hikaye köşemiz ;

Konu, 'Genel Konular' kısmında Yakamoz tarafından paylaşıldı.

  1. prof_turna

    prof_turna

    Yaş:
    46
    Mesajlar:
    541
    Şehir:
    ankara
    Favori Kamış:
    olta
    En İyi Avı:
    turna 4,5 kg.

    bildiğim bir hakaye olmasına rağmen baştan sona okudum çünkü çok sevdiğim bir hikaye ;) paylaşım için teşekkürler özlem eline sağlık.
     
  2. bende cok sevıyorum bu hıkayeyı ;) senınkılerde cok hoş özellıkle su hakım konulu olan:)
     
  3. prof_turna

    prof_turna

    Yaş:
    46
    Mesajlar:
    541
    Şehir:
    ankara
    Favori Kamış:
    olta
    En İyi Avı:
    turna 4,5 kg.
    türkiye'de böyle bir adalet sistemi olmadığı için insan ister istemez imreniyor değil mi?
     
  4. boyle bır seyı devletın yapması mumkun degıl ,devlet yapsa hakımlerın dürüstlüğü?????:cool:
     
  5. prof_turna

    prof_turna

    Yaş:
    46
    Mesajlar:
    541
    Şehir:
    ankara
    Favori Kamış:
    olta
    En İyi Avı:
    turna 4,5 kg.
    çanakkale'de yaşanmış gerçek olay

    O zamandan bu zamana hangi ozelliklerini kaybetti ve ısrarla kaybettirilmeye devam ediyor da bu hale geldi bu millet dusunmek gerek...

    Kocadere köyünde büyük bir sargı yeri kuruluyor. Kimi Urfalı , kimi Bosnalı , Kimi Adıyamanlı , Kimi Gürünlü, Kimi Halepli çok sayıda yaralı getiriliyor...

    Bunlardan biri Lapsekinin Beybaş Köyündendir ve yarası oldukça ağırdır. Zor
    nefes alıp vermektedir.Alçalıp yükselen göğsünü biraz daha tutabilmek için komutanının elbisesine yapışır.Nefes alıp vermesi oldukça zorlaşır ama tane tane kelimeler dökülür dudaklarından.

    "Ölme ihtimalim çok fazla... Ben bir pusula yazdım...Arkadaşıma ulaştırın..."
    Tekrar derin nefes alıp, defalarca yutkunur: "Ben...Ben köylüm Lapseki'li Ibrahim Onbaşından 1 Mecit borç aldıydım...Kendisini göremedim.Belki ölürüm. Ölürsem söyleyin hakkını helal etsin"

    "Sen merak etme evladım" der Komutanı, kanıyla kırmızıya boyanmış alnını eliyle okşar. Ve az sonra komutanının kollarında şehit olur ve son sözü de "söyleyin
    hakkını helal etsin" olur...

    Aradan fazla zaman geçmez. Oraya sürekli yaralılar getiriliyor. Bunlardan çoğu daha sargı yerine ulaştırılmadan şehit düşüyor. Şehitlerin üzerinden çıkan eşyalar, künyeler komutana ulaştırılıyor. Işte yine bir künye ve yine bir pusula. Komutan göz yaşlarını silmeye daha fırsat bulamamıştır. Pusulayı açar, hıçkırarak okur ve olduğu yere yığılır kalır. Ellerini yüzüne kapatır, ne titremesine ne de göz yaşlarına engel olamaz...

    PUSULADAKI NOT:

    "Ben Beybaş Köyünden arkadaşım Halil'e 1 mecit borç verdiydim. Kendisi beni
    göremedi. Biraz sonra taarruza kalkacağız. Belki ben dönemem.Arkadaşıma söyleyin ben hakkımı helal ettim."
     
