ben ilk defa böyle alengir mevzuya denk geldim,nedir yani 10 lu çapari hazır takımlar herkes istavrit peşinde baktım baktım hiç zevkli bir olay değil.Kimse değişik bir olay denemiyor maksat sadece balık tutmak.kime baksam aynı çapari salla gitsin ben bu deniz işinden hiç anlamıyorum,etraf bilirkişi dolu yok şöyle yok böyle anlatıyorlar,balık yok dedikleride burdan geliyor çok biliyorlar,nacizane ben dinlemekle geçirdim akşamı,kefalciler yok sirkeli suya bastırmak lağzımmış kefali yok bilmem ne türlü bir şişkinlik kafada. edindiğim izlenimden anladığım kadarıyla istanbulda herkes balıkçı kimse burnundan kıl aldırmıyor hayatında iğne bağlamamış adamlar mevcut. profestonellik anlamında iki cümle etmek istiyorum.Bir gün bir turnuva vardı çekime geldiler bir kanaldan sağolsunlar bizim sektöre geldiler sunucu eleman hayatında mikrafonu sadece tv izlerken görmüş bir abimiz sunuculuk çok zayıf hep aynı şeyleri söyleyip duruyor neyse abi bizim sektöre baktı tatmin olamadı bizim yemleme botumuz yoktu..geri kalan herşeyimiz tamam..bir kaç balıkta yakalamışız yahu dedi sunucu aşağıdaki sektörlerde sizden daha profesyoneller var şöyle yapıyor böyle yapıyor bilmem ne.....anlatıyor tabi böyle diyince bende ufaktan sinirlendim Şimdi kimseyi yermek değil amacımız herkesin konumu belli benimde bir kariyerim var amacımız sadece spor ki bu amaçta herşeyi edinmiş metaryellerle dolu birisiyim.deneme fırsatımız oldukça deniyoruz zevkle.Neyse abi bu arkadaş profesyonel falan dedikçe benim sinir kat sayım tavan yaptı ve adama bakıp dedim ki,Sen şu mikrafonu ilk önce bırak git ve senden daha profesyonel bir adam gelsin ve bizimle muhattap olsun,çünkü sen 2 kelimeyi bir araya getiremeyip konuşamayan ve büyük bir özgüvenle yanımıza gelmiş ukalalık taslayan garip bir insansın dedim..tabi ben böyle diyince adam bozuldu kim olsa bozulur.arkasına bakmadan gitti,, şimdi ben bunu niye anlattım,; Profesyonellik ufaklıktan gelen bir insani olgudur,Sonradan olma başka bişeydir benim gözümde.. yoksa Balık tutamayınca Burada balık yok diyen çok insanla karşılaşmamız bundandır. okudum da baya gereksiz şey yazmışım idk
Ben kararlıyım fare tüyü bağlayacam artık takımlara iğrençsiniz ya kusucam bak şimdi o olacak........
bizim şirketin bahçesinde gri ve sarı tavşanlar onların tüyü olur mu? illa beyaz mı olmalı bütün sayfaları okudum itina ile takip ediyorum
Abicim tavsan yasliysa arka tarafina dogru beyaz tüy bulunur Yanliz Serdar abi gösterdigin köstekler tavsan tüyü degil. Tavsanda tutam tutam tüy olmaz. Angora tavsaninin tüyü uzundur. Onuda iplik yaparlar. Kilosunu 1200dolardan benim eksik kafa bir müsterim alir birkaç 100kg getirir ördürür bana ara sira.
Aliço üstadım bir farkı pek göremiyorsun. Sen teknene biniyorsun. Geziyorsun, canının çektiği, daha doğrusu tecrübenin sana burada olur bu balık dediği yere gidiyorsun. Oynağı bulup tepesine çapariyi indiriyorsun. Oldu bitti işte. Tavşan tüyüymüş, fare tüyüymüş, kaz tüyüymüş çok önemi yok bu noktada. Ama biz, bir yere dikiliyoruz. Mesela Galata köprüsü. Yada bir şekilde bir arkadaşın teknesine, toplanıp kiraladığımız tekneye biniyoruz. Geçen sene olan bir durumu anlatayım da anla. 7-8 kişi toplanıp tekne kiraladık. Palamut kaynıyor diyor istihbarat. Gittik, gittik, boğaz köprüsünün avrupa yakası ucunun altın tekne kaynıyor. Belli, balık orada. Hoş tutanı görmüyoruz ama, olay belli. Sen ne yaparsın, kırarsın dümeni, girersin oraya. Ama bizim kaptan dediki, ben oraya giremem şimdi, kavga çıkar filan. O da haklı kendince. Buyur, ne yapacaksın şimdi, balık orada, belli, gidemiyorsun. Gidebildiğimiz yer köprünün anadolu ayağı tarafı oldu el mahkum. Şimdi kıyıdasın, Tarabya'dasın, Şemsipaşa'dasın, Galata köprüsündesin. Tek şasnın var, önündeki suda palamut varsa tutmak. Orada bir şekilde o balık varsa, onu ikna etmek zorundasın. İşte bu durumda bu takımlar anlam kazanıyor. Yoksa mesele dünyayı kurtarma meselesi değil. Senin çok ayırdımına varamadığın şey bu. Bizim elimiz ayağımız bağlı. Olduğumuz yerde balık varsa onu tutacağız. Oradaki balığı yeme ikna etmezsek, havamızı alacağız. Sen gibi, burda yok kır dümeni şuraya deme şansımız yok. Bu olsun, lüfer takımları vs. olsun bu açıdan önemli. O köprünün altından günde en az yüzlerce palamut geçiyor. Ama yemiyor çoğu zaman takımları. Nerden biliyoruz. Adam istavrit çaparisi sallıyor, 0.8/0.8 ince takım, palamut ona atlıyor. Elbette kopuyor gidiyor. Adam tırıvırı atıyor, bizlere tık yok, ama o lanet ağla sağımız solumuz patır patır palamut çekiyor. Yani, balık var, orada, bu kesin ki adamlar tutuyor işte. O zaman yapılabilecek tek şey kalıyor: Balığı ikna edecek takımlar yapmak. Teknesi vb. imkanı olmayan balıkçının yapabileceği bu sadece. Galata'da örneğin. Başındaki şey şu. Önündeki noktadan 5m ileri, 5m geri, 2m sağa, 2m sola olan, 10 metrekare alan içindeki balığı tutacaksın. Senin teknenin altı bile bundan daha geniştir eminim. Hal böyle olunca, verimli takım yapmak, olmazsa olmaz oluyor.
