dünyada en sevdiğim yerlerden biri olan Borcak Köyü'ne gitmek üzere yola çıktım. Virajlı, dar, dik ve toprak yolda bisikletimle ağır ağır ilerliyordum. Yaklaşık olarak 10 km. olan bu yolun sonunda (20-25 dakikada) Borcak Köyü'ne ulaştım. Birkaç saat içinde 5-6 tane sazan (2-3 tanesi aynalı idi) almıştım. Manzara güzeldi, hava güzeldi, kafam da güzeldi söylemesi ayıp. Gece olmadan Söğüt'e geri dönmeliydim. Ama balık da güzel vuruyordu. Ha şimdi çıkarım, ha 5 dakika sonra, ha 10 dakika sonra derken havanın karardığını fark ettim. Saat 23:00 civarı olmuştu. Ah bu benim kafam... Yola çıkmadan önce bisikletimin bakımını yapmıştım ama gece yolculuğunu hesap etmediğim için ve dinamonun sesine ayar olduğum için bisiklete lamba falan takmamıştım. Malzemelerimi toparladım, balıkları poşetledim ve kulaklıklarımı takıp müziğin sesini biraz açtım. Yokuş yukarı bisikletle çıkmanın çok zor olduğu yolda -zifiri karanlıkta- yola koyuldum. Söğüt-Çaltı yol kesimine kadar varınca orada bekleyecektim. Belki bir traktör, kamyon falan geçerdi de bisikletimle atlayıp Söğüt'e kadar kazasız belasız varırdım. Saat 24:00 gibi Söğüt-Çaltı yol kesimine vardım. Bekle babam bekle... Araba geçtiği falan yok. Heryer karanlık, 3-4 km. aşağıda Borcak'ın ışıkları belli belirsiz seçiliyor. Etrafta gece kuşlarının ve cırcır böceklerinin sesleri... En sonunda beklemekten sıkıldım, Borcak'a geri inmeyi tercih ettim. Nasıl olsa kalacak biryer bulurdum. Sırt çantamı attım sırtıma, balıkların bulunduğu poşeti de bisikletin biryerine tutturdum. Aşağıya doğru ağır ağır inmeye başladım. Ama önümü bile göremiyorum, siyahtan daha siyah bir karanlık... Walkmanın sesini de biraz açtım. Heavy/rock müziğin verdiği gazla yokuş aşağı pedal çevirmeye başladım. Karanlıkta hızla ilerlerken daha da gaza gelerek walkmana biraz daha ses verdim. Daha sonra vites büyütmeye başladığımı hatırlıyorum. 18. viteste aşağıya son sürat iniyordum. Ama önümü göremiyorum. Yolu az biraz bildiğimden içim rahat... Ama nereden bilebilirdim ki sağa dönmem gereken yeri yanlış hesaplayacağımı... Ve burada 8-10 metrelik ufak bir uçurum olduğunu... Bisiklet birden havalandı ve boşa pedal basmaya başladım. Bisikletle beraber uçurumdan aşağı uçarken geçen o birkaç saniyeyi anlatamam... Damarlarımdaki kan, nereye akacağını şaşırmıştı ve itiraf etmeliyim ki müthiş bir duyguydu. Kendime geldiğimde yerde uzanmıştım. İlk önce orada ne işim olduğuna anlam veremedim. Biraz ileride, ay ışığının vurduğu mezar taşlarını gördüm. Burası Borcak'ın mezarlığı idi. Ne olup bittiğini hatırlayamadığım için öldüğümü sandım. Ve nasıl ölündüğünü bilmediğim için de beklemeye başladım. Acaba biri mi alıp götürecekti beni, bir ışık mı kendine çekecekti yoksa? Böyle beklerken, sol kolumda bir yanma hissetmeye başladım. Ulan dedim... Ölmedik herhalde... Sol kolum, dirsekten itibaren sıyrılmıştı. (Deriden değil, etten bahsediyorum) Pek bir acı hissetmiyordum. Olayın şokundan herhalde... Altımdaki bisikleti fark ettim. Dağılmış olan sırt çantamı toparlamaya başladım sağ elimle. Ve bu sırada birkaç metre ileride, bisikletin ön tekerleğini buldum. Baya yamulmuştu. Sonra, belimin de acıdığını hissettim. Baktım, hafiften morarmış. Tişört, pantolon paramparça olmuş. Bisiklet de baya dağılmış. Sırt çantamı ve malzemelerimi toparladım. Tuttuğum balıkları koyduğum poşet dağılmamış şükür... Onları da aldım, bisikleti de sağ elime aldım ve sürükleye sürükleye köye vardım. Hava sıcaktı ve köylüler kahvenin önünde sohbetteydi hala. Beni hemen bir arabaya attılar ve Söğüt'e götürdüler. Hastaneye gittik. Dikiş falan atılmadı, ama hastanede baya bir acı çekmiştim. Kolumu bandaja aldılar. Kırık-çıkık yoktu ama sol dirseğimin kemiğini görmüştüm resmen. Sonra eve, anannemin yanına gittim. Kadıncağız baya korkmuştu. Kiminle kavga ettiğimi sordu. (O zamanlar çok kavgacı biriydim) Ben de bisikletle uçurumdan uçtuğumu anlattım. Ertesi gün bisikletimi tamir ettirdim. Malzemelerimi topladım. Tek kolumla (sağ kol tabi) fren sıka sıka Borcak'a indim. Birkaç sazan aldım. Ve hava kararmadan, sakin sakin Söğüt'ün yolunu tuttum... Saygılarımla...