  6. çok etkıleyıcı :( :(
     
  7. Herkez için biraz mutluluk

    Jerry, çevresindekilerin çok sevdiği insanlardan biriydi.
    Keyfi her zaman yerindeydi. Her zaman söyleyecek olumlu
    bir şey bulurdu. Hatta bazen etrafındakileri çıldırtırdı bile.

    Bu adam, bu halde bile nasıl iyimser olabiliyor? Birisi nasıl
    olduğunu sorsa; “Bomba gibiyim” diye yanıt verirdi hep..
    “Bomba gibiyim.” Jerry bir doğal motivasyoncuydu...

    Yanında çalışanlardan biri, o gün, kötü bir günündeyse,
    Jerry yanına koşar, duruma nasıl olumlu bakılacağını anlatırdı.

    Bu tarzı fena halde düşündürüyordu beni... Bir gün Jerry’ye
    gittim. Anlayamıyorum dedim.. Nasıl olur da, her zaman,
    her koşulda bu kadar olumlu bir insan olabiliyorsun...
    Nasıl başarıyorsun bunu?

    Her sabah kalktığımda kendi kendime Jerry bugün iki
    seçimin var: Havan ya iyi olacak, ya kötü.. derim.
    Havamın iyi olmasını seçerim. Kötü bir şey olduğunda gene iki
    seçimim var: Kurban olmak, ya da ders almak.

    Ben başıma gelen kötü şeylerden ders almayı seçerim.
    Birisi bana bir şeyden şikayete geldiğinde, gene iki seçimim var..
    Şikayetini kabul etmek ya da ona hayatın olumlu yanlarını
    göstermek. Ben hayatın olumlu yanlarını seçerim.

    Yok yahu, diye protesto ettim. Bu kadar kolay yani?
    Evet.. Kolay dedi Jerry.. Hayat seçimlerden ibarettir.
    Her durumda bir seçim vardır. Sen her durumda nasıl
    davranacağını seçersin. Sen insanların senin tavrından nasıl
    etkileneceklerini seçersin. Sen havanın, tavrının
    iyi ya da kötü olmasını seçersin...
    Yani sen, hayatını nasıl yaşayacağını seçersin!..

    Jerry’nin sözleri beni oldukça etkiledi. Onu, uzun yıllar
    görmedim. Ama, hayatımdaki talihsiz olaylara dövünmek
    yerine, seçim yapmayı tercih ettiğimde hep onu hatırladım.

    Yıllar sonra, Jerry’nin başına çok tatsız bir şey geldi. Soygun
    için gelen hırsızlar, paniğe kapılıp, Jerry’yi delik deşik etmişler...
    Ameliyatı 18 saat sürmüş, haftalarca yoğun bakımda kalmış.
    Taburcu edildiğinde, kurşunların bazıları hala vücudundaymış.

    Ben onu, olaydan altı ay sonra gördüm.
    Nasılsın? diye sorduğumda, Bomba gibiyim dedi
    Bomba gibi. Olay sırasında neler hissettin Jerry dedim.
    Yerde yatarken, iki seçimim var diye düşündüm..
    Ya yaşamayı seçecektim, ya ölümü.. Ben yaşamayı seçtim.

    Korkmadın mı, şuurunu kaybetmedin mi !..
    Ambülansla gelen sağlık görevlileri harika insanlardı.
    Bana hep İyileşeceksin merak etme dediler.
    Ama acil servisin koridorlarında sedyemi hızla
    sürerlerken, doktorların ve hemşirelerin yüzündeki
    ifadeyi görünce ilk defa korktum.Bu gözler
    bana; Bana adam ölmüş diyordu. Bir şeyler yapmazsam,
    biraz sonra ölü bir adam olacaktım gerçekten..

    Ne yaptın? diye merakla sordum..
    Kocaman bir hemşire yanıma yaklaştı ve bağırarak
    herhangi bir şeye alerjim olup olmadığını sordu..
    Evet diye yanıt verdim.. Var.. Doktorlar ve hemşireler
    merakla sustular.. Derin bir nefes alarak kendimi
    toparladım ve bağırdım: Benim kurşunlara alerjim var !..

