Tebliğde aşağıdaki şekilde tanımlanan bu türü tanıyan, bilen var mı? Bu türü öyle br yerde gördüm ki; aklım şaştı, dimağım durdu. Sivri kafasını görünce ilk Aspius yavrusu sandım. Hani Kocaağız, sis balığı denen o kıymetli balık. Okula getirdim, tain anahtarını karşıma aldım, kestim, biçtim, saydım... O da ne, bu balık bu güne kadar bildiğim bir balık değil. Yabancı kaynaklardan devam ettim anahtar takibine ve sonuç; Pseudorasbora parva.. Nerede? Sinop Akgöl'de... Yukarısından gelen suların kıymeti olmayan, kütükleri taşımak amacıyla İnaltı Çayı üzerine çok eskiden kurulmuş küçük bir barajda bu türe rastlamak beni çok şaşırttı. Zira burası kırmızı benekli alabalık zonu... Balıkları pıtıkla çağırıp, el kepçesiyle yakaladım. En az 40 tane vardı, tespitleri 5-6 adet balık üzerinden yaptım. ==========================================- Çizgili sazan == Pseudorasbora parva Ekonomik değeri yoktur. Küçük böcekler, balık yumurtaları ve larvalarıyla beslenir. Sayıca üstünlüğe ulaşınca diğer balıkların yumurtlama alanlarına ciddi zararlar verir. Kirlilikten ve sıcaklık değişimlerinden etkilenmez. Birçok balık türü üzerinde baskı oluşturur. Doğal balık faunasına, öldürücü patojen enfeksiyonlar bulaştırması ile de zarar vermektedir. ==========================================- Ayancık, İnaltı, Türkiye http://maps.google.com/maps?f=q&source=s_q&hl=tr&geocode=&q=ayanc%C4%B1k,+inalt%C4%B1&sll=42.026997,35.160005&sspn=0.006121,0.019312&ie=UTF8&ll=41.699048,34.595196&spn=0.012304,0.038624&t=h&z=15&iwloc=A
Bu balık uzakdogudaki yılan balıgı gibi o zaman. Eger gerçekten yeterli sayıya ulaşırsa, o zaman tehlike arzedecek diger balıklar için. buda ileri dönemiçin çok kötü olur.
Vallahi uzakdoğudaki yılan balığı nasıl bir şey bilmiyorum ve bu balığı da 10 gün öncesine kadar tanımıyordum ama; Akgöl gibi bir yerde bununla karşılaşmak kötü oldu.
Anlaşılan bu tür ülke sularına bir şekilde aşılanmış... NEden aşılandı bilmiyorum ama nette bir araştırma da ben yaptım merak edince, Birkaç yerde daha varmış bu balıktan... Bir şekilde oraya da taşınmış demek ki
Ben daha eskilerini tam olarak öğrenememişken, yeni bir tür daha mı çıkardınız hocam başımıza. Yakup hocam, şakayla başladım ama bu türün özellikle de kırmızı beneklilerin bulunduğu merada olması pek de iç açıcı bir haber değil. Nuri arkadaşımın da dediği gibi salınmış olmalı, zira doğal olarak bulunsa alabalık olmazdı ya da mevcut popülasyon hiç gelişmezdi sanıyorum. Ne zamandan beri gölde oldukları hakkında bilgi edinebildiniz mi bilmiyorum ama sanırım bunu öğrenebilsek göldeki alabalıkların popülasyonunu da ne derece etkiledikleri hakkında bir fikrimiz olabilirdi (1. çoğul şahıs olarak yazsam da, kastettiğim akademisyenlerdir.) Tür hakkında ben de biraz araştırma yaptım. Sizin söyledikleriniz dışında, dağılımı oldukça fazla ama dağıldığı tüm bölgelere de kaza sonucu girmiş olduğu düşünülüyormuş. Çünkü, 1960 yılında Romanya'da, havuzlarda yetiştirilen bu balıklar piyasaya sürülmüş. İlk önce Tuna nehrine, sonra da tüm Avrupa'ya yayılmış. Aşağıdaki pdf'de Türkiye'deki yayılımı hakkında epey bilgi var. Ama bu kaynağın yayınlanmasının üzerinden 4 sene geçtiğine göre, sanırım daha fazla alana yayılmıştır. http://journals.tubitak.gov.tr/zoology/issues/zoo-06-30-3/zoo-30-3-14-0512-1.pdf Türkçe olarak verilen kısmında ise hiç de güzel şeyler söylememişler. Pseudorasbora parva, doğal yayılış alanı Doğu Asya olan küçük bir cyprinid türüdür. Bu türün varlığı, Türkiye'de ilk defa 1982'de Trakya bölgesinde, 1996'da ise Aksu Çayı'nda saptanmıştır. Orta ve Batı Anadolu'da Sakarya, Kızılırmak ve Bakırçay havzalarındaki çeşitli bölgelerden 1999 ve 2004 yılları arasında P. Parva örneklerinin toplandığı bu çalışmada, bu türün Türkiye tatlısu sistemlerini hızla istila ettiği gösterilmiştir. Zararlı bir tür olarak kabul edilen P. Parva'nın Anadolu'daki hızlı yayılışı, Türkiye'nin zengin tatlısu