onur verilmiş sadakan varmış balık olunca insan vaktin nasıl gectigini anlamıyor ha şimdi gideriz diye diye vakit geciyor sana büyük geçmiş olsun
Tokien, geçmiş olsun ve yanlış anlama ama şu anlattığın bölüm beni kopardı, hakikaten çok çok güldüm Hissettiklerini anlıyorum ancak düşününce çok komik geldi Burada da aklıma yeğenim geldi 2-3 metre sürüklenip her yeri yaralandığı halde dondurmasını bırakmamış ve ayağa kalkıp hem dondurmasını yemeye hem de ağlamaya devam etmişti eve gidene kadar... Sen de herşeye rağmen balıkları bırakmamışsın Tolkien geçmiş olsun tekrar... Anlatımın bir harika, okurken çok keyif aldım... Hem güldüm hem de o heyecanı yaşadım inan... Akşam akşam sen beni güldürdün, Allah da seni güldürsün arkadaşım Sevgiler,
Sağolun arkadaşlar. Şu kadarını söyleyeyim, pişman da olmadım. (Bir daha yapar mıyım? Eşim izin verirse neden olmasın) Bisikleti bırakır giderdim ama balıkları asla... Daha sonra ben de çok güldüm bu olaya. Verilmiş sadakam varmış. Saygılarımla...
ne sürükleyici yazmışsın senden iyi bir yazar olur balıklar ölmeden senin için güzel şeyler dilemediler anlaşılan..şaka bir yana geçmiş olsun gerçekten verilmiş sadakan varmış..sanırım geçmişte hepimizin buna benzer hikayeleri var Selamlar
gerçekten çok sürekliyi atmışsın.bu içimizdeki balık hastalığı ölüceye kadar çıkmayacak bir hastalık hastada olsak sakatta olsak bir şekilde gidiyoruz
Kardeşim büyük geçmiş olsun inşaallah böyle kazalar bir daha başına gelmez Balık aşkı insana herşeyi unutturuyor
Sağolun arkadaşlar. Bir daha başıma gelmez olur mu? Geldi... Geçen yaz, tayinim buraya (Samsun'un Bafra ilçesi) çıktı. Bilecikte'ydik geçen sene. Yazın memlekete (Bolu) gittik. Kızık yaylası'na çıktık. Ertesi gün de Aladağ'daki yaylalarda biraz gezelim, piknik yapalım, balık tutalım dedik ailecek. Hatta sülalecek... Bende akvaryum tutkusu da var, biraz da bitki, ağaç kökü, kaya, börtü-böcek toplayayım dedim. Ama asıl amacım, yeni oltamı denemekti. Samsun'a gelmek üzere yola çıkacaktık eşimle beraber. Oltamı hazırladım, attım dereye. Balıklarla oynuyorum. O sırada kepçe ile birkaç tane acıbalık (Rhodeus amarus) yakaladım. Tam oltamın yanına gidiyordum ki aşağı inerken ayağımı burkmamla yere kapaklanmam bir oldu. Pek önemsemedim, oturduğum yerden olta sallamaya devam... Neyse, akşam oldu. Ahalinin yanına varmak üzere ayağa kalkmaya çalıştım. Ama ayağımın üzerine basamıyorum. Ayak, bacak, davul gibi şişmiş. Biradere telefon ettim, arabayla aldı beni, ama inim inim inlemeye başladım. Ya, olta sallarken birşey hissetmiyordum ama ne zaman ki oltaları topladım; ayak sıslzmaya başladı. Eve gittik. Annem, eşim ve babam hastaneye gidelim diyorlardı. Yok diyordum ya... Ne hastanesi... Ama birkaç saat içinde acı dayanılamayacak hale geldi. (Canım o kadar tatlı değildir aslında) Babamla gittik hastaneye... Yürüyemiyorum, ayağı yere basmanın imkanı yok. Babam bir tekerlekli sandalye kaptı, acil servisten içeri girdik. Beni bir odaya aldılar. Film falan çektiler. 