    Doktorlar ve hemşireler gülmeye başladılar. Tekrar bağırdım..
    Ben yaşamayı seçtim. Beni bir canlı gibi ameliyat edin.
    Otopsi yapar gibi değil..

    Jerry, sadece doktorların büyük ustalıkları
    sayesinde değil, kendi olumlu tavrının büyük
    katkısı ile yaşadı. Yaşaması bana yeni ders oldu.

    Hergün, hayatımızı dolu dolu yaşamayı seçme şansımız
    ve hakkımız olduğunu ondan öğrendim..
    Ve her şeyin kendi seçimimize bağlı olduğunu..


    Bu yazıyı okudunuz. Şimdi iki seçiminiz var:

    1. Unutup gitmek.
    2. Kesip saklamak,
     
  8. prof_turna

    prof_turna

    Yaş:
    46
    Mesajlar:
    541
    Şehir:
    ankara
    Favori Kamış:
    olta
    En İyi Avı:
    turna 4,5 kg.
    ben bir hikaye okuduğumda ik seçeneğim var biri beğenmek ikincisi beğenmemek ve ben beğenmeyi seçtim, şimdi iki seçeneğim daha var yazıyı göndere teşekkür etmek veya etmemek şimdide teşekkür etmeyi seçtim :D eline yüreğine sağlık özlem. harikasın valla sana yetişmek mümkün olmuyor :D
     
  9. şimdi sana iki tercıh daha
    1-ya bana yetişmeye calısıp bol bol hikaye paylaşırsın
    2-yada benım bu ulasılmaz basarıma sadece uzaktan bakarsın
    :D :D
     
  10. prof_turna

    prof_turna

    Yaş:
    46
    Mesajlar:
    541
    Şehir:
    ankara
    Favori Kamış:
    olta
    En İyi Avı:
    turna 4,5 kg.
    o zaman ben birincisini seçeyim ;)
     
  11. prof_turna

    prof_turna

    Yaş:
    46
    Mesajlar:
    541
    Şehir:
    ankara
    Favori Kamış:
    olta
    En İyi Avı:
    turna 4,5 kg.
    *güneşe Yazi Yazilmaz *