balık faunası için bir tehdit olarak kabul edilebilir. Yabancı kaynaklarda balığın maksimum 11 cm boya erişebileceği yazıyor ama genel ortalama 8-9 cm imiş. Genç bireylerde yanal çizgi belirginmiş ama erişkinlerde bu çizgi olmuyormuş. Su Ürünleri Araştırma Enstitüsü ise tür hakkında aşağıdaki bilgileri vermiş ; Vücut rengi erkeklerde sırtta koyu gri, karın bölgesinde ise gümüşi beyaz görünüştedir.Dişilerde sırt kısmı yeşil-gri, karın bölgesi ise gümüşi beyazdır. Dişilerin en belirginözelliği, başın hemen arkasından başlayarak kuyruğa kadar uzanan koyu birer bandın bulunmasıdır. Yabancı kaynaklarda da, Türkçe kaynaklarda da epey bilgi var ama hepsini buraya aktaramayacağımdan önemli gördüklerimi aldım. Daha fazla bilgi edinmek isteyenler internetten bakabilir ya da konuyu takip ederek Yakup hocamızın aktardığı bilgileri depolayabilir.
Çok güzel ve yeterli bilgiler aktarmışsınız, ellerinize sağlık. Keşke bu balığı hiç görmeseydim Akgölün yapısını anlatmıştım. Yapay bir gölet ama çok eski olduğundan bir dağ gölü konumuna gelmiş. Köknar ormanları içinde suyu daima soğuk-ılık bir yapıda. Yakın sularda en azından bu rakımda başka bir sazangilin doğal olarak bulunmasına olanak yok. Çizgili sazan buraya muhtemelen kuş tüyleri arasında taşınmış. Buna benzer yayılımı Yeşilırmak deltasında gözleme olanağı bulmuştuk. Çiftliği sulamak için açılan yeni havuzcuklar ertesi yıl balıkla doluyordu. Akgölde önce kırmızı benekli sonra da destek amacıyla bırakılan gökkuşağı alabalıkları yok oldu. Son yıllarda normal sazan bırakılmış, iyi gelişmişler fakat şimdi duraklama hatta gerileme evresindeler. Tüm bu süreç bir batış sürecidir. Kırmızı benekliyle başlayıp bu türle biten bir süreç. Muhtemelen nedeni de bu tür. Bunu merak edip göle gittim, suyun yüzeyi ufak balıkla doluydu ve araştırmaya destek sağlayan Ayancık Avcılar Kulup Başkanı ve Orman İşletme ve Muhafaza memuru arkadaşlar bu ufak balıkları sazan sanıyordu. Göle yaklaşıp balıklara dikkatle baktığımda önce kızılgöz sandım. Ama değillerdi, eğilip elimi suya soktum, balıkları çağırdım, bir karış ötmdeki balıkları inceledim hiç bir şeye benzetemedim. Kepçe istedim ve daldırdım, 40 adet kadar balık girdi, boyları 2-10 cm arasıydı. Hepsini inceledim, biraz örnek aldım. Eve geldim, ertesi gün okulda incelemeye koyuldum.
Hocam, yine alçak irtifadasınız bakıyorum. Gölden haberler çok kötü hocam, dilerim daha fazla yayılmaz ama benim asıl korkum, endemik türlerin bulunduğu meralara ulaşması. Aynı durum diğer sakıncalı balıklar için de geçerli elbette. (Meraları yazmayacağım, birileri gidip salar malar.) Tür ile ilgili tespitlerinizi aktarmanızı bekliyor olacağım Yakup hocam.
Sayın hocam benim bir sorum olacak: Bu merada her hangi bir ıslah çalışması var mı, yada düşünülüyor mu?
Bende merak edip kücük capta bir arastirma yaptim ve vikipediada yazilan bir yaziya rastladim,bu sazan türü baligin ana yurdu asya olarak geciyor ama tuna nehrinin ilk baslarinda görülmüs baslangicta,avusturyaya bile ulasmis göllere yapilan balik salimlarinda,cabuk türeyen bir balik oldugu ve onun icin harami balik ciftliklerinde yetistirildigi yaziyor.sazan familyasindan,alt familyasida Gobioninae olarak geciyor,alamancada ismi Blaubandbärbling... Bu baliktan bahseden bir kac site. http://de.wikipedia.org/wiki/Pseudorasbora_parva?title=Pseudorasbora_parva&redirect=no http://www.biopix.dk/Species.asp?Language=de&Searchtext=Pseudorasbora parva&Category=Fisk http://www.provincia.bz.it/forst/fischerei/1399.asp http://www.fishbase.us/summary/Speciessummary.php?id=4691 http://www.montalegre-do-cercal.com/Fischen/Blaubandbaerbling.html
Selim ağabey, Fishbase dışında diğerleri Almanca olduğu için inceleyemedim. Almanca olan kaynaklarda şu ana dek yazdıklarımızın dışında farklı bir bilgi varsa ve konuya ekleyebilirsen kendi adıma sevinirim. Mesela bu türe daha baskın olan başka türlerden falan bahsediyorlar mı?
