07/01/2007 tarihinde gerçekleşen Çeşme Organisazyonunda bir kaç dostum, Trokonya dediğimiz zehirli balıktan yakaladılar. Hatta Okan SOYBAYRAKTAR abimiz yakalayan arkadaşa öyle bir çığlık attı ki, o çığlık kullaklarımdan çıkmıyor. Benimde Trokonya balığı ile ilk karşılaşmam aşağıda yazmış olduğum gibi olmuştur. DENİZİN ACI YÜZÜNÜ ÖĞRENDİM Bu anlatacaklarım, Uzun yıllar öncesiydi. Diyeceksiniz yaşın kaç ki uzun yılları anlatacaksın bana göre epey uzun ve güzel yıllardı. Yaşım 11 kadar vardı. Balıkçılık konusunda babamın beni 6 yaşlarında götürüp yanına oturttuğu ve hiç bir takımını elletmediği yıllar geçmiş elime derme çatmada olsa bir mantara sarılmış 15 - 20 metre misina bir kurşun kurşunun önüne bağlı bir kibrit çöpü parçası ve daha sonra 15 cm ileride bir sinek iğnesi dediğimiz bir iğne bağlıydı. Bu denize gittiğimizde her zaman yanımda olan yegane ekipmanımdı. Eski Foça'ya gittiğimizde hemen ben limana gider, Yaşlı ve büyük balıkçıları izlerdim. Onların paragatlarını tamir etmeleri ağlarını onarmalarını seyreder, iğne bağlamalarını izler kendimce de gördüklerim üzerine kendi iğnemi bağlamaya çalışırdım. Ama pek başarılı olamazdım. Bu balıkçıları seyretmek bana zevk verir, onların başına geçer binlerce soru sorardım. Balıkçılarda benim sorularıma gayet net şekilde cevaplar verirlerdi. Hiç bir balıkçı beni geri çevirmez hatta dolaşan misinamı çözerler takımımı güzel biçimde donatırlardı. Ama şu vardı ki o zaman balık çok bu kadar malzeme yoktu. Sınırlı sayıda iğne misina bulurduk. Hatta bulduğumuza razı olur, bulduğumuz misina ve iğnelerle avlanırdık. O yaşlarımda denizin güzel ve dehşet verici yüzüyle tanışacaktım. Denize o yaşlarımda aşık olmuştum. Yazın denize gitmeyi heyecanla bekler derslerimi iyi çalışır babama verdiğim sözü tutmaya çalışırdım. ( Verdiğim sözde karnemin pekiyi olması ve taktir sözü idi. ) Neyse karnemi almış babam bizi kampa yerleştirmiş ve 3 aylık deniz maceram başlamıştı. Sabahın erken saatlerinden kalkıp akşamın geç saatlerine kadar balık avlayacağım günler gelmişti. O senler genellikle oltama ne vurursa onu yakalardım. Genelde balıkları kaçırırdım. O sene güzel bir sabahta erken saat kalmış hemen deniz kenarına inmiştim. Kaya üzerlerine yapışık olan bizim çanak tabir ettiğimiz midyelerden 10 kadar toplamıştım. Derme çatma oltama yemi takıp attım. Aradan bir kaç dakika geçmişti ki. Oltamın ucuna bağladığım taş suya düştü. Misinayı elime aldım. Bir hareket yoktu. Üzüldüm içimden yemi yedirdik dedim. Tam çekmeye karar vermiştim ki, misinam öyle gerildi ki yüreğim ağzıma gelmişti. Oltama vuran büyükçe bir çipura idi. Birde denizden öyle bir yakamoz yapmıştı ki, heyecanım iki katlanmıştı. Bir kaç dakika uğraşla balığı yakalamıştım. İçim içime sığmıyor, haykırmak istiyordum. Ama haykırsam bile kim duyacaktı ki?? Tekrar oltama yem takıp büyük bir zevkle suya salladım. Amacım bir tane daha çipura avlamaktı. Aradan bir süre geçti. Yanıma kampın gezi teknesinin kaptanı ve aile dostumuz, Ahmet amca gelmişti. Ahmet amcanın oğulları kendisi gibi balıkçı idi. Büyük trata ve gırgır tekneleri vardı. Ara sıra beni de bu teknelere