FENER BALIĞI Familyası : Lophidae Bilinen adı : Lophius piscatorius Boy, uzunluk : 40-150 cm Yumurtlama Dönemi: Mart, nisan, mayıs, haziran, temmuz, ağustos. Açıklama: Vücut koni şeklinde olup arkaya doğru küçülmektedir. Gözleri gövdesinin yarısından fazlasını oluşturan kafanın üzerindedir. Ağız çok geniş ve yukarı doğru kalkık olup, içinde kesici, tutucu ve batıcı dişler sıra halinde oluşmuştur. Baş üstten yassılaşmıştır. Sırt yüzgecinin önünde 2 tane büyük diken vardır. Vücut ince pullarla kaplıdır. Sırt yüzgeci iki tanedir. 1'incisi anten durumundadır. Yan yüzgeç gelişmiştir. Renk sırtta koyu esmer, karında beyazdır. 300-350 m. kadar derinliklerde, kırma taşlık yerlerde ve dipte yaşarlar. kaynak ve resimler: sea crop university, kkgm.
bu balık inanılmaz lezzetli arkadaşlar. denizde avlanmadığım için tutmak nasip olmadı ama restoranlarda defalarca yedim. bunu dometesli biberli sulu yemek tarzında yapıyolar tavsiye ederim pişman olmazsınız.
. Tipini gördüm iştahım kaçtı. Ben mi onu yiyeceğim ? O mu Beni yiyecek ? Karada Ben / Denizde O *** Mesaj biraz karmakarışık oldu . Düzgün bir cümle kuramadım için kusura bakmayın ***
Arkadaşlar ben bu balığı bir kere tezgahta gördüm, ödüm koptu... Ne biçim bir canlı? Farklı bir tipi var. Ama bir kere Bodrum Gümüşlükte bir arkdaşımın babası yaptı yemeğini, parmaklarımı o günden beri 9 sayıyorum. Anlatayım... Bir kere bu balığın anlaşıldığı üzere derisi yenmez. Tulumu çıkarılır. Ve ortada maşaalah balığın 3te 2sini kaplayan kılçığı alınır. Nasıl kılçık anlamadım, koyun veya büyükbaş kemiği gibiydi. Ama balıkta iriydi. Ayrıca güzel bir terbiye şart... Birde yalnız tava olmalıymış. Ahmet amca öyle dedi. Bu balığın ızgarası olmaz, dedi. Terbiye için, hakiki Ayvalık zeytinyağında bekletilecek ve ardından 1 gün dolapta soğuyacak. Tavaya atılmadan bir sos yapılmalıdır ve balık bu sosa batırılmalıdır. Sos için; zeytinyağı, soğan, kırmızı biber, karabiber, kekik, nane gerekli, bu sosla karıştırılan balığı tavada süper bir şekilde kızartın....Of of yemede yanında yat... Aman aman unutmadan kafasını çıkartın.
fener balığı Fener Balıkları ve İnsanlar Okuyunuz! ''Fenerbalığının erkeği dişisinden 10-15 kat daha küçüktür. Denizin derinliklerinde yaşayan erkek fenerbalığı, daha yavru iken dişlerini kaybeder ve açlıktan ölme tehlikesiyle karşılaşır. Bu yüzden en kısa zamanda bir dişi bulmak zorundadır. Erkek, kafatasının dörtte birini kaplayan çok iri burun delikleri sayesinde dişilerin salgıladığı "feromenleri" (bir tür salgı) algılar. Bu şekilde dişi balığı bulur ve kıskaçları ile ona tutunur. Bundan sonra inanılmaz bir olay gerçekleşir; erkek ve dişinin deri ve damar sistemleri birbirleriyle kaynaşır ve erkek besini dişiden almaya (daha doğrusu çalmaya) başlar. Bir dişi balık 3-4 tane cüce erkeği sırtında taşır. Dişi yumurtalarını suya bırakır bırakmaz erkek de spermini salar. Yumurtalar döllendikten sonra erkeğin görevi sona ermiştir, erkek yavaş yavaş eriyerek yok olur.'' muş... (S. Deligeorges, Recherche, Kasım 1995 ) Erkek fener balığının, dişi fener balığının sayesinde yaşayabilmesi ve görevi bitince yavaş yavaş eriyerek yok olması...Hayat işte! İnsanoğlu da hayatta kalabilmek; kaldığı sürece aldığı her soluktan keyif almak için aşık oluyor. Haklı değiller mi? Hepimizin ihtiyacı yok mu sevilmeye? Kaç yaşında olursak olalım bunu istemeyenimiz var mı? Sevince, dibine kadar yaşayınca sevdamızı, erisek yok olsak da umurumuzda oluyor mu? Dişi fener balığı kadar fedakar, erkek fener balığı kadar cesur değil miyiz? Hangimiz yürekten sevdiği için her şeyi göze almaz...Bakınız yüreğinin ta içinden sevenlerin gözlerine? Bakınız kadınların nasıl güzelleştiğine; erkeklerin nasıl daha yakışıklı göründüklerine, sıcacık duruşlarına... Yetmiş sekiz yaşındaki anneannemin, on yıl önce kaybettiğimiz büyük dedemden bahsettiğimizde gözlerinin içindeki ışıkta buluyorum aşkı, hasreti; iş yerimde çalışan stajyer Mesut'un, cüzdanındaki sevgilisinin resmine bakarken ki hüznünde buluyorum sevgiyi; dostum Güher'in sessizliğinde, dalıp dalıp gidişlerinde buluyorum sevdayı... Bakınız lütfen, seven insanların gözlerine, özlemlerine, hüzünlerine.... Yazdığım satırlardaki çığlıklarımda buluyorum kendimi...Bir bakışımda, sayfalar dolusu destanlar anlatıyorum çevremdekilere. Aşktan bahsettiğim dost meclislerinde, kendi aşklarını anlatmak için söz sırasını bekleyen dostlarımın telaşında buluyorum aşkın mucizesini. Sokak simidinin tadını hatırlıyor damağım; dalından koparılmış bir meyveyi bölüşürken ki sevincimi hatırlıyor ellerim; bir dokunuşun, bir öpüşün, bir sarılışın sihrini hatırlatıyor geçmişim ve hatırladıkça aşka olan aşkımı hatırlatıyor yüreğim. Adı aşk yada sevgi ... ==
Görünüşü gerçekten ürkütücü, itici. Şahsen yiyebileceğimi sanmıyorum. Benim için balıkların görünüşü tadından önce geliyor belki bu bir kayıptır fakat elimden birşey gelmiyor. Önce görünüş sonra tad...