Başka kaynakları bilmem ama bu kaynak (AKGÖL) için bu türü yok etmenin en iyi yolu, göle sürekli alabalık takviyesi yapmak... Hem de en az 15 cm boyunda... Bu alabalıkların üreyip çoğalmalarını beklemeye de gerek yok, her yıl mart ayında daha gölün üzeri buzluyken tekrar tekrar alabalık salmak bunun sonunu getirecektir. Alabalıktan kastım bu coğrafyanın yabani kırmızı benekli anaçlarından elde edilen yavrulardır. Bu imkanı sağlamak biraz zor olduğundan bunların yerine porsiyonluk gökkuşağı alası da rahatlıkla geçer. Çayda daha önce alabalık çiftliği vardı ve bu gün o çiftlikten (halen yaşayan, kendi kendine üremiş kaçak balık anlamında) hiç bir iz yok. Yani gökkuşağı alabalığı Akgölün altındaki çaylar için hiç bir tehlike oluşturmaz. Tabi tüm bu işlemler bilimsel bir hiyerarşi içinde ve mevcut kurallar çerçevesinde yapılmalıdır.
Yakup hocam, bu durumda çay üzerine yeni bir çiftlik kurulsa ve her Mart ayında çiftlikten denetim altında topluca balık salınımı yapılsa olmaz mı? Çiftlik kurulması ile ilgili herhangi bir engel var mı çay üzerinde?
Bu aşamada erken olur ama böyle bir proje (bilimsel amaçlı) hazırlıkları devam ediyor. İnşallah bıkmadan sonuca erdirebiliriz (ekip arkadaşlarımla birlikte). Kısa vadede yakınlardaki bir işletmeden göle gökkuşağı getirilebilir, bu konudaki resmi girişimler başlamak üzere.
Sennur hanim kardesim Bana sorarsan sudak bunun kökünü kurutur,zaten sudak ciftliklerinde yem olarak kulaniliyormus,yüksek rakimlarda yasayabilen,kücükleri plankton büyükleride sivrisinek larfasi ile besleniyormus,diger baliklar icin bir tehlike olmadigini sadece nakil yapildiginda diger türlere parazit ve hastaliklar gecirebileceginden nakil islerinde hasas olunmasi yaziyor.cok detayli ve uzun bir yazi buldum ama bunun cevirisi bayagi uzun zaman ister,derseniz biz buna razi oluruz,bize lazim bende ceviri yapip siteye ekleyebilirim...
Sudak bu türden baskın ise, diğer türlere de zarar vermez mi? Salt bu türün olduğu sularda olabilir ama sanırım. Çeviriler konusunda, olsa iyi olur derim elbette ama seni o kadar yormak istemem, zamanla konuya bilgiler eklenecektir zaten. Çünkü çeviri yapmak çok vakit alıyor, insan konudan zevk alacaksa bile bir noktadan sonra sıkılmaya başlıyor. O nedenle yorma kendini ama farklı bir bilgi gözüne çarparsa öğrenmek isterim elbette. İlgin için de ayrıca teşekkür ederim.
Selim bey katkılarınız için teşekkürler. Yukarıda da değindiğim gibi başka kaynaklarda kontrol için hangi balık kullanılır bilmem ama sudak bu coğrafya için çok ama çok sakıncalı bir tür. 1940 lı yıllarda getirildiği bazı kaynakların doğal yapısını mahvetti, örneğin Eğridir gölü şu an sudak sayesinde bir sulu çöl.
Hocam sudagin tehlikeli oldugunu ve sizin bahsetmis oldugunuz egridir gölündeki olayi biliyorum,bu konuyu o zamanlar sudagi türkiyeye getiren ve suya birakan bir almandan (televizyondan)dinledim ismi Alexander Kölbing,kendisi alman,meslegi balik biyologu kendiside itiraf ediyor bir hata oldugunu sudagin o göle birakilmasini,cizgili sazanin diger baliklara her hangi bir zararina rastlanmadigini okudum biraz önce,dogrumu degilmi bilemem tabikide...
Evet simdi biraz daha detayli okudum cok enteresan seyler yaziyor bunlari kisaca ceviri yapip siteye gelecek günlerde eklemeye calisacagim,okudugum yazida bu baliklarin ortalama boylarinin 10 cm oldugu yaziyor...