bindirir ağ çekmelerini seyrederdim. Yanıma geldi. Günaydın Cem dedi. Uzaktan bir çipura tuttuğunu gördüm. Bakabilir miyim dedi. Tabi dedim Ahmet Amcaya. Küçük bez torbamı çıkarmış, yeni tutulmuş olan çipura büyük zevkle çıkarıp gösterecektim ki, oltama bağlı taş tekrar denize düştü. Balık Ahmet amcanın ellerinde idi. Ben büyük heyecanla misinayı elime almıştım. Balığın bir daha vurmasını bekliyordum. Ama vuran olmadı. Oltamı çekiyordum. Sanki oltamda bir balık hissi varmış gibi geldi. Gerçekten 10 cm boylarında hayatımda görmediğim çirkin mi çirkin bir balık takılmıştı. Balığı sudan çıkarmıştım. Balığı tam elime kavramama ramak kala Ahmet amcanın haykırması beni korkutmuştu. Sakın o balığa dokunma!! demesi hala kulaklarımdan gitmez. Ama çok geçti sol elim balığı tümüyle kavramıştı. Balığı kavrayan elimde büyük bir acı hissettim. Sanki kalbim yerinden çıkacakmış gibi oldu. Bu sefer kalbim heyecandan değil acıdan yerinden çıkacakmış gibi oluyordu. Ahmet amca ne yaptın. O balık TRAKONYA dır, dedi. Ben acıdan ağlamaya başlamıştım. Hemen beni kucakladığı gibi revire götürmüştü. Ama vakit çok erken olduğu için revirde görevli yoktu. Beni revirin önüne bırakıp doktoru ve hemşireyi bulup geldi. Hemen bana bir serum taktılar. O sırada annem kardeşim de yanımda bitmişlerdi. Annem durmadan ne oldu oğlum anlatsana diye sorular soruyor. Küçük kardeşim Cenk ise abime ne oldu diye ağlıyordu. Sabahın köründe kampı ayağa kaldırmış, kampın yarısını başımıza toplamıştık. Kamp müdürü babamın arkadaşı Doğan Amca koşup gelmiş, revirin doktorundan ve Ahmet amcadan bilgi alıyordu. Yanıma gelip kafamı okşayarak Aferin Cem büyük bir çipura tutmuşsun. Bizleri bunun için mi buraya topladın demesi, etrafımızda olan kişileri gülmeye sevk etmişti. Annem ve kardeşimin bu şaka biraz rahatlamasını sağlamıştı. Sonra Ahmet amca gelerek bak Cem dedi. Sen sen ol. Denizden bilmediğin balıkları mahlukları sakın elleme. Oltana takılsalar bile oltanı kes. O mahlukatı, kendine sakın değirme nasihatları hala kulaklarımda çınlar. O sene tabi ki denizle görüşmem çok kısa ve öz olmuştu. O yıl denizin güzelliklerinden çok acı yüzünü görmüştüm. İyi ki de görmüşüm. O oltama takılan balık bana pek çok ders vermişti. Bir daha oltama tanımadığım balıklar takıldığında hemen oltamı keser balığı veya deniz canlısını güvenli bir yere koyarım. Bu acı tecrübe beni ve ailemi üzmüş olmasına karşın bana iyi bir tecrübe olmuştu. Trakonyayı tanımış onun zehrini tatmıştım. Bu tecrübe beni araştırmaya itmişti. O seneler deniz ve deniz canlıları ile ne kadar kitap elime geçtiyse okumaya başlamıştım. Bu araştırmalar sayesinde balıkları ve denizde bulunan canlıları resimleri de olsa tanımış ve bir daha böyle bir acı tecrübe yaşamamaya dikkat etmeye başladım. Bu acı tecrübe benim gibi balıkçı arkadaşlarıma anlatmış onları da bu TRAKONYA hakkında bilgi sahibi olmasını sağlamaya çalışmıştım. Artık bende balıkçılığa ilk adımı acı bir tecrübe ile atmıştım. Bu tecrübeyi acı değil de tatlı bir şekilde yaşamak isterdim. Ama kader böyleymiş. Yaşanacak tecrübe çekilecek acım varmış. Kalın sağlıcakla Cem DEMİRDÖVEN / MANİSA