5-10 dakika sonra doktor geldi, elinde birşeyler var. Bir de baktım ki bizim bacağı alçıya alıyorlar. Ulan diyorum... Bırakın alçıyı malçıyı, benim yarın yola çıkmam lazım... Dinleyen kim sanki, diz altından parmak ucuna kadar bir güzel alçıladılar. Doktor, 1 hafta sonra gelmemi söyledi. 1 hafta sonra bakacaklarmış, ona göre karar verecekler miymiş neymiş, kaç gün daha duracak diye. Aradan 3-4 gün geçti veya geçmedi, ben gittim doktora. Alın dedim bu alçıyı. Adam alçıyı sökmüyor. Ama benim çoktan Samsun'a varmış ve göreve başlamış olmam lazım... Eve gittim. Tuttum söktüm alçıyı. Akşam da yola çıktım. Zaten fazla bir ağrı-sızı kalmamıştı. Topallaya topallaya çıktık yola... Ayağım buruldu sanıyorum ama sağlam burkulmuş. yılbaşına kadar ağrı hissettim az biraz. Pişman mıyım? (Değilim ) Saygılarımla...
O en sonki alçılı bacak olayında balık falan alamamıştım. Sadece yüzen balıkları izliyordum ve solucanlara yüzme öğretmekle meşguldüm. Bu kez de solucanların bedduası tuttu sanırım. Saygılarımla...
Onur, tek solucanlar değil balıklar ve bitkiler de sana beddua ediyorlar sanırım Başına bu kadar şey geldiğine göre Onları akvaryuma koyacaksın sanıp beddua ediyorlardır sana Dilerim bir daha başına kötü kazalar gelmez arkadaşım (şimdi geldi bile deyip bir yenisini anlatıyormuymuşsun çok gülerim ama bu defa kızmak yok )
En son başımı doğada belaya sokalı beri 10 ay falan oldu. Bu aralar bir kopsam diyorum. Ama geçenlerde az daha yılan sokuyordu. Okulun bahçesinde koca bir yılan fark ettim. Bu su yılanı falan da değil, eğilip baktım. O da bana baktı tabi. Karşılıklı bakışırken kalkıp sağa-sola hareketler yapmaya başladı olduğu yerde. "Aha, gene vukuat var!" dedim, ben de sağa-sola sallanmaya başladım. Tam o sırada üzerime atılınca ben de refleks olarak bir tokat patlattım. Sizlere ömür... Normalde dokunmazdım ama okulda şimdi öğrenciler falan var, Allah korusun biri farkına varmadan üzerine basıverirse al başına belayı... Bu arada anlattıklarıma gülebilirsiniz dostum. Gülelim diye paylaşıyorum bunları zaten. Eh, kafayı-gözü yardığım da oluyor tabi ama komik işte... Gülerseniz darılmam. Saygılarımla...
[COLOR="Blue"] Valla can sağlığı açısından senden biraz uzak durmak gerek anlaşıldığı kadarıyla.Ama balıkçı hiçbir şeyden yılmaz.[/COLOR]
çok keyif verici bir anlatımla bi macera yaşamışsın çok büyük geçmiş olsun inşallah böyle kazalarla kimsenin başına bişey gelmez saygılarımla.
Sevgili tolkien ,aslında yaşadığın kötü olayları öyle bir anlatmışsın ki gülmekten alamadım kendimi.Geçmiş olsun mu yoksa çok güzel, maceralı bir av mı olmuş ,desem? ne yazacağımı şaşırdım inan.Ama unutamayacağın bir hatıra olduğu kesin))
onur abi maşallah seninde geçirmediğin kaza kalmamış yani geçmiş olsun işte abi bunların gibi olaylar balığa nasıl tutkun olduğumuzun kanıtı sevgiler saygılar