Dülger Balığının Ölümü

Konu, 'Makaleler' kısmında balikci tarafından paylaşıldı.

  1. balikci

    balikci

    Mesajlar:
    2.184
    Aşağıdaki yazı sevgili serkansatı hocamızdan gelmiştir, sitemiz yenilendiği için bilgileri vaktimiz el verdiğince buraya aktarmaya çalışıyoruz, hocamıza bu bilgileri gönderdiği için teşekkür ederiz.

    DÜLGER BALIĞININ ÖLÜMÜ


    Dülger Balığının Ölümü / Sait Faik Abasıyanık

    Hepsinin gözleri güzeldir. Hepsinin canlıyken pulları kadın elbiselerine, kadın kulaklarına, kadın göğüslerine takılmağa değer. Nedir o elmaslar, yakutlar, akikler, zümrütler, şunlar bunlar?...

    Mümkün olsaydı da balolara canlı balık sırtlarının yanar döner renkleriyle gidebilselerdi bayanlar; balıkçılar milyon, balıklar şan ü şeref kazanırdı. Ne yazık ki soluverir ölür ölmez, öyle ki, büzülmüş böceklere döner balık sırtının pırıltıları. Benim, size ölümünü hikâye edeceğim balığın öyle parıltılı, yanar döner pulları yoktur. Pulu da yoktur ya zavallının. Hafifçe, belirsiz bir yeşil renkle esmerdir. Balıkların en çirkinidir. Kocaman, dişsiz, ak ve şeffaf naylondan bir ağzı vardır: Sudan çıkar çıkmaz bir karış açılır. Açılır da bir daha kapanmaz.

    Vücudu kirlice, esmer renkte demiş miydim?

    Rum balıkçıların hrisopsaros -Hristos balığı- dedikleri bu balık, vaktiyle korkunç bir deniz canavarı imiş. İsa doğmadan evvel, Akdeniz'de dehşet salmış. Bir Finikeli denize düşmeye görsün! Devirdiği Kartacalı çektirmesinin, Beni İsrail balıkçı kayığının sayısı sayılamamış. Keser, biçer; doğrar, mahmuzlar; takar, yırtar; kopararır atar; çeker, parçalarmış. Akdeniz'in en gözü pek; insandan, hayvandan, fırtınadan, yıldırımdan, belâdan, işkenceden yılmaz korsanı, dülger balığının adından bembeyaz kesilirmiş.
    İsa, günlerden bir gün, deniz kenarında gezinirken sandallarını büyük bir korkuyla bırakıp kaçan balıkçılar görmüş. "Ne oluyorsunuz?" diye sorunca balıkçılara; "Aman" demişler balıkçılar, "elâman! Elâman bu canavardan! Sandalımızı kırdı, arkadaşlarımızı parçaladı. Hepsinden kötüsü, balık tutamaz olduk, açlıktan kırılırız."

    İsa, yalınayak, başı kabak, dülger balıklarının yüzlercesinin kaynaştığı denize doğru yürümüş. En kocamanını, uzun parmaklı elleriyle tutup sudan çıkarmış. İki elinin başparmağı arasında sımsıkı tutmuş, eğilmiş, kulağına bir şeyler söylemiş...

    O gün bu gündür dülger balığı, denizlerin görünüşü pek dehşetli, fakat huyu pek uysal, pek zavallı bir yaratığıdır. Birçok yerlerinde çiviye, kesere, eğriye, kerpetene, destereye, eğeye benzer çıkıntıları, kemikle kılçık arası dikenleri vardır. Dülger balığı adı ona bunlardan ötürü takılmış olmalı.
    Bütün bu alat ü edavatın dört yanını, şeffaf naylondan diyebileceğimiz işlemeli bir zar çevirmiştir. Kuyruğa doğru bu incecik zar azıcık kalınlaşır, rengi koyulaşır, bir balık kuyruğunun biçimini alır.

    Oltaya tutuldu muydu dünyasına, sulara küsüverir. Nasıl bir korku içine düşer kimbilir? Onun için dünya bomboştur artık. Oltadan kurtulsa da fayda yoktur. Suyun yüzüne yamyassı serilir. Kocaman gözleriyle insana mahzun mahzun bakar durur. Sandala aldığınız zaman dakikalarca onun sesini işitirsiniz. Ya, sesini! Bir o, bir de kırlangıç balığı sandalda ölünceye kadar ikide bir feryada benzer, soluğa benzer acı bir ses çıkarır. İnce zardan ağzını bir kere ağlara vurmasın, küstüğünün resmidir dülger balığının.