    *Çok zaman önce refah içinde yaşayan bir ülke varmış. Ülkenin huzurlu ve
    müreffeh yaşamasının bir nedeni de adil, iyi yürekli, dürüst kralı imiş.
    Kral zaman zaman tebdili kıyafet eder, ülkeyi dolaşır, halkının dertlerini
    dinler, sorunlara çözüm bulurmuş. Gene böyle bir günde kral dolaşırken,
    yolu dağ başında bir göl kenarına düşmüş. Gölün kenarındaki ağacın dibine
    çökmüş aksakallı bir dede, bir elinde bir kese, diğerinde bir kese.
    Birinden bir taş alıp, diğerinden aldığı taşa bağlayıp göle atıyormuş. Bu
    işe epey bir süre devam etmiş ve nihayet bittiğinde, dede yoluna gitmek
    üzere ayağa kalkmış ve kralla göz göze gelmiş. Kral dedeye sormuş: - "Dede
    bütün bir gün seni izledim, sen ne iş yaparsın anlayamadım!" demiş. Dede
    kralın sorusunu şöyle cevaplamış:
    - "Oğlum ben insanların kaderlerini birbirine bağlarım."
    - "Peki en son kimin kaderini birbirine bağladın?" diye sormuş Kral. -
    "Kralın güzel kızı ile uşağı Ahmet in kaderini bağladım." Demiş aksakallı
    dede.
    Kral bu cevabı alınca dünyası kararmış. Bir yanda güzeller güzeli ak pak
    biricik kızı, ülkenin prensesi, diğer yanda olmamış oğlu kadar sevdiği
    zenci uşağı Ahmet. Ne yaparım? Nasıl eder de Ahmet e bir zarar vermeden
    bu kaderi bozarım diye düşünerek, sarayın yolunu tutmuş.
    Saraya gidince hemen sevgili uşağı Ahmet i huzuruna çağırmış:
    - "Oğlum Ahmet sana bir mektup vereceğim, bu mektubu alacak ve Güneş e
    götüreceksin!" demiş.
    Krala sorgu sual edilmez. Biçare Ahmet mektubu ve yolluğunu alarak düşmüş
    bilinmez yollara, düşmüş ki ne düşmek. Babası kadar sevdiği Kral ı ona bir
    görev vermiş ve o bu görevi yerine getirmeli, ama nasıl?
    Günlerce dere tepe demeden yol gitmiş. Nihayet yorgunluktan bitkin halde
    iken gördüğü bir ulu ağacın gölgesinde dinlenmeye karar vermiş ve uykuya
    dalmış. Uyandığında bir de ne görsün! Ağacın az ötesinde bir göl, o göl ki
    üzerine güneşin aksi vurmuş!
    - "Kralımın dediği Güneş bu olsa gerek" diyerek, üzerinde sadece külotu
    kalıncaya kadar soyunarak atmış kendini göle. Dibe doğru yüzmüş, yüzmüş...
    Taa dipte, güneşin aksinin tükendiği yerde bir de ne görsün! Şahane bir
    hazine sandığı! Almış sandığı çıkmış, çıkmış ama, Ahmet artık zenci değil
    bembeyaz bir Ahmet... Sadece külotunun olduğu bölge eski rengini taşıyor.
    - "Var bu işte bir hikmet!" demiş ve açmış sandığı. Sandık gerçek bir
    hazine sandığı, içinde binbir türlü mücevherat ile birlikte üzerinde
    Güneş ten Kral a yazan bir de zarf.
    Ahmet ne yapacağını bilemez hale gelmiş bir anda, yeni rengi ve
    yaşadıkları ile ülkesine dönünce kimsenin kendisine inanmayacağını
    düşünerek, ismini de değiştirip, ülkesine zengin bir tüccar kimliği ile
    dönme kararı almış. Dönünce ülkesine, düşleri bir bir gerçekleşmiş.
    Ülkesinin bu yeni dürüst ve yakışıklı tüccarı ile güzeller güzeli kızını
    evlendirmeye karar verince Kral, dünyalar Ahmet in olmuş. Kral vermiş
    vermesine kızını zengin tüccara ama aklı da bir yandan oğlu gibi sevdiği
    ve hiçbir haber alamadığı uşağı Ahmet te imiş. Gel zaman git zaman damadı
    ile birlikte bir ziyafet yemeğinde iken yere düşen bir çatalı almak için
    eğilince Ahmet, şalvarının kenarından kaba eti görünmüş!
    Koyu renkli tenini gören Kral gözlerine inanamamış. Yemek bitip odasına
    çekilecekken herkes, koridorun sonuna doğru yürüyen damadının arkasından
    seslenivermiş Kral:
    - "Ahmet!"
    Ahmet seneler sonra duyunca gerçek adını, gayrıihtiyarî kendisine seslenen
    Krala dönüvermiş... Ve,
    - "Neler oldu Ahmet, evladım anlat başından geçenleri bana!" diyen kralına
    bütün olanları bir bir anlatmış. Bunun üzerine Kral:
    - "Peki Güneş in bana gönderdiği mektup nerede?" diye sorunca da hemen
    odasına koşarak, sandıktan çıkan mektubu alıp Kral a vermiş. Mektupta şu
    satırlar yer alıyormuş:
    Güneşe yazı yazılmaz.
    Yazılan yazı ise bozulmaz... *
     
  12. nerden buluyorsun bu kadar güzel yazıları:cool: :)
     