Sevgili Serdar Seni anlamamak mümkün değil ancak konu içerisinde kendin anlatıyorsun Palamut ince çapariye sarkıyor diye. Palamut diyip geçme nazik balıktır. Ben takımıma güvensem sürekli 1/0 iğne kullanacağım beyaz tüyden imal ama balık bindimi bu iğneleri patır patır açar. o yüzden ne fare tüyü ne başka birşey benı fikrimden vazgeçiremez. Şimdi tabi biz her zaman gidip balığı tutup geliyoruz bizi bekliyorlar 4 gözle aman gelsinlerde tutsunlar diyorlar. bu kadar teferratla uğraşacağına princess rapala dene olmadı hamsi yemli dene ama bu tür kösteğe balık gelmez gelemez. balık bolluğunda oynağın içine salsan bu çapariyi. tüylerınden yapışır ilk çekiştede hepsi silkelenir gider. üretkenlik ise amaç bu yaklaşımla üretkenlik olmaz. bir kere iğne tüylerin içinde gömülü kalıyor. Hangş takımda hangi çaparide böyle bir durumun mevcudiyetini gördün. neden İstavrit çaparisini bu yöntemle yapmadın? neden Lüfer çaparisini bu yöntemle yapmıyorsunda özellikle palamut diyorsun. Çalışmaz. çalışmaz çalışmaz......
Üstadım, sen bunu suyun içinde görmedin ki? Öncelikle, princess rapala fikrine aynen katılıyorum, ama hadi gel galata köprüsünde dene, oluyor mu bakalım? Üstadım, şunu önce bir anla. Bunlar teori değil, pratik. Yani, yaptık, denedik, palamutu kırdık, lüfer filanda aldık hatta denk geldi. Levrek atladığı da oldu arada. Ne tüyleri çıktı gitti, ne bir şey. Bak yukarda yazdım, boğaz köprüsünün anadolu ayağının dibine gittik el mahkum diye. İşte orada mesela, saldım çapariyi, tekne döner gibi yaptı dururken ve lam diye yapıştı palamutlar. Toplayana kadar canımız çıktı, bir sürü adam var yanımızda, sen kamışı tut, sen çıkanı hemen al iğneden filan filan. Ve öbür yakadan gören teknelerin topuda üstümüze hücum etti. Millet çaparisi suda gelirken, birbirini kesti tabi, kavgalar, ana avrat küfürler filan. Bizde baktık tadı kaçtı, halice girdik oradan. Yani iyi tespitler yapıyorsun. Ama emin ol bunlar o durumların hepsi düşünülerek yapılmış ve denenip iş yaptığı görülmüş, o gibi sorunlar çıkınca düzeltilmiş şeyler. Bu işin arkasında, bizim ülkemizde hiç bilinmeyen, çok çok geniş bir fly kültürü, bilgi birikimi var. Bunlar öyle biraz tüy al, iğnenin sapına yasla ve bağla ile yapılmıyor üstadım. Yapılması bir hayli zor. Önce iğnenin üstüne kaymasın, düzgün dursun diye thread sararsın filan.
Örneğin... Bunlarda kullanılacak iğne, 2 numara Mustad 34047'dir. Yada raglou iğnesi denen, VMC'ler kullanılır, gene 2 numara. Bu iğne 7-8 kg'luk levreği çeken iğneler malum.
Serdar anlamam ben iğneden numaradan Ben balıkçılıktanda anlamam çobanım ben sığır çobanı. hala bana olurunu anlatıyorsunya, helal olsun valla.
Olurunu değil, olduğunu anlatıyorum ustam. bunu anla artık. Yaptık, oldu, başka şeylerde yaptık mesela, onlar olmadı.