    Bir gün, balıkçı kahvesinin önündeki; yarısı kırmızı, yarısı beyaz çiçek açan akasyanın dalına asılmış bir dülger balığı gördüm. Rengi denizden çıktığı zamandı. Yalnız aletlerinin etrafını çeviren incecik, ipekten bile yumuşak zarları titreyip duruyordu. Böyle bir oynama hiç görmemiştim. Evet, bu bir oyundu. Bir görünmez iç rüzgârının oyunuydu. Vücutta, görünüşte hiçbir titreme yoktu. Yalnız bu zarlar zevkli bir ürperişle tatlı tatlı titriyorlardı. İlk bakışta insana zevkli, eğlenceli bir şeymiş gibi gelen bu titreme, hakikatte bir ölüm dansıydı. Sanki dülger balığının ruhu, rüzgâr rüzgâr, bu incecik zarlardan çıkıp gidiyordu; bir dirhem kalmamışcasına.

    Hani bazı yaz günleri hiç rüzgâr yokken, deniz üstünde bir meneviş peydahlanır. İşte böyle bir cazip titremeydi bu. İnsanın içini zevkle, saadetle dolduruyordu. Ancak, balığın ölmek üzere olduğu düşünülürse, bu titremenin anlamı hafifçe acıya yorulabilirdi. Ama insan, yine de bu anlam’a almamağa çalışıyordu. Belki de bu, harikulâde tatlı bir ölümdür. Belki de balık, hâlâ suda, derinliklerde bulunduğunu sanıyordur. Karnı tok, sırtı pektir. Akşam olmuştur. Denizin dibinin kumları gıdıklayıcıdır. Altta, dişi yumurtaları, üstte erkek tohumları sallanıyor, sallanıyor, sallanıyordu. Vücudunu bir şehvet anı sarmıştır… Birdenbire dehşetli bir şey gördüm: Balık tuhaf bir şekilde, ağır ağır ağarmağa, rengini atmağa, hem de beyaz kesilmeğe giden bir hal almağa başlamıştı. Acaba bana mı öyle geliyor? Sahiden rengini mi atıyor? Demeğe, dikkatli bakmağa lüzum kalmadan, yanılmadığımı anladım.

    Kenarları süsleyen zarların oyunu çabuklaşmağa, balik da, git gide, saniyeden saniyeye pek belli bir halde beyazlaşmağa başladı. İçimde dülger balığının yüreğini dolduran korkuyu duydum. Bu, hepimizin bildiği bir korku idi: Ölüm korkusu.

    Artık her seyi anlamıştı. Denizlerin dibi âlemi bitmişti.. Ne akıntılara yassı vücudunu bırakmak, ne karanlık sulara, koyu yeşil yosunlara gömülmek… Ne sabahları birdenbire, yukarılardan derinlere inen, serin aydınlıkta uyanıvermek, günün mavi ve yeşil oyunları içinde kuyruk oynatmak, habbeler çıkarmak, yüze doğru fırlamak… Ne yosunlara, canlı yosunlara yatmak, ne akıntılarla âletlerini yakamozlara takarak yıkanmak, yıkanmak vardı. Her şey bitmişti:

    Dülger balığının ölüm hali uzun sürüyor. Sanki balık su hava dediğimiz gaz suya alışmağa çalışmaktadır. Hani biraz dişini sıksa, alışması mümkündür gibime geldi.

    Bu iki saat süren ölüm halini, dört saate, dört saati sekiz saate, sekiz saati yirmi dörde çıkardık mıydı; dülger balığını aramızda bir işle uğraşırken görüvereceğiz sanıyorum.