  13. prof_turna

    prof_turna

    Yaş:
    46
    Mesajlar:
    541
    Şehir:
    ankara
    Favori Kamış:
    olta
    En İyi Avı:
    turna 4,5 kg.
    şimdi sıra bende :D:D:D
    önünde iki seçenek var;
    1- ya uğraşır böyle güzel hikaye bulursun
    2- yada oturup sadece okursun :D:D:D:D
     
  14. prof_turna

    prof_turna

    Yaş:
    46
    Mesajlar:
    541
    Şehir:
    ankara
    Favori Kamış:
    olta
    En İyi Avı:
    turna 4,5 kg.
    dinlemeden hüküm vermeyin

    Gençadam, evinin alt katında marangozluk yapıyordu. Kapı ve pencere konusunda uzmandı. Fakat plâstik pencereler yaygınlaşınca, ahşap olanlara rağbet azaldı. Bu yüzden işler iyi gitmiyordu. Üstelik de çocukları büyümüş, biri hariç okula başlamıştı. Masrafları artınca, yanındaki kalfasına yol verdi. İşe biraz daha erken koyulur, yardımcıya ayırdığı parayı, çocukların harçlığına katardı.

    Adam, bir gün çalışırken, elektrik kesildi. Ve uzun süre beklediği halde gelmedi. Aksi gibi, o akşam üzeri teslim etmesi gereken birkaç pencere vardı. Boş kalmayı sevmezdi. Planyayı yağladı, talaşları süpürdü. Biraz dinlenmek için eve çıkarken, sigortaya göz attı. Eğer yanılmıyorsa, bu iş normal değildi. Biri gelip sigortayı kapatmış olmalıydı. Şalteri kaldırınca, atölye aydınlandı. Tahminleri doğru çıkmıştı ama, bu işe bir anlam veremiyordu. Şaka dese, böyle bir şaka yapılmazdı. Kendisini kıskanacak bir düşmanı da yoktu.

    İşe koyulduğunda, yine aynı şey oldu. Ama bu sefer suçluyu görmüştü. Oğlu,
    evden atölyeye bağlanan merdiveni sessizce inmiş ve sigortayı kapattığı sırada, babasını karşısında bulmuştu.

    Adam, on yaşına gelmiş bir çocuğun böyle bir haylazlığını affedemezdi. Bütün
    günü, onun yüzünden mahvolmuştu. Bir kere yapmış olsa, ses çıkartmazdı.
    Ama tekrarlaması, hangi yönden bakılırsa bakılsın, büyük hataydı. Saçlarından
    yakalayıp sıkı bir tokat attı. Her şey onun iyiliği içindi. Belki vurduğu tokat, serseri olmasını engellerdi.

    Adam, oğlunun gözyaşlarını görmezden geldi ve eve çıktıktan sonra, eşine dert yanarak:
    - Bu çocuğun, okulda kimlerle düşüp kalktığını bilmemiz lazım!.. dedi. Eğer serbest bırakırsak, başımıza büyük dertler açacak!..

    Adam, bir süre düşündü. Sonunda da en kolay yolu buldu. Oğlunun hiç aksatmadan tuttuğu günlüğünde, arkadaşlarına ait ip ucu olmalıydı. Eşi istemese de, ona kulak asmadı ve çocuğunun günlüğünü okumaya başladı.

    Oğlu, en son sayfada:

    "Bu gece kötü bir rüya gördüm!.." yazmıştı. "Atölyede çalışırken, babamı elektrik çarpıyordu. Allah'ım onu koru!.. Ben elimden geleni yapacağım!.."
     
  15. kıyamammm :( :(
     
  16. prof_turna

    prof_turna

    Yaş:
    46
    Mesajlar:
    541
    Şehir:
    ankara
    Favori Kamış:
    olta
    En İyi Avı:
    turna 4,5 kg.
    hikayede boşuna demiyor dinlemeden hüküm vermeyin diye. o babanın kimbilir ne kadar yüreği parçalanmıştır dinlemeden patlattığı şamar yüzünden :confused:
     
  17. haklısın cok kötü bır durum ama o babanın vicdan azabını düşünemıyorum bıle:(
     
  18. Oztemiz80

    Oztemiz80

    Mesajlar:
    698
    Şehir:
    Konya-Beyşehir
    Favori Kamış:
    el oltası
    En İyi Avı:
    1 kg sudak 1,5 kg kadife
    Adam yeni kamyonuna bakmak için evinden çiktiginda, üç yasindaki oglunun gayet mutlu bir biçimde elindeki çekiçle kamyonunun kaportasini mahvettigini görmüs. Hemen oglunun yanina kosmus ve çocugun eline çekiçle vurmaya başlamis. Biraz sakinlesince oglunu hemen hastaneye götürmüs. Doktor, çocugun kirilan kemiklerini kurtarmaya çalistiysa da elinden bir sey gelmemis ve çocugun iki elinin parmaklarini kesmek zorunda kalmis.Çocuk ameliyattan çikip gözlerini açtiginda,bandajli ellerini fark etmis ve gayet masum bir ifadeyle,
    "Babacigim,kamyonuna zarar verdigim için çok üzgünüm." demis ve sonra babasina su soruyu sormus:
    "Parmaklarim ne zaman yeniden çikacak?" Babasi eve dönmüs
    ve hayatına son vermis...Birisi masaya süt döktügünde ya da bir bebegin agladigini isittiginizde bu öyküyü hatirlayin. Çok sevdiğiniz birine karsi sabrinizi yitirdiginizi anladiginizda,önce biraz düsünün. Kamyonlar onarilabilir, ama kirilan kemikler ve incinen duygular hiçbir zaman onarilamaz; genellikle kisiyle
    performansi arasindaki farki göremeyiz. Insan hata yapar. Hepimiz hata yapariz. Fakat öfkeyle ve düsünmeden yapilan seyler ,insani sonsuza kadar rahatsiz eder.
    Harekete geçmeden önce durun ve düsünün. Sabirli olun. Anlayis gösterin ve sevin
    http://www.diyadinnet.com/HikayeBul-323&Bul=baba-oğul
     
  19. ''Bir süre önce bir arkadaşım, üç yaşındaki kızını, bir rulo altın renkli kaplama kağıdını ziyan ettiği için cezalandırmıştı. Durumları iyi değildi ve kızının, kâğıtları ağacın altına koyacağı bir kutuyu süslemeye harcaması onu çok sinirlendirmişti.
    Buna rağmen küçük kız, ertesi sabah hediyeyi babasına getirdi ve "Bu senin için babacığım." dedi. Arkadaşım, gösterdiği tepki için kendini suçlu hissetti ama kutunun boş olduğunu görünce için için sinirlenmekten de kendini alamadı.
    Kızına bağırdı: "Birine bir hediye verdiğin zaman içinin dolu olması gerektiğini bilmiyor musun?”. Küçük kız babasına yaşlı gözlerle baktı ve şöyle dedi: "Ama babacığım, kutu boş değil ki. Ben kutunun içine öpücüklerimi üflemiştim. Hepsi senin için babacığım."
    Babanın içi paramparça olmuştu; kızını kucakladı ve onu affetmesi için yalvardı.
    Arkadaşım, bu altın renkli kutuyu yatağının baş ucunda yıllarca sakladığını anlattı bana. Ne zaman cesaretini kaybetse, kutunun içinden hayali bir öpücük çıkarıyor ve onu oraya koyan çocuğunun sevgisini hatırlıyordu. ''
     
  20. prof_turna

    prof_turna

    Yaş:
    46
    Mesajlar:
    541
    Şehir:
    ankara
    Favori Kamış:
    olta
    En İyi Avı:
    turna 4,5 kg.

    çok haklısın mustafa kardeşim atalarımız boşuna dememişler "öfkeyle kalkan zararla oturur" diye.