    Onu atmosferimize, suyumuza alıştırdığımız gün, bayramlar edeceğiz. Elimize görünüsü dehşetli, korkunç, çirkin ama, aslında küser huylu, pek sakin, pek korkak, pek hassas, iyi yürekli, tatlı ve korkak bakışlı bir yaratık geçirdiğimizden böbürlenerek onu üzmek için elimizden geleni yapacağız. Şaşıracak, önce katlanacak. Onu şair, küskün, anlaşılmayan biri yapacağız. Bir gün hassaslığını, ertesi gün sevgisini, üçüncü gün korkaklığını, sükûnunu kötüleyecek, canından bezdireceğiz. İçinde ne kadar güzel şey varsa hepsini, birer birer söküp atacak. Acı acı sırıtarak İsa’nın tuttuğu belinin ortasındaki parmak izi yerlerini, mahmuzları, kerpeteni, eğesi, testeresi ve baltasıyla kazıyacak. İlk çağlardaki canavar halini bulacak.

    Bir kere suyumuza alışmağa görsün. Onu canavar haline getirmek için hiç bir firsatı kaçırmayacağız.
     
  2. simendifer

    simendifer Sennur

    Mesajlar:
    9.177
    Şehir:
    İstanbul
    Sevgili Serkan Satı, sayende bu hikayeyi 2. okuyuşum... Yine çok keyif aldım ve yüzlerce kez okusam yine aynı keyfi alacağımı biliyorum... Sait Faik'in kaleminden çıkan her hikaye gibi bu da mükemmel... Bir varlık ve yaşadıkları ancak bu denli tasvir edilebilir... Özellikle sen, benim edebiyatı ne kadar sevdiğimi ve önemsediğimi, kitaplarla olan bağımı bilirsin... Bu hikaye için sana çok ama çok teşekkür ederiz... Dilerim devamı gelir ve bizlerde keyifle okuma şerefine nail oluruz... Sevgiler ve saygılar,
     
  3. EFE42

    EFE42

    Yaş:
    48
    Mesajlar:
    99
    Şehir:
    avusturya
    Favori Kamış:
    makarali olta
    En İyi Avı:
    pullu sazan 14 kilo
    aman abi ne yaptin icim burkuldu bir anda baliktan vazgecesim geldi.emegine saglik.
     
  4. akdeniz

    akdeniz

    Mesajlar:
    14
    Şehir:
    ADANA
    Favori Kamış:
    olta
    En İyi Avı:
    kefal 300gr hehehe
    Sait Faik ne kadarda guzel anlatmis bizi bize..
     
  5. ovd

    ovd

    Mesajlar:
    106
    Şehir:
    almanya-bremen,amasya
    Favori Kamış:
    olta,el
    En İyi Avı:
    yayin,9 kilo
    akrabamdir kendisi

    bu balik benim akrabam olur arkadaslar zira soyadimiz ayni DÜLGER lütfen hirpalamayiniz ..bozusmayalim:D
     
  6. ozgureren

    ozgureren

    Mesajlar:
    63
    Şehir:
    istanbul
    Favori Kamış:
    olta
    En İyi Avı:
    Tartmadım
    ayrıca dülger kutsal balıktır.üzerindeki noktalar isa nın parmak izleri
     
  7. hakanozden

    hakanozden hakan

    Mesajlar:
    1.280
    Şehir:
    istanbul
    Favori Kamış:
    420 3 parça dam black panter //390 linefea tuornement surf
    Favori Makine:
    banax sx3000
    En İyi Avı:
    3,5 kg kalkan
    yakup bey,

    şile civarlarında bu balığın peşine düşsek nasıl meralarda aramalıyız sizinde fikirlerinizi alayım dedim. linkten baktığım kadarı ile bizim oralarda yaşam alanın içinde
     
  8. ömer65

    ömer65

    Mesajlar:
    695
    Şehir:
    izmir
    Favori Kamış:
    olta
    En İyi Avı:
    sazan 2 kg
    ellerine saglık murat sürekleyici güzel bi anlatımmış sayende okumuş olduk teşekkürler:)
     
  9. grandi

    grandi Hayati BAYDAR

    Mesajlar:
    106
    Şehir:
    ...
    Dülger balığının ikinci adı.

    Balikci'ye merhaba.
    Dülger balığını çok güzel ve doğru anlatmışsın. Bu nazik balığın profesyonel balıkçılar arasındaki adı ( Peygamber balığı )dır. Tekrar karşılaştığında şaşırmayasın diye söylüyorum. Selamlar. Rastgele.